Denizcilerin yıpranma hakkı  yanılmıyorsam geçen sene Mart ayının başlarında TBMM Plan ve bütçe komisyonunda kabul edilen ve 76 maddeyi içeren bir tasarının içinde yer alarak  kaldırıldı..Bu tasarıda denizciler ile birlikte  gazetecilerden, milletvekiller

Denizcilerin yıpranma hakkı  yanılmıyorsam geçen sene Mart ayının başlarında TBMM Plan ve bütçe komisyonunda kabul edilen ve 76 maddeyi içeren bir tasarının içinde yer alarak  kaldırıldı..Bu tasarıda denizciler ile birlikte  gazetecilerden, milletvekillerine,Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası üyelerinden devlet tiyatrosu sanatçılarına , havayollarının uçucu personelinden , lokomotif makinistlerine kadar bir çok meslek  dalları  yer aldı..

Meslekler arası  polemiğe yol açmamak için hangi meslek dallarında  yıpranma hakkının kaldırılmadığını ve kimlere 90 gün kimlere 60 gün fiili hizmet zammı verildiğini buraya yazmıyorum...

Yasaya göre fiili meslek zammı alan iş kollarında da EN AZ 10 YIL (3600 GUN) çalışma koşulu aranacak..Yani denizcilerin bu hakkı geri alınmasaydı yasanın resmi gazetede yayınlanmasından sonra yıpranma hakkını kazanmak için denizde  en az 10 sene çalışmak gerekecekti..Ayrıca fiili hizmet zammı almaya hak kazananların süreleri 3 YILI GECMEMEK UZERE  emeklilik yaş sürelerinden indirilecek hükmü de yasa da yer alıyor..Yani siz isterseniz denizde 30 sene çalışın alacağınız fiili hizmet zammı 3 yılla kısıtlı..Hepsi o....

Çok açıktır ki bu yasanın denizcilere ait kısmı deniz iş kolunda ki zorluklar göz önüne alınarak hazırlanmış değil..Öyle olsa bürokrasi de bu kadar denizci kökenli insanların yer aldığı, Ulaştırma bakanının denizde çalışmasa da yılların denizcisi olduğu, iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri arasında gene çok tecrübeli denizcilerin mecliste bulunduğu bir  dönemde denizcilerin yıpranma hakkı kaldırılır mıydı? Denizcilerin nasıl yıprandığını onlar en azından benden daha iyi biliyorlardır..

Dönelim sözünü ettiğimiz yasaya; bu yasa sosyal güvenlik kurumunu içine girdiği bataktan kurtarmak için hazırlanmış dolayısı ile maalesef can yakan bir yasadır.  1990 ların başında çıkan sosyal güvenlik yasası bu can yakan yasanın temel nedeni ve de sonun başlangıcı olmuştur bana göre..Ben bugün ki yürütmeyi savunma adına bunları söylemiyorum..Doğruları söylüyorum kendimce..Yanlışsa yazın lütfen..Doğruları söylemek insanı taraf yapmamalı..Taraf olduğunuz tek şey doğrunun kendisi olmalı..Doğru sizi kimle  ve nerede buluşturursa buluştursun doğruyu söyleme iradesini ortaya koyabilmeliyiz..Kısaca ben kimsenin gözü kör veya açık savunucusu değilim..Türkiyemizin en büyük siyasi hastalığının ve de insanları suskun kılan en büyük toplumsal  baskının da bu olduğuna inanıyorum..Bir şeyi savunduğunuzda hemen bir yafta duvardan alınır ve boynunuza asılır..Sağcı, solcu, dinci, faşist, şu partili bu partili..Yaftasız bir şeyi savunamazsınız..Her düşünce her fikir sahiplenilmiştir..

Dönelim konumuza; benim 38 yaşında emekli olan arkadaşlarım oldu...Bir devletin vatandaşını 38 yaşında emekli edebilmesi için “çıldırması” lazım..Simdi bu akıl dışı yasanın ve yaklaşık 15 küsur yıllık uygulamanın bedelini genç ve gelecek nesiller ;

BİR “60 küsur yaşlarda emekli olarak”, İKİ  “yıpranma hakkı elinden alınarak”,  ÜÇ “ emekli maaşlarının alım gücünde  azalma olarak”   VE DE “ sosyal hakları tırpanlanarak” geçmişin bedelini ödeyecekler.  Kabahat kim de peki? Şimdi haklı olarak yeni emeklilik yasasına isyan eden halkımız o zamanlar  “bu yasa devlete, millete yapılan sabotajdır, haksızlıktır.Bu ülkeyi batıracak mısınız” dedi mi? Demedi..Hadi halk  bunu bilemezdi ya sendikalar? Sivil toplum örgütleri? Muhalefet.?.Bürokrasi.?.Basın.?  Sevgili Barbaroslar, eyyamcılığın sonu er veya geç bataklıktır..Bu bataklıkta günün sonun da  kaybolacak olan  dar gelirli insanlardır..Nitekim öyle olmuştur.

Siyasi düşünce farklılığı, ülkemizde ki sosyal ve ekonomik problemlerin derinliği sosyal güvenlik kurumlarının iflas etmesine  yol açacak gidişata  bilerek ya da bilmeyerek destek olmamızı  gerektirmiyor..Bir ülkenin sosyal barışı o ülkenin sosyal güvenlik kurumlarının gücü ile eş değerdir...Sosyal devlet sosyal barışın en büyük güvencesidir..

Şu ana kadar  duymak istediğiniz şeyleri yazmadığımı biliyorum..Ben burada denizci neden yıpranır diye çoğunluğun hoşuna gidecek hamasi bir yazı yazarım pekala..Ama  ne işe yarar bu yazı.?.

Denizcilerin mide rahatsızlıklarından , az uyumalarına, bunun yarattığı psikolojik bozukluklardan ve gene buna bağlı içki alışkanlığından ( az uyuyan insanlarda içki alışkanlığı daha fazladır), sürekli ayrılıkların yarattığı derin depresyonlardan, güneş ışınlarının yol açtığı erken yaşlanmadan detaylıca söz ederim..Bunlara bir de denizci olmayanın kesinlikle bilemeyeceği anlayamayacağı HASRET duygularının denizciyi nasıl duygu aleminde  depresif bir ruh haline ittiğini resmederken  fırtınaların tetiklediği bedensel rahatsızlıkları da buna ekler   denizcinin hayatının ne tiyatro sanatçılarına, ne senfoni orkestrasında ki müzisyenlere, ne milletvekillerinin hayatına  zorluk ve yıpranma bağlamında   benzemediğini, mukayese bile  edilemeyeceğini hikaye ederim. Ve de kendi kendimize ağlaşır dururuz burada..

Meslekler arasında hiç bir benzerlik olmasa da (ki bunların arasında yer alan milletvekilliği meslek de değildir) daha evvel bu meslek dalları ile aynı kefeye konduğumuz için gene aynı kefeyle iade edildiğimizi düşünebiliriz..Peki yıpranma hakkını alıp ve hala koruyan meslek dalları? Onlar nasıl başardı bunu? O zaman da denizcilerin örgütlenmesinin ne kadar zayıf olduğunu görürüz...Ben burada herkesi içine alan  DERNEKSEL YAPILANMALARI desteklediğim de eleştiri alıyorum.. Sevgili Barbaroslar, beni kimsenin kafasının içinde ki siyasi düşünce  ilgilendirmez..Dernekler siyasi faaliyet yürütülen yerler değildir..Yasal olarak olamazlar da..Dolayısı ile derneklerin üretkenliği o iş kolunda yaptıkları faydalı faaliyetler ile ölçülmelidir..Çalışanlarının siyasi düşünceleri ile değil..Benim gibi düşünmeyenin yaptığı her iş kötüdür anlayışı artık son bulmalıdır..Sağ duyulu yaklaşımlarda bu düşüncenin yeri yoktur..Türkiye de demokratik siyasal yapılanma da istenilen değişimin olamamasının bir nedeni de budur..Bir derneği beğenmiyorsanız yerine alternatifini daha iyisi olmak kaydıyla koyarsınız..Toplumsal değişim ve gelişim böyle olur..Sadece yermekle değil..

Peki  yıpranma konusunda denizcilerin uğradığı  haksızlığı düzeltmek konusunda  görev  kimlere düşüyor..O konuda fikrin var mi diye sorabilirsiniz..Evet. Fikrim var; denizci sivil toplum örgütlerine , sesleri artık pek çıkmayan sendikalara, meslek liselerine, denizcilik yüksek okullarına ve de denizcilik fakültelerine  burada çok iş düşüyor..Sivil toplum örgütleri  fakültelerle, meslek okulları ile  birlikte  akademik düzeyde denizci neden yıpranır ı anlatan bir rapor hazırlar .Bu rapor denizci kökenli milletvekillerimize  meclisin ilgili komisyonlarına iletilmek üzere sunulur..Mümkünse tasarı olarak, değilse teklif olarak meclis genel kuruluna sunulması için demokratik baskılar oluşturulur. Burada hiç bir ayrım yapmadan bütün dernekler,okullar,sendikalar  bu çalışmaya dahil edilir ve destekleri alınır..Kamuoyu mutlaka bilgilendirilir ve hatta denizcinin hayatını  anlatan bir belgesel hazırlanır..Bu belgesel de  denizci ailelerin den mutlaka söz edilir..Deniz şehitlerimiz bu vesile ile  nasıl şehit oldukları da öykü edilerek yad edilir..Ve çeşitli kanallarda yayınlanır...Avcıları anlatan belgeseller var da denizcinin neden yok? Bizim kendi zorluklarımızı bilmemiz yetmiyor..Bu ülkede gemiler gece gider mi sorusu bile yürütmede ki insanlar tarafından soruldu..Fazla konuşmayayım.. Ama bu bizim eksiğimizdi soruyu soranın değil..Biz soranı yerdik..Oysa bunun muhatabı bizdik.. Sen kendini anlatmazsan seni anlamalarını bekleyemezsin..Demek ki o günden bu yana gene dersimizi çalışmamışız..

Bu ara  dernekler konusunda bir şeye açıklık getirmek istiyorum ; mezunu ve bireyi olduğum Yüksek Denizcilik Okulu mezunlarının  derneği olan YDO/Denizcilik Fakültesi mezunları derneği  üye profiline  okul mezunu olma zorunluluğu getirmektedir..Diğer denizci okullar için de ayni şey söz konusudur..Dolayısı ile dışarıda kalan denizci kardeşlerimizi  dernekleştirecek başkaca yerlere ihtiyaç duyulmaktadır..Yukarıda da sözünü ettiğim üzere  dernekler siyasi faaliyet yürütülen değil kendi meslek dallarında o iş kolunda ki insanlara hiç bir ayrım göz etmeden hizmet veren yerlerdir..Bir okulun mezunlarından oluşan  derneklerin  faaliyet sınırları  tahditlidir. O zaman da devreye herkesi içine alabilecek yapıya sahip dernekler girmelidir..Hayat boşluk kabul etmez..Aksi takdirde Karaköy de kahvehaneler de gemici kardeşlerimizi simsarların eline bırakırız..

Bundan önce ki yazıma gelen bir eleştiri de sorulduğu için belirteyim; ben YDO/Denizcilik Fakültesi mezunlar derneğinden başka herhangi bir derneğin üyesi değilim..Ama istersem uygun görürsem de istediğim derneğe üye olurum..Sektörde de yeni değilim..Tam 26 senelik geçmişim var..Rotam çok açık ve seçik olmak üzere Atatürk ün çizdiği yoldur..Yani çağdaş uygarlık yoludur..

1970 yıllarının son döneminin şahitlerinden biri olarak kör bir siyasi anlayışım yoktur..Her düşünceden arkadaşım dostum vardır..Bu kaypaklık ya da kıvraklık değil özgür düşünceye yani insana olan saygıdır..Bu dostlarımla ortak paydamız çok şükür insandır, vatandır, yüce Türk milletidir....

Yüce Atatürk ün iki sözü ile yazımı sonlandırmak istiyorum;

“Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir.Kimsenin fikrine ve vicdanına sahip olunamaz..”

“Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.”

Sevgiler herkese