Müjde, IMF Anlaşması İmzalanıyor

Mensur Akgün, Referanstaki yorum yazısında Türkiye'nin Temmuz'dan önce İMF ile anlaşma imzalayacağını iddia etti. İşte o yazı:

Ayşe Arman'ın cesur pozları mı; yoksa Efes Pilsen'in Fenerbahçe'yi dört kere yenerek kazandığı on üçüncü şampiyonluk mu? Ya da kredi kartlarına getirilen af mı, yoksa bazı vergi indirimlerinin uzatılması mı? Ya da gerçek olup olmadığı tartışılan, "AKP ve Gülen cemaatini bitirme planı" çalışması mı?
Vallahi geçirdiğimiz haftanın en önemli olayını belirlemekte sıkıntımız var!
Ha unutmadan, Merkez Bankası Başkanımız Durmuş Yılmaz'ın sözü de çok hoşumuza gitti: "Tünelin ucunda ışık var ama bu ışık, tünelin sonu mudur yoksa karşıdan gelen arabanın farı mıdır daha belli değil."
Ben yine de haftanın en önemli olayı olarak, Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkan Yardımcısı John Lipsky'nin görüşmeler için Ankara'ya gelmesini seçtim.
Piyasalar artık -en azından sonbahar aylarına kadar- Türkiye'nin IMF ile bir anlaşma yapmayacağına inanıyor. Çünkü Başbakanımız Tayyip Bey'in tutumu ve söylemleri ortadadır: "Ümüğümüzü sıktırmayız./Politik sonuçları olacak kararlarda IMF'ye taviz vermeyiz."
Şimdi filmi biraz geri saralım. 2002 ile 2007 arasını inceleyelim. Ekonomi yönetiminde Ali Babacan'ın etkisi hissediliyordu. Abdullah (Gül) Bey de her ne kadar Dışişleri Bakanı olsa da ekonomist olarak hükümette çok etkiliydi. Uluslararası konjonktür (ve Kemal Abi'nin "işbilir" tutumu) de yardım edince, Türkiye bu yıllar arasında ekonomik olarak "uçtu".
Sonra 22 Temmuz'da o başarılı ekonomi yönetiminin kilit adları (Babacan ve Gül) dağıldılar. Malum, Abdullah Bey Çankaya Köşkü'ne çıktı; Ali Bey de Dışişleri Bakanı oldu.
2008'den sonra uluslararası konjonktür de bozulunca ekonomi yönetimi iyice "başı kesik tavuk" gibi kaldı. Gerekli önlemler zamanında alınamadı. Sadece Tayyip Bey'e "kriz teğet geçecek" safsatası söyletildi; üstelik bu safsatada ısrar da edildi!
Neyse ki 29 Mart seçimleri AKP yönetimini (ya da Tayyip Bey'i) kendine getirdi. Ekonominin başına hem de bu kere tartışılmaz yetki ile (Başbakan Yardımcısı da olarak) Ali Babacan geldi.
Çarşamba günkü yazısında Genel Yayın Yönetmenimiz Eyüp Can Bey çok iyi tanımlamıştı: Ali Babacan'ın 45 gündür başında olduğu ekonomi yönetimi artık hep doğru kararları alıyor. Spekülasyon ve gereksiz konuşma yok; iş ve icraat var. Hadi bakalım inşallah. Umarım yanılmıyoruzdur. Ali Babacan ve arkadaşları, 2002 ile 2007 arasında yakaladıkları başarıyı yine yakalarlar.
Ali Bey'in sorunlarından biri de Tayyip Bey'i ikna etmek olacaktır. 2007'ye kadar, yani Abdullah Bey hükümetteyken, bu işi daha çok şimdiki Cumhurbaşkanımız yapıyordu. Tayyip Bey bazı konulara karşı olsa bile, Abdullah Bey'e güvendiği için onayını veriyordu. Sanırız şimdi de böyle bir süreç başlayacak.
Şimdi sıkı durun; bize göre Türkiye çok kısa bir süre içinde IMF ile bir stand by anlaşması imzalayacak!
Hayır, hiçbir "içsel bilgiye" sahip değilim. Sadece Ali Babacan'ın konuşma ve değerlendirmelerinden; bir de düşünme tarzını bildiğimi sandığım için bu sonuca varıyorum.
Bugün Türk finans kesiminde herkes IMF ile anlaşma yapılmasını istemektedir. O zaman bizim bildiğimiz ve değerlendirmelerini dinlediğimiz Ali Bey bu anlaşmayı yapar. İki taraf da bir parça geri adım atar (ya da atmış gibi görünür); ardından da anlaşma imzalanır.
Biz ekonomist ve işadamı olarak, bu anlaşmanın Türkiye'nin uzun dönemli yararına olmadığını düşünenlerdeniz (çünkü IMF anlaşması TL'yi yine değerlendirecek; sanayiyi öldürücü bir etki yapacaktır. Halbuki Türkiye'nin uzun dönemli ekonomik kalkınma modeli uluslararası rekabet gücüne sahip sanayileri oluşturması ile olasıdır. Bakınız en son G.Kore ve Çin modeli).

Ama yine de emin olunuz ki Türkiye kısa dönemde (temmuz sonuna kadar) IMF ile anlaşma yapacaktır. İsteyen ile "mütevazı iddialara" da girerim!

Editör: TE Bilişim