Karadeniz'e petrol şehirleri kurulacak

TPAO’nun Exxon Mobil ve Petrobrass ile ortaklıkları çerçevesindeki sismik araştırmalarda Karadeniz’de çok önemli petrol ve gaz rezervleri keşfedildi. Derin deniz sondajlarına bu yıl başlanacak, bölgede petrol arama şehirleri kurulacak. 

Dünya petrol devi Exxon Mobil, Karadeniz’de derin deniz petrol aramaları için Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile ortaklık kurdu. Exxon, 450 milyon dolar arama yatırımı yapacak. Aramalardan sonuç alınırsa 20-40 milyar dolar arasında üretim yatırımı gelecek. TPAO-Exxon ortaklığı Karadeniz petrolünü çıkaracak. Son bilgilere göre Chevron da Karadeniz’deki bir sahayla yakından ilgileniyor.

British Petroleum’un (BP) ardından Brezilyalı Petrobras ve Amerikalı Exxon’un Karadeniz merakı, petrol ve gaz aramacılığı konusunda yeni bir sürece girdiğimizi gösteriyor. Peki, yıllardır kendi imkânlarıyla petrol arayan Türkiye, nasıl oldu da dünya devlerini çekti? Karadeniz merkezli petrol aramacılığının ne tür sonuçları olacak?

Enerji alanında dünyada tam anlamıyla stratejik kırılmaların yaşandığı bir dönemdeyiz. Türkiye’de de nükleer enerji, hidroelektrik ve termik santral yatırımları sürüyor. Ancak petrol ve doğalgaz konusunda dışa bağımlılığımız ortadan kalkmadı. Aksine, büyümenin de getirdiği enerji ihtiyacıyla bu bağımlılık arttı. Petrol ve gaz aramacılığından ziyade; Ortadoğu, Hazar ve Orta Asya havzalarına yakınlığı sebebiyle enerji koridoru ve transit ülke olma konumundan yararlanma stratejisi güden Türkiye, yakın dönemde bu iki enerji kaynağının doğrudan üreticisi hâline gelmek için de stratejik hamleler yapmak zorunda. Çünkü sadece 1998-2007 döneminde petrol ithalatı için 70 milyar dolardan fazla para ödendi. Türkiye günlük ihtiyacı olan 600 bin varil petrolün yüzde 93’ünü, 100 milyon metreküplük doğalgazın ise yüzde 97,5’ini ithal ediyor. 2008-2020 arası tahminlerine göre doğalgaz-petrol maliyetleri toplamda 560 milyar doları bulacak. Bu fatura bile, Türkiye’nin bir an önce ‘millî şirketlere’ kavuşması, rezervlerini kullanır hâle getirmesi veya yurtdışındaki rezervlere talip olması gerektiğini gösteriyor. Bunun dünyada örnekleri var.

Mesela Brezilya’yı petrol ülkeleri ligine sokan millî petrol şirketi Petrobrass, Kasım 2007’de derin deniz araştırmalarında (Rio de Janerio açıklarında) bulduğu 12 milyar varillik petrol rezervini bir yılda üç kat artırdı. Temmuz 2008’de petrol üreticisi devler ligine girdi. Dünya petrolcülük tarihine ‘Brezilya modeli’ olarak geçen bu örnek; 2 bin metre denizdeki su derinliğinin ardından, 4 bin metre toprak altındaki rezervlere ulaşılmasıyla ortaya çıktı.

EXXON MOBİL NEDEN KARADENİZ’E GELDİ?

Türkiye’de ise Karadeniz merkezli deniz aramaları hususunda ciddi adımlar atılıyor. Karadeniz’in Kırklareli ve Sinop bloklarında arama yapmak üzere TPAO ile anlaşma imzalayan Petrobrass, 400 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirecek. Ağustos 2006’da başlayan bu anlaşma gereği, 2 kuyu ve 3 bin 600 kilometrekarelik alanın sismik çalışması tamamlanacak. Çalışmalar büyük oranda bitti ve ilk kuyunun açılması için artık aylar sayılıyor. Petrobrass, önümüzdeki yılın ikinci yarısında Karadeniz’in Kırklareli açıklarında kuyusunu açacak.

Karadeniz’e yönelik en önemli yatırım hamlesini yapan Exxon Mobil, aylarca TPAO data banklarında çalışma yürüttü; ‘krize rağmen’ Türkiye ile ortaklık kararı aldı. Dünya devi ile imzalanan kapsamlı anlaşmaya göre, 7 bölgeye ayrılan Karadeniz’in iki bölgesinde arama ve üretim yapılacak. Şirket ilk etapta Doğu ve Batı Karadeniz’e yönelik 450 milyon dolarlık arama yatırımı yapacak. Yeni projeksiyonlara göre, sadece doğalgaz için Karadeniz’de 3 trilyon metreküplük rezerv beklentisi var. Bu rezerv, 50 milyar metreküp/yıl tüketim üzerinden hesaplandığında Türkiye’nin 60 yıllık ihtiyacının karşılanması anlamına geliyor. Petrol için de bu geçerli. Karadeniz’de petrol rezerv beklentisi 10 milyar varil civarında. 200 milyon varil/yıl tüketim üzerinden hesaplanırsa 50 yıllık ihtiyaç ‘Karadeniz kaynaklı millî petrol imkânlarıyla’ karşılanmış olacak. Exxon ve Petrobrass girişimlerinin neticesinde Türkiye, 2018’den itibaren petrol ve doğalgaz üretimine geçmeyi, dışa bağımlılığı sonlandırmayı hedefliyor.

Türkiye, dünyanın en zengin petrol alanı olan Basra Zonu’nun dışında kalıyor. Bu zon Arabistan, Irak ve İran gibi ülkelerin bir bölümünden başlayıp Diyarbakır, Adıyaman ve Gaziantep hattında son buluyor. Zonun Türkiye kısmı, kuzeye uzanan son bölümü oluşturduğu için çok az petrol çıkıyor. Ancak bu durum, Karadeniz ve Akdeniz için geçerli değil. Karadeniz, Hazar havzasının bir uzantısı ve sismik taramalar potansiyelin yüksek olduğunu gösteriyor. Hazar petrol ve gaz havzasının hemen yanı başındaki bu bölge, petrol ve doğalgaz aramacılığı hiç yapılmadığı için bakir bir rezerv olarak duruyor.

TPAO yetkililerine göre, bu datalar petrol devlerini Türkiye’ye çekti ve sıra artık Exxon, Petrobrass gibi şirketlerin teknik desteğiyle sondaj ve rezerv keşfine geldi. Özellikle robot teknolojisinin gelişmesine paralel deniz aramalarında son 10 yılda sıçrama yaşandı. Karada birkaç milyon dolarlık bir kuyunun maliyeti, denizde 150 milyon dolara yaklaşıyor. Maddi imkânsızlıklar bugüne kadar Türkiye’yi geciktirdi. Şimdi hem şirketler hem ülkemiz bu yatırımları yapacak noktaya geldi. Derin deniz aramacılığında deneyimli iki devin gelmesi teknoloji transferi adına da büyük önem taşıyor.

Yabancıların ilgisinin Karadeniz merkezinde artacağını aylar öncesinden söyleyen TPAO Genel Müdürü Mehmet Uysal, şimdi de Karadeniz’in ‘Yeni Hazar’ olacağını iddia ediyor. Yeni aramaları ve ortaklıkların perde arkasını Aksiyon’a değerlendiren Uysal, denizin üstüne kurulacak arama platformlarıyla Karadeniz’in 3-5 sene içinde ışıl ışıl olacağına inanıyor: “Yer altı filmleri, jeoloji verileri, burada potansiyelin varlığını gösteriyor. Bunu herkese anlattık, tüm datalarımızı gösterdik. Bütün şirketler geldi, arama dairemizde dataları inceledi. Çeşitli tetkiklere baktılar, en hızlı çıkan Exxon oldu. Teklifi verdi.”

Türkiye bugüne kadar karaların yüzde 20’sinde, denizlerin ise yüzde 1’inde arama yapabildi. Karadeniz’de deniz altı ve derin deniz petrol aramacılığı çalışması yeterince yapılamadı. Yeni sürecin adı bu yüzden ‘derin deniz aramacılığı’. Uysal’ın verdiği bilgiye göre TPAO bugüne kadar Karadeniz’e 4 milyar dolar, son 5 yılda ise 1.5 milyar dolar kaynak aktardı, ciddi yatırım yaptı. Tüm Karadeniz’in sismik hatları tarandı, rezervler netleştirildi. Bunların bir kısmı kamuoyu ile paylaşılmıyor. Ancak şirketlerin teklifleri çerçevesinde verilen bilgiler ilginin Karadeniz’de yoğunlaşmasının sebebini açıkça ortaya koyuyor. Dataları gören Shell, Exxon, Chevron gibi büyük şirketler bu yüzden özel bir Türkiye trafiği yürüttü. İlk teklifi Aralık 2007’de Exxon yaptı. 2 bin metresi deniz derinliği olmak üzere, toplam 6 bin metreden daha derindeki toprak tabakasında sondaj yapılacak. Türkiye’nin 106 petrol sahasındaki ortalama üretim derinliği 1500 ile 3 bin metre arasında kaldı. Yani 6 bin metre derine ilk defa inilecek. Denizin bu kadar derinliklerinde petrol çıkarma artık devler tarafından da ekonomik görülüyor.

KRİZ ŞANS OLDU, SİSMİK GEMİLER BOŞA ÇIKTI

Türkiye gibi Yemen ve Meksika’da da benzer aramalar yapılıyor. Uzun yıllar peşinde koştuğu şirketler şimdi bu yüzden TPAO ile ortaklığın peşinde. Exxon Mobil iki kuyu açacak, tüm masrafları üstlenecek ve petrol-gaz çıkması durumunda bunu Türkiye ile paylaşacak. Uysal’a göre, Exxon’un böyle riskli bir anlaşmaya imza atmasının altında Karadeniz’in derinliklerinde petrol olduğunu kabul etmesi yatıyor.

Peki, Karadeniz’in hangi jeolojik katmanlarında petrol ve gaz aranıyor? Uzmanlara göre bunun cevabı basit. Türkiye, Karadeniz sularında çok derinlerde Afrika kıta plakası ile Asya plakasının çakıştığı alanlarda petrol bulmayı amaçlıyor. Zonguldak-Sinop-Ordu açıklarını kapsayan arama noktalarının her biri Konya’nın yüzölçümü büyüklüğünde. TPAO Genel Müdürü Uysal, Exxon ile yapılan anlaşmaya göre, 2012’de keşif ve sondajın yapılması, bu tarihten altı yıl sonra ise üretime başlanması öngörülüyor, diyor: “Hedef 2023 yılında enerji bağımlılığını bitirmek, yıllık 40 milyar dolar girdi sağlamak.”

Karadeniz’de Brezilyalı petrol devi Petrobras ile imzalanan iki sahadaki çalışmalar da hızla ilerliyor. TPAO ile Kırıkkale ve Samsun açıklarında ortak yürütülen çalışmalarda doğalgaz ve petrol aranıyor. Türkiye’nin anlaşmalı olduğu sondaj gemisi ile sorunlar yaşandı. İş yoğunlundan dolayı yeni bir gemi için 2012 yılına kadar sıra beklenecekti. Ancak küresel ekonomik kriz nedeniyle bazı derin deniz aramaları iptal oldu. Türkiye böylece boşa çıkan gemileri iki yıl önce Karadeniz’e çağırarak sondajlara başlayacak.

TPAO, Karadeniz’deki 30 bin kilometrekare civarında büyüklüğe sahip bloklardan dört tanesinde ortaklık yoluyla anlaşma imzaladı. Alınan bilgilere göre, geriye kalan üç blokun biriyle Chevron ilgileniyor. Ancak teklif cazip bulunmadığından TPAO anlaşmaya mesafeli duruyor. İyi teklif gelmemesi hâlinde Türkiye, Petrobrass ve Exxon ortaklığından edineceği tecrübeyle rezervleri kendisi çıkarıp işletmeyi düşünüyor.

Karadeniz’in benzeri petrol ve doğalgaz aramaları Akdeniz’e de kaydırılacak. TPAO, deniz aramalarında ikinci önemi bu bölgeye veriyor. Projeksiyonlarına göre Antalya’nın güneyinden Kıbrıs’a kadar uzanan kesimde petrol olduğu tahmin ediliyor. Mersin Körfezi’nin altında ise gaz ve petrol ihtimali üzerinde duruluyor. Brezilya’da rezerv bulunan bir bölgedeki tuz yapısıyla Mersin arasında benzerlik dikkat çekiyor. Bu sebeple tıpkı Karadeniz gibi Akdeniz’in de sismik haritaları çıkarılacak. Karadeniz’de kazanılan tecrübe sayesinde Türkiye, ortaklıklarla değil, tek başına Akdeniz’de üretim yapmak istiyor. Ege Denizi ise arama sıralamasında üçüncülükte kalıyor. Yunanistan ile yaşanan problemlerin aramaları olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Olumsuzluklara rağmen yapılan aramalarda Çanakkale ve Anafartalar açığındaki bir kuyuda gaz bulundu. Rezerv ekonomik miktarda olmadığı için gaz çıkarılmadı. Ege’deki aramalar da sürecek.


ÖZERK ŞİRKET OLURSAK KAZANIRIZ

TPAO’nun heyecan uyandıran bu yatırımları, bürokratik yapıya rağmen sürdürülmeye çalışılıyor. TPAO, bu yapının eski yani özerk hâline dönmesi için Başbakan’a ve Bakanlar Kurulu’na bir sunum yapmaya hazırlanıyor. Demokrat Parti iktidarı döneminde Başbakan Adnan Menderes’in talimatıyla 1954’te kurulan TPAO, Karadeniz’den Hazar’a, Irak’tan Güney Amerika’ya kadar yatırım yapar hâle geldi. Her yıl daha da büyüyor. Bürokratik hantallığa rağmen birçok başarılı yatırıma imza atan TPAO’nun genel müdürü Mehmet Uysal çözümün kamu kurumu kimliğinden sıyrılarak özerkleşme olduğunu söylüyor: “6327 sayılı kuruluş kanununu istiyoruz. Özerk, dinamik yapıya ihtiyaç var. Türkiye’nin özlemini çektiği büyük petrol şirketini kuracağız.”

Özerk yapı talepleri çerçevesinde kurumun geçmişine bakmakta fayda var. Enerji sahasındaki ilk kamu yatırımlarından biri sayılan TPAO, 1954’te kuruldu, onu bünyesinde faaliyete geçen Petkim, İpragaz, Botaş, Tüpraş gibi ana kurumlar izledi. Bu şirketler Turgut Özal döneminde TPAO’dan ayrıldı. 1983’te dünyanın ilk 500 şirketi (Fortune dergisi) arasında 63. sırada yer alan kurum, 1990’ların başında 298’inciliğe kadar geriledi. TPAO ile aynı yıl kurulan bir başka şirket ise Brezilyalı Petrobrass idi. Bu devlet şirketi, 1980’lere kadar aynı listede sıralamaya bile giremiyordu. Petrobrass 1995’te özerkleştirildi. Petrol aramadan satışa kadar her alanda varlığını sürdüren Petrobrass, bugün dünyanın petrol devleri arasında yer alıyor. Karadeniz’de iki sahanın ana ortağı olduğu için teknik ve ekonomik büyüklük bakımından TPAO’nun da patronu konumunda. 20’den fazla ülkede faaliyet gösteren Çin Millî Petrol Şirketi (CNPC) ile Hint Millî Petrol Şirketi (ONGC) dünya devleri arasında yer alıyor. Türkiye ise TPAO ile sadece 6 ülkede varlığını sürdürüyor. Dünya petrol-gaz piyasasında özerk şirketlere olan temayül de artıyor. Şirketlerin yarısı Saudi Aramco gibi devlet şirketi, yüzde 42’si Exxon gibi özel şirket. Son yıllarda tercih edilen entegre şirketler; yani yarı özel, özerk devlet şirketleri ise piyasada varlığını hissettiriyor. Brezilyalı Petrobrass, İtalyan ENI ve Tatneft buna örnek.

Dünyada söz sahibi olmak isteyen Türkiye için de en makul çözüm entegre bir millî şirket yapısı. Bu hem yatırım yapmayı hem de sahadan (petrol satış şirketleri eliyle) kazandığını tekrar yatırıma çevirecek bir yapıyı gerektiriyor.

Türkiye petrol tarihini yakından bilenlerin hatırında aslında TPAO’dan yarım asır önce kurulan bir Türk şirketi vardır. Irak petrollerine yönelik 1912’de Alman ve Osmanlı hazinesi ortaklı kurulan Türk Petrolleri Şirketi (TPC) o dönem dünyadaki sayılı petrol şirketlerinden biriydi. Birinci Dünya Savaşı ile 1926 arasındaki İngiliz oyunlarıyla bu şirketin hem Irak petrollerine (Kerkük, Musul başta olmak üzere) münhasır hakları ortadan kaldırıldı hem de ortaklık yapısı değiştirildi. Sonradan imzalanan anlaşmalara da sadakat gösterilmedi. Ve Osmanlı’nın yıkılması sonrası Türkiye’nin Ortadoğu’daki petrol üretim alanlarından sökülüp atılmasıyla bu ilk macera yarım kaldı. Şimdi Türkiye yabancı şirketler eliyle Karadeniz merkezli yeni bir petrol rezervi için çırpınıyor. Bu kez de ABD-Rusya-AB üçlüsü arasında kalmadan kendi millî petrolünü kendi millî petrol şirketiyle çıkarması; bütün dünyadaki rezervlere (Irak, Hazar, Orta Asya vb.) talip olması belki de bu anlamda ülkenin yolunu açacak. TPAO’ya çizilecek yol haritası ve siyasi kararlılık bu gidişatı önemli ölçüde belirleyecek.

TPAO YATIRIM YAPTIKÇA KAZANIYOR

TPAO, 2002-2008 arasında 4,4 milyar dolarlık yatırım (yurtiçi-yurtdışı) yaptı. Aynı dönemde 8 milyar 148 milyon dolara yakın kazanç elde etti. Örneğin sadece 2007’de 822 milyon dolar yurtiçi, 1,1 milyar dolar yurtdışı geliri elde edildi. Rakamlar 2008’de yurtiçi için 833 milyon dolar, yurtdışı için 1 milyar dolar civarında. TPAO, 2008’de 863, 2007’de ise 737 milyon dolar yurtiçi ve yurtdışı yatırım gerçekleştirdi. Yurtiçi yatırımları son iki yılda 300 milyon dolarların üstüne çıktı.

TÜRKİYE ÜÇ KÜRESEL ÜSSÜ AKTİF HÂLE GETİRDİ

TPAO dünyadaki aramalarını üç bölgeye ayırarak yapıyor. CISA olarak adlandırılan Karadeniz, Hazar ve Orta Asya aramaları Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Gürcistan, Ukrayna ve Afganistan’ı içine alıyor. ODKA bölgesi Irak, İran, Suriye, Umman, Yemen, Libya’yı; ASAF diye adlandırılan Amerika ve sahra Afrikası’nda ise Tanzanya, Gine, Gabon, Kolombiya, Brezilya (Venezüella hedef ülke) yer alıyor. Türkiye bu üç küresel üssü de aktif hâle getirdi.

Editör: TE Bilişim