Atılay faciası: Türk denizciliğinin kara günü

1939’da inşa edilen Atılay, Cumhuriyet tarihinde batan ilk denizaltı. 39 askerimizin şehit olduğu bu elim kazanın yıldönümünde, mezkûr denizaltıyı hikâyesiyle anıyoruz.

19 MAYIS 1939 TARİHİNDE ATILAY DENİZALTISI KIZAKTAN İNERKEN.

14 Temmuz 1942 tarihi, Türk denizciliğinin trajik günlerinden biri olarak kayıtlarda. Peki, ne olmuştur bugün? 80 metre boyunda, 52 mürettebat kapasiteli Atılay adlı denizaltı, mayına çarparak batar ve 39 askerimiz şehit düşer. Bu elim kazanın üzerinden 72 sene geçti; lakin bilhassa denizcilerin yüreklerindeki sızı dinmiş gibi değil. Şimdi dilerseniz Atılay’ın tarihine doğru kulaç atalım:

Mustafa Kemal, 17 Ocak 1938’de dönemin başbakanı Celal Bayar’a, ki Bayar Atatürk’ün son başbakanıdır, denizaltılarla alakalı bir not gönderir, şöyle der: “Yeni dört denizaltımız için bildirdiğimiz isimler şunlardır: Saldıray, Batıray, Atılay, Yıldıray. Bunların manalarını izaha bile hacet olmadığı kanaatindeyim.

Manaları, Türkçe olan kelimelerin kendisindedir.” Atılay, 14 Ağustos 1937 günü Haliç Tersanesi’nde Valide Kızakları’nın bulunduğu yerde Başbakan İsmet İnönü’nün de hazır bulunduğu törende kızağa konar. Bu işlemden 21 ay sonra, 19 Mayıs 1939’da İstanbul’da görkemli bir merasimle denize indirilir.

Gemi, 14 Temmuz 1942’de yeni cihazların kontrolü maksadıyla Donanma Komutanlığı’ndan istenir. Bu, Moda açıklarından Çanakkale’ye doğru yola çıkan Atılay’ın son seferi olacaktır. Sabah saatlerinde verilen brifingde tecrübelerin nasıl yapılacağı anlatılır. Atılay, Binbaşı Sadi Gürcan komutasında 14.30’da Morto Koyu’nda dalışa geçer. Görevini icra etmek üzere Boğaz’dan çıkan Atılay’ı emniyet botu olarak Kartal römorkörü satıhtan takip etmeye çalışır. Ancak bu izleme, sertleşen hava muhalefeti nedeniyle devam edemez ve Atılay gözden kaybolur.

Söz konusu olumsuz hale, denizaltının vakti zamanında dönmemesi de eklenince Çanakkale Deniz Komutanlığı’nda endişe hâsıl olur. Gümrük motorları ve Kartal römorkörü ile Atılay aranmaya başlanır. Aynı gece denizaltının battı şamandırası bulunur. Bu arada arama sırasında iki kez mayın patlaması yaşanır. Atılay’ın karanlık sulara gömülmesi gibi batış sebebi de açığa çıkmaz. Ama yaygın kanaat, Atılay’ın mayına çarparak battığıdır.

Bu acıklı kazada 6 subay, 17 astsubay, 16 er olmak üzere toplam 39 askerimiz Hakk’ın rahmetine kavuşur. Kazadan bir tek 2000 yılında vefat eden Ahmet Bağdat kurtulur, o da olaydan bir gün önce izin almıştır. Bağdat, 1995 senesinde verdiği mülakatta Atılay’ın patlama sonucu sulara gömülmediğini söylemiştir. Buna gerekçe olarak da “Denizaltı mayına çarpmış olsaydı denizin üzerinde yağ ve mazot olurdu.” görüşünü dillendirmiştir. Ancak uzmanlar Boğaz’daki akıntı sebebiyle deniz üzerinde uzun süre mazot ve yağın duramayacağını söylemiştir.

Atılay Denizaltısı Komutanı Güverte Binbaşı Sadi Gürcan, subay, astsubay ve erler gemi üzerinde toplu halde.

‘Gitti de gelmeyiverdi’

Atılay Denizaltısı’nın yeri, sualtı araştırmaları sonucunda kazadan yaklaşık 50 yıl sonra tespit edilir. Yapılan dalışlarda geminin sancak bordasında makine dairesi hizasında 180 cm yükseklik ve 40 cm eninde bir yara olduğu görülür. Batık çevresinin incelenmesi sonucu, geminin pupasından (arkasından) 80 metre mesafede kazaya sebep olan mayının bağlı olduğu ağırlık bulunur. Böylece Atılay’ın mayına çarparak battığı fikri kesinlik kazanmış olur.

II. Dünya Savaşı sırasında böyle bir olayın meydana gelmesi Türk milletini yasa boğar. Şehit olan askerler arasında ses sanatçısı Hamiyet Yüceses’in eşi merhum astsubay Fethi Yüceses de vardır. Onların anısına Atılay Faciası’nı yâd etmek adına Yüceses’in uşşak makamında seslendirdiği ve bir Dede Efendi bestesi olan ‘Gitti de gelmeyiverdi’ ile hüznü hitama erdirelim: “Gitti de gelmeyiverdi/ Gözlerim yollarda kaldı/ Hele nazlım nerde kaldı/ Ne zaman ne zaman gelir/ Gel a nazlım lahuri şallım/ Sağı solu dolaşalım/ Ne zaman ne zaman gelir…”

 

Editör: TE Bilişim