Gardırop Atatürkçülüğünden, Sosyal Medya Atatürkçülüğüne

Atatürk’ün aramızdan ayrılığının 82. Yılındayız. Türk tarihinin yetiştirdiği en büyük komutanı, devrimciyi, devlet adamı ve kurucu lideri bir 10 Kasım gününde özlemle anıyoruz. Hem hüzün hem heyecan hem gurur hem de öfke duyguları içindeyiz. Hüzünlüyüz böyle büyük bir lideri devrimleri tamamlayamadan kaybettiğimiz için. Heyecanlıyız, devrimci fikirleri ve sunduğu reçete 21.yüzyıl koşullarında sadece Türkiye için değil, tüm insanlık için kurtuluş ve huzur sunmaya devam ettiği için. Gururluyuz. Böylesi üstün bir şahsiyet, mensubu olduğumuz Türk milletinin bağrından çıktığı için. Bazen içimizdeki mandacılar, batı hayranlıklarını ve teslimiyetlerini dışa vururken "Türklerin uygarlığa ne katkısı olmuş ki?’’ Sorusunu sorarlar ya! Onlara verilecek cevap şudur: Türkler her yüzyılda uygarlığa katkı sunmuştur. Ancak en büyük katkı, 20. Yüzyılda Mustafa Kemal Atatürk ve Türk devrimidir. 1981 yılını UNESCO Atatürk yılı ilan ettiğinde gerekçesinde şunları yazmıştı:

‘’Atatürk, uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.’’ Öfkeliyiz, Mustafa Kemal Atatürk’e Türk siyaseti ve müesses nizamının sergilediği iki yüzlülük için.

NADİR NADİ: BEN ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM

Bu iki yüzlülük o kadar büyük ve çarpıktır ki Atatürk’e yakın çevrelerden Cumhuriyet Gazetesi Kurucusu Merhum Nadir Nadi, 12 Eylül 1980 sonrası Atatürkçülük adına yapılanları görerek isyan etmişti. Aydın ve Atatürkçü olması gereken kişilerin kimi zaman gizli, kimi zaman açıkça bu çıkarcıların ve Atatürk karşıtlarının yanında yer aldıklarını görünce ‘Ben Atatürkçü Değilim’ demekten kendini alamamış, bu başlıkla bir de kitap yazmıştı. Atatürk ile devrimlerinin teori ve pratikteki en büyük buluşması şüphesiz "Altı Ok" ilkeleridir ve 89 yıldır tam olarak hayata geçirilememiştir. Bu sonuçtaki en ciddi engel, Atatürk’ü ve Kemalizm’i açık şekilde tehdit olarak gören karşı devrimciler kadar, Nadir Nadi’ye "Ben Atatürkçü değilim’’ dedirten görünüşte Atatürkçü maskesi takan iki yüzlülerdir.

GARDIROP ATATÜRKÇÜLERİ

Nadir Nadi bu ifadeyi 12 Eylül’ün sert ikliminde söylerken, ondan 14 yıl önce İlhan Selçuk, 9 Eylül 1966 tarihinde Yön Dergisinde bir makale yazar. Bu yazının başlığı ‘Gardırop Atatürkçülüğü’ dür. 60 yılların konjonktürüne isyan eder derecede son derece güçlü duygu ve düşüncelerle harmanlanan yazıda merhum İlhan Selçuk gardırobu kullanan iki yüzlüleri şöyle tarif eder: ‘’ Türkiye’de hiç kimse gardırop Atatürkçüsü kadar Atatürkçülüğe zarar vermedi. Hiç kimse gardırop Atatürkçüsü kadar devrimleri kemiremedi. Hiç kimse Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine erişmek çabasını gardırop Atatürkçüsü kadar baltalayamadı…Batı toplumunu tenkit ve tahlil eden çağdaş düşünceyi ve akımları küfür sayan…Atatürk’ün milli kurtuluş savaşını, Amerikan kapitalizmine, emperyalizmine satmakta mezat memuru…Son yılların olayları iyice ortaya çıkıyor ki, Atatürk’ün bağımsızlık ve kurtuluş hareketini yabancılarla ortak çıkarlarla eritenlerin başında gardırop Atatürkçüleri gelmektedir. Bunların menfaatleri uğruna yapmayacakları hiçbir şey yoktur…Atatürk’ün bükülmez iradesi altına girip hizmet görmeyi hiçbir zaman için çıkarlarına uygun bulmamışlardır…Bunların yüzündendir ki devrim halka mal edilememiştir, bunların yüzündendir ki Atatürkçülük anlayışı fakir halk tabakaları karşısında iktisadi içerikten yoksun bir anlamsızlık içinde kalmıştır...Halkın vicdanında yoğunlaşmış inançlara küfretmek, ama o inançların sahiplerine hiçbir hak tanımamak mesleği bunlarındır. Çıkarcılıkları, inançsızlıkları, eyyamcılıkları, ikiyüzlülükleriyle gerçek halk çocuklarının güvensizliğini, kişiliklerinde toplayanlar bunlardır. Bunların verdikleri kötü örnekler, Atatürkçülüğün kurutulması için en başta gelen rolü oynamışlardır. Gerçek Atatürkçülere ve Atatürkçülüğün devrimcilik-devletçilik-halkçılık temel ilkelerine düşmandırlar…Emperyalizme karşı her çıkış ve emperyalizmin içerdeki temsilcilerine karşı her tedbir içerde ve dışarda kıyameti koparır. Gerçek Atatürkçüler Batı mukallitlerinin Türk kurtuluş hareketini nasıl yozlaştırdığını iyice tahlil etmelidirler. Bugün Asya’nın ve Afrika’nın mazlum milletlerinin emperyalizme baş kaldırmasını yeren kişiler, şapka da giyseler, çarşafa karşı da olsalar, yeni yazıya taraftar da olsalar, Atatürkçü sayılmazlar. Onlar devrim hareketlerini gardırop değişikliği sanan zavallılardır…’’

ATATÜRK'Ü UNUTTURMAK

Hukukçu ve yazar Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da 29 Ağustos 1976 tarihinde Cumhuriyet Gazetesindeki ‘’Atatürk’ü Unutturmak’’ başlıklı yazısında şunları yazıyordu: “Bir bölük politikacı, idareci, teknokrat, yazar-çizer ve öğretim üyesi, hainler takımı gibi Atatürk’ü karalamak, tarihten silmek girişiminde bulunmuyor…Atatürk’ten “Büyük Mustafa Kemal, yüce Önder, Büyük Kumandan” gibi övücü nitelemelerle söz ederek, Atatürk’ü güya benimsemiş görünüyorlar…Ne yazık ki, bu edebiyatı yapanların birçoğu O’nun ilke ve direktiflerinden hiçbirini benimsemiyor. Bu gibiler, Atatürk’ü tarihten silmeyi başaramayacaklarını biliyorlar. Bu kadarcığına akılları eriyor. Şu hâlde, Atatürk’ü değil, Türkiye’de Atatürkçülüğü unutturmalı ki onun adı havada kalsın ve kendi gizli emelleri bir gün bu yöntemle gerçekleşsin. Bence Atatürk’e karşı olanların en tehlikelileri bunlardır. Çünkü sinsidirler, izledikleri yöntem. “Atatürk’ü güya benimseyerek Atatürkçülüğü yozlaştırmak ve unutturmak” yöntemidir…Bir de Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimi yeterli bulmadıkla için onu Türkiye bakımdan yok sayan, ona «Burjuva Kemal» diyen Atatürk düşmanları vardır.  Bu bedbahtlar unutuyorlar ki Atatürk’ün devrimleri olmasaydı, bugün şurada burada düşüncelerini yazmak fırsatını bile bulamayacaklardı. Bu gibilerAtatürk’ü karalama doğrultusunda, Mütareke Dönemi hainleriyle ay yollardan gidip sonunda birleşmektedirler.’’

KEMAL ANADOL'UN İSYANI

1 Mart 2003 tezkeresinin reddine önderlik eden 18. ve 22. dönem CHP Milletvekili Kemal Anadol da gardırop Atatürkçülerini 9 Kasım 2020 günü yayınladığı mesajı ile şiddetle eleştiriyor ve şöyle diyor: ‘’Atatürk ve Kemalizm her girdiği kabın şeklini alan bir sıvı değildir…Ulusal bağımsızlığı sözde değil özde amaçlamayan bir anlayışın Atatürk ile yan yana gelmesi düşünülemez. Antiemperyalizm ve ulusal bağımsızlık etle tırnak gibi kaynaşmış kavramlardır…12 Mart ve 12 Eylül’ün gardırop Atatürkçüleri hem Atatürk'ün kişiliğine hem de demokrasiye büyük zarar vererek tarihe geçmişlerdir…Atatürk ve İnönü’yü "iki ayyaş" olarak tanımlayanların, "laiklik oy getirmiyor" diyerek anti-laik uygulamalar karşısında susarak onay verenlerin 10 Kasım söylemleri sadece timsah gözyaşlarıdır!’’

SOSYAL MEDYA ATATÜRKÇÜLERİ

Bugün sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kamuoyu oluşturma, kamu diplomasisi ve halkla ilişkilerde en önemli araçlar arasında sosyal medya öne çıkıyor. Bu ortam yazılı ve görsel medyanın bile önüne geçmiş durumda. Sosyal medyada Twitter, whatsup grupları, youtube, instagram ve facebook uygulamaları gençler başta olmak üzere sayısal teknoloji dünyasında yepyeni siyasi iklim ortamları yaratabiliyor. Bilginin hem çok kısa sürede hem de değişik ortamlarda (görsel, duysal, grafik, sunum, bilgisel, infografik vb.) sunulabilmesi Atatürk’ün hayatına, dünya görüşüne, başarılarına, Kurtuluşa, Kuruluşa ve Kemalizm’e yönelik görüş ve düşüncelerin halkın değişik katmanlarına erişmesinde ve bilinç kazanılmasında büyük rol oynuyor ve kuvvet çarpan etkisi yaratıyor. Ancak aynı sosyal medya, diğer taraftan psikolojik harp için de bulunmaz fırsatlar sunuyor. Atatürk’ün sadece şekilde aktarıldığı, fikirlerinin, teori ve pratiğinin, okuduğu kitapların, yaptığı tartışmaların anlatılmadığı; Kemalizm’in sadece yaşam tarzına indirgendiği bir Atatürk’ün hedeflendiği tablolar sunuluyor. Yani özde değil, derinliği, düşünce yolu ve felsefesi olmayan vitrin sunuyor. Bu uygulamanın bir benzerini görsel ve yazılı medya organlarında görüyoruz.  Yıl boyunca Atatürk ideallerine ve vizyonuna tamamen ters uygulama ve vizyon içindeki kurum ve kuruluşların 10 Kasım günlerinde her biri birbirinden güzel Atatürk anma klipleri veya posterleri yayınladığını görebiliyoruz. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu dış ve iç yakıcı konjonktürde siyaset ve iç bütünlüğü, birlik ve beraberliği için tek seçeneğinin Atatürkçülük olmasına rağmen kitle siyasi partileri içinde bir tanesinin bile programında Atatürkçülüğü göremiyoruz. 10 Kasımlarda duygularımızı coşturan mesajları verenler neden Türk siyasetinde Atatürk varlığını istemiyor? Bunun için baskı yapmıyor, lobi oluşturmuyor? Neden muhalefetin neredeyse tamamı iktidara gelebilmek için Atatürk’ün bağımsızlık karakterine tamamen zıt şekilde AB ve ABD’den onay ve destek almaya çabalıyor? Her iki yapının Doğu Akdeniz, Ege, Güneydoğu Anadolu’muz ve Kıbrıs’ta aleyhimize jeopolitik manevraları artık açıkça ortadayken bu yaranma ve yakınlaşmanın sosyo genetiğini anlamakta zorlanıyoruz. Soruldu mu herkes Atatürkçü. Ancak hem Atlantikçi hem Atatürkçü olmak mümkün mü? Atatürk bir ideolojidir. İdeolojisi Kemalizm’dir. Bağımsızdır. Devrimcidir. Cumhuriyetçidir. Devletçidir. Milliyetçidir. Halkçıdır. Laiktir. Denizcidir. Atatürk’ü, rakı ve leblebi masasında, ya da zeybek oynadığı fotoğraflara eklenen birkaç kelimelik sloganla değil, gereken yer ve zamanda uğrunda bedel ödenecek büyük bir mücadelenin bugünkü fedaileri olarak düşünmeli, rehber edinmeli ve içimizde yaşatmalıyız.

Aramızdan ayrılışının 82. Yıldönümünde Mustafa Kemal Atatürk’ü bize hür yaşadığımız Anavatan ile Mavi Vatanı kazandırdığı için sonsuz vefa ve şükranla anıyor, aziz hatırası önünde tazimle eğiliyorum.