Bir yaşındaki kızını insan kaçakçılarına teslim eden anne

Eva Bartussek Zizit, keskin nişancıların hedefi olduğunda ve otomobiline mermi isabet ettiğinde artık Suriye'den ayrılma zamanının geldiğini anladı.

Şam'daki bir hastanede doktorluk yapmaktayken, bir İslamcı grup kendileri için çalışmasını istemişti. Zizit reddedince de ölüm tehditleri başladı. "İki kez beni öldürmeye çalıştılar" diyor. Bir yaşındaki kızı Maya için kaygıya kapılan doktor Zizit, ülkesinden ayrılmaktan başka bir çare göremedi. "Suriye'den ayrılıyor olmaktan mutlu değildim, ülkemi seviyorum. Kendim için değil, çocuğum için ayrıldım" diyor.

Zizit ve erkek kardeşi Hasan, Maya'yı Türkiye'ye götürdüler. İlk karşılaştıkları insan kaçakçısı 13 bin 500 euroya, onları karadan Yunanistan'a götürmeyi vaat etti. Parayı peşin ödediler ve gelip otelden kendilerini almasını beklediler.

Ama birkaç gün geçtikten sonra kaçakçının gelmeyeceğini anladılar. Daha sonra bir başka kaçakçı küçük bir şişme botta onlara yer sattı. Fırtınalı ve korkulu bir yolculuktan sonra Yunanistan'a ulaştıklarında, bot kayalıklara çarptığında parçalanmıştı.

Dr. Zizit'in bir zamanlar Şam'da kendi muayenehanesi vardı ama çatışmalarda yıkılmıştı

Atina'da insan kaçakçılarının hangi kafelere gittiğini herkes biliyordu. Hasan da onları bulmaya gitti. Zizit'le birlikte kaldığı eve, kendisini Ebu Şebab diye tanıtan bir adamı getirdi. Kaçakçı Zizit'e 4 bin euro karşılığında sahte Brezilya pasaportu ve bilet vaat etti. Maya için 4 bin euro daha istiyordu ama bir şartı vardı: Anne ve bebeği beraber seyahat edemeyecekti. Ebu Şebab'a göre, çocuk, güvenlik görevlileriyle konuşabilecek AB vatandaşı birisiyle yolculuk etmek zorundaydı. Kendisi aslen Suriyeli olmakla birlikte şimdi İsveç vatandaşıydı ve Maya'nın babası gibi davranıp bebeği kendi kızının İsveç pasaportuyla geçirecekti.

Önce kendileri güvenlik kontrolünden geçecekler, daha sonra Zizit gelecekti. Zizit de aynı uçağa binebilirdi ama Maya'nın sakin durabilmesi için bebeğin göremeyeceği noktada olması gerekiyordu. Çaresizlikten imkansız görüneni yapabilmek...

Suriyeli kadın doktor plandan hoşlanmasa da başka bir seçenek yoktu. Parasının tükeneceğinin ve hızlı hareket etmesi gerektiğinin farkındaydı. İnsan kaçakçıları uçak yolculuklarını genellikle bölerek yaptıklarından, önce İtalya'ya, sonra belirsiz bir ülkeye, sonunda da İsveç'e uçacaklardı. Ebu Şebab'la ilk kez karşılaştıktan beş gün sonra Zizit ilk uçak yolculuğu için hazırlık yapmaya başladı. Maya'nın biberonunu, giysilerini, paltosunu ve emziğini hazırladı. Ebu Şebab eve gelip küçük kızı teslim aldı. Zizit, "Maya'ya çikolata verip 'Korkma annenle aynı uçakta olacağız' dedi. Maya üzgündü, çok ağladı. Adamı sevmemişti. Yabancıydı. Kızımı rahatlatmak için ona şeker verdi ama Maya herşeyi reddetti" diye anlatıyor.

Ebu Şebab, Maya'yı kucağına alıp götürürken küçük kız gözyaşları içinde annesine dönmek için bağırıyordu. Hemen hiç tanımadığı bir adamın bağırarak ağlayan kızını alıp götürmesi, o günden beri Zizit'in aklından çıkmadı. İnsan kaçakçılarıyla daha önceki deneyimleri de pek iyi sonuçlar vermemişti. İnsan kaçakçıları hep sahte isimler kullandıklarından Ebu Şebab'ın gerçek adını bile bilmiyordu.

Havaalanında Ebu Sebab ve Maya pasaport kontrolünden herhangi bir sorun çıkmaksızın geçti. Sonra Ebu Şebab Zizit'e telefon edip kendisini izlemesini söyledi. Zizit korku ve üzüntü içindeydi. Maya'nın ayrılık sırasındaki tepkisi onu çok etkilemişti. Ama işler daha da sarpa saracaktı. Pasaport kontrolündeki görevliler, Brezilya pasaportunun sahte olduğunu farkedip geçmesine izin vermediler ve binadan dışarı attılar. Bir yaşındaki bebeği Maya ise bir insan kaçakçısının kucağında güvenlik hattının öte yakasında kalmıştı.

Maya'dan ayrılık

"Çılgına dönmüştüm. Adeta delirdim. Kızımı Suriye'den çıkarmıştım. Denizlerde hayatını tehlikeye atmıştım. Ve şimdi gidivermişti! Kızım gitmişti! Maya gitmişti! Bu adamın adını, nerede oturduğunu bile bilmiyordum" diyor Zizit.

Ne yapacağını bilmez haldeydi.

"Yürüyordum, yürüyordum. Aklım durmuştu. Düşünemez haldeydim. Kızımı kaybettiğimi düşünüyordum. O anda 10 yıl yaşlandığımı sanıyorum" diye anlatıyor yaşadıklarını. Kaçakçıyı açığa çıkarırsa Maya'yı daha büyük bir tehlike altına sokabileceği kaygısıyla, havaalanı personeline kızının uçakla seyahat etmek üzere güvenlik kontrolünden geçmiş olduğunu söylemeye yanaşmadı. Havaalanının dışında bekleyen erkek kardeşi Zizit'e, kaçakçı Ebu Şebab'la parasını İsveç'e ulaştıklarında ödemek üzere anlaştıklarını, dolayısıyla mutlaka kendileriyle temas kuracağını hatırlattı. Nitekim, 6 saat boyunca en korkunç senaryoları kuran Zizit'in telefonu çaldı. İtalya'daki bir otelden arayan Ebu Şebab, telefona bağırıp çağıran, ağlayan Zizit'e, "Sakin ol, ben de insanım. Bebekleri severim. Merak etme" dedi. Maya'yı yıkayıp yedirdiğini ve uyuttuğunu anlattı.

Ebu Şebab, İtalya'nın hangi kentinde olduklarını açıklamadı ama Maya'nın güven içinde olduğunu söyledi ve "Benim de çocuklarım var. Ona kendi çocuğum gibi davranacağım" diyerek, kısa bir süre önce Maya'nın uyurken çektiği fotoğrafını gönderdi. Image copyrightEva Bartussek Zizit, bu adamın iyi bir insan olduğuna kanaat getirdiğini ve biraz rahatladığını anlatıyor. Ebu Şebab'a olanları anlatınca, o da "Kızını nereye bırakayım? Tanıdığın birisi olması lazım. Polis veya mülteci merkezi olmaz" dedi.

Eski bir hasta, tek çare olabilir mi?

Zizit'in aklına gelen tek isim, eski hastalarından biri olan ve halen Almanya'da mülteci olarak yaşayan Hasna adlı Suriyeli kadındı. Facebook üzerinden Hasna ile temas kurdu. "Hasna'ya yalvardım, 'ne olursun, ben Almanya'ya gelinceye kadar kızıma bakabilir misin?' dedim" diye anlatıyor Zizit... Hasna, kaçakçının Maya'yı Dortmund'a götürmesi halinde çocuğa bakma sözü verdi. Ebu Şebab derhal verilen adrese gitti ama eve girmedi. Çocuğu dışarıda bırakıp evdekilere telefon ederek Maya'nın kapıda olduğunu haber verdi.

Hasna, "Oğlum çocuğu kapıdan içeri aldı. Bu küçük kızı görür görmez büyük bir sevgi duydum. Tıpkı kendi kızımmış gibi. Başlangıçta Maya korku içindeydi. Ama birkaç gün içinde yanımdan ayrılmaz oldu. Nereye gitsem bana yapışmış gibiydi" diyor. Hasna her gün Zizit'e Maya'nın fotoğraflarını gönderiyordu.

Eva Bartussek Zizit hala umarsız bir haldeydi. "Maya'yı özlüyordum, kilo verdim. O yanımda olmadan, başı göğsümde olmadan uyumaya alışkın değildim. Çok özlemiştim kızımı ama hiç değilse güven içinde olduğunu biliyordum" diyor.

Bu kez kesin kararlılık...

Almanya'ya nasıl gidebileceğini bilmiyordu ama kararlıydı: "Gerekirse yüzebilirdim, kendimi çok güçlü hissediyordum" diyor. Bir hafta sonra Ebu Şebab'ın tanıdıklarından biri, Avusturya uçak biletiyle bu kez de sahte bir İtalyan pasaportu sağladı Zizit'e. Bu defa daha bir güven duygusu içinde olduğunu, yanlış birşey yapıyor olsa bile, hiç birşeyden korkmadığını söylüyor Suriyeli doktor. Plan bu kez kusursuz işledi. Viyana'da taksiye binip gara gitti, Frankfurt'a bilet alıp trene bindi.

"Trende uyuyakaldım, çok yorgundum. Rüyamda Maya'yı görüyordum" diye anlatıyor. Birden birisinin "Pasaport pasaport!" diye seslenmesiyle uyandı. Korku içinde titreyerek sahte İtalyan pasaportunu görevliye verdi; görevli kendisinden İtalyanca birşeyler söylemesini isteyince İngilizce nerede olduklarını sordu. Almanya'da, yani Maya ile aynı topraklarda olduğunu öğrenince kendisini artık tutamadığını anlatıyor Zizit: "Kendimi kaybettim. Görevliye 'Ben Suriyeliyim, İtalyan değilim. Lütfen bana yardım edin. Bebeğimi bulmaya çalışıyorum' dedim.

Almanlar çok iyi insanlar. Benim suçlu konumunda olmam gerekiyordu ama bana, 'üzülme, artık güven altındasın. Suriye'de olsaydın seni asarlardı' diyorlardı."

Yine de Zizit sahte belgeyle seyahat ettiği için 500 euro para cezasına çarptırıldı, kaçakçı hakkında soruguya çekildi ve Münih'teki bir mülteci merkezine sevkedildi. Bu arada Alman polisi Zizit'in verdiği bilgilerden kaçakçı ve Hasna ile ilgili olarak harekete geçmişti. Zizit Almanca konuşamadığı ve ifadesi İngilizce alındığı için bazı ayrıntılarda hatalar oldu. Sonuçta gecenin bir saatinde Hasna'nın evi kaçakçı çetesinin bir parçası olduğu gerekçesiyle polis tarafından basıldı. Zizit'e beş defa, kızı Maya'yı Hasna'nın bakımı altında bırakmak isteyip istemediğini sordular. Sonunda Maya'nın orada kalması kabul edildi ama, Hasna'ya hala kuşkuyla bakılıyordu.

Ve tarifsiz kavuşma...

Zizit, Dortmund'a nakledileceği umuduyla iki hafta Münih'teki kampta kaldı ama hiçbir ilerleme olmadığından bir gece kamptan kaçarak trene bindi ve tam 20 gün süren ayrılıktan sonra Maya'ya kavuştu. Hasna'nın dairesine gece yarısına doğru ulaşmıştı. "Maya'ya baktım, değişmişti. Saçı daha kısaydı. Biraz zayıflamıştı. Öptüm, uyandı ve ağlamaya başladı. Birbirimize yabancı gibiydik. Hasna'nın kucağına gitmek istiyordu ağlayarak. Ama benim sesimi de tanımış gibiydi" diye anlatıyor o ilk buluşma anını.

Bu dönemde kendisi de 10 kilo veren Zizit üç saat boyunca kızını kucağından bırakmamış, gerçekten Maya olduğundan emin olmak için doğumdan beri taşıdığı, biri ensesinde, biri karnındaki izlerini bile kontrol etmiş. Anne kız Dortmund'da yeniden mülteci olarak kayıt yaptırarak yeni bir hayata başladılar. Birkaç ay sonra Hasna'ya insan kaçakçılığına karışma suçlamasıyla açılan dava için mahkemeden ihbarname geldi. Birkaç hafta boyunca gözüne uyku girmediğini, ilk defa polis ve mahkeme ile karşı karşıya kaldığını anlatıyor Hasna.

Mahkemede, Ebu Şebab'la birlikte çalışıp çalışmadığı ve para alıp almadığı sorulan Hasna, "Maya'nın ülkemden bir arkadaşımın kızı olduğunu ve ahlaki açıdan doğru olduğuna inandığı birşeyi yaptığına inandığını" söyleyerek yanıt verdi. Yargıç Hasna'yı mahkemeye çağırdıkları için özür diledi ve yaptıklarını överek gurur duyması gerektiğini kaydetti. Hasna hakkındaki kaçakçılığa yardım suçlaması da düştü.

Dortmund'da yeni bir hayat

Eva Bartussek Zizit ve Maya bir yıldır mülteci statüsüyle Dortmund'da yaşıyorlar. "Maya mutlu, benden daha fazla Almanca konuşuyor. Bense, devlet ödenekleri ve yardımlarla yaşamak istemiyorum. Çalışmak ve vergimi ödemek istiyorum. Çocuğumun eğitim görmesini, benim gibi doktor olmasını ya da kendisi ne istiyorsa onu olmasını diliyorum" diyor Zizit... Kendisi de Almanca öğrenen Zizit, dil bilgisini yeterince ilerlettiğinde sınavlara girerek Almanya'da doktorluk yapabilmeyi umuyor.

Çok yakın arkadaşı olarak nitelediği Hasna'nın yardımını asla unutamayacağını söyleyen Zizit, yaşadığı tehlikeleri bilseydi yine aynı yolculuğa yapar mıydı sorusuna, "Asla! Yolculuk sırasında çocuğunuzu kaybetme tehlikesini yaşamaktansa evinizde ölmek daha iyi" diye yanıt veriyor ve Suriye'den ayrılmak isteyen başkalarına da "Yapmayın, benim gibi bir yol izlemeyin. Çok tehlikeli bir yol" diyor.

Editör: TE Bilişim