TÜDAV Başkanı Bayram Öztürk “On yıldır sürdürdüğümüz Dünya Okyanus Günü etkinliklerinin dünyada ve Türkiye’de daha yaygın olarak düzenlendiğini görmekten mutluluk duyuyoruz. BM Okyanus Bilimi Onyılı’na girdiğimiz bu dönemde deniz bilimleri araştırmalarını güçlendirme ve gerekli yönetim stratejileri geliştirme önceliğimiz olmalı, Mavi Ekonomi ve Mavi Büyüme konusunda kurumlarımız uyumlu hedefe kilitlenmeli. 2030 Biyoçeşitlilik Stratejisi gereği denizlerimizin yüzde 30‘u koruma alanı ilan edilmeli.” dedi. Prof. Öztürk, Marmara Denizi’nin tamamen koruma alanı ilan edilmesi kararını da desteklediklerini söyledi.


Müsilaj atık kirliliği ve aşırı avlanmayla ilgili


1992 yılında ABD merkezli sivil toplum kuruluşlarının çabasıyla denizlerin korunması, sürdürülebilir balıkçılık, kirliliğin önlenmesi ve iklim değişikliği konularında bilinç oluşmaya başlamıştı. Birleşmiş Milletler, Okyanus Projesi adlı hareket ile 2002 yılından itibaren ilgilenirken 2008 yılında Rio de Janeiro Dünya Zirvesi'nde Kanada; Dünya Okyanuslar Günü’nün kutlanmasını önermişti. 8 Haziran 2008’den beri kutlanan Dünya Okyanuslar Günü’nün küresel boyutu her geçen gün artıyor. 140 ülkeden yaklaşık iki binin üzerinde örgütün katılımıyla düzenlenen etkinliklere katkı sağlayan TÜDAV 32 bilim insanı ve 24 sektör temsilcisinin katılımıyla düzenlediği çevrimiçi panelin sonuçlarını duyurdu. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, 2021 Dünya Okyanus Günü programının uluslararası platformlarda bile okyanusların küresel ekosistemdeki kritik rolünün daha çok vurgulandığı dönemde gerçekleştiğini söyledi. Marmara Denizi’ndeki deniz salyasının atık yönetimindeki eksikliklerin yanında aşırı avlanmayla ilgili olduğunun altını çizen TÜDAV; “Son yıllarda yapılan kanun değişiklikleriyle denetim, kontrol ve yasadışı balıkçılıkta caydırıcılık konularında etkili düzenlemeler getirildi. Uydu teknolojilerinin kullanılması gibi yöntemlerle denetimde daha aktif ve hızlı hale gelindi. Bununla beraber balık stoklarımızdaki gerileme devam ediyor. Sürdürülebilirliği sağlamalıyız. Deniz kirliliği insan faaliyetinin ortak sonucudur. Liman inşası ve liman bölgesi seçimi dikkatli yapılmalı.” dedi. 


“Her denizimiz için riskler belirlenmeli”


TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, “Balıkçılıktan deniz turizmine, mavi ekonominin tüm sektörlerinde çevreselekonomik-toplumsal boyutlara bütünsel yaklaşılmalı. Kara kaynaklı kirlilik, deniz kirliliğinin en büyük nedenlerinden. Kıyı şehirlerinde evsel kullanım ve sanayi kaynaklı atıkların doğru şekilde yönetilmesi önemli adımlardan biri. Kara kaynaklı kirliliğin örneği olan okyanuslarda plastik kirliliği giderek büyüyor. Küresel plastik üretimi 400 milyon tona ulaşırken bunun büyük kısmı geri dönüştürülmeden doğada son bulmaktadır. Tek kullanımlık plastiklerin kısıtlanması gerekir. İklim değişikliği ve deniz kirliliği gibi denizler üzerindeki insan kaynaklı baskıların azaltılması konusunda yerel yönetimlere önemli rol düşüyor. Denizel çevrenin korunmasında belediyelerin işbirliği ve eşgüdümle hareket etmesi gerekli. Türkiye’nin uluslararası deniz bilimleri projelerinde daha çok yer alması ve doğru bilim politikaları geliştirmesi gerekmektedir. Denizel yönetim stratejileri geliştirilirken her denizimizin özelliklerinin farklı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Denizlerimizin sağladığı hizmetler ve karşılaştığı baskılar farklıdır; yönetim stratejileri de özgün olmalıdır. Ulusal ölçekte değil, kurumsal ölçekte de bilimsel yönetim stratejileri geliştirilmelidir.” dedi.


“BM Okyanus Bilimi Onyılı ajandasını önemsemeliyiz”


Prof. Dr. Öztürk, “Deniz ve okyanuslar konusunda ilgili her aktör farkındalık arttırmalı. Deniz ve okyanuslardaki zenginlik ve güzellikleri öğretmek, genç bireylere sevdirmek için projeler yapılmalıdır. Denizler aynı zamanda kültürel mirasımızdır. Çanakkale bölgesindeki batıklar bunun en güzel örneği. Su altındaki kültür mirasımıza sahip çıkmamız; bu konuda uluslararası işbirliği mekanizmalarında yer almamız gerekmekte. Denizel ekosistemlerinin şiddeti ve etkileri giderek artan baskılara karşı dirençlilik ve sürdürülebilirlik gösterebilmesi sorunu tüm insanlık için önemli. Deniz ve okyanuslarda yaşamın korunması; oksijen üretimi, iklim döngüsü, biyoçeşitlilik, deniz ürünleri sanayi, uluslararası taşımacılık, kültür ve turizm gibi birçok alanda hizmetin sürdürülebilmesi için yaşamsal işleve sahiptir. BM Okyanus Bilimi Onyılı ajandasında da yer aldığı gibi deniz araştırmaları konusunda tüm ülkelerin yararlanabileceği şekilde küresel bilimsel kapasitenin arttırılmasını önemsemeliyiz” diye konuştu.

Editör: TE Bilişim