Mustafa Kemal Paşa, 1918 sonunda Garp Ordular Kumandanlığından İstanbul’a gelir. Padişah Vahdettin’e yazdığı ve kendisinin Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) olarak atanmasını istediği mektubun ardından kulis yapmak için geldiği dönemde olduğu bilinir.
 
Yakın dostlarının yönlendirmeleriyle ticarete heves eder. Tasarruf ettiği 5 bin lira dolayındaki parasını ticaret yoluyla değerlendirmeyi makul bulur. Ne de olsa paşa olsa da vazifeli olmadığı için maaşının düşeceğini bildiğinden bu öneri Mustafa Kemal Paşa’ya da makul gelir.
 
Ticaret yapmaya ikna eden eski ahbabı bir gün çıkar gelir. Falih Rıfkı, Çankaya isimli eserinde bu diyalogu aktarırken önemli bir nokta dikkat çekiyor. Muhatabını değil, parasını vermek istediği karşıdaki kişiyi yüceltir.
 
- Dün hatırıma geldi de A… Beyefendiye danışmadan size geldim. Onun razı olacağını söyleyemem. Çok büyük işler görür. Bunlar arasında birkaç bin liranızla alakadar olacağını tahmin etmiyorsam da bu defa görüşür tanışırız. Pek hoş sohbet bir zattır da…
 
Kısa zamanda A. Beyefendiden bir görüşme ayarlanır ve akşam meclislerinden birine davet edilir. Mustafa Kemal’in niyeti, Beyefendi kabul ederse Fethi Bey’in de tasarrufunu kendisininkine dahil ederek nemalandırma yoluna gitmektir.
 
Görkemli bir konağa gidilir. Beyefendi hoş sohbet biri. Gündemdeki konularla ilgili konuşur, sanattan edebiyata pek çok konuya girer çıkar. Malum konuya hiç girmeyince Mustafa Kemal, içinden “Galiba bizi beğenmedi. Paramızı kabul etmeyecek” diye düşünmeye başlar.
 
Bir ara gözgöze geldiğinde, “Bizim mesele ne olacak?” der gibi olur. Beyefendi, önce anlamaz görünse de konuşmanın bir yerinde konuya girer ve çıkar.
 
“Hele Paşa Hazretleri yazıhaneye teşrif etsinler, o iş kolay” gibi bir cümle sarfeder ve tekrar sohbetine devam eder.
 
Gece geç vakit konaktan ayrılırlar. Beyefendinin anlattıkları Fethi Bey pek tatmin etmez. Ne yapılacağını, işin ne olduğunu anlayamamanın şaşkınlığını yaşamaktadır. Fethi Bey’e çıkışır.
 
- Tuhafsın Fethi. Adamın nezaketine, kibarlığına baksana.. Kendisine böyle sıradan şeyler sorulur mu hiç?
 
Fethi Bey, “Ben bilmediğim işe senetsiz sepetsiz on para yatırmam” diyerek işin içinden sıyrılır.
 
Mustafa Kemal, arkadaşına kızar. İnatçılığı yüzünden büyük bir kazançtan olacağını düşünerek sabahı eder. Annesi Zübeyde Hanım’ın, “Sakın paranı elinden kapmasınlar” yolundaki uyarılarına da kulak tıkayarak parasını alır ve Beyefendinin yazıhanesinin yolunu tutar.
 
Yaveri Cevat Abbas (Gürer) da tasarruf ettiği 150 lirasını komutanının parasına katar. Yazıhaneye giderken aklındaki tek düşüncesi, “Ya Beyefendi kabul etmezse” endişesidir.
 
Yazıhanede zarfı uzatırken Mustafa Kemal, “Bir defa da siz sayın” derse de Beyefendi zarfı alır ve içine hiç bakmadan kasayı açıp içeri atar.
 
Mustafa Kemal, kısa sohbet sırasında da ne ticareti yapılacağı konusunu açmayı kabalık sayar. Çıkıp giderler.
 
Sonra kendini tanıştıran ahbabından ne iş yapıldığını öğrenmeye çalışır. İzmir’den bir gemi ile incir ticareti yapılacağı yolunda bir şey diye yuvarlak ifadelerle işi anlatır. Oradan mal alınıp getirilip İstanbul’da satılacakmış. Bütün öğrendiği bu kadardır.
 
Ahbabı bu bilgilerden sonra, “Büyük kar ancak böyle edilir. Yüzde 3-5’lerle bir yere varılmaz. Bir iki dönüşte para katlamalı” diye ilave eder.
 
Mustafa Kemal, anası ile birlikte oturacağı evin hayalini kurmanın ötesinde içinin nasıl tefriş edileceğini bile planlar.
 
Aradan günler geçer, ne gemi gelir ne bir şey. Fethi Bey’e bir gün konuyu açtığında onun kafasındaki resim çok net.
 
- Ne inciri, ne gemisi… Seni mükemmel bir şekilde dolandırdılar.
 
Mustafa Kemal, bu kadar acı konuşan arkadaşına çıkışır.
 
- Sen de işin hep kötü tarafını görürsün.
 
Aradan zaman geçtikten sonra kendini Beyefendi ile tanıştıran ahbabından işin ne aşamada olduğu hakkında bilgi edinmeye çalışır. Ahbabı da, “Gemi yanlış limana mı gitmiş, gittiği limanda yüksek miktarda rüşvet mi ne istemişler. Bundan dolayı dönüş uzamış” gibisinden izahat verir.
 
Mustafa Kemal’in içinde küçükten bir şüphe uyanmaya başlar. Bütün cesaretini toplar ve Beyefendinin yazıhanesine gider. Beyefendi her şey yolunda gibi tavrını sürdürür. Sanki uçak 15 dakika rötarlı gelecekmiş gibi bir hava içerisinde.
 
Mustafa Kemal’in içindeki kuşkular büyük ölçüde gider. “Demek ki büyük işler böyle yürüyor. Ben tecrübesizliğimden telaşlanıyorum” diye geçirir.
 
Sulutanahmet’in sahil tarafına geçip ufukta gemi beklediği günler olur. Aradan geçen günler sonunda, geminin “battığı” bilgisi ahbabından kendine bilgi olarak gelir.
 
Yaşananları içine sindirmeye çalışsa da bir gün yaveri Cevat, köprü üzerinde Mustafa Kemal’i sıkıştırır. 150 lirasını vermesini ister.
 
- Buraya bak, ben paşa değilim. Ya paramı verirsin ya da seni bu köprüden aşağı atarım.
 
Yaver, sermayeyi bu şekilde kurtarır. Lakin Mustafa Kemal, dost meclislerinde bu ticaret tecrübesini anlatırken, maaş tasarruflarından biriktirdiği o parasının gitmesine hayıflandığını söylerdi.
Editör: TE Bilişim