Dünyada ilk Denizaltı’nı Osmanlı zamanında Tersane Baş Mimari İbrahim Efendi yapmış.
 
Denizaltı gemileri beni ürkütür. Ben korkarım onlardan. Nedeni bilmiyorum ama filmlerde bile izlerken titrediğimi düşünürüm. Deniz korkum vardır zaten ama denizlatı korkum nedendir bilmem. Çocukken geçirdiğim boğulma tehlikesi benim denizleri uzaktan izlememin daha büyük keyfi olduğuna inanmamı sağlamıştır.

Denizaltı'nın şuuraltıma neden ürkütücü bir şekilde girdiğini bilmiyorum.

Denizaltı büyük bir olay... Düşünün denizin kaç metreler altında bir kapalı kutudasınız!

Günleriniz geceleriniz geçiyor.

Ben denizin üstünden ürkerken onlar denizin altındalar. Allah yardımcıları olsun ne diyelim.

Bir yazı dikkatimi çekti.

İlk denizaltı'yı Osmanlı zamanında tersane baş mimari İbrahim Efendi yapmış. Enteresan geldi bana.

O zamanlar büyük olaylar, icatlar ilk halka gösterileceği zaman büyük eğlencelere ve mutlu bir günde olmasına denk getirilirmiş.

Sultan Üçüncü Ahmet’in çocuklarının sünnet merasiminde ilk denizaltı gösterisi yapılmış. Bütün İstanbul halkı bu gösteriyi izlemiş.

3 Aralık 1719’da Üçüncü Ahmed, şehzadelerinin sünnet düğünlerini yaptırıyormuş.

Tabi şehzade sünnetleri bir günlük bir eğlence olmayıp günlerce süren, fakirlerin doyurulduğu, hediyelerin dağıtıldığı, halkın eğlendiği toylar oluyormuş.

Bu anlatacağım olay bu sünnet düğününün 13. Günü gerçekleşmiş.

Denizde bir sürü kayıklar varmış. O zamanlar bu kayıklar özellikle saltanat kayıkları çok süslü olurmuş.

Şehzade sünnetleri olduğu için denizde de bir sürü gösteriler yapılıyormuş. Halk, saray erkânı ve padişah izliyorlarmış.

Bir anda denizden koskocaman bir timsahın çıktığını görmüşler.

Kayıkçılar arasında kıyametler kopmuş.

Kimse onun ne olduğunu bilmiyormuş, haliyle kaçışmalar olmuş. Feryadi figan… Düşünsenize ne kadar ürkütücü...

Canavar olarak düşünülmüş haliyle. Koskocaman bir timsah...

Üç çifte kayık büyüklüğündeymiş.

Üst çenesini açıp kapatıyormuş.

Sağa solada hareket ediyormuş.

Timsah, Aynalıkavak sarayına doğru yaklaşmaya başlamış. Padişah, vezirler çok heyecanlanmışlar. Sarayın yakınına kadar gelmiş. İşte o zaman anlamışlarki bu bir canavar değil bir denizaltı…

Timsah sulara gömülmüş. Heyecanı düşünün lütfen… Herkes bekliyor ses seda yok. Derken bir saat sonra timsah biçimindeki denizaltı tekrar su yüzüne çıkmış. Dolaşmaya başlamış.

İzleyenler şaşkınlıkla bakmaya devam ediyorlarmış.

Biranda kocaman ağzı açılmış. Timsahın ağzından rengârenk elbiseler giyinmiş delikanlılar çıkmış. Timsahın sırtında çalıp oynamaya başlamışlar.

İzleyenleri düşünüyorum da heyecandan kalpleri kesinlikle zorlanmıştır.

Ne büyük bir heyecan…

Bilmediğiniz bir olay, ilk defa görüyorsunuz, canavar yani timsah sanıyorsunuz, boğazın sularının yanında canavar gibi çıkıyor, bir sürü kayıkların yanından, padişaha doğru gidiyor, sonra tekrar batıyor, tekrar çıkıyor ağzını açıyor içinden gençler çıkıyor ve çalıp oynuyorlar...

Muhteşem ne denilebilinir ki… Nasıl yapılmış, Baş mimar İbrahim Efendi gerçek bir matematik dehası olabilmek böyle bir şeyi icat edebilsin…

Seyyid Vehbi bu olayı:

Sürname-i Hümayun’da anlatmış.

Osmanlı’da ilk denizaltı… Hatta dünyada ilk denizaltı…

Özetlersek:

Tahtelbahir denilen denizaltı Tersane baş Mimarı İbrahim Efendi tarafından yapılmış.

Timsah şeklindeymiş.

Denizaltı ilerlemiş ve Padişahın bulunduğu yönde durmuş.

Selamlama merasiminden sonra denize dalmış.

Merasim sırasında birkaç kez batıp çıkmış.

Denizaltının baş kapısı tarafına beş asker çıkmış bu muhteşem icadın maharetlerini göstermiş.

Çok büyük ilgi görmüş…

Aslında denizaltı fikri çoook eskilere Büyük İskender’e kadar gittiği de yazılı. Şöyleki:

Aristo, İskender’in Tyre şehrinin alınmasında kendisine 7 ay mukamet eden bu denizci ve muharip insanları yenebilmek için fıçı şeklindeki su altı silahlarından istifade ettiğini yazmış.

Fakat o fıçı şeklinde basit birşeymiş.

Osmanlı’nın yaptığı eni konu denizaltı…
Editör: TE Bilişim