"Görüş bildiren bir toplum olalım"

Denizcilik sektörünün çok ciddi sorunları olmasına rağmen 2010'da bu zorlukların üstesinden gelmeye çalışmaktan başka bir çareleri kalmadığını belirten Köseoğlu, 'Denizcilik idaresi ile sektörün çok daha güçlü işbirliğine ihtiyaç var' dedi.
 
Altaş ve Arpaş Yönetim Kurulu Başkanı ve Deniz Ticaret Odası Liman İşletmeleri Meslek Komitesi Başkanı Altan Köseoğlu, kısa mesafeli deniz taşımacılığında Avrupa Birliği (AB) kriterlerini doğru bulmadığını söyledi. Türkiye'nin Akdeniz'de deniz taşımacılığı yapan öndegelen ülkelerden olduğunu belirten Köseoğlu,

"Akdeniz'de en yoğun yük hareketini üstlenmiş olan koster tipi gemilerdir. En güçlü koster filosu da Türklere aitti. 1950'lerden sonra Akdeniz'de yük ve yolcu taşımacılığında bir süre Türkiye bir numaraydı. Durum böyleyken, AB kriterleri dediğimizde Türk bayraklı gemilerin bir süre Kara Liste'ye düşmesinin nedeni de Akdeniz'de meydana geldi. Beyaz Liste'ye yükseldiğimiz deniz de Akdeniz" dedi.

Köseoğlu, AB kriterleri ve denizcilik sektörünün sorunlarıyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
 
Savaş açmaya gerek yok

Gemi üzerindeki teknik donatımları Avrupa'lı ortaya çıkardığı ürüne göre düzenliyor. Bunları da IMO vasıtasıyla uygulamaya alıyor. Solas'ın kurallarına bakılırsa örnekleri pek çok! Bu kuralların yüzde 99 sahipleri üretici firmalar oluyor. Ben de diyorum ki benim kıyafetim, senin kıyafetine uyumuyor. O zaman devlet memurları armatörlere savaş açmış olmuyorlar mı? Biz ülkemizin bayrağının Kara Liste'de olmasını istemeyiz. Ama ülke bayrağının beyaz listede olması için devleti temsil edenlerin armatörlerimize savaş açmasına gerek yok!

Savunmamız gereken görüşleri dikkate almadan istedikleri mevzuatları yayınlıyorlar ve sektör olarak ses çıkmıyorsa, burada bir yanlışlık vardır. Uluslararası kuralların uygulanması gereken kuralları ile müesseselerin kuralları muhakkak çakışması lazım. Eğer bu böyle değilse, meslek formasyonunda bir terslik vardır demektir.
 
Türk koster filosu eridi

Türk denizciliğinin Okyanuslara açılarak yüksek tonajlı gemilere sahip olması çok önemli bir aşama. Diğer taraftan koster filosunun yok oluşu çok üzüntü verici bir kayıp. Ben idareden gelen bir adamım. Bukadar teslimiyetciliği kabul edemiyorum. İdare mücadeleci olmalıdır. Ya da kuralların bize verdiği hareket serbestiyetinin sınırları neler ise bunları en son noktalara kadar kullanmalıyız.

Bir sohbet içersinde muhtelif konulara değindim. Fakat genelde maruz olduğumuz sorunlara değinmek istiyorum. Ben susan bir toplum değil, konuşan, görüş bildiren bir toplum olalım görüşüyle muhtelif sorunları ortaya koyuyorum. Uzun zamandır beyanat vermekten kendimi alıkoyuyordum ama aralık ayındaki meclis toplantısında özelleştirilmiş olduğu ifade edilen limanların maruz bulunduğu sorunları ele alarak görüş belirttim.
 
Limancılıkta haksız rekabet

Uzun süredir sıkıntılı bir dönem yaşıyoruz. Limancılıkta haksız rekabet ortamı içerisinde 15 sene seyir yapıldı ve hâlâ devlet adamlarının yapması gereken işleri doğru zamanlarda yaptıklarını düşünmüyorum. Limanlar içerisinde yüz milyonlarla ifade edilen liman yatırımlarının geleceği açısından görünen tek şey özel limanların devletleştirilmesine yönelik uygulamalar.

Özel limanlardan elinizi çekmezseniz bu çalışma yarım kalacak ya da uygun bir ortam yaratılmayacak. Şimdi de aynı noktadayız ve çok yanlış bir takım gelişmeler var. Ayrıca yönetim bana göre son iki dönemdir konuşmuyor. Meclis bir karar oluşturmalı ya da düşüncesini ifade etmeli. Meclis'e konuşun demekle olmaz. Meclis'i konuşturacak mekanizma bana göre yönetimin elindedir. Bunu yaparsak belki daha konuşan bir meclis sağlarız diye düşünüyorum.

Sektörün çok ciddi sorunları bulunmasına rağmen, 2010'da sorunları çözmeye ve zorlukların üstesinden gelmeye gayretten başka bir çare kalmadı. Bunun için de idare ile denizcilik sektörünün çok daha güçlü işbirliğine ihtiyaç bulunmakta.
 
 
AİLEDEN DENİZCİ

Altan Köseoğlu şöyle anlatır aileden gelme denizcilik macerasını; Eskiden Yenikapı'da Çakır Gazinosu vardı. Onun altındaki kayıkhane dedemindi. Aslında dedemin biraz da limancı olduğunu söyleyebilirim. Kum teknelerine o zamanlar sıpa derlerdi. Sıpalar gelirdi, dedem de takozlar koyardı. Adamlar o kalasların üzerinden geçerek, yükü boşaltırlardı. Benim limancılık sevdam da o günlere dayanıyor.

Deniz sevgisi her zaman içimde var olmuştur. Deniz kenarında yaşamanın yanında, ailemizde ve çevremizde hep denizciler vardı. Sandaldan yelken yapıp, küçük yaşta denize açılırdım. Kürek çekip, balık tutardım. Eğitim yaşamı başlayınca, bir süre havacılık konuları ben çok heyecanlandırdı. Hatta liseden sonra, yedi sene dünyanın en zor mesleklerinden biri olan hava trafik kontrolörlüğü yaptım. Marmara Üniversitesi İktisadi Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü mezunuyum.

1971 şubat ayında Ulaştırma Bakanlığı'nda müfettiş olarak göreve başladım. Ailemdehiç devlet memuru yoktu. Ben ise tam 14 sene devlet memurluğu yaptım. 1984'de Marmara Bölge Müdürlüğü'ne atandım ve dokuz sene kaldım.

1993 yılının sonunda Denizcilik Müsteşarlığı'nın kuruluşuna katıldım ve Denizcilik Müsteşar Yardımcısı olarak görevlendirildim. Üç yıla yakın çalıştım ve iktidar değişikliğinin ardından 34 yıllık memurluk hayatımı istifa ile bitirdim. Bu süreç içinde, yurtdışında limanlarda ve havaalanlarında yük yerleştirmesi konusunda eğitim aldım. Kuruluşuna katkıda bulunduğumuz Denizcilik Fakültesi'nde hocalık yaptım.

Editör: TE Bilişim