Emekli Başkılavuz Kaptan ve Uzakyol Kaptanı Saim Oğuzülgen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’nin Boğaz’daki egemenlik haklarını güçlendirecek” dediği Kanal İstanbul’u  yorumladı.

Kanal İstanbul’un Türkiye’nin Boğaz’daki egemenlik haklarını güçlendireceği iddiasına yanıt veren Oğuzülgen, “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Türk Boğazları üzerindeki Egemenlik hakları İsviçre’nin Montreux şehrinde imzalanmış olan Montrö Sözleşmesi ile tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. Gemiler gerekli bilgileri önceden vermek, Türk Boğazları Sözleşmesi’nin ilgili hükümleri doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Devletine sağlık, fener ve tahlisiye ücreti, vergi ve harçlarını ödemek kaydıyla Türk Boğazları’ndan geçebilmektedirler. Gemiler; Türk Boğazları’ndan serbest geçiş değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin belirlediği emniyet kurallarına riayet ederek geçiş serbestisinden istifade ederek geçiş yapabilmektedirler” dedi.

“ZATEN VAR OLAN EGEMENLİK HAKKI, KANAL İSTANBUL İLE NASIL GÜÇLENDİRİLECEK?”

“Kanal İstanbul ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Türk Boğazları ile ilgili egemenlik haklarının güçlendirileceği ifadesini anlamış değilim” diyen Oğuzülgen, “Zaten var olan hak nasıl güçlendirilecek? Türkiye Cumhuriyeti Devleti 20 Temmuz 1936 tarihinden itibaren bu yetkiyi uluslararası olarak kazanmış, 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM de kabul etmiş, 05 Ağustos 1936 tarihinde Resmi Gazetede yayımlayarak, 09 Kasım 1936 tarihinden itibaren ulusal yasası olarak uygulamaya başlamıştır. Halen de uygulamaktadır. Bedeli geçen gemiler tarafından ödenmek üzere alınacak ilave birkaç emniyet tedbiri ile gemi geçişlerinin daha da emniyetli hale getirilme imkanı varken, Kanal İstanbul ile neyin değişeceğini anlamış değilim” diye konuştu.

“KANAL İSTANBUL’DAN GEÇİŞLER İSTANBUL BOĞAZI’NDAN PAHALI OLACAK”

“Kanal İstanbul’un İstanbul Boğazı’ndaki deniz trafiğine önemli bir etkisi olacağını tahmin etmiyorum” diyen Oğuzülgen, “Kanal İstanbul’un Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporunun ekinde bulunan, denizcilik ile ilgili ekleri ve simülasyon raporları incelendiğinde, tasarım gemilerinin Kanal İstanbul’un kuzey ve güney girişlerinde ve kanal içinde birçok risklerle karşılaştığı ve hatta kazaların oluştuğu ifade edilmektedir. Ayrıca alınan emniyet tedbirleriyle Kanal İstanbul’dan gemilerin geçiş ücretlerinin İstanbul Boğazı geçiş ücretlerinden daha yüksek olacağı bir gerçektir. Bu olasılıklar doğrultusunda hangi deniz tüccarı (Armatör) gemisini kanal İstanbul’dan geçirmeyi tercih edecek, hangi gemi kaptanı yıllardır denenmiş birçok emniyet tedbiri alınmış bir suyolu varken, bu kadar riskleri göze alarak Kanal İstanbul’dan geçmeyi tercih edecek?” sözlerini kullandı.

Kanal İstanbul’un inşası İstanbul Boğazı’ndaki deniz trafiği yükünü azaltsa da, önemli olanın bu kanalın deniz ticareti gemileri tarafından kullanılıp kullanılmayacağı olduğunu vurgulayan Oğuzülgen, “İstanbul Boğazı halen dünya deniz ticaretinin bu bölgeden geçiş yapacak olan gemilerine yeterince geçiş imkanı verebilmektedir. Yükün hafifleyeceği ifadesinden neyin kastedildiği önemlidir. İstanbul Boğazı’ndan zaman içinde 55 bin gemi civarında gemi geçişi olmuştur. Zamanımızda ise bu sayı 40 binler civarına inmiştir. İstanbul Boğazı’ndaki en önemli ve tehlikeli yük olan ham petrolün taşınması ile ilgili projesi, hazır olan Novorossisk – Samsun – Ceyhan Petrol Boru Hattının inşası ve son zamanlarda sık sık gündeme gelen İpek Yolu isimli raylı sistemin devreye girmesiyle binlerce ton yükün trenlerle taşınabilecek olması, İstanbul Boğazı’nın deniz trafiği yükünü zaten daha da azalacaktır” dedi.

“DAHA EMNİYETLİ BİR SU YOLU VARKEN KİM KANAL İSTANBUL’A TERCİH EDER?”

İstanbul Boğazı’nı tanker trafiğine kapatabilmenin pek kolay olmayacağını söyleyen Oğuzülgen, “Bu siyasi bir karar olur. Bir varsayım olarak İstanbul Boğazı’nın tanker trafiğine kapatıldığını ve tankerlerin Kanal İstanbul’dan geçirilmeye başlandığını düşünelim. Daha geniş ve emniyet imkanları daha müsait bir su yolu varken, daha dar, emniyet imkanları daha kısıtlı ve daha tehlikeli bir suyolunu kim tercih edecek? Ayrıca En dar yeri 698 metre ve uzunluğu 17 deniz mili (31,5 Km) olan doğal ve denenmiş İstanbul Boğazı’nın hangi gerekçelerle ve nasıl kapatılacağını da anlamış değilim” dedi.

“KANAL İSTANBUL’UN NASIL BİR ÇEVRE PROJESİ OLDUĞUNU ANLAMIŞ DEĞİLİM”

Bir denizci olarak Kanal İstanbul’un gerekli olduğu yönünde endişelerinin olduğunu belirten Oğuzülgen, “Kanal İstanbul için gerekçe olarak İstanbul Boğazı’ndan tehlikenin uzaklaştırılması gösteriliyor. Boğaz’dan bahsedilen tehlikenin uzaklaştırılmasının en isabetli çaresi, tehlikenin bu bölgeden doğru çarelerle uzaklaştırılmasıdır. O çare de Novorossiysk – Samsun – Ceyhan boru hattıdır. Ayrıca İstanbul Boğazı’ndan geçecek olan gemilere belli teknik standartların getirilmesidir. Zamanımızda Süveyş Kanalından geçecek gemiler için boyut olarak Suezmaks, Panama Kanalından geçecek gemiler için Panamaks gemi tipleri oluşturulmuştur. İstanbul Boğazı’ndan emniyetli geçebilecek gemiler için de ‘İstanbulmaks’ ismi ile yeni bir gemi modeli/tipi oluşturulmalıdır. Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı’ndan geçmiş bir denizci olarak Kanal İstanbul’un nasıl bir çevre projesi olduğunu da anlamış değilim” diye konuştu.

“CUMHURİYET DÜŞMANI MI OLUYORUM?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kanal İstanbul’a karşı çıkanlar Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır” sözlerine değinen Oğuzülgen, “Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin her Türk vatandaşını inciteceği kanaatindeyim. Ben, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşları ile kanlarını akıtarak kuruluşunu gerçekleştirdikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin imkanlarıyla yetişmiş bir Türk denizcisi olarak, sadece teknik düzeydeki görüşlerimi, mesleki bilgi ve tecrübelerimi onların yararlanmaları gayesi ile aktarmak ve kamuoyuna sunmak istediğimde ‘Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı’ mı oluyorum? Bunu kabul edebilmenin imkanı yok ve ayrıca kabul edilebilecek bir yakıştırma da değil” ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilişim