NEUE ZÜRCHER ZEITUNG: BOĞAZ'IN 'BAYPAS'A İHTİYACI VAR 
 
BERN, 15/04(BYE)--- Tirajı günde 125.228 olan Neue Zürcher Zeitung'un 15 Nisan 2010 tarihli sayısında, Thomas Fuster imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Viyana çıkışlı haber-yorumun çevirisi şöyledir:

--Anadolu Üzerinden Yeni Bir Petrol Boru Hattının, İstanbul'un Tam Ortasından Geçen ve Giderek Artan Tanker Trafiğini Azaltması Planlanıyor--

Boğaz'dan gerçekleşen çok sayıda petrol sevkiyatı Türk hükûmetini rahatsız ediyor. Gelecekte petrolün Karadeniz'den Akdeniz'e gemilerle değil öncelikle boru hatları yoluyla ulaşması planlanıyor.

İstanbul Boğazı, sadece manzarası nedeniyle dünyanın en ilgi çekici boğazlarından biri değil. 35 kilometre uzunluğundaki boğaz, İstanbul'u Avrupa ve Anadolu yakası olarak ikiye ayırıyor ve uluslararası gemilerin potansiyel olarak en tehlikeli sevkiyat rotalarından biri. 14 dar dolambaçtan gemiler kıvrılarak geçiyor. En dar yeri sadece 660 metre genişliğinde. Bazen karşıdan gelen gemilerin kaptan için görünmez olduğu kör noktaların aşılması gerekiyor. Milyonluk metropolün iki yakası arasındaki vapur trafiği ve akıntılar, Boğaz'da güzergâh belirlemenin en modern teknikle bile bir tehlike olarak kalmasına neden oluyor.

12 milyon kişinin gözleri önünde sürekli kazalar yaşandı. Geçen yıl 18 binin üzerinde tanker Boğaz'dan geçerken İstanbul yakınlarında 8 kişinin hayatını kaybettiği 67 kaza gerçekleşti. Özellikle petrol tankerleri tehlike yaratıyor. Bunların sayıları 1995 yılından beri iki kattan fazla artış gösterdi. 1994 yılında bir Rum petrol tankerinin yük gemisiyle çarpışması hâlâ hatırlanıyor. Bu kazada 30 kişi hayatını kaybetmiş ve 20 bin ton ham petrol boğaza akmıştı. 1979 yılında bir Rumen tankeri, Yunan yük gemisiyle çarpışmış, 90 bin ton petrol boğaza akmış ve 43 kişi yaşamını kaybetmişti. Boğaz haftalarca kapalı kalmış ve şehir çevre kirliliğiyle yıllarca mücadele etmişti.

Gerçi, Orta Asya'daki enerji sevkiyatçıları ve Avrupa'daki tüketiciler arasında bir köprü işlevi görmek, Türkiye'nin ekonomik hedefleri arasında yer alıyor. Ancak bu ticaret için en önemli rotanın ülkenin nüfusu en yoğun olan şehrinden geçmesi hükûmeti rahatsız ediyor. Petrol tankerlerinin trafiği İstanbul'da büyük güvenlik ve çevre kirliliği riski yaratıyor. Aynı zamanda Karadeniz ve Marmara Denizi arasındaki dar koridor sık sık tıkanıyor. Özellikle kış aylarında gemiler geçiş sağlanana kadar haftalarca bekliyor. Böylece ticaret sınırlı biçimde gerçekleşebiliyor, coğrafya gemi artışına sınır koyuyor.

Ankara'nın planları gerçekleşirse Boğaz'dan ulaşımı sağlanan petrolün büyük bölümü gelecekte boru hatlarıyla sevkedilecek. Burada anahtar rolü Türkiye'nin Karadeniz'deki en büyük şehri olan Samsun ve Akdeniz'deki Ceyhan arasında yapımı planlanan boru hattı üstleniyor. Samsun-Ceyhan boru hattının 550 kilometre uzunluğunda olması ve günde 1,5 milyon varil petrol sevkiyatını gerçekleştirmesi planlanıyor. Karşılaştırma yapmak gerekirse şu anda Boğaz'dan 2,2 milyon ila 2,4 milyon varil petrol sevkiyatı gerçekleşiyor. Uzmanlara göre bu sayı gelecek on yılda artan enerji açlığı nedeniyle iki katına çıkacak.

Hükûmet, Samsun-Ceyhan boru hattının 2012 yılından itibaren işlemeye başlaması ile Boğaz'daki petrol tankeri trafiğinin yarıya düşmesini umuyor. Ankara uzun vadede Boğaz'ın petrol sevkiyatından tamamen kurtarılmasını amaçlıyor. Hürriyet gazetesine kısa bir süre önce açıklamada bulunan bir hükûmet yetkilisi, tüm petrol firmalarının Hazar bölgesinde, Rusya'da, Orta Doğu'da ve Karadeniz'deki faaliyetleri için Boğaz'ın uzun vadede güvenilir bir sevkiyat rotası olmadığını bilmeleri gerektiğini ifade etti. Buna inandırmak pek kolay olmayacak. Petrolün tankerlerle taşınması hâlâ petrol boru hatları üzerinden sevkiyatından daha ucuza mal oluyor.

2007 yılının Nisan ayından beri yapımı süren boru hattının maliyeti 2 milyar dolar tutarında. Boru hattı, Çalık Enerji ve İtalyan Eni'nin yarı yarıya katılımıyla inşa ediliyor. Rus devlet firmaları Transneft ve Rosneft de katılım için ilgili olduklarını bildirdiler. Rusya'nın katılımı merkezî önem taşıyor. Şu anda özellikle Rus petrolünün Boğaz'dan sevkiyatı gerçekleşiyor. Bunun yanında özellikle Rus yük gemileri sahipleri, uzun yıllardan beri Türkiye tarafından sıkılaştırılan önlemlerden ve uzun bekleme sürelerinden şikâyet ediyor.

Rusya'nın katılımı özellikle boru hattının ticari başarısının garanti altına alınması için önem taşıyor. Bu başarı, sevkiyatı yapılan petrole yeterli talebin sağlanmasına bağlı. Gerçi Eni, boru hattını İtalyan firmanın da ortağı olduğu Kashagan petrol yatağının kapasitesiyle kısmen doldurabilir. Ancak bu petrol yeterli değil. Rus tarafından temin edilen sevkiyat garantisi, büyük önem taşıyor. Bu garantilerin büyüklüğüne göre Rusya, boru hattında yüzde 50'ye kadar pay sahibi olacak. Ancak bu kadar güçlü bir etki, özellikle ABD'de biraz endişe uyandırıyor.

Samsun-Ceyhan boru hattına Rus katılımı konusundaki müzakereler, Rusya ve Türkiye arasındaki enerji siyaseti bağlamında bir dizi iş birliğiyle sonuçlandı. Böylece Türkiye'deki ilk nükleer santralin, Rus Atomstroyexport tarafından inşa edilmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Moskova, boru hattına uzun süredir çekimser yaklaşıyor. Bulgaristan'ın Karadeniz'deki limanı Burgaz ve Yunan Aleksandoupolis arasındaki rakip boru hattı projesine öncelik veriliyor. Bu boru hattıyla da Rusya, Karadeniz'den Ege'ye petrol sevkiyatı yapabilir. Böylece sadece Boğaz'ı değil Türkiye'yi de atlayabilir.

Samsun-Ceyhan boru hattından 280 km daha kısa olan bu rakip boru hattı, Bulgaristan'da geçen yıl temmuz ayında gerçekleşen hükûmet değişikliği nedeniyle bir süreden beri durgun. Bu suskunluk Türkiye'nin işine geliyor. Moskova'nın Sofya'ya karşı hayal kırıklığını kendi yararına kullanıyor ve Rus tarafını kendisine çekiyor. Boğaz'ın ağır tanker trafiğinden kurtarılması isteniyor ancak bu, bu yüzden Hazar bölgesinden ve Rusya'dan gelen petrolün Türkiye'den geçmemesi gerektiği anlamına gelmiyor. Böyle bir durumda sevkiyat gelirleri kaybedilecek. Aynı zamanda Boğaz ulaşımının yabancı rotalara kayması, Türkiye'nin uluslararası enerji ticaretinin transit ülkesi olma iddiasına da engel teşkil eder.

--Montrö Anlaşması--

1936 yılında, Montrö'de sadece Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde egemenlik hakkını garanti eden bir anlaşma imzalanmakla kalmadı. Bu anlaşmayla barış zamanlarında bayraktan ve yükten bağımsız olarak, jeostratejik olarak önem taşıyan geçitten sınırsız gemi trafiğinin gerçekleşmesi hakkı da tanındı. Soğuk Savaş döneminde savaş gemilerinin ve uçak taşıyıcılarının geçmesi bağlamında tartışmalara yol açan anlaşma, 1990'lı yıllardan itibaren de artan yük gemisi trafiği nedeniyle trafik güvenliği ve çevre koruması tartışmalarını beraberinde getirdi ki bu sorunlar Montrö'de düzenlenmemişti. Anlaşma hâlâ geçerliliğini korusa da Türkiye 1994'ten sonra sivil yük gemilerine değişik kısıtlamalar getirdi.

Editör: TE Bilişim