Türk Ulusunu acımasız bir esaretin altına alarak vatan toprakları üzerinde kayıtsız, şartsız bir egemenlik kurulmasını sağlayacak olan Mondros Ateşkes Antlaşması 11 Ekim 1918 tarihinde imzalandığında, denizlerimizin ve donanmamızın kontrolü de düşman kuvv

Türk Ulusunu acımasız bir esaretin altına alarak vatan toprakları üzerinde kayıtsız, şartsız bir egemenlik kurulmasını sağlayacak olan Mondros Ateşkes Antlaşması 11 Ekim 1918 tarihinde imzalandığında, denizlerimizin ve donanmamızın kontrolü de düşman kuvvetlerinin eline geçmişti.
 
Bu antlaşma ile Çanakkale ve İstanbul boğazları açılarak Karadeniz'e geçiş sağlanmıştır. Boğazlarda Türk askerlerine ait siperlerin tümü müttefik düşman güçlerince işgal edilmiştir. Osmanlı donanması tarafından denizlere ve boğazlara döşenen mayınların toplanması ile ilgili müttefik kuvvetlerine her türlü yardım sağlanacak ve destek verilecektir. Ayrıca Osmanlı'nın kontrolü altındaki bütün denizlerde mevcut bulunan savaş gemilerinin hepsi işgalci güçlere teslim edilecek ve yine Osmanlı'ya ait limanlarda etkisiz konuma getirilecektir. Osmanlı'ya ait bütün limanların kullanımı ve kontrolü müttefiklerin eline geçecek ve kesinlikle kendilerinin izin vermediği hiç bir ülke tarafından kullanılamayacaktır. Yine bu antlaşmanın denizlerimizi ilgilendiren ağır koşullarına göre Osmanlı donanmasının askerleri derhal terhis edileceklerdir. İşgalci güçler Osmanlıya ait bütün tersanelerden koşulsuz olarak yararlanabilecekler ve Batum'un müttefik güçler tarafından işgaline sessiz kalınacaktır. Denizlerimizde tam bir esaret belgesi olan bu antlaşma ile müttefik güçlerin savaş gemilerinin akaryakıt ve kömür ihtiyaçları ile diğer bütün deniz malzemelerinin Türk kaynaklarınca karşılanmasına izin verilecektir. Osmanlı savaş esirlerinin bile müttefiklerin denetimine bırakılmasını sağlayan bu antlaşmaya göre zorunlu terhis edilen denizci askerlerin silah, cephane ve diğer teçhizatlarının nasıl kullanılacağı hususundaki karar müttefik güçlerinin yetkisi altında olacaktır.
 
Gerçek olan şudur ki, bu ağır antlaşma şartlarının ezici koşulları milli mücadele ruhunun oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Denizlerimiz her yönden tam bir abluka altındayken, denizcilerimizin ellerindeki silahlara el konulmuş iken, donanma gemilerimiz müttefik güçlerin kontrolundayken denizcilerimize büyük fedakarlıklar, cesaret, bilgi ve beceri gerektiren önemli görevler düşmekteydi. Bir anlamda olanaksızı gerçekleştirecekler, denizlerde inanılmazı başararak harikalar yaratacaklardı.
 
Çünkü Kurtuluş Savaşında karada düşman güçleriyle ölüm kalım savaşı veren Türk askerinin gereksinimi olan silah, cephane ve diğer teçhizatların tümü deniz yolu ile getirilmiştir. Üstelik bu malzemelerin %85 i Sovyetler Birliği limanlarından derme çatma teknelerle, hurda gemilerle ve sandallarla taşınarak cephelere zamanında ulaştırılmıştır. Cephanelerin bir kısmıda İstanbul'daki depolardan ele geçirilerek deniz yolu ile yine denizcilerimiz tarafından askerlerimize ulaştırılmıştır. Fransa'dan ve İtalya'dan dahi savaş malzemesi tedarik edilerek denizden cephelere taşınmıştır.
 
Türk denizcileri akıl almaz kahramanlıkları ve üstün fedakarlıklarıyla kurtuluş savaşı yıllarında ellerindeki hurdalıklarla büyük cesaret örnekleri göstererek destanlar yazmıştır. Bu zor şartlar altında kullandıkları yaşlı ve yorgun teknelerle 300 bin ton civarında savaş malzemesi cephelere ulaştırılmıştır. Bu azimle 250 binin üzerinde tüfek, 6 bin kadar el bombası, 600 mayın, 25 bin tondan fazla mermi, çeşitli taşıtlar, araç, gereç ve diğer cephaneler Sovyetler Birliği limanlarından en az doksan sefer yapılarak en zorlu hava şartlarında bile taşınmıştır.
 
Türk denizcileri bu inanılmaz mucizeyi, denizlerimizde kuş uçurtmayan 250 bin tonluk işgal donanmasına, 120 bin tonluk İngiliz filosunun sıkı kontrolüne ve 50 bin tonluk Yunan donanmasının acımasız baskısına rağmen sahip oldukları sadece 4 bin tonluk yorgun bir filo ile gerçekleştirmişlerdir. Denizlerde böylesine zor ve ağır koşullarda 420 bin tonluk bir filonun gücü karşısında 4 bin tonluk filo bile diyemeyeceğimiz teknelerle gerçekleştirilen bu inanılmaz başarı tam bir fedakarlık ve cesaret örneğidir.

Kapt. ÜNAL BENLİALPER
Denizci Yazar