Mimar Sinan Üniversitesi mezunu, fotoğraf sanatçısı Nihal Gündüz, Haliç Tersanesi’nin İDO’ya devrinden sonra neredeyse bir yılı aşkın bir süre tersane içinde adeta işçilerle beraber yaşayarak, işçilerin işbaşı çalışmalarının ve tersanenin muhtelif manzar

 

Mimar Sinan Üniversitesi mezunu, fotoğraf sanatçısı Nihal Gündüz, Haliç Tersanesi’nin İDO’ya devrinden sonra neredeyse bir yılı aşkın bir süre tersane içinde adeta işçilerle beraber yaşayarak, işçilerin işbaşı çalışmalarının ve tersanenin muhtelif manzaralarının görüntülendiği fotoğraflarda çok güzel bir sergi hazırlamış.

Bu sergi münasebeti ile tersanede yapılacak merasime davet edildiğimde, 1984 senesinde Denizcilik Bankası’ndan emekli olduğumdan bu yana geçen 26 yıl zarfında Haliç Tersanesi’ni hiç ziyaret etmediğimi düşündüm.

Zaten, Haliç’teki tersanelerle birlikte, Haliç Tersanesi’nin de 1990 yılı başlarında Haliç’in boşaltılması çerçevesinde faaliyeti, bir nevi durdurulmuş; duyumlarıma göre, tersaneye hemen hemen hiç iş verilmemiş, işçi sayısı 2000’lerden zamanla birkaç yüze indirilmiş, tersane adeta kendi kaderine terk edilmişti.

Bu düşüncelerle, 35 yıl evvel müdürlüğünü yaptığım o yılların en büyük tersanesi, acaba şimdi ne durumdaydı? Doğrusu büyük bir endişe ve merak içinde tersanenin yolunu tuttum. Tersanenin Kasımpaşa kapısından içeriye girerken, tarihi kapının iç tarafının modern bir hale getirildiğini, sol taraftaki eski marangozhane binasının da yenilenerek müdüriyetin buraya taşındığını fark ettim.

3 Nolu havuz kenarında toplanan oldukça büyük bir kalabalık vardı, anlaşılan sergiye alaka çok büyüktü. Bir süre sonra İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Sn. Kadir Topbaş da teşrif edince, yapılan konuşmalardan sonra sergiyi gezmeye başladık. Sn. Nihal Güngüz’ün çektiği fotoğraflar, havuz duvarları ve atölye duvarları üzerine oldukça yükseğe büyük panolar halinde monte edilmiş, doğrusu çok güzel bir görünümdü.

Nihal Hanım, bu çok güzel fotoğrafların yanında, tersanede çalışmış eski emektarların anılarını bir albümde toplamış, benim de dört anımın yer aldığı albüm, kaliteli baskı ve kâğıdı ile çok güzel bir belgesel olmuş.

Sergiyi gezerken, son 10 – 15 yılın bakımsızlığı, atölyelerin dış duvarlarının boyasız hali ve çatlaklardan anlaşılıyordu. İçlerine giremediğim için tezgahların son durumlarını göremedim ama 10 – 15 sene kullanılmayan, bakımları yapılmayan tezgahlar tabiatı ile artık hurda olmuş sayılır.

Bu arada, dökümhane ve laboratuarda da herhalde kullanılamayacağı düşüncesi ile yıkılmış. Bir zamanlar sevgili Günnur Dikeç’in gayretleri ile o dökümhane Sulzer motorlarının bloklarını dökmüş, harikalar yaratmıştık. Eski müdüriyet binası da metruk bir bina halindeydi.


Bütün bu üzüntü verici görüntüler yanında beni mutlu eden gelişmeler de dikkatimi çekti. Bir kere belediyenin ve İDO’nun tersaneyi benimsediklerini ve sahip çıktıklarını müşahade ettim. İDO’nun tersaneye yavaş yavaş elinin değdiğini gösteren işaretler de vardı. Tersane girişindeki güzellikler yeni müdüriyet binası yanında, havuzların içleri temizlenmiş, havuz köprüleri, korkulukları yenilenmiş, pırıl pırıl boyanmıştı.

İnşa atölyesi önüne çekilen bir şehir hattı gemisi büyük tadilata alınmıştı. Bu da tersanenin yavaş yavaş çalışmaya başlatıldığını gösteriyordu. Tersanenin genç ve çalışkan müdürü Süleyman Genç kardeşimizi tersaneyi güzelleştirmek ve iyi çalıştırmak konusunda çok istekli ve heyecanlı gördüm. Heyecan ve istek varsa arkadan başarı mutlaka gelir. Kısa zamanda tersanenin çok değişeceğini ve pırıl pırıl bir hale geleceğine eminim.

10 – 15 yıldır kurda kuşa yem edilecek diye korktuğum bu ecdat yadigarı tarihi tersaneyi emin ellerde görmek beni çok sevindirdi. Tabi İDO da ileride özelleştirilir de tersane başka ellere geçerse o zaman ne olur bilemem. Allah korusun diyelim…


Tersane Müzesi

Tersaneyi boydan boya gezip dolaştıktan sonra Sn. Kadir Topbaş ve Genel Müdür Ahmet Paksoy’la arkadaşlarla beraber ayak üstü sohbet imkanını bulduk. Sn. Topbaş ve Sn. Paksoy, tersanenin belediyeye devrinden son derece mutlu görünüyorlardı. Sohbette iki konuya kısaca temas edildi. Müzeye ve meslek lisesine tersanenin Azapkapı tarafında, inşa kızaklarını ve 1 Nolu havuzu da içine alan bir müze planlandığını ve hazırlıkların yürütüldüğü anlaşılıyordu.

555 yıldır faaliyette olan bu dünyanın en eski tersanesinin bir köşesinde 555 yıllık şanlı mazisini genç kuşaklara tanıtacak, kronolojik olarak çaloşma ve gemi inşa teknolojilerini canlandıracak bir müze çok heyecan verici bir projeydi.

2002’de yayınladığım “Bir Tersane Bir Hayat” isimli anı kitabımda ecdat yadigarı bu tersanenin asla başka bir şekle dönüştürülmemesini, bir kısmının tersane olarak sembolik de olsa çalıştırılırken, bir kısmının da müze haline getirilmesini önermiştim. Belediyenin bu müze girişimini öğrenince, “bu gelişmede benim de payım var galiba” diye doğrusu çok sevindim.

Eğer, Topkapı’daki “Fetih Müzesi”nde olduğu gibi simülasyonlu canlandırmalar yapılan bir müze yapılabilirse, yapanlar Türk Denizcilik tarihine büyük bir katkıda bulunmuş olacaklardır. Müze gerçekleştiğinde, inanıyorum ki, ziyaretçi akınına uğrayacak, büyük rağbet görecektir.

Gemi Yapı Meslek Lisesi


Tersane gezisi sırasında 3 Nolu büyük havuzun kenarında yürürken gözüm 60 yıl evvel okuduğum Meslek Lisesi binasına takıldı. Eski bina 15 -20 yıl süren bakımsızlıktan bir viraneye dönmüş, pencere çerçeveleri sökülmüş ölü gözleri gibi görünüyordu, uzaktan…

Açıldığı 1938 yılından kapatıldığı 1983’e kadar geçen yaklaşık 45 yılda 2000’e yakın mezun vermiş, Gemi Sanayii’mize çok değerli elemanlar yetiştirmiş bu okulun harabe haline gelmiş binası beni çok duygulandırdı, çok üzdü.

Benim müdürlüğüm sırasında Haliç Tersanesi’nin 2000’den fazla olan işçi sayısının neredeyse yarısı bu okuldan mezun olmuş çocuklardı. İçlerinden yanılmıyorsam 7 – 8 kişi de benim sınıf arkadaşlarımdı.

Aynı okuldan mezun olmuş, içlerinden birinin müdür olarak tersaneye gelişi onları çok mutlu etmiş, çok gururlandırmıştı. Benim gelişimle tersanede birden bire bir heyecan ve canlanma oldu, kısa sürede gemi inşa süreleri, gemi tamir süreleri neredeyse yarı yarıya kısaldı. Yıllardır zarar eden tersane zarardan kurtuldu. Bu güzel gelişmeler, sadece benim başarım değildi. Okul arkadaşlığının, tersaneyi bir yuva gibi benimseyip ona bağlanmanın yarattığı sinerji bu başarıyı getirmişti. Hepimiz tersaneyi sahiplenmiştik. Bu başarı, Gemi Yapı’nın, arkadaşlığın başarısıydı…

Okuldan her yıl mezun olanların bir kısmı da Camialtı, Hasköy ve İstinye Tersaneleri’ne dağıtılırdı. Mezunlar, bu tersanelerde de çok faydalı hizmetler verdiler. Mecburi hizmetlerini tamamlayanların bir kısmı da özel sektör tersanelerine geçtiler, içlerinde tersane kuranlar bile çıktı.

Sedef Tersanesi’ni yaptığı yenilikler ve yatırımlarla, Türkiye’nin en modern tersanesi haline getiren, harika gemiler inşa eden, çok değerli okul arkadaşımız, sevgili kardeşim Nevzat Kalkavan’a bu vesile ile takdir ve tebriklerimi sunuyorum.

Pendik Tersanesi’nin gerek kuruluş aşamasında, gerekse gemi inşaatına geçişte, Sulzer Motor Fabrikası’nın keza kurulmasında ve dizel motor üretimi aşamalarında bu okul mezunu genç kardeşlerimiz görev yaptılar. Onların canla başla ve heyecanla çalışmalarını asla unutamam.

Gemi Sanayi’miz için bu çok değerli okul ne yazık ki 1983 senesinde bütün karşı çıkmalarımıza, bütün gayretlerimize rağmen 12 Eylül askeri idaresi tarafından kapatıldı. Okulun kapatılmasıyla, Gemi Sanayimi’ze eğitilmiş, kalifiye işçi, teknisyen yetiştiren bu güzel kaynak maalesef kurutulmuş oldu.

Okulun kapatıldığı sırada Pendik Tersanesi ve Pendik-Sulzer Motor Fabrikası devreye girmek üzereydi. Haliç’teki, boğazdaki küçük tersaneler peş peşe Tuzla tersane bölgesine taşınıyorlar, Gemi Sanayi’mizde ciddi bir gelişme hareketi başlıyordu.


1980’lerin başlarında, yılda sadece birkaç adet koster inşa edebilen özel sektör tersanelerinde, Tuzla’daki yerleşimden sonra zamanla yılda küçüklü büyüklü 50 – 60 gemi inşa edilir hale geldi.

Bu sürekli gelişmenin en büyük sıkıntısı, bu gemileri inşa edecek yetişmiş insan gücü eksikliğiydi. Bu eksikliği giderecek en büyük kaynak olan Gemi Yapı Meslek Lisesi ne yazık ki kapatılmıştı. O okula tam da ihtiyaç duyduğumuz zamanda. Bu büyük bir talihsizlikti…

Tuzla tersanelerinin çok büyük siparişler aldığı 2000’lerden sonra tersanelerdeki işçi sayısı neredeyse 40,000’e yaklaştı. Ne var ki bu işçileri yetiştirecek okul olmadığından bu işçilerin büyük bir çoğunluğu maalesef eğitimsiz düz işçilerdi.

Bir yandan Tuzla tersanelerinde yurt içinden, yurt dışından her yıl artan gemi siparişleri gelip, yoğun ve sürekli çalışma koşullarını getirirken, diğer yandan tersane idareleri tarafından gerekli iş emniyeti tedbirlerinin alınamaması işçilerin eğitimsiz ve tecrübesiz oluşları, tersanelerde sık sık, büyük iş kazalarının meydana gelmesine sebep oldu. Türkiye, Tuzla tersanelerinden gelen işçi ölümü haberleri ile sarsılır oldu.

Gemi Yapı Meslek Lisesi binasının metruk halini seyrederken kafamdan hep bu iyi kötü gelişmeler geldi geçti. Kendi kendime “Bu Gemi Yapı Meslek Lise’miz kapanmasaydı, tersine daha da geliştirilseydi, Tuzla’da bu kadar işçi kardeşimiz kaybedilir miydi? Şüphesiz kaybedilmezdi.” diye söylenip duruyordum.

Ben bu düşüncelerimi eski mezun arkadaşlarım ile paylaştıktan sonra Sn. Topbaş ve Sn. Paksoy’la da yaptığımız ayak üstü sohbet sırasında onlara da aktarmak fırsatını bulduk.

Memnuniyetle öğrendik ki, onlar da bu okulu yeniden açmayı düşünüyorlarmış. Benim “Sn. Başkan, Haliç Tersanesi’ne sahip çıktınız, lütfen kapatılan bu meslek lisesine de sahip çıkınız.” Şeklindeki sözlerime, “Hiç merak etmeyin, okulu en kısa zamanda öğretime açacağız.” Şeklinde cevap verdi.

Eğer bu okul açılırsa;

  • İDO’nun çalıştırdığı şehir hattı gemileri ile Ferry-Boat’ları Haliç’te tamir edecek kaliteli ve eğitimli işçiler ve teknisyenler bu okulda yetiştirilebilir. İDO, işçi sıkıntısı çekmez, tamirler kaliteli ve güvenli yapılır.
  • Tuzla tersanelerinin ihtiyacı olan branşlardaki işçi ihtiyacının bir kısmı bu okulda kaliteli olarak yetiştirilir. Bu okul, Tuzla tersaneleri için de bir eleman kaynağı haline getirilebilir.
  • Yaz aylarında, Tuzla’da çalışan idareci, teknisyen ve işçilere “iş emniyeti” kursları açılarak, iş kazalarının önlenmesi sağlanabilir.

Netice olarak, bu okul, Gemi Sanayimiz için eskiden olduğu gibi yeniden çok faydalı bir “Eğitim merkezi” haline getirilebilir.

Yaptığımız sohbet sırasında, Sn. Topbaş’ın da Sn Paksoy’un da ayni düşüncede olduklarını gördük. İnşallah bu düşüncelerini en kısa zamanda gerçekleştirip, okulu tedrisata açarlar da hem gemi sanayimize unutulmaz bir hizmette bulunurlar hem de biz eski mezunları mutlu ederler.

Netice olarak; değerli sanatçı kardeşimiz Sn. Nihal Gündüz’ün “Haliç Tersanesi Fotoğraf Sergisi”nde birkaç mutluluğu birden yaşadım.

  • Emekli olduğum 1984 senesinden bu yana ziyaret edemediğim sevgili tersanemi tekrar ziyaret etmek imkanını buldum.
  • 55 yıldır faaliyette olan ecdat yadigarı Haliç Tersanesi’ne, İstanbul Belediyesi’nin ve İDO’nun sahip çıktığını, yakın bir gelecekte
  • bugünkü bakımsız halinden çıkarılıp ciddi bir yenilemeye tabi tutulacağını ve verimli şekilde çalıştırılacağını görüp sevindim.
  • Tersanenin, Azapkapı tarafına şanlı tarihini canlandıracak güzel bir müzenin kurulacağını öğrenip mutlu oldum.
  •  Ve nihayet, 27 yıldır kapalı tutulan ve binaları yıkılmaya yüz tutmuş, “Gemi Yapı Meslek Lisesi”nin tekrar açılacağını öğrenip çocuklar gibi sevindim.

Bütün bu sevinç ve mutlulukları, Sn. Nihal Gündüz’ün fotoğraf sergisi sayesinde yaşadım. Bu sergiyi tertipleyen İDO’nun çok değerli ve çalışkan Genel Müdürü Sn. Ahmet Paksoy’a ve Sn. Nihal Gündüz’e bana ve okul arkadaşlarıma bu mutlulukları yaşattıkları için tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Şimdi tek dileğim,

Kurulması vaat edilen “Tarihi Haliç Müzesi” ile tekrar açılması kararlaştırılan “Gemi Yapı Meslek Lisesi”nin açılışlarını hep birlikte görebilmek…

Allah’tan, o günleri görebilmek ve yaşayabilmek için bana sağlık ve ömür vermesini diliyorum…