Odaya toplanalım, bir kerede karar verelim 

İzmir Limanı'nı 'milli dava' olarak gören Arkas, "Bu konuda herkes bir odaya toplanmalı ve 'hayır' diyecek olan orada söylemeli. Karar alındıktan sonra bir daha kimse itiraz etmemeli" dedi

Lucien Arkas, Arkas Holding binasında, mütevazı tavrıyla bizi çalışma odasına buyur etti. Arkas, önce Türkiye sonra İzmir sevdalısı bir işadamı. 300 yıllık İzmirli bir aileden gelen Arkas, gemilerini Türk bayrağı ile dünya denizlerinde dolaştırırken, "Ben Akdeniz'e Türkiye damgasını vuracağım" diyerek ne kadar Türkiyeli olduğunu da gururla haykırıyor.

İzmir'de liman sorununun çözümü için de ilginç bir öneride bulunan Arkas, "Bu konuda sözü olan herkes bir odaya toplansın ve bir kere de karar verelim. 'Hayır' diyecek olan orada desin ve çıktıktan sonra kimse alınan karara karşı çıkmasın" diye konuştu.

YAVAŞ GELİŞİYOR

- İzmirli olmayı siz de bir ayrıcalık olarak mı görüyorsunuz?

İzmirli olmak ayrıcalıktır. Çünkü İzmir Türkiye'nin batıya açılan penceresidir. Göçe rağmen hala bu özelliğini kaybetmedi.

- İzmir'in gelişmediği söyleniyor. Bu görüşe bir işadamı ve İzmirli olarak katılıyor musunuz?

Şimdi gelişmiyor demek haksızlık olur. Ama bazı şehirler İzmir'den fazla gelişiyor. Tabii ki onların gelişme hızı, bizim gelişme hızımızı ufakmış gibi gösteriyor. Bunda İzmirlilerin daha kuralcı olmalarının da etkisi var. Herkesin onayını almak durumunda olduğumuz için işlerimiz uzuyor. Bakın kendimden basit bir örnek vereceğim. Ben 1980'de bulunduğumuz binanın arsasını aldım. Bana bu bölge için belediyenin planını beklememi söylediler. Ben beklemeyeceğimi söyledim, 1990-91 yılında inşaat iznini aldık. Neredeyse yedi senedir buradayız ve hala bu bölgenin planı çıkacak. Dikkat edin burada bizden başka bina da yok. Herkes hala plan bekliyor. Böyle olunca da yıllar boşa geçiyor ve yapılacak işler sarkıyor.

- İzmir Liman projesi için 'Bizim milli meselemizdir' demiştiniz. Şu andaki gelişmeler nedir?

Doğrudur, orası bir gerçek. Ama ne de olsa hukuki bir takım aşamalar var. Özelleştirmenin ve ihale şeklinin aşamalarını değiştiremezsiniz. İstediğiniz kadar milli davamız olsun, birtakım kuralları çiğneyemezsiniz. Yoksa zaten yaptığınızı iptal ederler. Yalnız bir şey muhakkak ki, bu limanın var olan işlevini bir an önce geliştirmek gerekiyor.

- Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı yazmıştı. TOBB Başkanın da bu işte katkıları olacaktı.

TOBB da mutlaka iyi niyetle inceleyecektir ama negatif bir bakiye görüyorsa, ortaklarına "Zarar edeceğiz ama İzmir'i kurtaracağız" diyemez. Hesap sorarlar. Ben elimden geleni yaparım. Fakat şimdi bir sıkıntı var. Birtakım gemi şirketleri de İzmir'den kopup Aliağa tarafına gidiyor. Çünkü kaç senedir bir çivi çakılmıyor. Aslında olmaz diye bir şey yok. Organize olmak gerekiyor önce.

ÇÖZÜM BULUNUR

- Yani siz liman projesine pozitif bakıyorsunuz.

Hayat varken, her zaman çözüm de vardır. Bir tek ölüme çözüm yoktur.

- İtalyanların bir kruvaziyer liman projesi vardı. O da askıda kaldı sanırım...

Artık onu mu yaparız, yoksa buradakini mi düzeltiriz, karar vermek gerekiyor. İkisi de olur ama şimdi oranın mutabakatını almak epey bir zamanımızı alacak. Aslında bu konuyla ilgili herkesi bir odaya toplamak lazım. Kim hayır diyecekse o anda 'hayır' desin ve ne yapılacaksa bunu orada birlikte tartışalım. Ama bir sonuca varıp da odadan çıktığımızda artık kimse alınan karara 'hayır' demesin. Yoksa sırayla herkes bir kere 'hayır' derse, her 'hayır' 1 yıl alır ve bu iş uzayıp gider. Zaten İzmir'de bu birlik sağlanamadığı için işler kalıyor.

- Bir röportajınızda, 'İzmir insanı yeteneklidir, nereye gitse orayı yeşertir' demiştiniz. İzmir'den İstanbul'a akan beyin göçünün durmasında Arkas'ın çok büyük etkisi var. Arkas'ı böylesine değerli kılan nedir?

Ben asıl eğitimin aileden ve yaşadığınız ortamdan geldiğine inanıyorum. Eğitimin temeli, çimentosu ailenizde atılıyor ve çevrenizdeki yaşam şeklinden etkileniyor. Okul onu perçinliyor ama esas eğitim dünya görüşü ve algılama aileden geliyor. İnsanlık eğitimi budur. İzmir'de bu var. Babam derdi ki, "Aptal aptaldır. Eğitirsin, eğitilmiş aptal olur." Eğitim sizin temeldeki dünya görüşünüzü değiştiremeyebilir. İzmirli hayatla barışıktır, kavgayı sevmez. Mutludur. Sokakta yürürken size 'merhaba' diyecek bir sürü insana rastlarsınız. Onu alıp okuyabildiği kadar okutun. Ondan sonra düzgün bir şirkette bir takım prensipler edinsin. Bu şekilde iyi bir yol kat edebilir. Zihni açık olduğu için ona bir şey aşılamak daha kolaydır.

- İstanbul'daki ofislerinizde de İzmirlileri tercih ettiğiniz söyleniyor, doğru mu?

Evet ama onlar İstanbul'u tercih etmiyor. İzmir'den koparamıyorum o insanları. Mıknatıs gibi tekrar dönüyorlar. Veya çok genç gittikleri zaman İstanbul'a alışıyorlar. O zaman İzmir'i seviyorlar ama İstanbulsuz yapamıyorlar.

-Sosyal ve kültürel olarak da İzmir'e yatırımlar yapıyorsunuz. Bu konuda ki en büyük hayaliniz ne?

Bizim hala canlı kalan eski binalarımız var. Örneğin Havagazı Fabrikası çok güzel oldu. Tebrik etmek lazım, o mezbelelik çok güzel bir kültür alanına dönüştü. Bizim uğraştığımız sigara fabrikası da çok güzel bir kompleks olabilir. Orası İzmirlileri buluşturacak, keyifli vakitler geçirecekleri bir alan olabilir. Bugün küçücük Konak Pier'e bile insanlar doluşuyor. Çünkü bu tür alanlar yok. Bilirsiniz, Şark Sanayi diye bir bina vardı. Sanırım orası şimdi bir sigorta şirketine ait ve bomboş duruyor. Niye biz oraya sahip çıkmıyoruz? Şehrin göbeğindeki o koskoca fabrikada neler olur. Büyük bir yeşil alan da yaratılır. Belediye veya başka bir kurum niye bunu sigorta şirketinden satın alıp değerlendirmez? Bayraklı tarafları da öylece kaldı mesela.

- Arkas Spor ile İzmir'de takımlar üstü bir taraftar yarattınız. Bu işin sırrı neydi?

İlk başta çok amatörce başladık ama sonra bu işin amatörce olmayacağını anladık. Bir şirket nasıl yönetiliyorsa, o voleybol takımını öyle yönettik. Ben bir süre başkanlık yaptım. Sonra oğlumun çok uğraş verdiğini görünce, başkanlığı ona devrettim. Ben onursal başkanım. Takımda herkes işini yapıyor. Kimse kimsenin işine karışmıyor. Başarının en önemli kriteri disiplin. Bir şirkette nasıl oluyorsa, herkes maaşını zamanında almalı, verilen sözler tutulmalı. Düzgün bir şirket yönetiminde olması gerekenleri yaptınız mı, o oyuncular size bağlanıyor. Oynamaktan başka dertleri kalmıyor. Eşlerinin hastalıklarında bile biz devreye giriyoruz çünkü adamın eşini hastaneye götürecek vakti yok. O zaman bir de vefa borcu oluyor. Bizim İzmir'deki o şampiyonlukta oyuncuların takıma karşı bir vefa borcu vardı. Kendilerini paraladılar ve daha güçlü bir takımı yenebildiler.

YOLU SEVGİDEN GEÇER

Lucien Arkas'ın başarısının sırrı nedir?

Benim başarımın sırrı sevgiden geçer diyorum. Çok tuhaf değil mi? Çünkü, ticarette romantizm olmaz. Ama bunun romantizmle ilgisi yok. Birincisi işini seveceksin, ikincisi mesleğini seveceksin, üçüncüsü çalıştığın şirketi seveceksin, seninle birlikte çalışanları seveceksin. Bu sevgi bir çeşit alaşım oluşturuyor. Çünkü o duyguları taşıdığın zaman herkes daha sakin ve mutlulukla çalışıyor. O işten hayır geliyor. O zaman yönetim de kolay, çünkü sevilen bir adamın sözünü dinler insanlar. Sevmediğine ise "Lanet olsun" der. İşini yapar ama öylesine yapar.

Sevgi nasıl kazanılır? Bir kere güven. Adamlarını kazıklamayacaksın, çünkü kendi adamlarını kazıklamak kadar ayıp bir şey olamaz. Sağlam adamlarınla bir takım oluştur, bakın bakalım neler başarırsınız. İnsanın içinde ne güç vardır, şaşarsınız. Bir insan istedikten sonra neler yaratır. Yeter ki canı istesin ve sevgiyle yapsın. Ben insanlarımı severim. 5 bin çalışanımızın hepsi beni birebir tanımasa da ben bilirim ki bana karşı sempatileri vardır.

- İş hayatının bunca yoğunluğu içinde dinlenmeye ve spor yapmaya zaman bulabiliyor musunuz?

Cumartesi-pazarı kim icat ettiyse, ona teşekkür borçluyum. Cumartesi-pazarları randevu almam. Akşamları erken ve çok hafif yemeye çalışırım. Uykuma dikkat ederim. 8 yıldır sabahları 45 dakika yoga ve pilates yapıyorum. Bu sayede içimdeki enerjiyi dışarıya çıkarıyorum. Bu kadar enerjik olmamın bir sebebi de bu.

Çocuklarım yönetmeyi öğrendiler

- Aile şirketleri nasıl yapılanmalı?

Aile üyeleriyle profesyonelin iç içe çalışabilecekleri bir ortam gerekir. Tabii ailenin, gençlerini de yetiştirmesi lazım. Ben çok kısa bir dönemde uzun süre başkanlık yapmış bir kişinin çcuklarını birden bire tek başına bırakmasını doğru bulmuyorum. Oğlum 17 senedir, kızım da 14 senedir yanımda. Her sene daha fazla yetki alıyorlar ve alacaklar. Gayet güzel de yönetici oldular. Onların da şimdi kendi takımları var. Benim geri çekilmeme de gerek yok. Günde 8 saat yerine 4 saat çalışırım bana yeter.

Editör: TE Bilişim