70 gün 9 saat

Gerçek bir korsan hikayesi...

29 Ekim 2008 saat 13:30'da başlayan 6 Ocak 2009 saat 22:30'da biten bir serüven. Yani saydığınızda 70 gün 9 saat ediyor. Normal bir insan 70 gün 9 saatte neler yaşayabilir hiç düşündünüz mü? Evlenebilir, yeni bir sevgili edinebilir, iş değiştirebilir, doğum yapabilir kısacası birçok ilginç olayı yaşayabilir. Ama onlar milyonda bir insanın başına gelebilecek ilginç bir macera yaşadılar...

20 Türk denizcisi... Geçtiğimiz Ekim ayının ortasında kimi evine daha iyi şartlar kazandırabilmek için kimi hayatından biraz daha uzaklaşıp sakinleşebilmek için Kanada'dan YASA Neslihan isimli gemiye bindi. Başlangıçta her şey o kadar normaldi ki. Geminin sarsılmaları, uçsuz bucaksız mavilikte seyretmesi onları yeni bir hayatın başlangıcına doğru götürüyordu. Taa ki Somali civarındaki Aden Körfezi'ne gelene kadar. Sakin başlayan bir 29 Ekim sabahı, Türkiye'de 70 milyonun kutladığı Cumhuriyet Bayramı günü onlar da Çin'e doğru çıktıkları yolun devamını getirmeye çalışıyorlardı. Saatler 13:30'u gösterdiğinde silah ve bağrışma seslerini duydular ve her şey o andan itibaren başladı...

Kaçırılan YASA Neslihan gemisinde bulunan mürettebattan Murat Çeliker ilk kez HABERTURK.COM'a 70 gün 9 saatte neler yaşandığını anlattı...

Gemiye gidiş serüveninizi anlatabilir misiniz?

YASA Neslihan'a katılmak için ilk olarak Belçika'ya gittim. 2005'ten beri bu şirketteyim. 23 Ekim'de Kanada'ya gittik. Kanada'dan demir cevheri yükünü aldık. Oradan Çin'e gidecektik. Süveyş Kanalı'nı geçtikten sonra bütün denizcilerin bildiği Aden Körfezi yani Somali'nin civarı korsan bölgesi. Bunlar birkaç senedir normal korsandı. Son zamanlarda iyice azıttılar, gemi kaçırıp fidye alıyorlar. Somali hükümetinin dediği de şu, "Benim 200 mil açığıma yaklaşmayın, ben müdahale edemiyorum, burası korsan bölgesi" Biz de Yemen'den sonra kıyılar görünür biçimde seyretmeye başladık. 28 Ekim'de Aden Körfezi'ne girince korsan vardiyası tutuyorduk.

"İLK OLARAK GEMİMİZE ROKET ATTILAR"

Nöbetler kaçar saat araylaydı ve kaç kişi nöbet tutuyordu?

4'er saat arayla. Toplam 4 kişiydi. Hepimizde telsiz vardı. Durum raporu veriyoruz birbirimize. Ben 4-8 nöbetçisiydim. Kaçırıldığımız gün denizde fazlaca trafik vardı. Ama anlayamıyorsunuz tedirgin bir biçimde bekliyorsunuz. 29 Ekim'de yine nöbetçilerimiz vardı. Ben istirahatteydim. Yine etrafta gemiler vardı. Korsanların da etrafta balıkçı tekneleri varmış. Gçzcler bunu farketmiş. Silahları vardı. Kalaşnikoflar, roketatarları vardı. Biz olayı görünce köprü üzerinde toplandık. Kime saldıracaklar diye baktık. Bize doğru geliyorlardı. Biz kaçmaya başladık. Kaptan çevredeki savaş gemilerine anons etti. Tam hatırlamıyorum sanırım Amerikan gemisiydi kaçırıldığımızı söyledi. Savaş gemisi de kaçın biz uzağız dedi. Ama kaçamadık. Bizim gemimiz 10 deniz mili hız yapıyor onların teknesi hızlı 25 deniz mili hız yapıyordu. Kaçamadık. Bize roket attılar. Roket isabet aldı gemi sarsıldı. Gemi batacak diye korku yaşadık. Bu roket korkutmak amaçlıymış. Adamlar havaya ateş ederek gemiye ateş ederek yaklaştılar.
Gemiye yaklaşıp kancalı merdivenleriyle gemiye çıktılar. Kapılara ateş ettiler. ISPS kurallarına göre her yer kilitliydi. Bu kapılar kilitliydi. Köprü üstüne çıktılar. Camlara ateş ettiler. Teslim olacağız dedi kaptanlar ve hepimiz dışarı çıktık. Hepimizi yere yatırdılar. Gemiyi durdurttular. Ve "Gemiyi rehin alıyoruz. Biz bu işi para için yapıyoruz. Bizim hükümetimiz yok" dediler. Kaptanları aldılar, gemiyi götürecekleri yeri söylediler. Türk ve Müslüman olduğumuzu söyledik.

Hangi dilleri konuşuyordu korsanlar?

İngilizce konuşuyorlardı ama çok iyi bilmiyorlardı. Kendi aralarında da kendi dillerini konuşuyorlardı. Aralarında 2-3 kişi İngilizce biliyorlardı. Hepimizi bir kamaraya aldılar.

"SİZİN DEVLETİNİZ VAR BİZİM YOK, BİZ BU İŞİ PARA İÇİN YAPIYORUZ"

Kamaranın büyüklüğü nasıldı? 20 personel vardı sanıyorum..

Ufak bir kaptan kamarasına topladılar. Salonu, mutfağı, tuvaleti ve yatak odası vardı. 30 gün aynı yerde yattık kalktık. İlk bir kaç gün yemeklerimizi orada yedik.

Yemek açısından bir sorun olmuş muydu?

Aşçımız yemeklerimizi yaptı. Onlara da aşçımız yemek pişiriyordu. Onlar bizden ayrı yiyorlardı. Kumanyamız boldu. Bir haftadan sonra yemekhaneye inmemize izin verdiler. O da toplu halde inip toplu halde çıkıyorduk.

İlk diyaloglarınız nasıl oldu korsanlarla?

"Bize ilk olarak sizin devletiniz var, Başbakanınız, Cumhurbaşkanınız var. Bizim devletimiz yok. Para için bu işi yapıyoruz" dediler. Biz de Müslüman olduğumuzu söyledik. Şirketimizin dünyanın büyük şirketlerinden biri olduğunu ve hemen kurtaracaklarını söyledik. Korsanlar anlayışsız davrandılar. Bir tercüman getirdiler. O tercümanla irtibata geçildi şirketimizle. İstediklerini belli etmediler. Kaçırıldığımızı söylediler. Ertesi gün de ailelerimizle telefonda görüşmemize izin verdiler. Herkes sırayla ailelerini aradı. Ben telefon numaralarını unuttum. Çünkü çok korktum.

"GÜNÜN DEĞİŞİK SAATLERİNDE RASTGELE ATEŞ EDİYORLARDI"

Neden? Silahlarla tehdit mi vardı sürekli?

Devamlı kamaraya kapatıp kapılara nöbetçiler koydular. Ellerinde silahlar vardı, silahlarla oynuyorlardı. Günün değişik saatlerinde silahlarla rastgele ateş ediyorlardı. Silah seslerini duyunca birine birşey oldu korkusunu yaşadık. Devamlı nöbetçileri vardı. "Kimse kapıdan çıkmayacak, çıkan olursa vururuz" diyorlardı. Ayağımızdaki ayakkabılardan montlarımıza kadar herşeyimizi aldılar. Elektronik eşyalarımızı paralarımızı almışlar. Bazı arkadaşlarımızın kafasına silah dayadılar, "Para ver, altın ver, öldürürüz" dediler. Herkes tedirgindi. Günler geçti. Şirketin telefonlarını açmıyorlardı. Ama kaptanlarımız moralimizi yüksek tutmak için ellerinden geleni yaptılar. Kurtulacağız diyorlardı. Süreç uzadıkça uzadı. 45 gün sonra şirketle görüşmeler iyi gitmeye başladıkça bize haftada bir telefon hakkı vermeye başladılar. Hatta güvertede 16:00'dan 18:00'a kadar güvertede yürümemize izin verdiler.

SİGARA İÇMEYEN BİLE SİGARAYA BAŞLAMIŞ!

Sigara konusu nasıl halledildi? Tiryakiler de vardır elbet..

O konuda sorunumuz yoktu. Ama sigara içmeyenler bile sigara içmeye başladı.

Peki nasıl insanlardı bu korsanlar?

Ne yapacakları belli olmaz. Gecenin bir yarısı silahlarla ateş ediyorlardı. Kendi aralarında kavga eder gibi bağırarak konuşuyorlardı. Ne olduğunu da bilmiyorsun ve denizin ortasındasın. Kaçmaya kalksan her yerde köpek balığı var. Karaya bile çıksan beyazson öldürürler.

"MARTI VURUP EĞLENİYORLARDI"

Korsanlarla arkadaşlık kuranlar oldu mu?

Belirli bir iletişim oldu. "Selamın aleyküm diyorsunuz" yanıt veriyorlar. "Nasılsın, iyi misin" gibi konuşuyorsunuz. Bunun dışında diyaloğa girilmiyordu. Mümkün olduğunca bakışlarımızı kaçırıyorduk. Belki sinir olurlar öldürürler diye. Adamlar martıya ateş ediyor, düşürüyorlardı eğleniyorlardı.Günler geçti. İlk ciddi anlaşma sanırım bayramın birinci günüydü. Ama tam anlaşma 22 Aralık'ta oldu. Paranın gelme şekli konuşuldu.

Para nasıl geldi?

Uçakla geldi. Transferden sorun yaşandı. Para 6 Ocak sabahı Türkiye saatiyle 17:30'da gelecekti. Paranın geldiği gün hepimizi güverteye çıkardılar. Ama uçaksavar bile getirmişlerdi. Operasyon yapılır diye. Kafalarını örttüler. Uçak 20 kişinin sağ olduğunu gördükten sonra parayı atacaktı. Uçak üstümüzde 3-4 defa dolaştı. Sağ olduğumuzu gördü, resimlerimiz çekildi. Paraşütşle parayı attılar.

"2 GÜN HAYALET GEMİ GİBİ DOLAŞTIK"

Korsanlar parayı nasıl paylaştı?

Kendi aralarında sorun çıktı. Herkesin belli bir limiti vardı. Bizi ilk kaçıran kişi 13 kişi civarındaydı. Sonra gelenlerle 50 kişi vardı.

Onlar kıyıyla nasıl haberleşiyorlardı?

Cep telefonları vardı. Botlarıyla gemiden ayrıldılar. Bizi akşam 22:30 gibi bıraktılar. Işıklarınızı kapatın dediler. Biz de kapattık. 300 mil kadar açıldık onlar gidince. Singapur'a doğru gittik. Ama korsan bölgesi olduğu için 2 gün boyunca hayalet gemi gibi dolaştık. Başka korsanlar tarafından kaçırılma riskini indirdik en aza. Ertesi gün, korsanlar çok pis oldukları için tüm gemiyi çamaşır sularıyla sabunlu sularla temizledik. 15 günlük yoldan sonra Singapur'a geldik. Orada şirketimizin yetkilileriyle görüştük. Bizlere teşekkür ettiler. Oradan Türkiye'ye gönderdiler bizi. Bütün personelin evlerine dağıtımını yaptılar. Ailelerimize kavuştuk.

"İSİMLERİMİZİ HİTAP ETME ŞEKLİMİZDEN BİLE TARTIŞMAYA BAŞLAMIŞTIK"

Psikolojik olarak herkesin durumu nasıl oldu kaçırılma sürecinde?

Kendi aramızda kavga ediyorduk. İsimle hitap ediş şeklinde bile atışma çıkıyordu. İki kişi atışmaya başlayınca birbirimizi sakinleştiriyorduk.

Uyku süreci nasıldı?

Uyku yoktu. Kamarada DVD izleyebiliyorduk. 4'e kadar oturuyorduk. Muhabbetler de aynıydı. Takvimimiz vardı. Günlerimizi sayıyorduk..

Toplam kaç gün rehin kaldınız peki?

70 gün 9 saate kadar saydık. Kaçırılma tarihimiz 29 Ekim öğlen 13:30 dolaylarıydı, serbest bırakılma tarihimiz de 6 Ocak gece 22:30 dolaylarıydı. Takvimi her gün işaretliyorduk. En başından 70 gün burada kalacaksınız deselerdi bunu kimse kaldıramazdı. Her gün yeni umutla uyanıyorduk. Umudumuzu yitirmediğimiz olmadı mı? Oldu. Herkes umudunu yitirdiğinde sevdiklerini düşünüyordu. Benim bir kızım vardı, ailem vardı. Onları düşünüyordum. İnsanın hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer ya aynen öyle oldu. İnsanlar bir kere vursalardı bir kere ölürdük ama Ama bu tedirginlikle saniye saniye öldük. 5 geminin geldiğini gördüler, kaptanı çağırdılar. Kaptan gitti ve silahlar patladı. Kaptanımızı öldürdüler sandık. Sonradan öğrendik ki etraftaki botları korkutmak için ateş ediyorlarmış.Onlar da korkuyordu operasyon yapılacak diye. İnterneti takip ediyorlardı. Sürekli BBC'yi dinliyorlardı.

70 GÜNDE 10 KİLO VERDİ

Ailelerin durumu ne oldu?

Şirketimiz her gün onları arıyorlardı. Ama onlar sesimizi duymadan rahatlayamıyorlardı.. Onun dışında herşey rahattı. Yani yiyeceğimiz vardı. Kumanyamız büyüktü. Kahvaltımızı da ettik. Çayımızı da içtik.

Kilo verme gibi bir durumunuz oldu mu?

Evet. 10 kilo vermişim. O da uykusuzluktan ve tedirginliktendi. Sadece ben değil herkes kilo verdi.

Sizin bir kızınız var. Bahsetmiştiniz röportaja başlamadan önce. Kızınız ne yaptı?

İlk başta insan kızının telefon numarasını unutur mu? Ben unuttum. 70 gün boyunca kızımla konuşmadım. Kız kardeşimin numarasını hatırladım. Telefonda konuştuğumuzda haber yolluyordum.

"BABAMI BU SÜREÇTE KAYBETTİM"

Ailenizin durumu ne oldu?

Benim annem şeker hastasıydı babam ise kalp hastasıydı. Babam bu süreçte üzüntüden vefat etmiş. Ben bunu geldiğimde öğrendim. Babamı soruyordum telefonlarda. Alakasız zamanlarda konuştuğumuzda manava gitti diyorlardı. Hissetmiştim babamın öldüğünü. Hatta kardeşimle konuşurken babamın mezarının başında dua ediyormuş. Türkiye'ye gelince şirketimizin genel koordinatörü karşıladı bizi.

Başınız saolsun Bekarlar, evliler vardı herhalde..

Aramızda 3.5 aylık evli bir arkadaşımız vardı. Çok kötü olmuştu. Devamlı onu telkin ettim. Kurtulduğumuzda en büyük sevincimiz kimsenin burnunun bile kanamamış olmasıydı. Her şeyimizi aldılar ama onlar fani şeylerdi. Tek isteğimiz sevdiklerimize kavuşmaktı. Şirketimiz her ihtiyacımızı karşıladı ama dönüşte, maaşlarımız günü gününe yattı. Her gün ailelerimizi arayıp ihtiyaçlarını sormuşlar. Babamın vefatından sonra her gün aramışlar.

"BİZDEN ÇOK ŞEY GİTTİ AMA NE OLDUĞUNU BİLE HİSSEDEMİYORUM"

Sizde neler değişti bu süreçte?

Çok şey değişti. Hayatın anlamını, her şeyin boş olduğunu, yaşamanın güzel olduğunu, insan hayatının parayla ölçülemeyeceğini öğrendim. Bizlerden çok şey gitti belki. Ne olduğunu bile hissedemiyorum şu anda.

Kızınızın tepkisi ne oldu?

Sarıldı. Duygularını belli etmeyen bir çocuktur. İçin için ağlıyordu ben hissediyordum. İlk geldiğim akşam koyun koyuna uyuduk. Kurtulunca sürekli "sana birşey oldu mu?" diye soruyordu telefonda. Ortak kullandığımız laptopumuz vardı. Onu almışlardı korsanlar. Onu söyledim kızıma. Kızım "Boşver onu, sana birşey olmasın" deyince inanılmaz etkilendim.
Sadece "En güzel şey sesini duyabilmek" diyebildi. O psikolojiyle bile teşekkür belgesi getirdi.. Bu beni çok ama çok mutlu etti.

Anlattığım kişilere hayal gibi geliyor ama bizim gibi hiç kimse bu olayı anlayamaz. Bu olayı kader birliği yaptığımız kişiler anlar..

FIRTINA MI, KORSANLAR MI DAHA KORKUNÇ?

Peki 5 senelik denizcisiniz. Fırtınaya yakalanmak mı yoksa korsanlar tarafından esir alınmak mı kötü?

Hiç aklıma gelmemişti bu. Ama fırtınada kurtulma şansın olabilir ama burada korsanlar silahları dayamışlar. Öldürülecek misin öldürülmeyecek misin psikolojisini yaşamak kadar kötüsü olamaz.

İnince bir ifade ortamı oldu mu?

Oldu.

Kaç sayfa tuttu ifadeniz?

Sayfalarca tutardı belki ama yarım sayfada ifadeyi yazamadım. Olayları yeniden yaşadım. Şimdi sizinle konuşuyorum aklıma geliyor. Zorlanıyorum. İfadeyi 3 günde zor bitirdim.

"HRİSTİYANSINIZ DEDİLER, KELİME-İ ŞAHADET GETİRİP DUA OKUTTULAR"

Korsanlar nasıl insanlardı? Şahit olduğunuz kadarıyla nasıl yaşıyorlardı? Mesela Müslüman olduklarını söylemişler? Dua ettiklerini gördünüz mü?

Her gördüklerinde "Selamün aleyküm" derlerdi. Bazılarında seccade gördüm. İnanmadılar "Hristiyansınız" dediler. Kelime-i Şahadet getirdik, dua okuduk. Namaz kılan bir arkadaşımız vardı. Kur'an-ı Kerim gösterdi. Kaptanımız Kurban Bayramı'nda ailelerimizle görüştürmelerini söyledi ama görüştürmediler. Artık nasıl Müslümanlıksa onlarınki de..

Vardiya tutuyorlardı. Bir kısmı bizim kamaralarda yatıyorlardı. Çok pisler. Elleriyle yemek yiyorlardı.

Yemekleri beğendiler mi?

Bizim etlerimizi yemediler. Hınzır et dediler. Keçi getirdiler. Aşçıya keçi kestirdiler. Pilav ve makarna yiyorlardı. Bir de Somali sosu yiyorlardı.

Somali sosu neydi?

Soğan ve patatesi kavuruyorlardı. Üzerine muz doğruyorlardı. Pilavın üzerine döküyorlardı. Veya deve sütü getirip şekerle karıştırıp pilav üzerine atıyorlardı. Kahvaltı alışkanlıkları ise yoktu. Kahvaltıda bile pilav, makarna yiyorlardı.

"ÇOK PİSLERDİ, HATIRLAMAK İSTEMİYORUM, BUNUN ÜZERİNE BİR KORKU YOK"

Giyimleri nasıldı?

Çarşafları vardı. Bellerine sarıyorlardı. Ellerini bile o çarşaflara siliyorlardı. Çok pislerdi. Tuvalet ihtiyaçları ise çok çok kötüydü. Hatırlamak istemiyorum.

Son olarak söylemek istedikleriniz..

Bir daha gider misiniz deseler, "Biz gemiciyiz, her şartta gideriz" derim. Milyonda bir ihtimalde olsa kaçırılabilir. Şirketimiz dinlenin diyor şimdilik.
Bunun üzerine bir korku yoktur diye düşünüyorum. Ama yine söylüyorum. Bizden birşeyler gitti ama ne gittiğini bilemiyoruz. Bunu ilerleyen zaman bize gösterecek...


 

Editör: TE Bilişim