Usta denizci olduğu kadar usta bir yazar da olan Oktay Sönmez; Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde bugün, Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın İTÜ Denizcilik Fakültesi'nde yapmış olduğu söyleşiyi yazdı.

İşte o yazı:

İTÜ Denizcilik Fakültesi'nde söyleşi

...Hoca (Prof. Mümtaz Soysal) özellikle deniz ticaretimizin sorunları konusundaki o duru Türkçesi ve yer yer tatlı esprileri ile konuşmasını sürdürüyor. Denizci aileden. Doğma büyüme Beşiktaşlı. Babası Kurtuluş Savaşı’nın gariban ve de kahraman gemilerinden “Alemdar”ın bir dönem başmühendisi. Bu Kurtuluş Savaşı gazisi geminin şimdi Ereğli limanında karada halka açık bir müze olarak yepyeni bir replikası var. Kendilerini saklayamadığımız gemilerin artık bu tür anıt benzeri kopyalarını yapıyoruz.

Olsun diyorum, hiç yoktan iyidir. Hiç değilse yakın tarihimizdeki ölüm kalım savaşımızın anıları onlar. Elimle bordalarına dokunuyorum. Parmaklarımın ucunda canlı bir dev’in sıcaklığı var. Gemi bu. Yaşayan bir şey. Köprü üstünden denize bakıyorum. Tarihimizdeki ufuk çizgileri art arda zihnimde sıralanıp gidiyor. Ufuk çizgisi çok şeydir. Bir insan, hele de gençlik yıllarında “ufuk çizgisinin ötesinde ne var” hastalığına yakalandı mı çare yok, çoğu kez iflah olmaz, denizci olacaktır. Çok büyük bir engel çıkmaz ise bu istek ufkun öteleri, ufkun ötelerindeki ülkeler, oraların insanları, rüzgârları, denizlerine kavuşur sonunda.

Belki ben fazlaca duygusal konuşuyor, yazıyorum ama bu “ufukların ötesi” hastalığı, bu merak giderek bir tutku olur ve sonunda insan kendini bir geminin köprü üstünde bulur. Hocanın da bu tür tutkular zenginliği içinde olduğu Denizcilik Fakültesi’nin okul gemisi olan “m.s. AKDENİZ”in 1. mevki yolcu salonunda organize edilmiş söyleşide konuşurken apaçık belli oluyordu.

Hocam sanki bir Denizcilik Bakanlığı varmış da, oranın konular hakkında tam donanımlı bir yetkilisi gibi konuşuyor, bu seminerde yaşadığımız günler dahil Cumhuriyet dönemindeki deniz ticaret filomuz ve sorunları konusunda bitmesini istemediğimiz açıklamalarını, görüşlerini sürdürüyordu.

Denizcilik eğitimi, okullarımız, uluslararası deniz ticareti forumlarında görüşülen ve özellikle ülkemizi ilgilendiren, gemilerde yabancı bayrak, ikinci sicil konularından, artık Bosphorus ve Dardanel yerine “Türk Boğazları” deyimini kullandığımız iki kıyısında kırk milyon insanın yaşadığı dünyanın çok önemli deniz geçitlerindeki, Boğazlarımızdaki uygulamalar, kullanılan teknolojik sistemler açısından getirilen yeni düzenlemeleri, bu geçitlerde fiilen görev yapan uzman denizcilerimizin de katıldığı açıklamalara ve yeri geldikçe pek fazla kurcalanmasında şahsen bir fayda görmediğimiz malum Montreux Antlaşması’na kadar çeşitli konularda meslektaşlar arası ve çok faydalı bir söyleşide bulunduk.

Söyleşinin üzerinde en çok durulan bölümü uluslararası deniz trafiğine, serbest geçişlere açık Boğazlar’daki güvenlik unsurunun nasıl mümkün olan en üst düzeye çıkarılması idi. Bu nazik olduğu kadar teknik ve aynı zamanda da diplomatik olan konu Mümtaz Hoca’da en iyi sahiplerinden birini bulmuştu. Zaten günlük konuşmalarında da en kompleks konuları sadeleştirerek ortaya koyabilen bir Türkçesi ve üslubu vardı.

“m.s. AKDENİZ”in borda iskelesinden tekrar mendireğe inerken yıl sonu akşamlarının karanlığı iyicene bastırmıştı. Üniformaları içinde hepsi de çakı gibi öğrenciler arasında aynı üniforma ile dikkat çekecek sayıda fidan gibi kız öğrencileri de görmek ister istemez Cumhuriyet ve Atatürk çağrışımlarına yol açıyordu. Bu bir romantizmden çok, yaşadığımız günlerde hem hüzün hem gurur veren bir gerçekti...

Editör: TE Bilişim