Ermeni açılımı maçtan önce
  
Erdoğan, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinde farklı bir şekilde hassas bir noktaya gelindiğini belirterek, ''İsviçre'nin araya girmesiyle attığımız bu adımla şu anda çok önemli bir noktaya gelinmiş vaziyette ve burada ön yargılar öne çıkmazsa, iç siyaset düşünülerek adım atılmazsa, inanıyorum ki parafe edilmiş olan anlaşma zabıtları parlamentoya gönderilecektir. Ayın 10 veya 11'i gibi bu adımlar da atılmış olacaktır'' dedi. 

Başbakan Erdoğan, Erdoğan Princeton Üniversitesinde bir konferans verdi. Konuşmasında dünyadaki sorunlara yönelik görüşlerini ortaya koyacağını kaydeden Başbakan Erdoğan, çağın küresel ölçekli sorunları karşısında küresel ölçekli çözümlerin de bulunduğunu ifade etti.

Savaşlardan ekonomik krize, açlık ve fakirlikten teröre, enerji güvenliğinden iklim değişikliğine kadar dünyanın karşı karşıya bulunduğu büyük ve zorlu sorunlar olduğunu ifade eden Erdoğan, ancak bunların hiç birinin altından kalkılamayacak sorunlar olmadığını dile getirdi.

Sorunların çözümü için yeni bir küresel düzene ihtiyaç duyulduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bu küresel düzen herkesi kucaklayan, adil, katılımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir düzen olmalıdır. Risk düzenine dayalı bir dünya algısından, güven ve dayanışma esasına dayalı bir düzen olmalıdır. Böyle bir küresel düzen zaruret haline gelmiştir. Bunun için yeni bir liderlik anlayışına ihtiyaç vardır.

Burada yeni küresel düzenin temel ilkesi ve Türkiye'nin bu düzenin inşasına katkısında bir kaç noktaya temas etmek istiyorum. Adil, katılımcı, paylaşımcı, çoğulcu, güven ve dayanışma esasına dayalı bir dünya sistemi, dört temel ilke üzerinde yükselecektir. Yeni küresel düzenin bir ayağı küresel siyasi düzendir. Bu paylaşımcı, eşitlikçi ve katılımcı bir düzendir. Dünya düzenini bir bütün olarak okumak, aktörler arasındaki ilişkiyi doğru algılamak durumundayız. Bu noktada BM gibi küresel kurumların rolü daha da önemli bir konuma gelmektedir. BM ve IMF gibi küresel kurumların reforme edilmesine yönelik çabalar bu ihtiyacı yönelik çıkmıştır. Türkiye adil, paylaşımcı ve herkesi kucaklayan siyaset anlayışını kendi bölgesinde uygulamaktadır.''


Türkiye'nin komşularıyla sıfır problem politikasının, diploması anlayışının temelini oluşturduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin daha önce dört bir yanındaki komşularıyla farklı sorunlar yaşadığını ifade etti.
Türkiye'nin bazı komşularıyla ''dargın olduğunu, hatta tehdit oluşturan noktalara geldiğini anlatan Başbakan Erdoğan, düşman değil dost kazanma anlayışında olduklarını bildirdi.
Bu anlayışla Türkiye'nin pek çok komşusuyla ilişkilerini süratle geliştirdiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin doğu-batı, güney ve kuzeyinde olan ülkelerle ilişkilerinde gelinen noktayı anlattı.


DOST KAZANMAK O KADAR ZOR DEĞİL

Örneğin Rusya Federasyonu'nun dış ticaretteki en büyük ortaklarından birinin Türkiye olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan şunları kaydetti:
''Demek ki ön kabulleri ortadan kaldırırsanız, ön yargıları ortadan kaldırırsanız dost kazanmak o kadar da zor değil. Bölgemizdeki sorunlar aynı zamanda küresel sonuçları olan, herkesi ilgilendiren konulardır. Bölgemizde izlediğimiz yapıcı ve barışçı politika sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel barışa yöneliktir. Bugün bir ortadoğu sorununu bölgesel olarak görmek mümkün mü? Bugün bir İsrail-Filistin sorununu iki ülke arasında görmek mümkün mü? İsrail-Filistin sorunu çözüldüğü anda dünyada pek çok sorunun çözüleceğine inanıyorum.''

Bu sorunlarla ilgili pek çok raundun yapıldığı ve Gazze olayının ardından bu görüşmelerin durduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, ancak bu görüşmelerin yeniden başlatılabileceğini dile getirdi.
Küresel yeni düzenin ikinci ayağının ekonomik düzen olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, finans alanında başlayan krizin pek çok alana sıçradığını söyledi.

Amerikada başlayan bu krizin tüm dünyayı sardığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, ülkelerin bu krizden farklı şekillerde etkilendiğini anlattı.
Başbakan Erdoğan, ''Memnuniyetle ifade etmek isterim ki Türkiye en az etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Küresel finans krizinin bir sonucu olarak küresel ekonomik düzenin reforme edilmesi yönünde yeni bir süreç başlamıştır'' diye konuştu.
Küresel ekonomik düzenin adil ve paylaşımcı bir çerçevede yeniden düzenlenmesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin G-20 üyesi bir ülke olduğunu anımsatarak, organizasyona olumlu katkı veren ülkelerin başında bulunduğunu dile getirdi.

Türkiye'nin bankacılık ve finans sektörüne yönelik aldığı tedbirler sayesinde ekonomisinin sağlam bir bünyeye sahip olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, ''Kriz süresince finans kurumlarımızda herhangi bir iflas yaşanmamıştır'' dedi. Erdoğan, şöyle devam etti:

''Ama bundan önceki dönemde yaşanan krizlerde Türkiye çok ciddi anlamda bankalarını fona devretmek zorunda kalmıştır. Biz ekonomik krizin etkilerini temkinli bir şekilde göğüsleme noktasında tedbirlerimizi aldık ve şu ana kadar da süreci devam ettiriyoruz.''
Türkiye'nin ekonomik alt yapısına ilişkin bilgiler de veren Başbakan Erdoğan, sözü medeniyetler ittifakına getirdi.

Yeni dünya düzeninin üçüncü ayağının da kültürel ayak olduğuna değinen Başbakan Erdoğan, doğu ile batı, Avrupa ile Hristiyan dünyasındaki kültür havzasında yer alan Türkiye'nin tarihi birikimi ve kültürel derinliğiyle gerçek manada çoğulcu ve paylaşımcı bir bünyeye sahip olduğunu söyledi. Erdoğan, ''Türkiye BM çatısı altında medeniyetler ittifakı eş başkanlığını üstlenmiştir. Bu girişim farklı kültürler ve medeniyetlerin çatışmak zorunda olmadığı yapıcı bir ortamda yaşamanın hem mümkün, hem de gerekli olduğunu ispat etmiştir'' şeklinde konuştu.

Şu ana kadar 100'ü aşkın ülkenin bu yaklaşıma ortak olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ittifakın hızla yaygınlaştığını dile getirdi.
Küresel düzenin dördüncü ayağını ise evrensel hukuk normlarının oluşturduğunu belirten Erdoğan, ''Yaşam hakkı, insan hakları, ifade ve inanç özgürlüğü, özel hayatın dokunulmazlığı ve bunun yanında yaşam güvencesi gibi temel kurallar insanların ortak değerleridir'' dedi.

Başbakan Erdoğan, bunların küresel adalet ve hukuk sisteminin yapı taşları olduğunu belirterek, insan hakları evrensel beyannamesi gibi temel metinlerin sadece metin olarak kalmaması gerektiğini ve uygulamayla daha da anlamlı hale gelmesini sağlamanın önemine işaret etti. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
''Tabi metinler güzel, ne kadar kullanabilirsek o kadar daha güzel, ama metinler uygulanamıyorsa o zaman bunun bize hiçbir faydası yok. Bizim ülkemizde bir söz var. ' Bal bal demekle ağız tatlanmaz'. Balı yerseniz ağız tatlanır. Bakıyorsunuz bazen güçlü için farklı, zayıf için farklı uygulanıyorsa o metnin zayıf olana faydası var mı? Yok. İşte biz tüm insanlık olarak bunun mücadelesini vermek istiyoruz. Yani güçlünün haksız olduğu halde haklı göründüğü bir dünya bizim için yaşanabilir bir dünya değildir. Güçlünün haksız olduğu zaman, haksızlığını bulduğu bir dünya yaşanabilir bir dünyadır. Bize göre insan hakları evrensel beyannamesi de bunu emrediyor.''


BM'nin pek çok karar aldığını, ancak yaptırımın bulunmadığını, bunun da pek çok sıkıntı doğurduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, yaptırım olduğunda insanların güveninin daha da artacağını söyledi.
Hukuk kurallarının insanların pratik hayatlarında karşılık bulması için var olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Yeni küresel hukuk düzeni, evrensel ilkelerin hayata geçirilmesi için daha güçlü araçlara ihtiyaç vardır. Bu araçları ve konumları inşa etmek hepimizin ortak sorumluluğudur'' dedi.

DEMOKRATİK AÇILIM

Türkiye'nin hukuk ve demokrasi kuralları çerçevesinde sorunların çözümü noktasında hedeflerini belirlediğini dile getiren Erdoğan, bunların hayata geçirilmesi noktasında tamamen başarılı olduklarını söylemediklerini, ancak sıkıntıların aşılması için çaba sarf ettiklerini ifade etti.
Yakın dönemde başlattıkları demokratik açılımın bunun ispatının bir sonucu olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Hukuk devletinin, demokrasi ve insan haklarının sorunlarını çözmeyi hedefleyerek yola çıktık. Sorun alanlarını azami seviyeye indirmek istiyoruz. Hak ve adalete dayanan her adım mutlaka karşılık bulmakta, toplumumuz tarafından da desteklenmektedir. Nitekim bu açılımların uluslararası arenadaki yansımaları da bizim için son derece memnuniyet vericidir. Biz bu samimi ve kararlı bir şekilde attığımız adımı başarıyla sonuçlandırmayı arzu ediyoruz. İfade ettiğim adalet, barış ve güvene dayalı yeni bir küresel zeminin inşası için sistemini oluşturmaktadır.''

Konuşmasında, uluslararası terörle mücadelenin önemine de işaret eden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu adıma destek veren ülkelerden biri olduğunu da söyledi.

Küresel teröre karşı verilecek mücadele de Türkiye'ni her zaman yer alacağını her fırsatta ifade ettiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin de terör sorunu yaşadığını ve mücadele verdiğini kaydetti. Erdoğan, Türkiye'nin terör acısını iyi bilen, ''damdan düşen bir ülke'' olduğunu belirtti.

Bölge ülkeleriyle Türkiye arasındaki ilişkiler hakkında değerlendirmelerde bulanan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin mevcut küresel vizyonu ışığında önemli bir ülke konumuna geldiğini anlattı. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Amacımız Türkiye'den başlamak üzere bölgemizi barış ve istikrara kavuşturmak ve dünya barışına katkıda bulunmaktır. Yunanistan'la 10 yılı aşkın bir süredir devam eden müspet ilişkiler ve bunun devamı için çabalıyoruz. Bulgaristan'la aynı şekilde, Romanya'yla da benzer ilişkilerimiz sürüyor. Rusya'yla enerjiden müteahhitlik ilişkilerine kadar pek çok olumlu ilişkilerimiz mevcut...''

Kafkaslarda yaşanan sorunlara da değinen ve bölgede son dönemde yaşanan gerilimlerin her an sıcak bir çatışmaya dönüşme riskini ortaya koyduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, bunda karşılıklı güvensizliğin önemli rol oynadığını söyledi.


Bölgede tüm tarafları bir araya getirecek bir diyalog zeminine ihtiyaç duyulduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, bu bağlamda Türkiye'nin Kafkasya'yla istikrar ve iş birliği platformu kurulması önerisini anımsattı.

5 ülkenin bu oluşumun içinde yer aldığını hatırlatan Erdoğan, Türkiye'nin bölgeyi bir barış havzası haline getirmeyi hedeflediğini kaydetti.

Yıllardır çözüm bekleyen Azerbaycan-Ermenistan, Türkiye-Ermenistan, Rusya-Gürcistan arasında yaşanan sorunların bu platformla çözülmesini temenni eden Başbakan Erdoğan, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki görüşmelerin sürdüğünü söyledi.

TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ

Türkiye-Ermenistan sorununa da değinen Erdoğan, şunları söyledi: ''Türkiye-Ermenistan arasında şu anda farklı bir şekilde hassas bir yan var. İsviçre'nin araya girmesiyle attığımız bu adımla şu anda çok önemli bir noktaya gelinmiş vaziyette ve burada ön yargılar öne çıkmazsa, iç siyaset düşünülerek adım atılmazsa, inanıyorum ki parafe edilmiş olan şu andaki anlaşma zabıtları parlamentoya gönderilecektir. Ayın 10 veya 11'i gibi bu adımlarda atılmış olacaktır. Tabi bütün olay geliyor... İç siyasette ne durumdayız?''
Başbakan Erdoğan, ekonomi tahsili gördüğünü ve öğretmenlerinin ''Ekonomi bir risktir'' dediğini anımsatarak, siyasetin de bir risk olduğunu söyledi.

Hayatın her alanında riskler bulunduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ''Siyasetin de risksiz bir yanı yok. Yeri geldiğinde hapse gireceksin, yeri geldiği zaman iktidardan ineceksin, bunları göreceksin, eğer görmüyorsan siyaset yapmayacaksın. Biz bu süreci öyle gördük'' diye konuştu.

Şiir okuduğu için hapis yattığını anlatan Başbakan Erdoğan, siyaset yapmaya devam ettiğini söyledi.

Erdoğan, ''Fikirden, düşünceden, bunu yaygınlaştırmaktan dolayı içeri girmek önemli. Şiir okudum diye hapse girdim. Hırsızlık, sahtekarlık, dolandırıcılık yapmıyorum. Sadece şiir okudum'' dedi.

Ancak halkın bunları affetmediğini, kurulduktan 6 ay sonra partisini iktidara taşıdığını ifade eden Başbakan Erdoğan, demokrasinin de güzelliğinin burada yattığını belirtti.

''Riskleri göze almak zorundayız'' diyen Erdoğan, Kafkaslardaki sorunun aşılmasında pozitif adımlar atılabileceğine olan inancını yineledi.

Türkiye'yle yakın kültürel tarihi bağlar bulunan Azerbaycan'ın bölgenin önemli bir ülkesi olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, bunun yanı sıra Türkistan'la da olumlu ilişkilerin bulunduğunu dile getirdi.

Sözü yeniden Türkiye-Ermenistan ilişkilerine getiren Başbakan Erdoğan, ilişkilerin normalleşmesi yönünde önemli adımlar atıldığını söyledi. Erdoğan sözlerini şöyle tamamladı:


''Ama bu adımlar atılırken bana göre Ermenistan Cumhurbaşkanı Türkiye'de yapılacak olan Ermenistan ve Türkiye milli maçına 'gelirim, gelmem' gibi yaklaşımları göstermemesi lazım. Geçenlerde gazeteciler aynı şekilde sordu 'Ne düşünüyorsunuz' diye. Bende sadece şu cevabı verdim. 'Bizim Cumhurbaşkanımız Sayın Gül, Türkiye Ermenistan milli maçını izlemeye gitti' dedim. Verdiğim cevap bu. İşte ön yargıları ortadan kaldırmak... Eğer bir mütekabiliyet varsa Türkiye'nin Cumhurbaşkanı oraya rahatlıkla gidebiliyorsa, O da rahatlıkla Türkiye'ye gelebilmelidir. Yani bunun için 'şunu yaparsan gelirim' demek bana göre uluslararası diplomasi de artık çöpe atılmış olan bir anlayıştır. Nitekim biz bu ülkeyle komşuluk ilişkilerini karşılıklı saygı çerçevesinde yürüteceğiz.''

"HAZMEDE HAZMEDE, HAZMETTİRE HAZMETTİRE''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratik açılım konusunda ''Burada hesabımız şudur; kısa, orta ve uzun vadeli olarak bütün bu demokratik açılım sürecinin çalıştırmayı hedefliyoruz. Yani hepsini bir anda derseniz. Bu tabi mümkün değil, hazmede hazmede, hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım'' dedi.
 
Erdoğan, yılda bir kez başbakan düzeyinde, bunun dışında ayrıca daha alt seviyede görüşmelerin yapıldığını dile getirdi. Irak'ın bir an önce toparlanması gerektiğine inandıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, aksi taktirde Irak'ın teröre zemin oluşturan bir ülke konumuna düşebileceğini söyledi.

Irak'ın toprak bütünlüğünü çok önemsediklerini ve bunun korunması gerektiğini ifade eden Erdoğan, yeniden barış içinde bir düzene kavuşması gerektiğini söyledi.

İran ile ilişkileri de değerlendiren Erdoğan, bu ülke ile de Türkiye'nin olumlu ilişkilerinin bulunduğunu ve karşılıklı faydaya dayalı bir münasebet olduğunu kaydetti. Erdoğan, ''İran'ı uluslararası toplumda, endişeye neden olan nükleer programı konusunda daha şeffaf ve işbirliğine açık bir yaklaşım benimsemesi için cesaretlendirmeye çalışıyoruz. Bu hassas ve önemli konunun hep çözüm yöntemi olarak hep diplomasiyi ve diğer barışçıl girişimleri görüyoruz'' dedi.
Bu düşüncenin uluslararası kamuoyu tarafından kabul görmesinin memnuniyet verici olduğunu anlatan Erdoğan, Suriye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi için de Türkiye'nin yaptığı girişimleri anlattı.

Aynı şekilde Lübnan'da da sıkıntılar yaşandığını, yine Türkiye'nin devreye girdiğini, elinden gelen gayreti gösterdiğini belirten Erdoğan, bunun yanında Ortadoğu kaynaklarının, ''silahlanmaya ve silahlı mücadeleye değil, bölge halkının barış ve mutluluğuna ayrılması gerektiğine inandıklarını'' söyledi.
Şu anda, dünyanın silahlanma için devasa paralar harcadığını anlatan Erdoğan, bu kaynakların sağlık, eğitim, yoksullukla mücadele, iklim değişikliği gibi konulara daha fazla aktarılması gerektiğini bildirdi.


ABD'nin finans sorununda belkide Irak'ta yaptığı harcamanın ciddi bir etkisinin olabileceğini dile getiren Erdoğan, ne kadar harcandığını bilemediğini, ancak çok ciddi bir harcamanın da yapıldığının ortada olduğunu söyledi.

Irak'ın bütün alt yapısı, tarihi ile çöktüğünü belirten Erdoğan, tarih ve medeniyet ülkesinin şu anda uzatılacak bir eli beklediğini dile getirdi.

ABD Başkanı Obama'nın 2011'de askerlerinin Irak'tan çekileceğine yönelik açıklamalarını anımsatan Başbakan Erdoğan, ''durum böyle olunca acaba bundan sonra ne olacak. Irak kaç on yılda tekrar o bildiğimiz Irak olabilir? Acaba bundan sonra sorunlar orada hangi şekilde ele alınacak? İşte bütün bunlar üzerinde hassasiyetle durmamız gereken konular'' diye konuştu.

İSLAMİ TERÖR İFADESİ

İçinde bulundukları Medeniyetler ittifakı anlayışında, yaratılanı, yaratandan ötürü seven bir anlayışının yattığını dile getiren Başbakan Erdoğan, özellikle terör döneminde bazı kesimlerin ''İslami terör'' gibi ifadeleri kullandığını, bunun '' çok çirkin, kabullenilemeyecek bir yaklaşım'' olduğunu söyledi. '

Erdoğan,''İslam, terörü asla kabul etmez. Çünkü İslam'ın kelime anlamı barıştır. Barış çerçevesinde bir medeniyet oluşturmuş olan din, insanın ölümüne müsaade eder mi? Hiçbir semavi din insanların ölümüne müsaade etmez. Bunu ne Hristiyanlık'ta ne Musevilik'te görürsünüz'' dedi.


Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Eğer o dinlerin mensupları bu tür bir şey yapıyorsa, o onun kendini bilmezliğidir. Onun faturasını getirip o dine kesmek çok yanlış olur. Biz medeniyetler ittifakında bunları konuşuyor, müzakere ediyoruz. Ve insanlığın burada barışa katkısı noktasında birlikte adımları atalım diyoruz. Şu anda Afganistan-Pakistan'ın sorunlarının çözümü noktasında da bazı adımlar attık.''

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ

Türkiye'nin AB ile ilişkilerine de değinen ve 50 yıl önce başvuru yapıldığını anımsatan Başbakan Erdoğan, ''Kapısında bu kadar bekletilen başka ülke AB'de yok. Acaba niye bu kadar bekletiyorlar?'' diye sordu.

Kabul edilen bazı ülkelerle Türkiye'yi kıyasladığını, bu ülkeler ile TÜrkiye arasında çok çok büyük mesafeler bulunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, ''ancak sudan bahanelerle maalesef devamlı Türkiye'nin ötelendiğini'' söyledi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Diyoruz ki eğer almayacaksanız, almayacağız deyin. Eğer alacaksanız da durmadan yeni yeni kurallar üretmeyin. Maç başladı, maç esnasında bunlar penaltının kurallarını değiştiriyor. Öyle şey olur mu? AB müktesebatı var. Bunun içinde olmayan şeyi nereden çıkardınız, nereden çıktı bu penaltının kuralı, belliydi bu kural... 'Yok' diyorlar, Türkiye olunca bu böyle diyorlar. Bunu kendilerin de söylediğimiz de hakikaten haklısınız diyorlar. Ama içlerinden bir tanesi diyor ki, 'yok haklı değilsiniz'. Şu anda enerji olayı var. Biz NABUCCO'da transit ülkeyiz, en önemli ayak biziz. Her şey tamam, imzalar atıldı ama enerji başlığını hala geçemiyorlar. Verilen cevap şu, güney Kıbrıs 'evet' demiyor. Peki güney Kıbrıs AB'ye nasıl girdi. Geldiler 'gelin şu referandumu yapalım. Siz kuzey'den evet çıkarırsanız, bu iş bitecek' denildi. KKTC'den yüzde 65 çıkardık. 1 hafta sonra Güney Kıbrıs kabul edildi. Bu nasıl adalet...''

Türkiye'deki kamuoyu yoklamalarında AB'ye desteğin düştüğünü ifade eden Erdoğan, ''bir zamanlar bir şarkı mıydı, türkü müydü bir şey vardı bilmiyorum, 'Adaletin bu mu dünya' diye. Böyle bir noktaya getirdiler. Adalet istiyoruz, burada da adalet'' diye konuştu.

Başını Fransa'nın çektiği bazı ülkelerin de imtiyazlı ortaklık önerisinde bulunduğunu anımsatan Başbakan Erdoğan,  bunun da yakışık almadığını belirterek, yola çıktıklarında böyle bir konunun bulunmadığını söyledi.

Erdoğan, ''Ne yaparsanız yapın, biz bu yola girdik, ta ki 'biz sizi almıyoruz' diyeceğiniz ana kadar devam edeceğiz, hedefimiz bu'' dedi. Siyasi kriterlerde, ''Ankara'', ticari noktada da ''İstanbul kriterleri'' diyerek yola devam edeceklerini dile getiren Erdoğan, Kıbrıs sorunun çözüm platformu olarak da sadece BM'yi gördüklerini, bu kurum dışında herhangi bir çözüm görmediklerini söyledi.

ABD ile ilişkilere de değinen Erdoğan, iki ülkeyi ilgilendiren pek çok çalışmanın da sürdüğünü anlattı.

Başbakan Erdoğan, daha sonra katılımcıların sorularını yanıtladı. Demokratik açılıma yönelik soruyu yanıtlayan Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:

''Bizim bu demokratik açılımımız aslında salt veya bütünüyle Kürt sorununu kapsayan bir adım değil. Biz partimizi kurduğumuz zaman, programımız içinde adına ister Kürt sorunu, ister Doğu, Güneydoğu sorunu deyin, ülkemizde böyle bir sorun var diyerek, buna iki sayfa ayırıp, bunu anlatmıştık.

Şimdi geldiğimiz noktada demokratik açılım ile biz sadece Kürt vatandaşlarımızın sorunlarını değil, bizim ülkemizde 30'u aşkın etnik unsur var. Hepsinin kendine göre sorunları var. Ama birinci derecede nedir derseniz, birinci derecede terör sorunu var. Alevi vatandaşlarımızın kendine ait sorunları var. Bununla ilgili de çalıştay yaptık. Bunun yanında azınlıkların sorunları var. Bunların üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Nitekim bir ay kadar önce ben ülkemizin azınlıklarıyla bir araya geldim. Dini grupların temsilcileriyle bir araya geldim, onlarla görüşmeler oldu. Tabi bazı sorunları bize bildirdiler. Bunların da çözümüne yönelik adımlar atmamız gerekiyor. İşsizlik sorunu var. Yani tüm sorun alanlarına bizler eşit mesafedeyiz. Ve Kürt meselesi de bunlardan bir tanesi. Bu şekilde bir yaklaşım sergiliyoruz ve kararlı bir şekilde bunların üzerine gideceğiz.


Biz geldiğimizde 'devlet televizyonun da niçin kürtçe yayın yapılmıyor' deniyordu. TRT-6'yı tamamen Kürtçe yayına ayırdık. 24 saat yayın yapıyor. Önce feveran edenler vardı, şimdi iletişim daha rahat oldu. Bilbordlara Kürtçe de konuluyor. Anne evladıyla cezaevinde rahat görüşemiyordu, şu anda serbest görüşebiliyor. Kendi ana dilini öğrenmesi için kurs açılması konusu... serbest bıraktık. Şu anda kendi ana dillerini öğrenme noktasında kurs kurabilir ve öğrenebilirler, herhangi bir sakınca yok. Bu adımlar atıldı. Önce çok farklı yaklaşımlar, daha sonra baktık ki aynı ilgiyi göstermiyorlar, 'devlet bu işi üstlensin' diyorlar. Şimdi yeni bir adım atıldı. Üniversitede enstitü, Kürtçe'nin öğretilmesi konusu da yine atılan adımların içerisinde. Burada hesabımız şudur; kısa, orta ve uzun vadeli olarak bütün bu demokratik açılım sürecinin çalıştırmayı hedefliyoruz. Yani hepsini bir anda derseniz. Bu tabi mümkün değil, hazmede hazmede, hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım.''

Editör: TE Bilişim