Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, boğazların alternafit yollar haline gelmesi için karadan boru hatları yapılması, yeni hatlar açılması gerektiği vurguladı. Bu anlamda Kanal İstanbul'u önemli gördüklerini belirten Yıldırım, "Proje tamamlandığında İstanbul Boğazı'ndan geçen trafiğin tamamını yönetecek bir suyoluna kavuşuyoruz. Böylece boğazı ortak hayat alanı haline getirebilecek, eğlence mekânına çevirebileceğiz." dedi.Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Yıldırım, 1. Uluslararası Marmara ve Karadeniz Konferansı'na katıldı. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Marmara Belediyeler Birliği Başkanı Recep Altepe, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş, Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan ve Deniz Temiz Derneği TURMEPA Onursal Başkanı Rahmi Koç'un da konuk olduğu konferansta söz alan Yıldırım, "Denizler, çevre içinde önemli bir yer tutmaktadır. Denizler, bizler için çok önemli. Denizler olmasa insanlığın yarısı açlıktan, yarısı soğuktan ölürdü. Her şey deniz. Deniz, 7 milyar insanı beslediği gibi taşımacılığın yüzde 86'sını karşılıyor. Yani deniz olmasa hayat tamamen yok olur gider." ifadelerini kullandı.

Denizlerin tamamen gemiler tarafından kirletildiği algısının yanlışlığını vurgulayan Binali Yıldırım, "Denizler, yüzde 95 oranında karasal ve endüstriyel atıklar vasıtası ile kirletiliyor. Buna şaşmamak gerekiyor. Türkiye'ye bakın kıyılara sınırı olan il sayısı 28. Ama buralarda bulunan nüfusa baktığınızda yüzde 60'ın üzerinde. Bir de kıyı hattında malum sanayi sektörünün büyük yeri var. Bu da denizlerin ne denli büyük tehdit altında olduğunu, ne denli savunmasız olduğunu ortaya koyuyor. " yorumunu yaptı.

Denizin Türkiye'nin kültürü, tarihi ve ekonomisi adına önemli olduğunu dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Millet olarak denize o kadar ilgiliyiz ki çocuklarımızın adını Deniz, Derya, Tufan, Meltem koyuyoruz. Deniz sevgisi milletimizde yeni olan bir şey değil. Ancak bu sevgiyi koruma haline getirebiliyor muyuz? Bunu ele almalıyız. 1986'da ben genç bir Gemi İnşa Mühendisi'ydim. O dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi deniz süpürgesi yapmayı amaçlıyordu. Ben, onun projesini çizdim. Bu, alanında ilk olup deniz temizliğine dair yürütülen profesyonel bir faaliyetti. Sonra TURMEPA'nın kurulduğuna tanık oldum. Bütün bunların ardından gördüm ki Türkiye'de denizlerin kirlilikten korunması için gerek kamu yönetimi, bakanlıklar, belediyeler ve sivil toplum örgütleri esasında etkin faaliyet içindeler, güç birliği içindeler. Bu konuda önemli ölçüde başarı elde ettiler de. Kim hayal edebilirdi Haliç bu günlere gelecek? Hepimiz Haliç'in eski günlerini biliyoruz. 1994'te Başbakan Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken bu konuya büyük ehemmiyet verdi. Sonrasında 4,5 milyon metreküp çamur Haliç dibinden çekilerek başka alana taşındı. Ve oralarda parklar oluşturudu, kollektörlerin yapılması ile de kirliliğin devamının önüne geçildi.

Yine 2005'te yürürlüğe giren Çevre Kanunu deniz temizliği için milat oldu. Biz, burada yerel yönetimlere önemli yetki ve sorumluluklar verdik. Ve o dönemden bu döneme atık toplama, bertaraf alanları gözle görülür oranda yayıldı. Burada atıkların toplanması işlenmesi mümkün hale geldi. Önceden de atık toplanıyordu ama işlenip bertaraf edilmediği için başka bir yere atılıyordu. Ayrıca şu an denizlerimizi, kıyı hattımızı gece gündüz, 24 saat izliyoruz. Sistemimiz var. Onun ötesinde bin mile kadar gemileri seyreden sistemimiz söz konusu."


Deniz temizliği adına icraatlarına temas eden Yıldırım, belli sivil toplum örgütlerine deniz kazalarında yapacaklarını, kirliliği önlemede oynayacakları rolü anlattıklarını aktardı.

Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)'nün denizlerin temiz tutulması adına koyduğu kural ve müeyyidelerin ileri olduğunu belirten Yıldırım, şunları kaydetti:

"Belli başlı ülkelerde tanker kazalarında yaptırımlar şirketin varlığını ortadan kaldıracak bedelleri buluyor. ABD'de 1-2 milyar dolara varıyor. Meksika Körfezi'nde 15 milyar dolar tutarında tazminatlar söz konusu. Bunlar caydırıcı ama önemli olan olay olmadan tedbir almak. Maalesef bu konuda sicilimiz parlak değil. Bu konuda tabii gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasında kavgalar var. Bunun sorumlusu kim? Sanayileşme adına denizlerin kirletilmesini uygun gören ülkeler var. Biz, burada herkes taşın altına elini koymasını diliyoruz. Bakın Tuna, Avrupa'dan atıkları topluyor topluyor; getiriyor. Karadeniz'in batısında renk başka, doğusunda başka. Nereden geliyor? Avrupa'dan. IMO, seneler evvel Karadeniz, Hazar Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz'i özel bölge olarak ilan etti. 'Special Area' diye adlandırdı yani hiçbir şekilde bu denizlere atık atılmamasını öngördü. Buraların tamamını korumaya aldı. Ama denizde işi sıkı tutuyorsunuz lakin kirletici olan kara tarafında aynı hassasiyet olmayınca çalışma ve gayretler anlamsız hale geliyor. Burada kimse kimseden bir şey beklemesin. Hepimiz el ele vereceğiz. Bu işte farkındalık oluşturmak gerekiyorsa onu yapacağız."

İktidarın olsun, belediyelerin olsun, derneklerin olsun deniz temizliği çalışmalarının meyvelerini verdiğinin altını çizen Bakan, Haliç'in şu an 90'lara göre iyi bir konumda olduğuna işaret etti.

Akdeniz'de 23, Karadeniz'de 8 ülkenin bulunduğuna değinen Binali Yıldırım, bunların kirlilğe kar karşı birlikte hareket edip önlem almaya davet etti.

Boğazların Türkiye için önemli bir değer olduğundan söz eden Yıldırım, "Ticaret için boğazların fizki sınırlarını büyütemeyiz, o halde geçişleri alternatif yollar haline getirmeliyiz. Karadan boru hatları yapmalı, başka hatlar açmalıyız. Onun için Kanal İstanbul'u önemsiyoruz. Proje tamamlandığında boğazdan geçen trafiğin tamamını yönetecek bir su yoluna kavuşuyoruz. Dolayısıyla boğazı ortak yaşam alanına çevirebileceğiz, eğlence mekânına çevirebileceğiz." dedi.

Editör: TE Bilişim