Ünlü gemilerin son limanı

Londra’dan trenle 1,5 saat uzaklıktaki liman şehri Portsmouth adeta açıkhava gemicilik müzesi. Denizcilik tarihinin birçok önemli gemisi orijinal haliyle rıhtımlarda, müzelerde sergileniyor. Güney İngiltere’nin az bilinen, turistik rotaların dışındaki bu küçük şehrini okurumuz Gülşah Konak Robertson yazdı.

Ya güney ya kuzey. İkisinden birisini seçersiniz İngiltere’de. Ülkenin güneyi dil okullarının, üniversitelerin yoğun olduğu bölgedir. Güneydoğuda, Londra’ya trenle bir saat uzaklıktaki Brighton hoşgörülü halkı, uzun sahili, eğlence hayatıyla çeker öğrencileri. Biraz batısındaki Portsmouth’u ne öğrenciler ne de tatilciler bilir. Güneyin önemli liman kentlerinden biridir ama sahil şehir merkezinden uzaktır.

Büyük bölümü bir adanın üstünde olmasına karşın, “kıyıya yürüyüp martılara ekmek atayım” dediğinizde yarım saatlik yürüyüşü göze almalısınız. Ulaştığınız deniz ise Gunwarf Quays adlı AVM’nin balkonunda, marinaya demirli teknelerin arasından göreceğiniz kahverengi - gri renkli bir sudur. Yani denizi görmeye değil de alışveriş etmeye gidilir Portsmouth sahiline.

170 METREDEN KUŞBAKIŞI ŞEHİR 

Ünlü markaların ‘outlet’ mağazalarının çekimine kapılanlar eğer başlarını kaldırıp bakarlarsa 170 metre yüksekliğinde meltem rüzgârlarıyla şişmiş, bembeyez yelkene benzeyen Spinnaker Kulesi’ni  fark edebilir. Londra’daki saat kulesi Big Ben’den bile yüksektir. Geceleri aydınlatılır. Renkler günün önemine göre seçilir. Mutlaka çıkıp, çevreye bakmak gerekir kenti tanımak için. Asansörle bilmem kaç metreyi bir çırpıda çıktıktan sonra okyanus ayaklarınızın altında.

Karşıdaki ada (Isle of Wight) hayal meyal görülür. Sol tarafta ise küçük bir kale ve deniz feneri... Binanın en alt salonu çepeçevre cam kaplıdır, kıyısına yaklaşmak yürek hoplatır, eğer cesaretiniz varsa salonun  ortasında zemini cam kaplı alanda yürüyebilirsiniz. Hiç de sandığınız kadar kolay bir şey değil bu. 100 metre aşağıdaki karınca kadar büyük insanları görüp saydam zeminde üç beş adım atmak dışarının manzarasından daha çok ilginizi çekebilir. İkinci katta küçük bir kafe, yuvarlak masalar, porselen demlik ve çay fincanıyla gelen koyu İngiliz usulü sütlü çay içerek, bol kremalı, çikolatalı kek dilimini çatallayarak, limana gelen yelkenliler, büyük feribotlar ve sağ tarafınızda Kraliçe Victoria’nın 1860 yılından beri ayakta kalan savaş gemisi HMS Warrior’u görebilirsiniz.

8’İNCİ HENRY ONU ÇOK SEVERDİ

HMS Warrior, Tarihi Portsmouth Tersane Müzesi’nin görülmeye değer gemilerinden biri. Korsan filmlerinde rastladığımız gemilerde ne varsa onda da var. Daha da iyisi, içine girebilir, toplara, mermilere dokunabilir, iplerini çekiştirebilirsiniz. Gemicilik oynama hevesinizi bu gemide harcamayın çok, biraz ötede, Amiral Nelson’un savaş gemisi ‘Victory’ var. Öyle böyle bir gemi değil, her şeyi yerinde, yemekhanesinden revire, kaptan köşkünden Nelson’un vurulup öldürüldüğü yere kadar her şey ince ayrıntısına kadar korunmuş. 1805 modasına göre giyinmiş müze görevlileri her detayı size anlatmak için yerlerini almış. “Adamlar biliyor bu işi, ne güzel müze yapmışlar bu eski gemiden” demeye vakit kalmadan Portsmouth’un gururu, göz bebeği, en çok korudukları ve para harcadıkları, eşi olmayan bir şey göreceksiniz sağ tarafta: Mary Rose.

Deniz yorgunu tombul bir kadırga şeklinde yapılmış bina Mary Rose gemisinin sergilendiği bir müze. Sıkıldıkça eşlerini öldüren Kral 8’inci Henry’nin en gözde gemisiymiş bu. 1545’te denize indirilmiş, bir süre sonra Portsmouth Limanı’nın açıklarında batıp yüzlerce yıl suyun altında kalmış. 1983’te denizden çıkarılmış.

Kentte kışın saat 16.00’ya doğru kararan hava yazın saat 21.00’de bile kısmen aydınlıktır. Kışın kasvetli havasında, sürekli yağmurlarla yıkanan sokaklar yazın gözünüze farklı görünür. Bu sokaklardan geçip balık yemeğe gidin. Ekmek arası balık değil tabii ki. Nar gibi kızarmış, kılçıksız, çıtır balık ve patates kızartması. Limon aramayın hiç balık için, domatesli sos ve sirke neyinize yetmiyor? “Şöyle ortaya bir tabak yeşil salata” istemeyin. Bu alışkanlık yoktur İngiltere’de. Küçük tabaktaki yeşil bezelye püresini Türkiye’deki rakı, salata, balık muhabbetlerini hatırlayarak yiyebilirsiniz.

CHARLES DICKENS BURADA YAŞAMIŞTI

Vaktiniz varsa ilerde, acıların çocuğu Oliver Twist’in yazarı Charles Dickens’ın evine de gidebilirsiniz. Hatırlayın, küçük biçare öksüz oğlancık dilencilik yapmaya zorlanır, başına gelmeyen şey kalmaz. İçiniz acıyarak okursunuz maceralarını. Tarihi ve edebiyatı korumayı iyi bilen İngilizler, bu küçücük evi de gezilebilir hale getirmiştir. Bakımlı bahçeler gözükür küçücük evin odalarından. İşte bu yatak odası, bu hizmetçi odası, bu da koltuğu... Atlı arabaların sesleri duyulur arnavutkaldırımlı sokaklarda, titreyen gaz lambaları eşliğinde roman yazar Bay Dickens. David Copperfield öksüzler yurdunda bir kap yemek daha ister korkarak.

KAHVECİSİ TÜRK

Portsmouth  Londra’dan trenle 1.5 saat sürer. İstasyondan tersane müzesi beş dakikanızı alır. Gece Spinnaker Kulesi ışıklandırılmıştır, İspanya’ya giden feribotlar, karşıdaki adaya giden deniz otobüsleri vızır vızır işler. İstasyonun önünde, bu çok kalabalık, çok işlek, pek de romantik olmayan şehrin bir lokmacık iskelesinde çay kahve satan büfeye uzanıp ‘merhaba’ deyin. Hiç ummadığınız her yerde karşınıza çıktıkları gibi burda da kahveci Türk’tür, yazın size denize karşı karpuz bile ikram eder. Nerde olursanız olun memleketinizden birini görmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünerek yorgun ama keyifli bir tren yolculuğu ile günü bitirin.

MADAME TUSSAUDS BALMUMU MÜZESİ'NDEN DAHA İLGİ ÇEKİCİ

Kral 8’inci Henry’nin gemisi Mary Rose ansızın alabora olup battığı için denizciler kaçamamış. Eşyaları, tabak ve çanaklar, tıraş takımları, okları, mızrakları, tavla takımları ve  gemideki tek köpekle denize gömülmüşler. Şimdi bunlar müze vitrinlerinde. Köpeğin kemikleri, geminin balmumuyla korunan ahşap gövdesi de. Geminin çıkarılış, korunma öyküsünü anlatan bölüm, denizcilerin heykelleri, eşyaları, hikâyeleri inanın Londra’daki Madame Tussauds Balmumu Müzesi’nden daha ilgi çekici, Londra Zindanları’ndan daha oyalayıcı. Müze o kadar büyük ki bütün öğleden sonranızı alabilir, Kral Henry heykeli ile resim çektirebilirsiniz, eski pusularla yönünüzü bulur, şövalye zırhları da giyebilirsiniz. Eğer şanslıysanız, o dönemin müzik aletleriyle verilen konseri bile dinleyebilirsiniz. Müzenin küçük mağazasında anahtarlıktan kalemtıraşa pek çok tematik hediyelik satılıyor.

 

 

Editör: TE Bilişim