Bu gün ülkemizde milyonlarca insan açısından hayat ve kimlik, sadece elde edilmesi gereken bir belge olarak algılanmaktadır.Halbuki, iş ortamında olması gereken şey, çalışanların olumlu bir havada, mutlu ve gülme isteği ile hayatı her şeyin üzerinde tutma

Bu gün ülkemizde milyonlarca insan açısından hayat ve kimlik, sadece elde edilmesi gereken bir belge olarak algılanmaktadır.

Halbuki, iş ortamında olması gereken şey, çalışanların olumlu bir havada,
mutlu ve gülme isteği ile hayatı her şeyin üzerinde tutmasının sağlanabilmesidir.
Bu bir yaşam mücadelesi değil, ortaklaşa paylaşılan insanlığın tanınması,
hayata karşı alınan bu tavrın, hayat her şeyden önemlidir diyen bir duruşun kutlanması olmalıdır.

Böyle bir girişten sonra kendi sektörümüzdeki bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizlerle.

Gelişme tek merkezli bir seyir izlemiyor. Kimi zaman bir ülkede bir şey gelişirken bazı şeyler aynı hızda gelişemiyor hatta geriliyor.
Hiç kuşkusuz ülkemizde de, her gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi teknolojiye ayak uydurmak isteyenlerle, kalıpları korumaya çalışanlar arasında bir çatışma söz konusudur.

O korunmaya çalışılan kalıpların doğruluğunu yanlışlığını tartışmak istemiyorum.
Ülkenin çalışma şartları söz konusu olduğunda, o düzen doğru bile kabul edilebilir.
Ama, denizcilik sektöründe mesela gemi yapımında dünya ile rekabet etmek istiyorsanız, işin sahada kızağın üstünde biteceğine değil, lojistik desteğin gerekliliğine inanmak zorundasınız.

Kapasitelerini senede 20 geminin üzerine çıkaran Kore’deki HMD tersanesinin proje ve planlama bölümünde yaklaşık 180 kişi çalışıyor. Bunların büyük çoğunluğu da mühendis. Sahada çalışanların büyük çoğunluğu ise tekniker ve meslek lisesi mezunları.

Senede 60 gemiden fazla üreten Hyundai Tersanesindekileri ise tahmin bile edemiyorum..
Yani, iş sahada değil masa başında bitiyor.
Piyasadaki pastadan pay kapmanın yalnızca yatırım yaparak sağlanabileceğini düşünmek doğru gelmiyor bana.

Kore’de bir tersanede, bir proje için masa başında iki buçuk sene harcanıyor.
Buna göre olanaklar gözden geçiriliyor, eksikler varsa gideriliyor, piyasaya çıkarak siparişler alınarak seri üretim yapılıyor. 
Sonra!..
Sonra 6 ayda bir gemi teslim ediliyor. Doğal olarak da katma değer artırılıyor.

Bizde ise tam tersine, büyük paralar harcanarak yatırım yapılıp, sipariş bekleniyor. Sipariş alınabiliyor belki ama değişik tipte ve her biri özel gemiler.
Böyle özel gemiler için Kore Tersaneleri’nin verdiği fiyatlar dudak uçuklatır. Onların seri gemilere verdikleri fiyatları biz kendimize baz olarak alıyoruz. Çok yanlış…

Uzak doğu ucuz yapıyormuş !
Hiç te öyle değil.
Aynı tip ve aynı özellikte 70 gemi yaparsanız siz de maliyetleri çok aşağı çekebilirsiniz.
Projede ufak bir değişiklik isteyin bakalım size nasıl dönecekler.

Ülkemizde, sisteme karşı bir antipati var. Sisteme inanılmıyor.
Halbuki evlilikte bile bir sistem var. İki kişilik bir organizasyon. Çocuklar gelince daha da genişliyor. Ama o sistem hep var.
Eşin evde ne yapıyor? Sen eve nasıl geliyorsun? Evdeki her kesin ruh hali nasıldır?
Bunların hepsi sistemin bir parçası.

Önce sistemin seni kabul etmesi gerekiyor ki, sen o aksayan yanları değiştirebilesin. Tabi şöyle bir tehlike daha var.
Sistem seni kabul etsin diye çok fazla beklersen, bu defa da sisteme sen ayak uyduruyorsun. Rahatlıyorsun, gevşiyorsun.

Türkiye’ye bir danışman gelmişti. Sanırım Koç veya Sabancı guruplarından birisinin davetlisi olarak gelen McKinsey isminde ünlü bir danışman. Gazeteler görüşlerini yazmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle bir şey söylemişti.
“Kurumsallaşmaya geçmek istiyorsanız, kendinizi kurban etmeye de açık olmalısınız”
Yani sen, o işin önünde bir engelsen, bir adım geri atmasını bileceksin,
işi profesyonellere bırakacaksın.
Ya da şöyle bir anlayışın doğru olduğuna inanmıyorum “Biz bir aileyiz, isteyen her aile ferdine burada bir iş buluruz, gelsin çalışsınlar”.

Başka bir örnekte yine büyük bir kuruluştan.
Rupert Murdock, dünyanın en büyük medya patronlarından biri. 7 sene öncesine kadar 40 senedir yanında çalışan bir sağ kolu vardı.
Bir sabah Murdock, 27 yaşındaki oğlunu CEO ilan etti.
Murdock’un sağ kolu o gün istifa etti ve şöyle bir demeç verdi.
“iş dünyası rekabet esası üzerine kurulmuştur. Kimin oğlu, kimin kızı olduğunun hiç önemi yoktur. İş hayatında genetik avantajlar sökmez. İşin başına kolayca gelebilirsin ama orada tutunabilmek çok zordur. Çok şanslı olman gerekir.”

Bunları düşündüğünüzde kurumsallaşma konusunda alınacak daha çok yolumuzun olduğu gerçeği çıkıyor ortaya.