Kıdem Tazminatında Merak Edilenler...

Kıdem tazminatının kaldırılmasıyla ilgili son günlerdeki sıcak gündem bir süre daha beklemede kalacak.

Bugün ekonomi ve sosyal çalışma muhabirleriyle biraraya gelen ve son günlerde yeniden ortaya çıkan kıdem tazminatı gündemini kendisinin oluşturmadığını söyleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, kıdem tazminatı konusunda kendisinin ortaya koyduğu bir model olmadığını söyledi. Olası bir düzenleme için bir takvimden söz edilemeyeceğini, kendisinin de şu anda ''moderatör" konumunda bulunduğunu belirten bakana göre, şu andaki zamanlama işverenler için uygun ama işçiler açısından uygun değil.

Dinçer, "Kıdem tazminatının kaldırılması diye bir şey yok. Fon, tıpkı İşsizlik Fonu'nda olduğu gibi işten ayrılındığında belli bir tazminat ödenmesini garanti altına alıyor. Mevcut haklar aynen korunacak. Yeni katılanlarla ilgili düzenleme yapılacak. Devletin teminatı olacak'' açıklaması yaptı.

''Ben kıdem tazminatını gelir gelmez gündeme getirmiş değilim'' diyen Bakan Dinçer, bu konuda bir mutabakat sağlanması ve ''güle oynaya'' bir karar verilmesini istediğini söyledi.

Ali tezel: Uyanık olmak gerekir
Sosyal Güvenlik Müşavirleri Derneği Ali Tezel'e göre kıdem tazminatının kaldırılması için, halkın kıdem tazminatının kaldırılmasına “hayır” demeyeceği veya en azından küçük harflerle “hayır” diyeceği zamanı bekliyorlar.

Kıdem tazminatıyla ilgili merak edilenleri ntvmsnbc'ye anlatan Tezel, Ekim’e kaldı diye çalışanların tembellik yapmaması gerektiği uyarısında bulundu.

Kıdem tazminatı ile ilgili düzenleminin Sendikalar Yasası içinde yeniden gündeme gelmesi ihtimali nedir?

Sendikalar Yasası içinde tekrar gelme ihtimali var çünkü 31 Aralık 2009 gününe kadar Sendikalar Kanunu değişmez ise, 1.1.2010 gününden sonra Türkiye’de yetkili tek bir sendika kalmaz. Bu nedenle 31.12.2009 gününe kadar mutlaka Sendikalar Kanunu’ndaki yetki bölümü, istatistik bölümü değiştirilmelidir. Bunu yaparlarken yine araya kıdem tazminatını sokabilirler. Bunu engellemek için mutlaka uyanık olmak gerekir.

Ekim’e kaldı diye çalışanların tembellik yapmaması lâzım öyleyse...

Kazanılmış haklara dokunmayacağız diyorlar ama bizim çocuklarımız var, gençlerimiz var. Önümüzdeki dönemde çalışmalarımız var. Sadece ben kurtuldum, benden sonrası tufan denilmemeli. Sosyal Güvenlik Reformu kabul edildi, çocuklarımız 65 yaşında emekli olacaklar, 213 lira maaş alacaklar. Çocuklar o parayla nasıl geçinecekler? Biz haklarımızı savunmadığımız ve talepkar olmadığımız sürece karşı tarafın tezlerine antitez üretmekle geçecek hayatımız.

Ekim ayına kadar yok demektir. Çünkü 1 Temmuz’dan önceki yasalarda yok. Son bir gol yemezsek ama şu anda yemeyeceğiz gibi görünüyor. 1 Ekim’de Meclis yeniden açılıncaya kadar kıdem tazminatı tekrar gündeme gelmez.

Kıdem tazminatını kaldırmak için neyi bekliyorlar?
Halkın kıdem tazminatının kaldırılmasına “hayır” demiyeceği veya en azından küçük harfflerle “hayır” diyeceği zamanı bekliyorlar. Kıdem tazminatının kaldırılması yıllardan beri gündemden düşmedi ama son 10 yıldır özellikle IMF’nin ülkemizde etkili olduğu yıllardan beri kıdem tazminatının kaldırılması IMF’nin şartlarından biri oldu. IMF ile görüşmelerde iki önemli temel sorun var: Birincisi, kıdem tazminatının kaldırılması isteniyor. İkincisi, emekli maaşından vergi alınmak isteniyor. Bu ikisinin olması demek, herhangi bir iktidar için intihar anlamına geliyor.

Hükümetler de intihar etmek istemezler. Özellikle seçimlere iki yıl kalmışken. Kaldırılmasını isteyen yerin IMF olması da anlamlıdır.

Nasıl bir anlamı var?
İşçiler istemiyor, yerli işverenlerin büyük bölümü istemiyor, ama IMF istiyor. Öyleyse şunu sorgulamak lazım. Son 10 yılda ne değişti de IMF bunu istiyor. Özelllikle uluslararası sermaye şirketlerinin özelliştirmeler sonrasında ülkemize gelmesinden sonra Türk işçilerin kıdem tazminatı IMF için sorun olmaya başladı. Çünkü IMF’nin arkasındaki gerçek sermaye şu anda ülkemizde yatırım yapıyor. Yaptığı yatırımlardan da tabii ki en yüksek kârlılığı sağlamak istiyor. Bu anlamda da istedikleri bölgesel asgari ücrettir, yani asgari ücretin düşürülmesidir. Bölgesel asgari ücret demek, asgari ücretlinin beline sopa vurmak demektir. İkinci olarak, kıdem tazminatının kaldırılmasıdır. Diyor ki, "Ben buraya işyeri açtım, ben burada özelleştirme ile işyeri satın aldım, en düşük ücreti verip kâr etmek istiyorum. Şu anda kıdem tazminatı ve asgari ücret uygulamaları nedeniyle bana zorluk çıkarıyorsunuz, çok iyi kâr edemiyorum. Yüzde bin, yüzde beş kâr edemiyorum, kıdem tazminatını kaldırın" diyor.

Kıdem tazminatının kaldırılmasından etkilenecek olanlara bakarsak bunu görürüz zaten. Kıdem tazminatının kaldırılmasından işverenler zarar görür. Kıdem tazminatının kaldırılmasından işçiler zarar görür. Bu iki kesimin zarar görmesi demek devletin de zarar görmesi demektir. Çünkü işçi de bizim işçimiz, işveren de bizim işverenimiz. Ama işverenlerin bir kısmı başlangıçta kıdem tazminatının kaldırılmasına sıcak bakıyordu. "Oh ne ala!", diyorlardı.

İşverenler işçiyi işyerinde tutamaz
Özellikle 1 yıldır kıdem tazminatının işveren yönünü gözlerine sokmaya çalışıyorum. Sizin cebinizden bir anlamda az para çıkacağını gösterebilir. Bunu bir kenara bırakalım, kıdem tazminatının kaldırıldığını düşünelim. O zaman işçiyi işyerinde tutamazsınız. Çünkü kıdem tazminatının fonksiyonlarından biri, işçiyi işyerine ve işverene bağlılığının ödülü olmasıdır.

İşverene bağlılığın ortadan kalkması işverenler ve üretim açısından ne gibi olumsuz etkiler doğurur, örneklendirebilir misiniz?
Kendisine ait üretimde kullandığı ve tecrübe sahibi olan işçi, karşı şirketten üç lira fazla teklif edince oraya gidecektir. İşçi devri -işçilerin işyerleri arasında bir yılda kaç defa yer değiştirdiğini gösteren- o kadar başdöndürücü olacaktır ki, bir işçi bir yıl içinde 20-25 iş değiştirebilecektir. Her 10 günde bir işyeri değiştirebilecektir.

İşçi devrinin yükselmesi demek, ücretlerin de yükselmesi demektir. Bu anlamda haksız rekabet, yüksek sermayeli işyerlerinin tecrübeli işçileri alması, yani kıdem tazminatının kaldırılmasını isteyen o IMF sermayesinin de, ülkedeki tecrübeli işçileri toplaması, yetişmekte olanların da yerli işverene kalması demektir.

İşveren her ay sermayesini fona aktarmak zorunda kalır
Gelelim fona. İşverenler için fonun gelmesi de iyi birşey değil. Şu anda kıdem tazminatı veriyor ama işveren ödeyeceği kıdem tazminatı ödeme yapılana kadar cebinde kalıyor, onu kullanıyor. Ama kıdem tazminatı fonu kurulursa her ay tıpkı sigorta primi gibi, tıpkı işsizlik sigortası primi gibi her ay fona para ödeyecek. Yani sermayesini fona aktaracak.

Her ay yüzde 4 ödeyecek. Bu, şu demek: Sigorta priminin yüzde 4 artması, işverenin cebinden her ay çıkacak sigorta priminin, gelir vergisi matrahının her ay artması demektir.

İşverenlerin herhangi bir avantajı söz konusu olacak mı?
Şöyle bir avantajları olabilir. İşçileri diledikleri gibi çıkarma hakkı olacak. Çünkü işveren işçiyi işten çıkarırken tıpkı işçinin işverene bağlılığının ödülü olduğu gibi, işten çıkarmanın da cezasıdır kıdem tazminatı. 4-5 yıllık kıdemi olan bir işçiyi düşünün. İşveren işten çıkarmak istiyor, işten çıkarırsam kıdemi ödemek zorunda kalırım. Bırak birkaç ay daha çalışsın” diye işten çıkarmayı geciktiriyor. Bu anlamda kıdem tazminatının kaldırılmış olması veya fona geçmiş olması işçinin çok kısa sürede işveren tarafından işten atılmasına neden olur.

Bu arada işverene şöyle faydası olacak. Şu anda normal şartlarda bütün işçilerin kıdem tazminatı alarak işten çıktığını varsayalım. Kimisi istifa eder, kimisi ayrılır, kimisini haklı nedenle işten çıkartır ama tümünün kıdem tazminatı aldığını varsayalım. Bu şu demektir: İşveren kendisine aylık yüzde 8 olarak kıdem tazminatı fonu ayırmak zorundadır. Çünkü 1 yıllık maaş yüzde 8’e tekabül eder. Ama kıdem tazminatı fonu yüzde 4 ile geliyor. Yani bütün işçileri işten çıkaracağı varsayımıyla yüzde 8 ayıran işveren, fona yüzde 4 para verecek.

Kıdem tazminatı her yıl için bir maaş karşılığı şu anda. Bunun da 15 günlük maaş karşılığına düşürülebileceği seslendiriliyor.

Olma ihtimali var. İki gün sonra 15 güne düşürdük derler mi, evet derler ama bugünün konusu değil bu. 10 yıl sonra fondan para çıkmaya başladığında hükümet, fazla para yok , 15 güne düşürdüm diyebilir. Ama bugün demez işçiye kabullendirmek için. 15 güne düşürmek, işçiyi öldürmek demek.

Yüzde 4’ün fona girecek olması demek, ileride çıkacak olan paraların, kıdem tazminatlarının işçiye yetmeyeceğini şimdiden bize gösteriyor aslında. Yüzde 8 yerine yüzde 4 alıyorsa ve bütün işçiler fondan para alacaksa ister kendi çiıksın, ister işveren atsın ne olursa olsun 10 yılı dolduran bu fondan para alacak. Ama fondaki para yetecek mi? Yüzde 8 olması lazım, işverenden yüzde 4 alıyorlar. Demek ki ilerideki günlerde fondaki para yeterli olmayacak. Tabii bunu normal şartlar için söylüyorum. Bir de fondaki paranın iç edildiğini, yok edildiğini saymıyorum.

Fon sistemiyle ilgili başarılı bir örnek hatırlıyor musunuz?
Bakın KEY 9 yıl yaşadı, 10. yılı göremedi. Tasarruf Teşfik Fonu 13 yıl yaşayabildi. Şimdiye kadar ülkemizde hiç başarılı bir örneği yok. Sıfır. Zaten fonların kuruluş amacı da işçilerimizin kara kaşı kara gözleri için değil. Şu anda IMF diyor ki, “Biraz para biriktir ve bana olan borçlarını öde. Şöyle bir fon uydur, paraları da iç borçlanma senetleriyle Hazine’ye aktar, sonra bana verirsin. 10 yıl boyunca da bu fonu kullanmayacağın için 10 yıl boyunca o parayı bana aktarırsın” diyor. IMF’nin zorlamasının sebebi de bu aslında.

Askere gidenler ve evlenen kadınlar da zararlı çıkacak

Farklı işçi kategorileri açısından kıdem tazminatının kaldırılmasının etkileri…

Kıdem tazminatı alabilmek için 7 şart var. Ama fon gelirse bu üçe düşecek. Normalde askere gidenler kıdem tazminatı alabilecekken, fon gelirse alamayacaklar. Evlenen kadınlar da şu anda kıdem tazminatı alabiliyorken, fondan sonra alamayacaklar. Haklı sebeple işten çıkan işçi işverenden kıdem tazminatı alıp işsizlik döneminde kendine güvence yaratırken, işsizlik döneminde güvencesiz kalacak. Bu nedenle fonun işçiler için yararlı olduğunu söyleyemeyiz. Bir tek fayda olarak şunu söyleyebiliriz. İşçiler istifa etse bile 10 yıl sonra fonda biriken paradan alabilecek. Tabii fon kalırsa. Fondan para almanın üç şartı var: Ölmek, emekli olmak, 10 yılı doldurmak.

Bunlar dışında fondan para almak imkanı yok. Ölenler ve emekli olanlar haricinde fondan 10 yıl para çıkmayacağının altını çizmek lazım.

Son 1 yıllık ücret ortalamasına göre fondan para çıkacak gibi görünüyor. 10 yıl boyunca fona para aktarılacak ama son 1 yıllık ücret ortalamasına göre fondan para alacak. Son yıl düşmüşse, düşük ücret üzerinden fondan paramızı alacağız.

Kayıtdışı çalışanlar fondan tek kuruş alamayacak
Bu arada kayıtdışı çalışanlar fondan 1 kuruş para alamayacaklar. Normal şartlarda en azından işvereni yasal tehditlerle şikayet ederek, mahkemeye gidecekleri yasal tehdidiyle, uyarılarla kıdem tazminatı alabiliyorlar. Ama fon gelirse alamayacaklar. Çünkü fonda para yok. Kayıtdışı çalışanlar: Hiç bildirilmeyenler, SGK’ya bildirildiği halde kazancı düşük tutulanlar, SGK’ya bildirilip gün sayısı düşük tutulanlar.

Hem gün sayısı hem de kazançları da düşük tutulabiliyor. Bütün bunlar kıdem tazminatı fonu uygulamasından direkt zarar göreceklerdir. Çünkü bunlar kıdem tazminatını kayıtlı rakamlar üzerinden alacaklar. Ama şu andaki uygulama gereğince işverenden bu paraları çatır çatır alabiliyorlar.

Basın çalışanlarına sosyal güvenlikte ikinci darbe
Kıdem tazminatı ve yerine fon getirilirse tavan uygulaması olmayan gazeteciler gibi büyük bir kesim de tavanla karşı karşıya gelecekler. Bu sosyal güvenlik konusunda basına yapılan ikinci darbe olacak. Sosyal güvenlik reformuyla erken emeklilik hakları ellerinden alınmıştı. Şimdi kıdem tazminatı tavanı gibi yaklaşık 60 yıldır devam eden tavansız uygulama da artık tavanlı uygulama haline gelecek. Örneğin maaşı 5 bin lira olan gazete çalışanı veya yöneticisi, normal şartlarda 5 bin lira üzerinden kıdem tazminatı alırken, fon gelirse 2 bin 660 lira üzerinden emekli maaşı almak zorunda kalacak. Buradan da çalışanlar zarar görecek.

Editör: TE Bilişim