Türkiye bu hafta bir kışa daha deniz faciasıyla girdi. Rusya’dan Antalya ’ya giden kömür yüklü Volgo-Balt gemisi biri Rus, 11’i Ukraynalı 12 kişilik mürettebatıyla salı sabahı Şile açıklarında fırtınaya yakalanarak battı. Gemi mürettebatından dört kişi sağ kurtulup bir kişinin cesedi bulunurken, Kıyı Emniyet’ten gönderilen tahlisiye botundan da iki kişi hayatını kaybetti, bir kişi de yaralı kurtuldu. Gazeteyi yayına hazırladığımız gün mürettebatın geri kalanı, tahlisiye botundaki dördüncü kişi ve bir balıkçı için aramalar sürüyordu. Biz de işin bir bilenine danışalım dedik ve uzak yol kaptanı Hakkı Uçarsu’yla fırtına anında gemilerde nasıl bir sistemin işlediği, fırtınaların nasıl deniz kazalarına sebebiyet verebileceği üzerine konuştuk.


Şile’deki batan gemi gibi fırtına mağduriyetlerinin tam olarak sebepleri neler olabilir? Kıyıya bu kadar yakınken fırtınanın nasıl böyle bir etkisi oluyor?  


Tabii ki şimdi bu olayları tek bakış açısıyla ele almak sağlıklı değil. Çünkü varyasyonlar çok. Uzak yol, yakın yol farklılığının da çok büyük bir etkisi yok. Medyada gördüğünüz, duyduğunuz kazalara bakıyorsunuz. Bu son kaza bile uzak yolda değil, kıyıya bir iki mil açıklıkta meydana geliyor ve insanlar hayatını kaybediyor. Bunun sebebi kıyıya yaklaştıkça dalgaların daha büyük ivme kazanması. Bir de bu gemiler demirde, hareketsiz bekliyor. Hareket halinde olsa okyanus geçiyorsunuz hiçbir sıkıntı yok. Geminiz de yaşı itibarıyla derli topluysa, metal yorgunluğu da yoksa normalde special survey’lerde sac değişikliği yapılmışsa, tanıyorsanız geminizi hiçbir sıkıntı yaşamazsınız. Ama diyelim okyanusları geçtiniz, geldiniz bizim Kumkapı’da, İstanbul ’da boğazı geçmek için demir attınız, çünkü orada bir gemi trafik kontrol sistemi var, ikmalimiz var deyince ‘Buyurun demirleyin’ diyorlar. Sizi sıraya koyuyorlar, belki bir gün sonra, belki iki gün sonra izin veriyorlar. O esnada havanın patladığını düşünün. Şimdi Kilyos’ta da, kuzeyde de havalar sertleşmeye başladı, demirleyince, bir de geminiz eskiyse, karaya vuruyorsunuz, perişan oluyorsunuz. Ama bu gemi seyir halinde olsa bu sıkıntıları yaşamaz. Sığınacak bir yer, bir ada arkası bulur, gider oraya demirler.


Fırtına anında gemide neler oluyor?  


Normal seyrini devam ettiren bir gemide diyelim gece yatıyorsunuz, sabah kalkıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, hafiften normallik değişiyor, bir salınma başlıyor. Eşyalar devriliyor. Bu gemiler de aynı sizin ofisiniz gibi. Çalışma odamız, bilgisayarımız, masada kalemlerimiz, çekmecelerde dosyalarımız var. Bir anda 30 – 35 derece sancağa yatmaya başlıyor. Tabii o anda her şey altüst oluyor, sinirler bozuluyor. Evraklar, kalemler uçuşuyor her yerde. Yatarken çapraz durmanız lazım. Düşmemek için kendinizi kasıyorsunuz devamlı. Yoksa uçar gidersiniz yataktan. Ve bu günlerce sürüyor. Kasılmış bir vücutla sürekli eğilip kalıyorsunuz. Tabii kaptan burada her zaman personelden daha farklı düşünür. Yük varsa gemide, ambarların sızdırmazlığı tam olsa bile, havanın yaptığı o esnemeden mütevellit su alma ihtimali var, onu düşünürsün. Gemi eskiyse sac atar mı diye düşünürsün. Farklı farklı tehlikeler var. Teknolojinin bu kadar ileride olmadığı 20 – 30 yıl evvel komünikasyon da bu kadar gelişmemişti ve geminin tüm yetkisi sizdeydi. Şimdi o da gitti. Armatör gemiyi kiraya veriyor. Kiracı, yakıtı da ödediğinden hiç acımadan geminin havanın göbeğinden gitmesini isteyebiliyor. Manevra yapsanız bir iki gün yolu uzatsanız, bu sefer kiracı, ben bu kaptanla çalışamam, beni mahvetti der. Yani şu andaki izleme sisteminde kaptan böyle bir inisiyatif bile almıyor.  


Her zaman işbaşı  

 
Personelde bir panik oluyor mu?  


Hayır, hiç olmuyor. Tabii aksaklıklar oluyor. Mesela aşçı fırına patates atar, çıkarır, doğru dürüst bir yemek çıkmaz. Öyle şeyler... Ama örneğin güvertede bağlar koparsa felaketler de olabilir.


Yani bu beklenen ve beraber yaşanılabilecek bir durum mu?  


Tabii ki eğer üç dört sene bu işte çalışmış bir personelse neyin ne olduğunu bilir. İlk gemiyle çıkanlarda tutma gibi problemler olabiliyor. Onun dışında herkes rutinini biliyor. Kitaplarda yazan da, ustaların dediği de budur. Bir yolcu vasfında değilseniz, bu işi profesyonel yapıyorsanız ben ilaç falan vermem. Normal mesai saatlerinde yatırmam adamı. Yok hayır, bulaşığını yıkayacaksın, temizliğini yapacaksın. Deniz tutsa da, kıvransa da hep işinin başında, ayakta tutarım. Birkaç gün sonra alışkanlık da başlar. Ama adam ilaç aldığı sürece alışmaz. Kafasını kaldıramayan, istifra eden adam bize yüktür. Alışması için başta her türlü zorluğu yaparım.


Okyanusta böyle bir fırtınaya denk geldiniz mi hiç?  


Tabii, her tarafta, okyanusta, Ege’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de de karşılaşırsınız. Aksinin imkânı yok. Orada da uygunsa kaçış manevraları yaparsanız. Bunun için de yakıt durumunuz elverişli olacak, head office’ten veya kiracıdan üzerinizde baskı olmayacak. Altınızdaki gemi de çok önemli. Eski bir gemi olur altınızda, güvenemezsiniz. Ya da Çin yapımı bir gemi de olabilir ki bu da çok önemli. Uyduruk inşa edilen gemiler var, facia… Ben 30 yıllık Avrupa ya da Japon gemilerini tercih ederim Çin gemilerine. Potansiyel tehlike. Alıyorlar, zar zor burada Tuzla’ya getirip kaynaklarını yenileyip çalışır hale getirmeye çalışıyorlar.


Türkiye’de yapılan gemiler…


Türkiye bu konuda çok başarılı… Onlar gayet iyi.


En güvenlisi deniz
 
Okyanusta ufukta kara görmemek daha bir güvensizlik hissine yol açmıyor mu? Hayır. Makine çalıştığı sürece şansınız vardır. Ama o makine stop ettiği zaman vay halinize. Beni en çok o korkutur. Ama makine döndüğü sürece hep dans edilir. Taşıtlar arasında en güvenlisinin gemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü en kötü olasılıkta bile her zaman canlı kalabilmek için mücadele verme imkânınız vardır. Diğerlerinde yoktur. Mesela immersion suit’ler var dalgıç giysileri gibi, normal giysilerin üstüne giyiliyor, batmayı, hipotermiyi engelliyor. Herkesin kamarasında vardır bunlardan. Geminin yerini belli eden cihazlarımız vardır. Siz gönderemeseniz bile o otomatikman sinyal verir.


‘Kusursuz Fırtına’ gerçekçi

 
‘Kusursuz Fırtına’, ‘White Squall’ gibi filmleri seyrettiniz mi? Bu filmlerdeki fırtına tasvirleri gerçekçi mi? Fazla seyretmedim ama ‘Kusursuz Fırtına’yı biliyorum. Öyle ufak balıkçı motorları gerçekten mahvolur. Büyük gemi de iyi değil. Kırılma riskleri orta boyutlu gemilere göre çok daha fazla. Dalga tepesinde, boşlukta kalır, kırılır. Ama 150 – 200 metre arası kompakt gemiler, daha ‘koç’, güzel gemilerdir. Makinesi çalıştığı sürece bir şey olmaz.

Editör: TE Bilişim