"Denizciliği büyük milli ülkü olarak hissetmeye ve hissettirmeye çalışıyorum"

                                                                                                              Prof. Dr. Oral ERDOĞAN

Bu ay özel röportajımızı Piri Reis Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Oral Erdoğan ile gerçekleştirdik. Eğitim hayatının her alanını derece ile tamamlamış olan Erdoğan, İTÜ Gemi İnşaatı Mühendisliğini bitirdikten sonra, yüksek lisans ve doktorasını İşletme Mühendisliği alanında yapmış. 21 Mayıs 2014 tarihinden bu yana ise Piri Reis Üniversitesinde Rektörlük görevini sürdürüyor. Prof. Dr. Erdoğan ile yaptığımız röportajımızı siz SeaNews okurlarına sunarız.

SeaNews: Sayın Erdoğan sizi tanıyabilir miyiz?

-Prof. Dr. Oral ERDOĞAN: 5 Ekim 1968 tarihinde Antalya’da doğdum. Çocukluğum Antalya’da geçti. İlkokulu Antalya'da Gazi Mustafa Kemal İlkokulu’nda, ortaokulu Faruk Tugayoğlu Ortaokulu’nda okudum. Ardından çok değerli bulduğum Antalya Lisesi’ne devam ettim. Çok ders çalışan değil belki ama disiplinli bir öğrenciydim.

-Okul anılarınızdan birini bizimle paylaşır mısınız?

Ortaokulda Din Bilgisi öğretmeniz Murat Hoca çok seviliyordu. Bir gün ders sonunda dedi ki, bu güzel ve mutlu arkadaşlığınızı fotoğrafa dönüştürelim. O sırada dışarı gelen ilk öğrenciler ile fotoğraf çekildi. Bir sonraki hafta fotoğraf sınıfa getirildi. Fotoğrafa baktıktan sonra dedi ki, “bir arkadaşınıza aferin diyorum inşallah gelecekte çok başarılı hizmetlerde bulunacaktır”. Yıllar sonra ben burada Hocamı saygıyla anıyorum. 

- İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldunuz. Neden bu alanda eğitim görmeyi tercih ettiniz?

-1985 yılında üniversite sınavına girdim. O zamanlar tercih listesi sınavdan önce hazırlanıyordu. Tercih listemde İTÜ Uçak Mühendisliği yer alıyordu. Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği yoktu listemde. Ailem ise Tıp istiyordu. Listede Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni de hemen alt tercihe yazdım. Sınavdan bir gün önce İstanbul'a gittim. İTÜ’de okuyan ağabeyim “Ne işin var Uçak Mühendisliği’nde? Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği’nde okuyan arkadaşlarım daha 3. sınıfta projelere, işlere giriyorlar” dedi. Böylece Uçak Mühendisliği’ni listeden sildik ve Gemi İnşaatı yazdık. Ertesi gün sınava girdim. Kâbus, karanlık bir amfide, soru kitapçıkları eksik geldi denilerek 9:30 yerine, bir de tüm salon fazladan bir saat bekletilerek 10:30’da sınava başlatıldık. Sınav sonucunda İTÜ Gemi İnşaatı yine de kazandım, kayıt da yaptırdım. Fakültedeki ilk dönemimde bileğimde kırık nedeniyle sorunlar yaşadım pek destek de göremedim; daha sonra tekrar üniversite sınavına girmek istedim, hatta girdim ama o süreçte ikinci dönem Gemi İnşaata alışmıştım. Üniversitede yavaş yavaş arkadaş ortamım genişledi. Bölümüme de alıştım. Bu arada da üniversite sınavına ayrıca hazırlanmadım. Ancak yine de tercih yapıp sınava girdim. Bilkent Bilgisayar Mühendisliği’ni başa yazdım. Ardından sırasıyla ODTÜ Makine ve İTÜ Elektronik’i yazdım. Bilkent’i kazandım. Artık karar vermem gerekiyordu. İTÜ Gemi İnşaat'ının o zamanki Dekan yardımcısı olan kıymetli hocam Osman Kâmil Sağ'a durumu anlattım. Bana dedi ki: “Sen, Gemi İnşaat 1. sınıfı üçüncülükle bitirmişsin. Başarılı bir öğrencisin, burada kal. Seni sektörümüzün değerli bir büyüğüne yönlendireyim o da seni tanısın. Sana burs bulmaya da yardımcı olalım.” Ardından o yaz Amerikan Loydu’nun (ABS) İstanbul merkezine gittim ve Behçet Tuğlan Bey ile görüştüm. Kendisi Gemi İnşa konusunda beni hem ikna etti hem de burs imkânı sağladı. Zamanla gördüm ki, sektörümüzde onun gibi çok değerli insanlar var. Neticede, İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü’ne devam ettim. 3. sınıfa geçerken de Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nden de burs almaya başladım. Yüksek lisansa başladığımda bursum devam etti.

-Gemi İnşaat’dan finansa geçiş süreci nasıl oldu?

Aslında geçiş yerine her ikisini bir şekilde birlikte ilerletme gibi bir durum diyebilirim. 

1990 yılında 2 Mayıs’ta TDİ’de mecbur hizmet koşulundan dolayı tam zamanlı işe başladım. İşe başlayacaktım ama hangi birimde? Genel Müdür Yardımcısı Nurettin Bey’e gönderildim. O dedi ki, sen hem gemi inşaatı okudun hem de işletme mühendisliği yüksek lisansı okuyorsun. Her ikini de kullanacak bir birim olmalı diyerek; o tarihte Denizyolları, Şehir Hatları, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma işletmelerinin bağlı olduğu Deniz İşletmeleri Daire Başkanlığı’nda Teknik İşler Müdürlüğü’nü uygun düşündü. Çok kıymetli kişilerin yanına gitmiş oldum. Daire Başkanı Sadık Bey, Başmühendis Şevki Bakırcı ve diğer yöneticiler.

Yüksek lisans tezini daha iyi araştırıp yazabilmek için iki aylığına Londra’ya gittim. City Üniversitesi’nin imkanlarını kullandım.

İTÜ İşletme Mühendisliği’nde Doktora Yaparken ise tez çalışmaları için Atlanta’da bulundum. Georgia State ve West Georgia Üniversitelerinin eğitim ve kütüphane imkanlarını burslu olarak dersler de alarak etkin bir şekilde kullandım.

1994 yılının haziran ayında Amerika’da iken bana West Georgia Üniversitesi’nden araştırma görevliliği teklifi oldu. Ardından hayatımdaki en öne çıkan hocam olan finans biliminin duayeni Niyazi Berk Hocam aradı “Borsa’nın yeni başkanı araştırma bölümü kuracak. Sermaye piyasalarına yatkın, sektörlerden de anlayan tanıdığınız var mı diye sorunca biz de seni önerdik, görüşmeye bekliyor” dedi. 27 Haziran 1994 Cuma günü görüşmeye gittiğimde Borsa’nın o zamanki başkanı, rahmetli Tuncay Artun beni karşıladı. Beklenmedik soğuk bir karşılama üstüne ilk olarak “Sen ne iş yaparsın ne yaptın Amerika’da?” diye sordu. “Sermaye piyasaları etkinliği ile uğraşıyorum” deyince “Onunla uğraşsan ne olur biz yaptık da ne oldu?” dedi. Ben de ‘Haklısınız. İlk defa böyle bir soru ile karşılaştım, ben de aynı düşünüyorum. Ama etkinliğe yönelik çalışmalar sayısal yönden birçok sorunu aydınlatmaya çözüm üretmeye de katkı sağlıyor’ dedim. “Ne mesela?” diye sordu. ‘Türkiye’de Borsa’ya yabancıların yatırımı hemen hemen hiç yok. Bu konuda bir araştırma yapmaya çalıştım. Yabancı yatırımcılar portföy mantığıyla bizim borsamıza %5 civarı yatırım yaparsa hem riskleri artmaz hem de getirileri daha fazla olabilir’ dedim. “Emin misin?” dedi. “Eminim tüm borsa verilerini haftalık bazda kullanarak yaptığım çalışma sonuçlarını, Bülent Gültekin, Eugene Poindexter, Niyazi Berk ve Noyan Arsan dahil hocalar ile de teyitleştim” dedim. Bu sefer “Pazartesi işe başlar mısın, nakil veya doğrudan fark etmez” dedi. Kabul ettim ve böyle başladı oradaki görevim. Borsa’nın Araştırma Bölümü’nün ilk uzmanıyım. Hatta Tuncay Bey “Müdür Yardımcısı olur musun?” demişti. Ben idari bir görev istemediğim için istememiştim. Uzman olarak destek vermek istedim (Bu konuyu ayrı bir değerlendirmek gerekir diye de hep sorguladım). İMKB’nin ilk yayınlarını hazırlama ve çıkarma, dışarıdan gelen yayın taleplerini inceleme ve edit etme, dergi çıkarma süreçlerinde bizzat bulundum.

Borsa’da çalışırken 1997 yılı başlarında Yıldız Teknik Üniversitesinin kıymetli rektörü Prof. Dr. Ayhan Alkış beni hemen kendi kadrolarına atamak istedi. Tuncay Bey de iki kurumda birlikte çalışmam için tam destek verdi her aşama tamamlandı; ancak Tuncay Bey’in vefatının ardından Borsa yöneticileri bu konuda sorun yarattı. Bir de Koç Üniversitesinde dersler veriyordum. O sıralarda bir yıllığına askere gittim. Hayatımın önemli bir kısmını ve güzel anılarını da deniz kuvvetlerinde asker olarak yaşadım.

Askerlik sürecimin ardından 2000 yılı sonlarında doçentlik unvanını aldıktan hemen sonra kıymetli hocalarım Prof. Dr. Taner Berksoy ve Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu Bilgi Üniversitesi’ne davet etti. “Burası bir aile, sen de bizimle ol” dediler. Diğer üniversite ihtimallerini düşünmeden Bilgi Üniversitesi’ni tercih ettim. Bilgi Üniversitesi’nde 2005 yılında profesör oldum. Orada finans alanında lisansüstü programlarının açılması ve sermaye piyasaları ve yatırımlara yönelik 4 binin üzerinde kişiye uzmanlık eğitimleri verilmesini de sağladık. Ayrıca finans alanında sermaye piyasalarını öne çıkaran bir anlayış ile lisansüstü programları hızla büyüttük.

-Piri Reis Üniversitesi ile yollarınız nasıl kesişti?

-Aslında 2009 yılından itibaren misafir olarak Mütevelli Heyeti toplantılarına bizzat Başkan Metin Bey tarafından davet ediliyor ve katılıyordum. Onun dışında 2002 yılından itibaren Oda’nın ekonomi danışmanı olarak camianın hep içindeydim. Kaldı ki, 90-94 arası TDİ’de olmam ve ayrıca Gemi Mühendisleri Odası yönetim ve denetim kurullarında yer almam itibariyle daha önceden de bir yakınlığım vardı.

2013 yılı temmuz ayında Piri Reis Üniversitesi’nde önce Mütevelli Heyeti Başkan Danışmanı olarak başlayıp hemen ardından Profesör kadrosuna kabul edilip Rektör Yardımcılığına atandım. İlk iş olarak Rektörümüzün de desteği ile İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı olarak fakültenin oluşumunu sağladım. Rektör hocamızın 2014’ün Nisan ayında ayrılmasıyla Mütevelli Heyet benim devam etmemi teklif etti. Rektörlük teklifi aslında hiç beklemediğim bir anda geldi.

-Yakın bir zamanda, Piri Reis Üniversitesi tarafından Katar Silahlı Kuvvetlerine, uluslararası standartlar çerçevesinde en üst derecede denizcilik eğitimi sağlanması konusunda anlaşma imzalandı. Bu anlaşmadan söz eder misiniz? Eğitim başladı mı?

-Evet, 11 Şubat 2019’da eğitim başladı. Bu eğitimin resmi sözleşmesi 30 Ağustos 2018’de imzalandı. Anlaşma mutabakatı 13 Mart 2018’de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile benim tarafımdan, tüm dünya kanallarının, Millî Savunma Bakanlığımızın ve DIMDEX katılımcılarının önünde imzalandı. Bize avans ödemesi yapacaklardı yüzde 30 olarak. Hatta yüzde 20’ydi, ben onu yüzde 30’a çıkarttırdım. Bir iş daha olmadan yüzde 30 avans ödettireceksiniz. Çünkü bu işe başlandığı tarihte ve sonra ki işletme tarihinde para harcanması değil olay. Biz buna dayalı  (parayı avans alarak) önden hoca alıyorum. Hocalarımızı yetiştiriyoruz ve o hocaların bir kısmı daha sonra Katar’a da gidecek. Ayrıca ödemeler bakımından sonraki dönemlerde her 6 ayda bir de yüzde 5’i olsun ki işletme maliyetini garantiye alalım. Toplam 6 yıllık proje. Toplam 55 milyon Euro’luk bu işin yüzde 30’u avans, yüzde 10’u da eğitimin başladığı tarih itibariyle alınacaktır şeklinde düzenlendi. Netice itibariyle söz konusu yüzde 40’ı, 2019’un ilk 5 ayında alındı. Birinci önemli bilgi buydu. İkinci önemli bilgi de tahmini maliyetimiz 35-36 milyon Euro’yu geçmeyecektir. Öncelikle şunu da belirteyim, bir anlamda biz Katarlılardan iş almaktan ziyade Avrupalılardan iş aldık. Artık Türkiye “know-how” konusunda uluslararası rekabetçi konumda.

-Bu anlaşmanın maddi katkılarının dışında faydaları neler?

-Dünya da çok büyük tanıtımımız oldu. Ciddi bir nakit girdisi oldu fakat bu kar falan değil. Bir üniversite modern bir kampüse yatırımlar yaptığı için, bu üniversite gemiye yatırım yaptığı için, bu üniversite kaliteli akademisyenlere yatırım yaptığı için, bu para kar gibi görünen ama yatırıma gitmiş paradır. Bu üniversite de katkı sunmuş olanların, TÜDEV in kuruluşuna katkı sunmuş olanlar, katkı sağlayan herkes, Deniz Ticaret Odası’na her bir navlundan veya limandan para koyan herkesin emeği var. Yani Katar’dan falan para geliyorsa, katkısını koyanlar sayesinde geldi. Fuat Sezgin hocamızın da katkısı var. Profesör Fuat Sezgin’i dünya tanıyor ve de saygınlığı var.

- Profesör Fuat Sezgin’in denizcilik ile ilgisini kısaca açar mısınız?

-Piri Reis’in en önemli uzmanları arasında sayılır. Türk-İslam Denizcilik ve Bilim Tarihi konusunda en önemli uzman. Piri Reis’in haritasının neden dünya haritası olduğunu inceleyen referans isim. Bu işin alınmasında katkı sağlayan birçok isim var.

Manevi katkılar, maddi katkılar. Bazı şirketler vardır. Finans literatüründe okuduğumuz. Şirketi kuran şirketi kurmuştur, adı vardır ama öyle çağ atlatanlar gelir ki oraya, o şirket bir iki iken, yüz olur bin olur. Bunların değerlerini görmemezlik etmeyelim. Üniversiteye Taner Berksoy’un gelmesinin kıymetini herkesin anlaması gerekir. 2014’de 60-70 hoca üniversitede şimdi 220’ye ulaştı. Mesela Kadri Özdemir hocamız var, CERN’de ki en önemli hocalardan birisi. Hoca anlamında bazen böyle ekol olmanız gerekir. Batı’da bu gerçekleşmiş ama bizde henüz yok. Mesela Cambridge ekonomi alanında ekol olmuştur. Harvard’ın bir yaklaşımı vardır. Bizden bir üniversitenin ekonomide ki yaklaşımı şudur diye bir şey duymadık. Benim amacım Piri Reis Üniversitesinin bir ekolü olmasıdır.

-Piri Reis Üniversitesinde bu ekol denizcilik alanında mı olacak?

-Ben bir ekolü konuşmak istiyorum. Piri Reis Üniversitesi, denizciliği bir bütün görüp, diğer dalları onu tamamlayan olarak gören bir yerdedir. Çatı denizcilik bilimi. Bir anlamda üst kimlik denizciliktir; altta ise hukuk var, finans var, kaptanlık var, makinistlik var, malzeme bilimi, aşçılık, gemi inşa var… Bu şekilde tamamlayıcıları sağlamamız gerekiyor.

Bilim dediğimiz ise, referans alan bilimsel makalelerde, kaliteli dergilerde Üniversitemizden çıkan makaleler referans alır hale dönmeli. Sonrasında kendiliğinden ekol olursun. Hemen olamaz, biz ekol olmak için mücadeleler vermeliyiz diyorum. Denizcilik temalı bir üniversite olarak, denizcilik çatısı altında tüm disiplinleri tamamlayıcı olarak barındıracağız. Denizcilikte, denizciliğin her alanında görüşü olan üniversite olmalıyız. Nedir bizim görüşümüz? Bilim dünyasında bir görüşünüz olur, o dünya size “evet sen ekolsün” der. İnanıyorum ki benden sonra devam edecekler, bu mücadeleyi kat kat ilerletir.

Sayın YÖK Başkanı 2019 Haziran ayında Monaco’da düzenlediğimiz Uluslararası Sempozyum için gönderdiği mesajda “Yükseköğretim sistemimizde misyon odaklı konumuyla özel bir öneme sahip olan Piri Reis Üniversitesi çok kısa süre içerisinde başarılı bir gelişme çizgisine sahip olmuştur” diyerek ana hedefimize net olarak işaret etmektedir.

- Piri Reis Üniversitesi kendi kendine yeter duruma gelecek mi?

-Kendi kendine yetmesi durumundan ziyade, biz normalde bir işletme-finans anlayışıyla baktığımızda öncelikle varlık borca bakarız. Borçlarımız, banka, leasing, işletme sermayesi, işletme kredileri, ticari borçlar vs. toplarsak 50 milyon dolara kadardır. Ancak buna karşı, çok ciddi şekilde gayrimenkullerimiz var. Tuzla bölgesinde arsalarımız var. Artı kampüslerimiz var. Modern kampüs dediğimiz yer yaklaşık 28 bin metrekare alanda 60 bin metrekare inşaat alanına sahip. Diğer tarafta yaklaşık 6 dönümlük yerde de İngilizce hazırlık kampüsümüz var. Sadece bu 28 dönümlük deniz kenarında ki bir değeri düşünün, bu sıkıntılı atmosfere rağmen çok ciddi bir değer. Eski TÜDEV, şimdiki İngilizce hazırlık binasının hemen karşısında inşaat ruhsatı alınmış yurt yapacağız dediğimiz arsamız var. Öğrencilere yönelik spor tesisi yapacağımız arazimiz var. Bir de gemimiz var. Bunların hepsini topladığını zaman bizim değerimiz borcun en az 3 katıdır. Arsalarımızın bir kısmını satışı ile borç kapatılabilir ama böyle günlerde arsa kaybedilmez. Mevcut mütevelli heyetimiz bu konularda çok ciddi düşünüyor. Rasyonel davranmak gerekiyor. Bundan sonra gelecek yönetimlerde bu şekilde düşünecek. Bir de bunun ikinci kısmı var. Üniversitenin gelirleri var. Bunlar nakit akışını yaratan bağışın dışında gelirler. Artı giderler var. Eğer bankayla ilgili ana para faiz ödemelerini gidere dahil etmeden bakarsak, eğitim gelirlerimiz kendi kendini karşılar duruma geldi. Katar konusu ile birlikte çok net bir şekilde artıya geçiyoruz. Eleştirmeye kalkanlar için söylüyorum, eğer böyle bir projeyi eleştirmek yerine varsa siz de böyle bir projelerden bir tane getirin.

- Mezunlar iş bulabiliyor mu?

- Mezunlarımız yüzde 70 oranında iş buldular. İngilizceleri çok iyi ve uluslararası firmalara gidebiliyorlar. Kanaatimce İngilizce ’ye en hâkim mezunlar bizdedir. Staj gemimiz şu zor dönemde 1200 civarında öğrenciye staj imkânı sağlamış oldu. Ciddi anlamda öğrenciyi rahatlattık. Bunu bir çıktı olarak, sosyal anlamda da görmek lazım. Bunu maksimum verimle yaptık. Diğer üniversitelerin staj konusunda çektiği zorluk bizde olmadı Dünya da 4-5 üniversite staj konusunda rahat ve onlardan biri biziz.

-DTO bir portal kurduğunu duyurdu. Staj ihtiyacı olan öğrenciler ile armatörleri buluşturan bir portal. Öğrenciler müracaat etmiş ancak armatörlerden ilgi görmemiş siz bu konuda ne öneriyorsunuz?

DTO ile her an birlikte hareket etmekteyiz. Sektörün gereksinimlerine göre hepimize ne görev düşüyor ise onu yapmalıyız. Son TÜDEV yönetim kurulu toplantısında tüm Türkiye’deki öğrencilerin staj konusu gündeme geldi. Mevcutta boşta kalan çok öğrenci olduğunu öğrendik. Biz de Piri Reis Üniversitesi Gemimizi normal staj süresi devamında 40 gün daha işleterek açığı gidermeye destek vermek istedik. Umarım DTO’nun öncülüğünde faydalı olacağız.

-Piri Reis Üniversitesinde gerçekleştirmek istediğiniz hedefler nelerdir?

Piri Reis Üniversitesi insanlığın refah ve mutluluğuna kendi alanı itibarıyla destek veren bir vizyonu gerçekleştirebilmelidir. Öğrencilerim açısından baktığımda ise, burası sadece hedef için bir araç olmamalıdır. Öğrencilerimiz en güzel yaşlarını bu Üniversite döneminde geçirirken hayattan zevk almalılar ve mutlu olmalıdır. Biz bunun için her geçen gün daha iyisini yapmaya çalışıyoruz.

Bu arada, Deniz Ticaret Odamızın destekleriyle her bir öğrencimize bir Oda üyesi firma/kişi tarafından hayat koçluğu ilişkisini tanımlamayı başarmak istiyoruz. 

-Piyasalardaki son gelişmeler konusunda düşünceleriniz ve beklentileriniz neler?

Tarihsel olarak baktığınızda her dönemin kendine özgü sorunları bulunuyor. 1-2 sene geçmiyor ki, dünyanın bir bölgesinde çatışmalar olaylar eksik kalmıyor, hemen acaba dünya savaşı mı çıkacak denebiliyor. Bugün de denklemin değişkenleri, notasyonları değişiyor ama ana unsur değişmiyor. Hep kaygılı olmalıyız sanki… Küresel ekonomik modelin yapısı, ana oyuncuları işte tam da bundan besleniyor. Bu “absürt” yapının kısa sürede bitmese de çok uzun süreceğini hiç zannetmiyorum. Hali hazırda, Türkiye, yeni kutuplaşan yapıda kendini tekrar tekrar sorgulayarak, yeniden konumlanmaya çalışıyor. Hayırlısı diyorum!

- Sizce ekonomi politikalarında en acil yapılması gerekenler neler?

-Türkiye’nin temelleri her şeye rağmen sağlam. Bu demek değil ki, ekonomimiz sorun yaşamasın. Tabii ki sorunlar olacak. Ancak fazlaca biriken sorunlar yönetilmesi çok zor bir dönemi getirebilir. 

Ekonomide taşlar sanki yerinden oynamış gibi bir durum var. Ekonomi, siyaset ve toplumsal uzlaşının güçlenmesine gereksinim var.

Salt olarak ekonomiye baktığımızda faiz, enflasyon ve döviz kurlarının yanı sıra işsizlik oranındaki yükseklik acil çözümler gerektiğine işaret ediyor.

Finansal sistemimizde en öne çıkan riskin vade uyuşmazlığına dayalı oluştuğunu sürekli vurguluyorum. Bundan dolayı faiz, enflasyon ve kurda sorun yaşıyoruz. Finansal sistemimizin, ekonomide üretkenliği ve ihracatı motive edecek şekilde yapılanmadığını düşünüyorum. Öte yandan, üretkenliği artırmada işi ehline vermek gerekir. Bu noktada Türkiye’nin yeterince ehil insana ve iş adamına sahip olduğunu da görüyoruz.

 

-Öğrencilere neler tavsiye edersiniz?

Öğrencilerimiz üniversite yıllarında hem güzel bir hayat yaşamalılar hem de neden okuduklarının bilincinde olmalılar. Öncelikle kendileri ve gelecekleri için çalışmalılar, not için değil, geçmek için değil. Derslerde “hocaları iyi anlattı anlatmadı” yerine “anlatılacak konuları ben zaten öğrenmeliyim” şeklinde düşünmeliler. Her dönem başından itibaren hocalar konuları anlatmadan önce kendileri derslere önden hazırlanıp gitmeliler, derslerden sonra hocalarını ofislerinde ziyaret edip konular hakkında görüşmeliler, tartışmalılar. Hocaların önereceği veya kendi bulacakları projelerde yer almalılar. Derslerin dışında üniversitenin öğrenci kulüplerinde etkin rol almalılar. Sanattan, spordan, kültürden hiç uzak kalmamalılar. Ve en önemlisi de, her ne olursa olsun iyi ve örnek insan olmalılar.

 

-Hobileriniz var mı?

Fırsat buldukça satranç oynuyorum. Balık tutmak ya da tutmaya çalışmaya vakit ayırıyorum, ayıramasam da ayırmak istiyorum. Geçmişte kısa bir süre oynamış olduğum futbol konusunda ilgiliyim, en azından izleyiciyim. Henüz fotoğraflarımı kamuyla paylaşmamış olsam da fotoğraf çekmeyi seviyorum.

Aslında kendimi bu soruyu cevaplarken sorguladığımda görüyorum ki, ben denizcilik için bir şeyler yapabilmek için her an “hobi” zevki ve motivasyonu ile çalışıyorum. Borsa’da iken denizcilik için uğraştım, Aselsan’da iken denizciliği hep temsil ettim, bakanlığımıza ek görevlendirme ile katkı sağlamaya çalıştım, OECD ulaştırma forumlarında, gemi inşa komitelerinde her ortamda denizciliğimizi temsil ettim. Özetle, denizciliği büyük milli ülkü olarak hissetmeye ve hissettirmeye çalışıyorum.

-SeaNews Dergisini nasıl buluyorsunuz?

-Denizcilik camiamızda parmakla sayılacak kadar az denizcilik basınını temsil eden bir medya kurumu olarak takdiri hak ediyor bir kere. Asgari kaynakla bu işi sürdürmek büyük özveri ve çalışma gerektiriyor. Katkısı olanları tebrik ediyorum. Çok değerli köşe yazıları bulunuyor. Temennim kendimin ve Üniversitemiz akademisyenlerinin önümüzdeki süreçte yazılarının daha sık yayınlanmasını sağlamak.