“Kabataş Transfer Merkezi Projesi” diğer adıyla “Martı Projesi” nedeniyle 11 Ağustos 2016 tarihinde kapatılan Kabataş İskelesi ile ilgili tepkiler gün geçtikçe artıyor. “Çürüyen bir şey var Boğaziçi'nde” başlığıyla bu ay 8. sayısı yayımlanan Yeni Deniz Mecmuası'nda Kabataş İskelesi'ne geniş bir yer verildi.

KABATAŞ'TA NELER OLUYOR

Mehmet İren, dergide yer alan “Ben Olsam Bir Düşünürüm” başlıklı yazısında, Kabataş İskelesi'nin kapatılmasının ardından semtte yaşanılan sorunları ve yurttaşlardan gelen tepkileri kaleme aldı: “2009 yılında dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbullulara 'müjdeyi' verdi. Bir kez daha deniz doldurulacak ve Kabataş’ta 83 bin metrekarelik alan oluşturularak bir aktarma alanı yapılacaktı. Mimar Hakan Kıran’ın Haliç Köprüsü’nden sonra şehre 'ikinci hediyesi' olan Kabataş Ulaşım ve Aktarma Merkezi böylece hayatımıza girdi. Denizden bakıldığında dev bir martı görüntüsü verecek yapı bu özelliği sebebiyle halk arasında 'Martı Projesi' olarak da biliniyor. Topbaş bundan dört sene sonra 'İstanbul’a bir otobüs durağı bile yapılacak olsa halka sorulacak,' diyecek, ama 'Martı' da dahil herhangi bir proje için kimseye bir şey sormayacaktı. 2016’da iskeleler kapatıldı ve inşaat başladı. 'Bölgede büyük eksik olan meydan ihtiyacı karşılanıp 10 bin metrekarelik bir meydan oluşturulacağı' vurgulandı, içeride sergi salonları ve otopark alanları olacağı belirtildi. Bugünlerde yolu Kabataş’a düşenler semtin yerinde bir koridor buluyorlar. Dolmabahçe Camii’nin az ilerisinden yol 'Yayalar' yazılı bir tabelayla bu koridora aktarılıyor. Üsküdar iskelesinin önünde halen açık kalmayı başaran çay bahçesi/ büfe kırması alanda şöyle bir açılıp kapandıktan sonra sizi güzelce Kabataş’ın dışına atıyor.”

“BÜYÜKLERİMİZ DİYOR, BUNLAR TEKRAR EDİYOR”

“Şahsen çok hazzetmedim. Kocaman bir şey bu beton hep. Hoş bir manzara değil.” diyen simitçinin ardından; taksicilerin konuya daha pragmatik baktığını belirterek aralarında fikir birliği olmadığını da vurguluyor. Bir taksici; “Sıkıntı vardı orada. Trafiği çözecekse iyi bir şey. Yalnız bunu daha kısa sürede bitirselerdi iyi. Ömrümüzden ömür yedi. Ama sonuçta buradaki insan trafiğini artırır esnafın işine yarar. Yarayacağı zamana kadar belimizi büktü ayrı,” derken diğer bir meslektaşı, “Abi bu sahil yolunun kapasitesi belli. Buraya yüklenmeye devam ettiğin sürece bundan 10 sene sonra 20 sene sonra bu işler nasıl olacak bunu kimse bilmiyor. Şimdi arkadaşlar bu, buradaki trafiği çözecek falan diyorlar ama bakma sen onlardan bildiklerinden değil. Büyüklerimiz böyle diyor, bunlar da tekrar ediyorlar. Şimdi bak bu tünelleri yaptılar, bunlar yapılmadan önce buranın trafiği daha azdı. Bu iskele mi meydan mı artık neyse bu da yapılınca buradaki trafik de azalmayacak artacak.” diyor.

“ÇİRKİNLİK BİZİM ÜLKEMİZİN İMZASI OLDU ARTIK”

Mehmet İren, yazısına şöyle devam ediyor: “Hafif tınılı inşaat gürültüsü ve proje alanını perdeleyen Devrim Erbil resimleri eşliğinde çay içen vatandaşlar konuya genel olarak olumlu yaklaşan esnaftan farklı düşünüyor. 'Burası İstanbulluların sahile bedava ulaşabildiği yerlerden biriydi. Beşiktaş’ı da kapattın bunu da kapattın. Para vermeden deniz kenarında oturacak yer kalmadı,' diyor emekli olduğunu belirten bir bey. 'Peki güzel mi çirkin mi' diye sorduğumuzdaysa şu cevabı alıyoruz: 'Çirkin ama çirkinlik bizim ülkemizin imzası oldu artık zaten. O yüzden bu konularda bir şey diyemiyorum. Yani bin şuradan vapura şöyle bir Kadıköy’e geçerken sağına soluna bak. Yeni yapılmış ne görsen çirkin dersin. Aklına geliyorsa sen söyle bana Türkiye’de son 20 yılda yapılmış güzel proje ne var?'

“SİZE KALSA HER YER 100 YIL ÖNCEKİ GİBİ KALSIN!”

Ona çay getiren garson farklı fikirde: 'Amca siz de her şeye itiraz ediyorsunuz, size kalsa her yer 100 yıl önceki gibi kalsın. Bunlar bizim iyiliğimiz için yapılan şeyler.' Cevabı beklemeden çaylarıyla uzaklaşıyor.

Arada, 'Deprem olunca bu martının bir kanadı güzelce suya batar,' diyen pesimist vatandaşlarımız ya da 'Boğaz’ı komple dolduralım da herkes rahatlasın,” diyen atarlı görüşler de yok değil. Ancak genel olarak halkımız artık devletin icraatları konusunda konuşma konusunda pek hevesli değil açıkçası. İlgili sorulara alınan en genel yanıtlar omuz silkme, “Ben anlamam bu işlerden, lazım herhalde ki yapıyorlar' ve 'Ya şimdi bir şey deriz başımıza bir iş gelir' şeklinde.

“ESNAF KALMADI”

1997’den beri Setüstü’nde çalıştığını ve eskiden bayıla bayıla geldiği iş yerine mevcut manzara yüzünden ayaklarını sürüye sürüye gittiğini söyleyen İsmail Bey’in yanıtı onlardan değil. 'Gel,' diyor 'Ben sana bunların söylemeye imtina ettiği şeyi söyleyeyim,': 'İstanbul Boğazı bizim en kıymetli şeyimizdi. Burada böyle kafaya göre işler yapıyoruz. Halbuki insanın şuraya çivi çakmadan önce bile iki kere düşünmesi lazım. Bizde deli cesareti var, orayı doldur, buraya bilmem ne yap. Bu boğaz insanlık mirası kardeşim. Ben yaptım oldu şeklinde iş yapılacak yer mi? İnşaat süresi boyunca zaten esnaf mesnaf kalmadı. Ha sorsan onların kafasında inşaat süresince bir sıkıntı olacak ama bittiği zaman bizim işlerimiz açılacak gibi bir şey vardır. Ama o işleri onlara yedirirler mi ondan da çok emin değilim yani. Ben olsam bunu bir düşünürdüm.'

“BEN OLSAM BİR DÜŞÜNÜRDÜM”

'Ben olsam bir düşünürdüm,' aslında son yıllarda hızla artan ve hiçbir yeri olduğu gibi bırakmamaya yemin etmiş görünen proje fırtınası ile bizim de rahatlıkla ağzımızdan çıkaracağımız bir cümle. Allah’tan Kadir Topbaş’ın, dört yıl önceki sözünün tersine kimse bize bir şey sormuyor da bir şey düşünmek zorunda kalmıyoruz.”

Editör: TE Bilişim