Asimetrik korsanlar 

Son 8 ayda 140 gemiye saldıran Somalili korsanların olusturduğu tehdit her geçen gün büyüyor. Peki, hâlâ onlarca gemi ile yüzlerce rehineyi alıkoyan bu asimetrik korsanların hedefi ne? Neye hizmet ediyorlar?  
 
‘Yıllar önce fakir bir balıkçıydım. Ailemin hayatı balıkçılığa bağlıydı. Ancak yabancıların illegal avlarıyla kıyılarımıza bıraktığı toksik atıklar kazancımızı vurdu. 2006’da bizim köyden bir grup balıkçının silahlarını kuşandığını gördüm.

Biri bana, ‘Denizlerimizi kirleten, balıklarımızı yağmalayan yabancı gemileri kaçıracağız. Bu iyi kazançlı bir vatan hizmeti.’ dedi. Silahımı aldım, onlara katıldım. Şimdi iki kamyonla lüks bir arabam var. Kasabada kendi işimi kurdum… Kıyı kesimlerde korsanlık yasal bir iş olarak görülüyor. Bizim gibi paralı korsanlara da kahraman gözüyle bakılıyor…’

“Korsanlığa başlamadan önce küçük bir balıkçı teknesinin tayfasıydım. Yengeç ve köpek balığı avlıyorduk... Ama süper güçler ve Asya ülkeleri, kendi denizimizde bizi saf dışı bıraktı. Biz de işe önce yasa dışı balıkçılıkla savaşarak başladık; ama uluslararası güçler onları korudu... AB ve NATO güçlerinin (bizim için) geldiğini biliyoruz; fakat çözüm bu değil. Çözüm, Somali’de barışın yeniden sağlanması ve daha iyi hayat koşullarına, daha fazla iş imkânına sahip olabilmemiz… Somali sularındaki en dost kuvvet, ABD kuvvetleri. Önce tutukluyor, sonra serbest bırakıyorlar. Çünkü onlara zarar vermeyeceğimizi biliyorlar...”

Bu cümleler iki Somalili korsana ait. İlki 25 yaşındaki Dahir Muhamed Hayeysi’ye, ikincisi Shamun Indhabur’a. Indhabur, 33 Rus T-72 savaş tankı ile ağır silahlar taşıyan Ukrayna gemisi MV Faina ile 100 milyon dolar değerinde petrol taşıyan Suudi süper tanker Sirius Star’ı ele geçiren korsanların lideri olarak biliniyor.

Anlatılanlar sadece Hayeysi ile Indhabur’un hikâyeleri değil aslında. Somali’nin güneyinde 10 yıl öncesine kadar sadece balıkçılıkla geçinen bugünün zengin köylü korsanlarının hikâyesi aynı zamanda.

Doğu Afrika kıyılarında artan deniz haydutluğu, ‘korsanları’ yeniden dünya gündemine taşıdı. Özellikle Somali açıklarında 2003’ten bu yana (2003’te yaklaşık 20 saldırı kayıtlara girdi) katlanarak artan korsanlık faaliyetleri bugün NATO’nun da dâhil olduğu büyük bir uluslararası probleme dönüştü. Nisan ayında Afrika’ya yardım götüren ABD’nin Maersk Alabama gemisi Somalili korsanlar tarafından kaçırılmaya çalışılınca dünya bu bölgeye kilitlendi.

Gemiyi elde edemeyen; ancak kaptan Richard Phillips’i rehin alan Aden Körfezi’ndeki korsanlara Amerikan donanması müdahale etmiş, keskin nişancılar üç korsanı öldürüp kaptan Phillips’i kurtarmıştı. Tüm dünyada yankılanan bu operasyonun ardından henüz iki gün geçmişti ki korsanların bu kez 4 ticari gemiyi mürettebatıyla birlikte rehin aldığı haberleri geldi. Gemi sahiplerinden fidye istiyordu korsanlar.

KORSANLAR NEDEN SALDIRIYOR?

Somalili eski balıkçılar, aslında korsanlığa itilmiş. 1974-1986 arasında baş gösteren kıtlık ülkelerini fakirleştirmiş, birçok çiftçi hayatından olmuştu. Yüz binlerce Somalili, baş gösteren açlık yüzünden zorunlu olarak ülke içi ve dışına göç etmiş, sağ kalan çiftçiler o günlerde kazançlı olan balıkçılığa dönmüştü.

Ancak 1991’de patlak veren ve hâlâ devam eden iç savaş hükûmetin başkent Mogadişu dışındaki kontrolü kaybetmesine yol açtı. Verimli kıyılardaki kontrolsüzlüğü fırsat bilen Avrupalı ve Asyalı balıkçı gemileri Somali karasularında -hatta kıyı kesimine kadar girerek- uzun yıllar avlandı.

Buna ek olarak yabancı devletlerin yasa dışı yollarla Somali açıklarına bıraktığı tehlikeli atıklar yerel balıkçılığı vurdu. Kirlenen deniz ve artan yabancı balıkçılar yüzünden geçinemeyecek duruma gelen Somalili balıkçılar, devletin de yetersiz kalması üzerine yabancı gemilerle mücadele için gönüllü timler kurdu.

Son 10 yıldır işte bu timler, yabancı gemilerin korkulu rüyasına dönüştü. Birçok Somalilinin, ülke sularını korudukları için ‘kahraman’ gözüyle baktığı korsanlar geçmişte olduğu gibi kolay para kazanmanın tadına da vardı. Bu ‘vatan hizmeti’ onlara hayal edemeyecekleri bir servet de getiriyor.

Korsanlık, bugün olduğu gibi geçmişte de ciddi bir sorundu. 1700’lerin başında dünya devletlerinin en önemli sorunlarından biriydi. Atlantik’ten Hint Okyanusu’na, hatta Doğu Asya’daki sularda korsan toplulukları ticari gemilere geçit vermiyordu. 1661’de Hollandalılardan Tayvan adasını alan Çinli korsan Koxinga’nın 100 bin adamı olduğu kaydı geçiyor tarihî vesikalarda.

1690’da Kızıldeniz’deki İngiliz, Fransız, Hollandalı ve Asyalı gemilere geçit vermeyen ‘Kızıldeniz adamları’ dönemin en azılı korsanları olarak biliniyor. 1700’lerin ortalarında Karayipler’de toplanan korsanlar adlarından çokça söz ettirmişti. O dönemde yaklaşık 3 bin korsanın altın ve mücevherlerle dolu gemilerde yaşadığı biliniyor.

En başarılı korsan kaptanlardan biri sayılan Bartholomew Roberts’ın (Siyah Bart) 400 gemiyi yağmaladığı söyleniyor. Kuzey Carolina’daki bir üssü kullanan ünlü Edward Teach (Karasakal) ise ona kıyasla bir çaylaktı. Karayip Korsanları, ünlü aktör Johnny Depp’in 2003’te oynadığı filmle beyaz perdeye aktarılmıştı.

1671’de Karayip Korsanları da bugünkü Somalili korsanlar gibi büyük gemilere küçük botlarla saldırmayı tercih ediyordu. Korku içindeki mürettebatı rahatça yenmek için şok saldırı taktiğini uyguluyorlardı. Ancak o günkü şartlar ve imkânlara rağmen devletler 1900’lerin başında korsanlığı bitirme noktasına getirebilmişti.

Başta İngiltere, dönemin büyük güçleri korsanlara çok sert cezalar veriyordu. Korsanlarla mücadelede donanmanın yanı sıra ödül avcıları da önemli yer tutuyordu. 1900’lere gelindiğinde korsanların dünya üzerindeki varlığı hayli zayıflamıştı.

Amerikalı tarihçi-yazar Max Boot son yazdığı ‘Korsanlar, önce ve şimdi’ adlı makalesinde, korsanların geçmişte acımasız kanunlar ve etkili donanmalarla zayıflatıldığını anlatıyor. Boot, ele geçirilen ve yargılanan korsanlardan çok azının idamdan kurtulduğunu vurguluyor. O dönemde donanma gemilerinin neredeyse ticari gemilere eskortluk yaptığını aktarıyor.

Somalili korsanları durdurabilmek için geçmişteki gibi etkili yargılama ve sert müdahalelerin şart olduğunu kaydediyor Boot:

 “Ülkeler, 1650 ile 1850 arasında denizleri korsanlardan korumak için onlarca önlem aldı. Bunlar arasında; ‘özel korsan avcıları kiralamak, yolsuzluğu ortadan kaldırmak, adalet kurumunu güçlendirmek, gönüllü teslim olan korsanlara af çıkarmak, korsanlarla mücadele eden gemilerin sayısını artırmak, diğer ülkelerle işbirliği yapmak, ticaret gemilerine eskortluk yapmak, korsan limanlarını kuşatmak ve bombalamak, korsanları hem karada hem denizde kovalamak’ vardı. Bu listenin en acıklı ve çarpıcı yanı, söz konusu yöntemlerin çok azının bugün kullanılmakta oluşu. Ülkelerin korsanlık sorununu pek de ciddiye almadığının bir yansıması…”

Askerî tarih üzerine uzmanlığı bulunan Boot, saldırı ihtimalini düşük gören nakliye ve sigorta şirketlerinin istemeyerek de olsa korsanların elini güçlendirdiğini iddia ediyor: “Nakliye şirketleri ile sigorta şirketleri, ortalama 1 milyon dolar olduğu söylenen fidyeleri ödemekte istekli davranmakta. Çünkü gemilerinin yakalanma ihtimali az… Karşı koyan olmayınca korsanlar kontrolden çıkıyor ve şimdi Avrupa’nın petrol arzlarının üçte biri dâhil dünya kargosunun neredeyse yarısının taşındığı deniz yollarını tehdit ediyor.”

Dönemin güçlü devlerinden Osmanlı, farklı bir yol izledi korsanların zararından korunmak için. Onları yanına çekip Akdeniz’deki düşmanlarına karşı deniz akıncıları (levent) olarak istihdam etti. Bunun en çarpıcı örneği Barbaros Hayreddin Paşa’ydı. 1470’te Ege adalarından Midilli’de (Lesvos) Türk baba Yakup Ağa ile Rum anne Katerina’dan dünyaya gelen Hızır Reis, abisi Oruç Reis’le birlikte (1500’ler) Akdeniz’de diğer gemicilere kök söktürüyordu.

Batılılar kızıl sakalından dolayı Oruç Reis’e ‘Barbarossa’ diyordu. Oruç Reis şehit düşünce Türkçeye ‘Barbaros’ olarak geçen lakap, kardeşi Hızır Reis’e kaldı. 1533’te Kanuni Sultan Süleyman hediyelerle gönlünü kazandığı Hızır Reis’i İstanbul’a davet etti. Osmanlı’nın yanında yer almayı kabul eden Hızır Reis’e Sultan tarafından ‘dinin hayırlısı’ anlamına gelen ‘Hayreddin’ adı verildi. Daha sonra Barbaros Hayreddin, Osmanlı donanmasının başına (kaptan-ı deryalığa) atandı.

Hayreddin Paşa; Cezayir, Tunus ve Venedik’i fethederek Osmanlı’nın Akdeniz’deki egemenliğini pekiştirdi. Öyle ki, bazı tarihçiler bu dönemde Akdeniz’den ‘Türk Gölü’ diye bahseder. Korsanları ‘deniz akıncısı’ olarak kullanan ilk devlet Osmanlı değildi. 1500’lerin sonunda kendilerine ‘Deniz Çapkınları’ diyen bir grup Hollandalı korsan, Hollanda’nın İspanya işgalinden kurtulmasında etkili olmuştu.

Tarihtekilerle özdeşleşseler de Somalili korsanların kendine has bir oluşumu var. Zira sadece lüks yat ve yabancı balıkçılara para için saldırmıyorlar. ‘Vatan hizmeti’ kapsamında gönüllü çevreci konumundalar; atık bırakan gemileri engelliyorlar. Ancak Suudi Arabistan’a ait petrol dolu süper tanker ile tank ve silah taşıyan Ukrayna gemisine yönelik saldırılar onları dünya gündemine taşıdı. Hâlen, fidyeleri beklenen 10’dan fazla gemiyle yüzlerce rehine bulunuyor ellerinde. İstedikleri fidye miktarı da gemiye ve yüküne göre değişiyor.

Ama gün geçtikçe daha da yükseliyor. Kişi başı millî gelirin 600 dolar civarında olduğu Somali’ye bugün milyonlarca dolar giriyor. BBC’ye konuşan korsan Dahir Mohamed Hayeysi’nin vurguladığı üzere, eski balıkçı Somalililer için korsanlık kârlı bir sektöre dönüşmüş durumda. Sadece onlar değil, yaşadıkları kasabalar da gün geçtikçe renkleniyor, zenginleşiyor. Bazı kaynaklar, korsanların ülkedeki asker ve hükûmetle dirsek temasında olduğunu iddia ediyor. Ancak bu konuda net bir delil yok.

NATO, BM VE AB DEVRİYEDE

İstanbul Kültür Üniversitesi Dış Politika Platformu Direktörü, emekli Büyükelçi Murat Bilhan, Somalililerin çaresizlik ve fakirlikten korsanlığa meylettiğini belirtiyor: “Bu durum insanların gelir ihtiyacından kaynaklanıyor, normal yollardan para kazanmalarına imkân da yok. Yaratıcı gelir kaynağı bulamadıkları için en kolay ve en kârlı (!) gördükleri bu yola başvuruyorlar.

Gerek Somali’deki sosyo-kültürel durum ve devlet yapısı, gerekse uluslararası konjonktür oradaki halka tünelin ucunda ışık göstermemekte. Kaybedecekleri bir şeyleri bulunmayan Somalililer her türlü yola başvuruyor. Daha çok da en kolay yol gibi gördükleri gemi zapt etme ve haraç alma yoluna.”

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Samir Sahla, soruna siyasi pencereden bakıyor ve çıkış noktasını Soğuk Savaş dönemine kadar götürüyor. Soğuk Savaş zamanında iki kutbun üzerinde oynadığı Somali’nin bu dönemin kapanmasının ardından ABD’nin etki alanında kaldığını anlatan Sahla, bölgesel ve uluslararası birçok gücün ABD’ye rakip olarak bu sahada söz sahibi olmak istemesiyle iç çatışma ve yönetim boşluğu oluştuğunu vurguluyor: “Korsanlar bu yönetim boşluğundan faydalandı. Uluslararası mafya da bu toprakları ‘rant merkezi’ hâline dönüştürdü.”

Zayıf olsa da Somali’deki merkezî hükûmet korsanlara karşı tutumunu koruyor. Yapılanları sahiplenmiyor. Korsanları durdurabilmek için diğer devletleri yardıma çağırıyor. İlk yurt dışı ziyaretini 17 Nisan’da Türkiye’ye gerçekleştiren Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Şerif Ahmed, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmede korsanlara karşı olduklarını ve dünyadan yardım beklediklerini ifade etmişti.

Gül de Türkiye’nin, Somali’ye güvenlik güçlerinin kurulmasında, eğitiminde ve diğer imkânlarının karşılanmasında destek vereceğini belirtmişti. Zaten Türkiye, Şubat 2009’da Birleşmiş Milletler (BM) Platformu’nda oluşturulan Somali Korsanlık Temas Grubu’nun kurucu üyesi seçilmişti. Bu çerçevede Türkiye, iki muhribini (Gediz ve Gaziantep) NATO ve BM çerçevesinde korsanlarla mücadele için Aden Körfezi’ne gönderdi. Bölgede, Türkiye’nin yanı sıra Çin, Fransa, Hindistan, Rusya ve ABD gibi 20’den fazla ülkenin gemisi bulunuyor. Ancak bunların sadece 14’ü sıcak bölgede görev yapıyor.

Yılda 33 bin geminin (günde 40 gemi) geçtiği, dünya petrol taşımacılığının yüzde 20’sinin yapıldığı Aden Körfezi’nde konuşlanan güce rağmen henüz tam güvenlik sağlanabilmiş değil. Uzmanlar, 1 milyon milkarelik alanı etkin bir şekilde denetlemek için mevcut gücün en az 5 katına çıkarılması gerektiğini iddia ediyor. Zira mevcut karşı duruşa rağmen korsanlık faaliyetleri de artıyor (2007’de 41, 2008’de 122 ve 2009’da yaklaşık 140 korsan saldırısı oldu. Dünya genelinde sadece bu yılki saldırılar 250’yi aştı). Korsanların 2008’de yaklaşık 35 milyon dolarlık fidye topladığı tahmin ediliyor.

“HESAPLAŞMA SAHASINA DÖNDÜ”

Genel kabul ‘balıkçılar kendi çıkarını korumak üzere korsanlığa soyundu’ olsa da meseleye farklı boyutlardan yaklaşanlar yok değil. Bu gruptakiler, korsanlığın bu bölgede yoğunlaşmasını siyasi dengelere bağlıyor ve korsanların bu güçlerle irtibatlı olduğunu vurguluyor. Yani, ABD, Çin, Fransa ve Rusya gibi büyük güçler korsanları bahane ederek, uluslararası ticari taşımacılığın can damarı konumundaki bölgede yeni deniz üsleriyle konuşlanmanın yolunu arıyor.

Zira hâlen ABD’nin 5. Filo’su Basra Körfezi’nde bulunuyor. Fransa da bu yılbaşında Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir deniz üssü kurma kararı almıştı. Hâlihazırda Fransa’nın Cibuti’de de bir üssü bulunuyor. Hindistan açıklarındaki Diego Garcia deniz üssü de İngiltere’ye ait. Çin de bölgeye yönlenenlerden; Sudan’da üs inşa etmek için görüşmelerde bulunuyor. Rusya, Somali ile birlikte Yemen’le dirsek temasında. 

Prof. Dr. Salha, Somali’de yaşananları ‘münferit’ bir olay olarak görmüyor. Bölgenin jeo-stratejik önemine vurgu yapıyor: “Birçok bölgesel ve uluslararası güç Somali’nin jeo-stratejik özelliğinden faydalanmak maksadıyla bizzat soruna müdahil oldu.

İsrail dahi Somali’ye özel önem atfetti ve kendi ticari gemilerini korumak iddiasıyla donanmasını bölgeye gönderdi. Özetle, maalesef Somali birçok güç için hesaplaşma sahası hâline geldi. İvedi olarak ciddi bir çözüm bulunmadığı takdirde meselenin daha kompleks hâle dönmesi işten bile değil.” Emekli Büyükelçi Bilhan, bu tür yaklaşımlara temkinli bakıyor. Ona göre, hiçbir güç korsanlık yoluyla çıkar sağlama yoluna girmez: “Somali’deki korsanları yöneten merkezî bir otoritenin varlığına inanmak mümkün değil.”

Nasıl oluyor da bir avuç eski balıkçı tüm dünyayı tehdit edebiliyor? Somalili korsanların en faal olduğu yer, yarı özerk Puntland bölgesi. Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan ve dünyanın en yoğun deniz yollarından biri olan bu bölgenin dar olması korsanların işini kolaylaştırıyor.

Hayli uzun sayılabilecek kıyı şeridinde gizlenen korsanlar hedef aldıkları gemileri bu dar alanda kıstırıyor. Kanalda olduğu için hızı ve manevra kabiliyeti düşen gemiler sürat motorlu küçük korsan tekneleri veya botlar için kolay av oluyor. Elde ettikleri paraları silah ve teknolojiye yatıran korsanların donanımları da iyi. Yakalanan korsan teknelerinde otomatik silahlar, roket atarlar, patlayıcılar, yön belirlemede kullanılan GPS ve uydu telefonları ele geçirildi. Yüksek teknolojiden istifade konusunda uzmanlaşmışlar. Hatta saldırıcakları gemiyi dinledikleri telsiz konuşmalarıyla belirliyorlar.

Korsanlar, küçük gruplardan oluşsa da kendi aralarında bir koordinasyonları var. Ayrıca ‘şemsiye grupları’ da var. Puntland ve Orta Somali olarak iki ana, bunlara bağlı yedi ayrı komite mevcut. Bu koordinasyon en çok fidyenin teslim alınması sırasında işe yarıyor.

Genelde para iki şekilde teslim alınıyor. Birinci yol, bir bot, gönderilen parayı Cibuti’den alıyor, sonra da para bir helikopterle havadan denizdeki korsanlara atılıyor. İkinci yol, fidyeyi Mombasa’dan tekneyle almak. Korsan Dahir Muhamed Hayeysi, bir çok yerel destekçilerinin olduğunu, sivil Somalileri rahatça kullanabildiklerini söylüyor.

Büyükelçi Murat Bilhan, korsanların küçük çeteler hâlinde ve büyük stratejiler çerçevesinde olmasa da, taktik planlarla hareket ettiklerini düşünüyor: “Küçük gruplar, gemilerin rotasını izleyerek hangi yer ve zamanda vuracaklarını hesaplayıp hücum taktiklerini her olay için ayrı ayrı planlıyor.”

Sonunda bölgeyi iyi tanıyan, tepeden tırnağa silahlı, gözüpek ve asimetrik korsanlar çıkmış ortaya. Bununla beraber gemileri ele geçirmek için etkili taktikler geliştirmişler. Mesela telsizden yardım anonsu geçerek kurbanlarını önce kendilerine çekiyor, gemi yaklaşınca da saldırıya geçiyorlar.

Sık kullandıkları bir diğer yöntem, su ya da tıbbi yardıma ihtiyaç duyduklarını söyleyerek gemilere yaklaşıp güverteye çıktıktan sonra kaptanı etkisiz hâle getirmek. GPS cihazlarıyla savaş gemilerini de gözleyen korsanlar genelde koruma çemberinin dışındaki gemilere saldırıyor. Özellikle balıkçı süsü verilmiş tekne ve botlarla yaklaşıyorlar. Çünkü uluslararası gücün balıkçılara müdahale etme yetkisi yok.

Eylül 2008’de Danimarka’nın savaş gemisi, Aden’de dolaşan ve yanlarında merdivenle RPG silahı bulunan bir tekneye müdahale etti, 10 kişiyi gözaltına aldı. Danimarkalılar, bir hafta şüphelileri alıkoyduktan sonra, hüküm verecek delilleri olmadığı gerekçesiyle, silahlarını aldığı şüphelileri plaja geri bıraktı.

Somali kıyılarında silahlı gençlerle dolu bir balıkçı teknesine çok uluslu gücün yapabileceği fazla şey yok; çünkü şu anki yasalara göre onlar ‘savaşçı’ değil ‘sivil’ muamelesi görüyor. Ayrıca gemicilerin silah taşımasını yasaklayan bir kanun yok. Dolayısıyla, yakalanan korsanların nasıl yargılanacağı konusunda devletlerarası bir konsensüs sağlanamıyor.

Bu noktada tüm uzmanlar birleşiyor. Max Boot’un da ifade ettiği gibi korsanlığı önlemenin en önemli yolu uluslararası hukuku kesin ve sert bir çerçevede yeniden aktifleştirmek. Hâlihazırda zayıf korsanlar uluslararası hukuktaki boşlukları iyi kullanıyor. Ayrıca devletlerarası ortak siyasi irade eksikliği işbirliği imkânlarını engelleyen bir unsur.

Emekli Büyükelçi Bilhan, uluslararası hukukun korsanlara müdahalede yetersiz kaldığını düşünüyor. Uluslararası sözleşme ve yasalardaki boşlukların korsanlığa imkân tanıdığını vurguluyor: “Eski ve başka bölgelerdeki korsanlık olayları ile ilgili olarak oluşturulmuş içtihatlar şu ana kadar hiçbir bölgede korsanları durdurma imkânı vermedi. Demek ki bir hukuk ve içtihat eksikliği var.”

KORSANLAR NASIL DURURULABİLİR?

Prof. Salha da, yasaların çifte standartlığına ve esnekliğine dikkat çekiyor: “Maalesef bu hukuksal normların uygulaması hem çifte standarda hem de esnekliğe tabi tutulmuş. Korsanlık konusu da birçok uluslararası meselede olduğu gibi büyük güçlerin çıkarına uygun bir şekilde değerlendirilmiş. Somali bağlamında yaşanan temel mesele, söz konusu suçun unsurları ortada olduğu hâlde çözüme ilişkin karar ve yaptırımların uygulanmaması.”

Peki korsanları durdurmak imkânsız mı? Bu noktada Newsweek’in ulaştığı Somalili korsan Shamun Indhabur’a kulak vermekte fayda var. Ona göre, korsanlığı durdurmanın tek yolu, Somali’de etkili bir hükûmetin kurulması ve balıkların yabancılardan korunması: “İşte biz o zaman silahlarımızı hükûmete bırakıp kendi işimize bakarız. Aksi takdirde yabancı savaş gemileri korsanlığı durduramaz.”

Prof. Dr. Salha da çözümü bu noktada arıyor: “Temel çözüm, Somali içinde ihtilaflı güçlerin ulusal birlik hükûmeti çatısı altında bir araya getirilerek, ülkenin çıkarlarını savunan bir merkezî hükûmetin kurulmasıdır.” Bununla birlikte sadece askerî önlemlerin sorunu alt etmede yetersiz kalacağına değiniyor: “Beraberinde sorunun siyasi ve güvenlikle ilgili boyutlarını göz önünde bulundurarak ciddi bir hamle içerisine girmeli. Afrika Birliği ve Arap Birliği teşkilatları da ciddi inisiyatifler almalı.”

Emekli Büyükelçi Bilhan, meselenin çözümünde uluslararası bir uzlaşma zeminine varılıp icabında yeni sözleşme veya yasalar çıkarılması gereğine vurgu yapıyor: “Bu yasal zeminden yetki alacak meşru bir uluslararası askerî güç oluşturularak, meşruiyetini kimsenin tartışamayacağı müdahalelerde bulunulabilir. Ancak bu çaresiz insanlara füzelerle, kitle imha silahlarıyla saldırılması akla dahi getirilmemeli. Orantılı güç kullanılmalı.”

AB, İngiltere ve ABD geçici bir önlem olarak, Somali’nin komşusu Kenya ile şüpheli korsanların bu ülkede yargılanmasına yönelik bir anlaşma yaptı. Ancak Kenya mahkemeleri de daha fazla suçluyla uğraşabilecek kaynağa sahip değil. Onlar da şüphelileri, ‘delil yetersizliğinden’ serbest bırakma durumunda.

Aden’i kontrol edecek çok uluslu özel bir sahil güvenlik hizmeti kurmak, gemilere silahlı korumalar konuşlandırıp eskortlu geçiş güzergâhı oluşturmak, tartışılan diğer önlemlerden. Bekli de çözüm tarihin sayfalarında saklı.

Gelinen nokta net. İster Malacca Boğazı’ndaki küçük koylarda (Malezya’da), ister Java Denizi’ndeki uzak adalarda, isterse Somali kıyılarındaki balıkçı köylerinde olsun korsanlık 300 yıl sonra geri döndü ve dünyayı tehdit ediyor. Devletler kendi çıkarlarını ve denge politikalarını bir kenara bırakıp ortak bir çözümde buluşamazlarsa dünyanın 1700’lere döneceğini söylemek mümkün.  

Son dönemde kaçırılan Türk gemileri  

Horizon-1: Suudi Arabistan’dan Ürdün’e giderken 8 Temmuz’da Aden Körfezi’nde kaçırıldı. Korsanlar fidye talebinde bulundu. Biri bayan zabit (Aysun Akbay) toplam 23 Türk mürettebatlı geminin sahibi Horizon AŞ, 89 günü bulan görüşmeler sonunda fidye üzerinde  anlaşarak gemiyi korsanların elinden kurtardı. Horizon-1, 5 Ekim’de Türkiye’ye doğru yola çıktı.

Geminin serbet bırakılmasının ardından bir açıklama yapan Horizon AŞ’nin avukatı Nilgün Yamaner de korsanların bölgede yeni bir sektör oluşturduğunun altını cizdi: “Gemi kaçırılır kaçırılmaz şirkete mesajlar yağmaya başladı. Fidye için ayrı, koruma hizmeti için ayrı, hatta fidyeyi sigorta etmek için ayrı kişiler aradı. Geminin sürekli gündemde tutulması da pazarlıkta istenen tutarın yükselmesine sebep oldu.” Bir iddiaya göre de korsanlar, Türkiye’deki ‘adamları’nın üzerinden basında çıkan haberlerle güvenlik birimlerinin tepkilerine göre pazarlığa yön verdi.

Yasa Neslihan: 29 Ekim 2008 tarihinde Kanada’dan aldığı 77 bin ton demir cevherini Çin’e götürürken 20 mürettebatıyla birlikte Somalili korsanlar tarafından kaçırıldı. Ödenen fidyenin ardından serbest bırakıldı.

Karagöl: Hindistan’ın Mumbai kentine giderken 12 Kasım’da Yemen açıklarında kaçırıldı. 14 mürettebatın bulunduğu gemi korsanlarla yürütülen görüşmeler sonucunda kurtarıldı.

Boğaziçi Harikası: Aden’de kaçırılan kargo gemisi Çin’e gidiyordu. Fidyenin ödenmesiyle serbest kaldı.

Düden: 2 Ağustos’ta Tayland’dan Nijerya’ya pirinç taşıyan Türk bandıralı kuru yük gemisi, korsanların saldırısına uğradı. Biri Türk iki mürettebat yaralandı.

AB: Eğitim şart!  

Avrupa Birliği (AB), korsanlarla mücadeleyi amaçlayan ‘Atalanta’ misyonu çerçevesinde Somalili kolluk kuvvetlerine anti-korsan eğitimi verecek. Eğitim merkezi olarak Cibuti’deki ABD üssü belirlendi. Eğitimi tamamlayan timlere ciddi bir maaş bağlanması öngörülüyor. AB, başından bu yana Somali’deki korsanların kıyılarına sahip çıkacak bir Somali hükûmeti tarafından durdurabileceği tezini savunuyor.  

Korsanlar Panama’dan Filipinler’e kadar her yerde!   

Merkezi Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da bulunan Uluslararası Denizcilik Bürosu’nun (IMB) raporuna göre, korsan saldırıları bu yılın ilk yarısında (ocak-haziran) 240’a yükseldi. Geçen yıl aynı dönemde bu rakam 114’tü. IMB’ye göre, son 6 aylık dönemde Somali’de 130, Nijerya’da 13, Peru’da 10, Malezya 9 ve Hindistan’da 6 saldırı meydana geldi. Korsanlık vakalarının rapor edildiği bölge ve ülkeler şöyle: Bangladeş, Endonezya, Malaka Boğazı, Malezya, Filipinler, Singapur Boğazı, Vietnam, Gana, Nijerya (Logos ve Bonny nehirleri), Tanzanya, Aden Körfezi, Somali, Brezilya, Panama ve Arap Denizi.
 

Editör: TE Bilişim