Denize tutkun işadamı Erbil Arkın, okyanusu yelkenli tekne ile geçip ardından katıldığı yat yarışlarıyla ilgili KIBRIS’ın sorularını yanıtlayıp, “Bir iki korku haricinde benim için en büyük hatıra yıldızlardı. O uzun yolculukta okyanus ve gökyüzü ile baş başasınız. İşte o zaman yıldızlarla arkadaş oluyorsunuz” dedi.

Arkın, “Denizle ne kadar barışığız?” sorumuzu yanıtlarken denizle barışık olmadığımıza dikkat çekip şunları söyledi:
Sahillerimizde Fethiye, Göçek gibi koylarımız yok ama adamız çok güzel. Marinalarımız olsa teknelerin geleceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Bir tekne sahibi geldiği zaman harcama yelpazesi çok geniş olur. Sadece restoran ya da bara gitmiyor. Halat alıyor, tamir ihtiyacına göre hizmet alıyor. Hem kendisinin hem teknesinin giderleri oluyor.”

Erbil Arkın’ın KIBRIS’ın sorularına verdiği cevaplar şöyle:

SORU: Önce okyanusu geçmek, sonra da okyanus ötesinde yarışmak. Aradan zaman geçtikten sonra okyanusu geçmek hatıranızda nasıl bir yerde duruyor?
ARKIN: 
Okyanusu geçmek hayatımın en önemli maceralarından biridir diyebilirim. Çok güzel bir olaydı. Zorlukları oldu elbette ama hiç pişman değilim. Bir hatıra olarak hayat boyunca benim en yakınımda olacak. 15 gün 11 saatlik bir yolculuk ya da macera... Tabii bu bir iki sene içerisinde başka maceralar da arayabilirim. Şimdilik okyanusu geçme macerası bana yeter de diyebilirim.

SORU: Geriye dönüp baktığınızda o 15 gün 11 saatten hangi hatıralar önde duruyor?
ARKIN:
 Bir iki korku haricinde benim için en büyük hatıra yıldızlardı. O uzun yolculukta okyanus ve gökyüzü ile baş başasınız. İşte o zaman yıldızlarla arkadaş oluyorsunuz. Bir de tekne ile yoldaşlığınız önemli. Herkesin nöbeti dışında uyuma şansı var. Ancak Tempus Fugit isimli teknemiz yedi gün 24 saat o dalgaların içinde hareket etti. Dalgaların boyu, dalgaların şiddeti ne olursa olsun o tekne bizleri okyanus ötesine ulaştırmak için hep yolunu bulup, yoluna devam etti. Tekneyi farklı bir duyguyla bir kız gibi seviyorsunuz. Tekneniz böyle bir yolculukta adeta bir canlı varlık gibi hayatınızda kendine yer buluyor. İngilizler tekneye dişi olarak hitap edip
“she” derler. Her teknenin kendi karakteri var. Denizde, okyanusta neyi beğenip, neyi beğenmediğini belli eder.

SORU: Tempus Fugit’in ayrı bir karakteri oluştu mu?
ARKIN:
 Tempus Fugit, isimli teknemiz çok güzel bir hanım ama güçlü bir hanımdır. Vahşi hiç değildir. Uysaldır. Sessiz bir şekilde istediğini yapmaya uğraşır. Gir bu dalganın içine ve öte tarafından çık, tepki göstermez. Girer ve çıkar. O çok güzel bir şeydir. Güçlü karakterini gösterir. Bir karadan kopmak, uzaktaki karaya ulaşmak. Koparmak ve karşı karaya ulaşırken neler hissedersiniz?

İkisi de eş ağırlıkta heyecan diyebilirim. Koparken büyük bir maceraya başlıyorsunuz ve önünüzde uzun bir yolunuz var. Yarı yola kadar da aklınız ağırlıkla ayrıldığınız karadadır. Öte tarafı düşünmüyorsunuz.
Yarı yoldan sonra hedefiniz daha yakın olandır. O zaman karşı taraftaki karayı düşünmeye başlıyorsunuz. Hedefe yaklaştıkça tüm mürettebatın gözleri kara arayışındadır. Haa bir de kuş arıyorsunuz. Çünkü kuş görürseniz bilirsiniz ki karaya yakınsınız.
Elbette okyanusun her yerinde kuş var. Birkaç yıl karayı görmeden okyanusta yaşayan kuşlar var. Onların okyanusta nasıl yaşadıklarını, nasıl beslendiklerini gözlerimizle gördük. Ancak karadan uzun süre kopmayan kuşlar karanın habercisidir.
Bir de şu önemli… Okyanusu geçerken her zaman okyanusa ve suya saygı göstermelisiniz. Denizin, okyanusun hiç şakası olmaz. Her zaman saygı ve tedbirle ilerleyeceksiniz. Denizi kesin adam yerine koyacaksınız.

SORU: Tekne dişi, deniz erkek mi?

ARKIN: Öyle görünüyor. Okyanusu geçerken çok eskiden denizlere, okyanuslara tanrı unvanları verilmesini daha iyi anlıyorsunuz. Çünkü tabiatın gücünü böyle bir yolculukta çok daha net anlıyorsunuz. O kocaman dalgaların nasıl oluştuğunu düşünürsünüz. İnanılmaz ama heyecan kaynağı… Tekneye güveniniz varsa okyanusla birliktelik daha başka bir duygu kaynağıdır.


SORU: Tekne hayatınızın bir parçası mı oluyor?

ARKIN:
 Aynen öyle. Hele tekneniz sizin imalatınızsa çok daha derin duygu yaşarsınız. Çünkü o daha fazla sizindir. Tempus Fugit’i omurgasından başlayarak gördüm, yaşadım. O benim hayalimdeki teknedir. Önce beynimde başladı... Hayalimdeydi. Sonra gerçekleştirdik. Sonra da onunla okyanusu geçebildik.

SORU: Okyanusun ötesine tekneyle ulaşmak... Farklı yerlerle buluşmak... Farklı bir kültür mü var oralarda?
ARKIN: 
Böyle bir yolculuk sonrası vardığınız dünya çok farklı geliyor size. Konforlu uçak yolculuğuyla Amerika’nın önemli bir şehrine gitmeye hiç benzemez. Biz çok küçük ancak ünlü adalara gittik. Çok güzel adalar. Okyanusu geçtikten sonra ben uçakla geri geldim. Tekne Kuzeye New York tarafına çıktı. New York Yatch Club’ın yarışları vardı. Oraya katıldık. Orda ikincilik elde ettik. O ilk gidişimdeydi. Sonra buraya gelip geri gittim... Üç yarışa daha katıldık.
Bir aya yakın yarışlar yaşadık. Yarış üzerine yarış... Yarışlara doydum diyebilirim. Ancak bu kez net birincilik aldık. Bu gurur meselesidir. Birinci geldiğimiz yarış New York Opera House yarışıydı. Nantakit diye bir adada yapıldı. O adalar ünlü grup adalardır. ABD Başkanları, New York’un ünlü kişileri o adalarda kalıyor. Hatta biz ordayken adanın birinde geniş güvenlik önlemleri alındı. Çünkü Obama gelecekti.
New York opera yarışında finişe kim bir birinci varırsa birincidir. Öteki yarışlarda handikaplarla oynayabiliyorlardı. Bu yarışta oynayamadılar ve birinci olduk. Öteki iki yarıştan birinde ikinci ötekinde ise üçüncü geldik. Aslında her yarışta kendi klasmanımızın birincisiydik.

SORU: Yarışta tekne mi ekip mi önde değerlendiriliyor?
ARKIN:
 Çok gururla söyleyeyim teknemiz çok beğenilen bir tekneydi. Tempus Fugit çok güzel, klasik bir teknedir. Antalya’da bizim tersanemizde, Türk yapımı bir tekne olduğuna inanamıyorlar. O bölge kaliteli, iddialı teknelerin inşa edildiği bir bölgedir. Tempus Fugit, güzelliği ve kalitesiyle geniş yankı yarattı.
Teknemiz hala okyanusun ötesindedir ve görevine devam ediyor. Fuarları geziyor. Tersanemizin reklamını yapıyor. Yarışlar bir anlamda tekne ve tekneyi inşa eden tersanelerin tanıtımıdır. Tekne yarışla görücüye çıkıyor bir anlamda.

SORU: Başarılar işe yaradı mı?
ARKIN:
 Çok yaradı. Kızımıza talip var. Bir yıl geçti. Tekneyi kullandık. Tanıtımı yapıldı. Taliplerle görüşüyoruz. Tempus Fugit kızımızı vermeye hazırız. Nasıl olsa tersane başka doğurabilir. Tahmin ederim ki kızımı ben bir kez daha göremeyeceğim. Vermiş gibiyiz.

SORU: Bir teknede işbirliği yaparak yolculuk yapmak, yarışmak nasıl bir duygu?
ARKIN:
 Teknede keyif yolcuğu üç kişilik bir ekiple yapılır. Ancak yarışa girdiğiniz zaman 18 kişilik bir ekip oluyorsunuz. Bu ekibin tam bir takım ruhuna sahip olması ve liderlerin lider olması gerekir. Dümeni tutan sağlam olacak. Yarışlarda saniyeler mühim. Saniyeleri kontrol edecek olacak takımdır. 29 millik bir yarışta birinciliği dokuz saniye ile kaçırdık. Dokuz saniye bir tramalo, bir dönüştür.

SORU: Atınız olsa, atınızı yarışta seyredersiniz. Ancak siz teknenizi seyretmiyor, parçası olarak yaşıyorsunuz. Sizin yarış ekibindeki yeriniz nedir?
ARKIN:
 Ben moral veren patronum. Bu sefer dümen almaya başlayacağım. Yelken bir yana yattığı zaman ağırlıklar öte tarafa verilir. Esprili olacak ama kaptan bana geç öte tarafa dediği zaman geçerim. Şaka bir yana herkesin bir görevi var. Ben kendime görev vermedim. O yarış anında her tarafa bakıp görme zevkimi yaşamak, hazmetmek istiyorum.
Bu yarışlar artık bende bir hastalık haline geldi. Bırakamayacağım. Gelecek yarışlarda dümeni almaya başlayacağım. Elbette yanımda da profesyoneli tutacağım. Çünkü yarış anında tekneler bir birine çok yakın geçebiliyor. O kritik anlar profesyonellik ister. Yarış anında agresiflikler olur. Ancak yarış bitince herkes bir birini kutlar. Tabii tepkiniz, işaretiniz varsa bağırarak dile getiriyorsunuz...

SORU: Yarış anında hiç küfrettiğiniz oldu mu?
ARKIN:
 Hem de nasıl. Türkçe mi İngilizce mi küfrettiğim sorulur. İngilizlerin, ya da İngilizce konuşanların ortasında olunca elbette İngilizce küfür ediyorsunuz. Çünkü anlamaları gerekir.

SORU: Gelelim Kıbrıs’a… Kıbrıs bir ada. Adada yaşıyoruz. Denizle ne kadar barışığız?
ARKIN: 
Denizle çok barışık değiliz. Ruhumuzda denizcilik yok. Toprakla, tarımla ilgiliyiz. Yüksek kapasiteli donanımlı olarak Karpaz’da bir marina var. Onu da Musevi asıllı bir İngiliz yaptı. İhtiyaç var aslında. Turizme verilen teşvikler aynı şekilde marinalara da verilmeli. Marinalar kişi başına çok daha fazla gelir getiren yatırımlardır. Devlet bunu görüp öncelikli teşvik etmeli. Yaz, kış müthiş potansiyel var. Denizin zenginliğinden ve güzelliğinden yararlanamıyoruz.
Sahillerimizde Fethiye, Göçek gibi koylarımız yok ama adamız çok güzel. Marinalarımız olsa teknelerin geleceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Bir tekne sahibi geldiği zaman harcama yelpazesi çok geniş olur. Sadece restoran ya da bara gitmiyor. Halat alıyor, tamir ihtiyacına göre hizmet alıyor. Hem kendisinin hem teknesinin giderleri oluyor. Okyanus geçerken hangi müzikleri dinlerdiniz?
O yolculukta müzik vardı. Önemli bir konudur aslında. Okyanusu geçerken altı mürettebattık. Altı farklı kişiydik. Nöbette iki iki oluyorduk. Nöbette olan kendi müziğini çaldı. Ben geniş yelpazede müzik dinlemeyi sevdiğim için arkadaşlarımın müziklerini dinledim.

SORU: Bu defa giderseniz, bizim Dillirga’yı da çalın?
ARKIN: 
Söz… Okyanusta hangi müzik türü çalardınız deseniz yanıtım Karadeniz havaları olur. Çünkü Karadeniz insanının ruhu denizle bağlıdır. Şarkılarında da bu vardır.

Editör: TE Bilişim