Osmanlı Devleti, 1878 yılında imzaladığı Berlin Antlaşması uyarınca, bu antlaşmanın taraf ülkelerinin vatandaşlarına, Osmanlı sınırları içerisinde herhangi bir ayrım gözetmeksizin, din ve mezhep serbestliği tanımayı ve Osmanlı vatandaşları ile eşit muamele yapmayı kabul ediyordu. Berlin Antlaşması maddeleri arasında; Osmanlı mahkemelerinde din ve mezhep farkına bakılmaksızın bütün Osmanlı tebaasının şahitliklerinin kabul edileceği, Osmanlı ülkesinde seyahat edeceklerin ve din görevlilerinin hangi milletten ve dinden olursa olsun eşit muamele görecekleri de yer almaktaydı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Berlin Antlaşması'na taraf olan ve daha önceki antlaşmalar gereği imtiyazlar tanıdığı bu ülke vatandaşlarına her türlü kolaylık gösterilirken, Amerikan vatandaşlarına hiçbir ayrıcalık ve hak tanınmıyordu.

Osmanlı topraklarında yaşayan Amerikan vatandaşlarının ve bu ülke ile ticari ilişkilerde bulunan Amerikan şirketlerinin, Berlin Antlaşması'na taraf ülkelere tanınan haklardan mahrum oluşları, Amerikan Hükümeti'ni bu soruna ilişkin alternatif bir çözüm aramaya sevk etmişti.


Başlarken...
Tarihin her döneminde yabancı ulusların Osmanlı'dan talep ettikleri isteklerine ulaşmak için sürekli savaş gemilerini göndermekle tehdit ettikleri, deyim yerinde ise "aba altından gösterdikleri sopa"nın ucunda, bombaların gölgesinde yaşayan Akdeniz'in incisi İzmir, bir dönem de Amerikalıların hedefinde yer almıştı. 1790'lı yılların sonunda, Akdeniz'de ticari çıkarlarını gözetmek üzere egemenlik kurmak isteyen Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı ancak, özerk bir statüye sahip olan Cezayir, Tunus ve Trablus ile ticari anlaşmalar imzalayarak, dolaylı olarak Osmanlı İmparatorluğu ile de ticari bir temas içerisine girmiş bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu ile zorunlu olarak yakınlaşmak durumunda kalan Amerika Birleşik Devletleri, bu özerk statüdeki ülkelerle imzaladığı ticari antlaşmaları bir anlamda da Osmanlı İmparatorluğu ile imzalamış gibiydi. Bu dolaylı temas ile başlayan Osmanlı-Amerikan ilişkileri, pek istikrarlı olmamakla birlikte oldukça kaygan bir zeminde seyretmekte ve dönem dönem iki ülke arasında savaş rüzgarları dahi esmesine sebep olmaktaydı. Bu ilişkiler ağında çok da bilinmeyen bir olayın dönemin Amerikan basınına yansımalarını merceğimiz altına koyarak bu yazı dizimizde sizlere aktarmaya çalışacağız.

BANCROFT'A GEÇİŞ İZNİ YOK
1896 yılının Ekim ayında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Amerikan vatandaşlarının ve dolayısı ile Amerikan Devleti'nin haklarını korumak amacıyla İstanbul'daki Amerikan elçiliği tarafından Amerika'dan bir savaş gemisi talep edilmişti. Bu talep sonrasında, o sırada Akdeniz'de Amerikan Hükümeti adına bulunan Bancroft adlı savaş gemisi Çanakkale Boğazı'na doğru yola çıkmıştı.

Türk kara sularına yaklaşan Bancroft Savaş gemisine Osmanlı hükümeti tarafından Berlin Anlaşması'na taraf ülkelerden biri olmadığı gerekçesi ile Boğazlardan geçişine izin verilmemişti. Ayrıca bu sularda bulunarak kendi vatandaşlarının haklarını korumak isteyen ve Amerikan Hükümeti'nin bayrağını taşıyan savaş gemisinin Osmanlı sularına giriş yapabilmesi için Osmanlı Hükümeti'nden resmi olarak bir izin talebi de bulunmamaktaydı. İstanbul'daki Amerikan büyükelçisi ve dönemin Amerikan Savaş Bakanı Mr. Terrel, savaş gemisinin Türkiye'de olmasının Türkiye'ye karşı düşmanca bir hareket olmadığı konusunda ısrarlıydı, ayrıca savaş gemisinin boğazlardan geçişine izin verilmemesi durumunda Amerikan Hükümeti tüm şartları zorlayacağını Osmanlı Hükümeti'ne bildirmişti. Ancak son dakikada Osmanlı Hükümetine dayatılmaya çalışılan bu emrivaki üzerine, Osmanlı Hükümeti ve Divan, Berlin Antlaşması gereğince, bu antlaşmaya taraf olmayan ülkelerin muhafız gemilerini Osmanlı sularında bulundurmaları hususundaki fikrini değiştirmesi bir yana, Osmanlı Hükümeti geminin asla boğazlardan geçemeyeceğine dair yarı resmi bir bildiri yayınlamıştı. Bu noktada Rusya da Amerikan savaş gemisinin İstanbul'da bulunması ihtimalinden rahatsızlık duymaktaydı ve Osmanlı Hükümeti'ne bu olumsuz tutumunda gizliden destek vermekteydi.

Amerikan Hükümeti'nin, neredeyse kendi kamuoyuna bile açıklamaksızın Osmanlı karasularına gönderdiği Bancroft adlı savaş gemisi, bu net açıklama ve Osmanlı Hükümeti'nin izin vermemek hususunda gösterdiği kararlılıktan sonra, asıl görev yeri olan Cebelitarık'a doğru yola çıkmıştı.

4 Aralık 1897 gecesi Amerika Birleşik Devletleri'nin Akdeniz ve Ege sularında dolaşan Bancroft adlı savaş gemisi Türk karasularına izinsiz girerek, İzmir Limanı'na doğru yaklaşmaktaydı. İzmir'in denizden güvenliğini sağlayan Yenikale'nin surlarına yaklaştığı sırada kaledeki bataryalardan savaş gemisine ateş açılmıştı. Savaş gemisinden indirilen bir bot Yenikale'ye yaklaşırken mevzilerdeki askerler tarafından yaklaşan bu bota da ateş açılmıştı, bu nedenle Bancroft liman dışına çıkmak zorunda kalmıştı. Bu olay üzerine Amerikan Hükümeti, Osmanlı Hükümeti'ni protesto ederek, kendilerinden özür dilenmesini ve gemiye ateş emrini veren subayların cezalandırılmasını istemişti. Osmanlı Devleti de, iki Türk subayını görevden alarak bir hafta hapis cezasına çarptırdığını belirtmişti.

GECE HİÇBİR GEMİ GİREMEZ
Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı Hükümeti'ne gemilerine saldırılmasının nedenini sorduğunda, Osmanlı Hükümeti'nden aldığı cevap şöyleydi: "Osmanlı karasuları içerisinde bulunan limanlara gece giriş yapmak yasaktır. Limanlara; sadece gündüz ve ellerinde resmi geçiş evrağı bulunan gemilerin girmesine izin verilir." Amerikan Hükümeti ise bu yanıta karşılık, o akşam limana girmeye çalışan geminin deniz fenerlerinin tamamının açık olduğunu, uyarı sinyali verdiğini belirtmişti. Oysa Osmanlı Hükümeti, koşullar ne olursa olsun, Osmanlı limanlarına hiçbir savaş veya ticaret gemisinin gece giremeyeceği hususunda ısrarlıydı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin aldığı bu cevap hükümeti pek de tatmin etmemişti ancak o sıralarda Küba'da meydana gelen ayaklanma olaylarından dolayı Amerikan Hükümeti bu olay üzerinde çok fazla durmamıştı ancak gemilerine yapılan bu saldırıyı bir kenara not etmişti ve yeniden gündeme getirmek için fırsat kollamaya başlamıştı.

BOMBALARIN GÖLGESİNDE İZMİR-1 / KEMAL SAĞLAM - MİNE ALACALI

Editör: TE Bilişim