SULAR KENTİ: BARTIN
 
Bartın, denizden 12 kilometre içeride kurulmuş bir kent... Denizden bu kadar uzak olmasına rağmen, Kocaçay ve Kocanaz çayları kenti üç yönden kuşatarak sular kentine dönüştürüyor. Kent, Küre Dağları, Milli Parkı ve yaylalarıyla görülmeye değer...

Bu hafta Karadeniz’in şirin kenti Bartın’a gidiyoruz. Bartın; ünü mitolojiye kadar uzanan ırmağı, dünyanın gözbebeği olarak görülen Amasra’sı, dünyanın en önemli 100 doğa alanından biri kabul edilen Küre Dağları, Milli Parkı, yaylaları ve plajlarıyla keşfedilmeyi bekliyor.

Kentin adının sular ilahı anlamına gelen Parthenios’dan kaynaklandığı, bu adın da zamanla Bartın’a dönüştüğü kabul ediliyor. Mitolojide Okenaus’un çocuklarından biri ve Sular Tanrısı olan Parthenios adı sular ilahesi ya da muhteşem akan su anlamına da geliyordu. Bartın Irmağı’na da verilen bu adın diğer anlamı da genç bakire ya da genç kızlar için koro türküleriydi. Genç Bakire ise tanrıça Athena’nın bir sıfatıydı ve Athena’nın bu ırmakta yıkandığına inanılıyordu.

Homeros, İlyada Destanı’nda Troya’yı savunmak için Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelen savaşçılar arasında Parthenios Irmağı’nın suladığı ülkeden yiğitlerin de bulunduğunu anlatır. Antik dönemde Parthenios olarak adlandırılan Bartın Irmağı, Bitinya ve Paflagonya arasındaki sınırı da oluşturuyordu.

Bartın’ın tarihini Amasra’yla birlikte ele almak gerekiyor. Çünkü Amasra, Roma ve Bizans döneminde bölgenin en önemli yerleşimi ve Paflagonya eyaletinin başkentiydi. Bizans’ın son yıllarında Amasra Ceneviz kolonisi olurken, Bartın ve çevresi de Türk topraklarına katılmıştı. Fatih Sultan Mehmet 1460’ta Bartın’a gelip Orduyeri olarak bilinen mevkide ordugâhını kurmuş. Daha sonra Amasra üzerine yürüyen Fatih, kan dökülmeden Amasra’yı teslim alınca yöre bütünüyle Osmanlı topraklarına katılmıştı.

Osmanlı döneminde bölgenin pazar yeri olan ve On iki Divan adını alan Bartın, 1867’de ilçe yapılmış, 1876’da da belediye örgütü kurulmuş. 19. yüzyılın sonunda Bartın merkezinde 8.304 Türk ve 373 Rum olmak üzere 8.677 kişi yaşıyormuş. Cumhuriyet döneminde Zonguldak’a bağlanan Bartın 1991’de il yapıldı.

Bartın, denizden 12 kilometre içeride kurulmuş; Kocaçay ve Kocanaz çayları kenti üç yönden kuşatıyor, Gazhane burnunda birleşen iki çay Bartın Irmağı’nı oluşturuyor, 15 kilometre boyunca akarak Boğaz mevkiinden Karadeniz’e dökülüyor. Bartın Irmağı’nın en önemli özelliği ise üzerinde 500 tonluk gemilerin bile işleyebilmesi. Hatta 30-40 yıl öncesine kadar Bartın’ın içindeki tersanelerde büyük tonajlı gemiler üretilir ve buradan suya indirilirmiş. Şimdi kent merkezinde gemi yapılan tersane kalmamış ama Tersane Caddesi adı kalmış yadigâr. Tekne yapımı ise Kurucaşile’nin Tekkeönü ve Kapısuyu köylerinde sürdürülen bir gelenek.

Bartın’ın kalbi şimdi bir bölümü trafiğe kapatılan Cumhuriyet Caddesi. Caddenin tam ortasında Arif Kaptan Şadırvanı var. Kent merkezinde 100-150 yıllık geçmişe sahip birkaç cami de var. Hacı Mehmet Cami, İbrahim Paşa Camisi ve Halil Bey Camisi bunlardan bazıları. Yine bu çevrede Taşhan gibi tarihi hanlar da bulunuyor. Bartın’da (çoğu ırmak kenarındaki mahallelerde) 258 tane tescilli ahşap ev de var.

DÖRT TİYATRO TOPLULUĞU VAR

Mübadeleye kadar Bartın’da Rumlar da yaşıyormuş. Bartın Rumları daha çok Asma mahallesinde oturuyormuş, zaman zaman Bartın’a gelip evlerini ziyaret ediyorlarmış. Bartın’daki Hagios Nikolaos Kilisesi mübadeleden sonra elektrik santralı olarak kullanılmış, 1995’te onarılan kilise kültürevi olarak hizmet vermeye başlamış. Öyle bir onarılmış ki içinde kilise olduğunu anımsatan hiçbir şey kalmamış(!) Şimdi bu eski kilise çok amaçlı salon olarak kullanıyor, işin güzel tarafı bu küçük kentte tam dört tiyatro topluluğu bulunuyor, büyük kentlerde bile görülmeyen bu bolluk doğrusu insanı şaşırtıyor. Kültürevinin tam karşısındaki ilköğretim okulu da eski Rum okuluymuş.

Bartın’ın en önemli renklerinden biri de Garıla (Kadınlar) Pazarı. İki yüz yıllık geçmişi olduğu söylenen pazar yaz-kış demeden salı ve cuma günleri kuruluyor; kadınlar kendi bahçelerinde yetiştirdiği sebze ve meyveden ormanlardan topladığı mantarlara, elleriyle yaptığı peynirlerden manda yoğurduna kadar binbir çeşit ürünü bu pazarda satıyor. Bir başka deyişle organik ürünlerin satıldığı bir yer burası, hem de büyük kentlerdeki gibi ’çakma’ değil, yüzde yüzü kadınlarımızın ürettiği ürünlerin satıldığı ’gerçek’ bir organik pazar.

BARTIN’DA BİR SANAT: TEL KIRMA

Tel kırma; Bartın’la özdeşleşmiş bir el sanatı. Bartın işi olarak bilinen tel kırma tekniğiyle desenler gümüş pırıltılı ışıklarla kumaşların üstüne işleniyor. Kullanılan desenler Sarhoş Sokağı, Kaymak Tabağı ve Küs Eltiler gibi ilginç adlar taşıyor. Tel kırma özellikle oda, yemek ve yatak takımlarıyla, giysilerde de kullanılıyor ve yurtdışında bile alıcı buluyor.

Bartın zengin bir mutfak kültürüne de sahip. Bartın’a özgü yemekler arasında Pumpum Çorbası, Yumurtalı Isbut (bir ot çeşidi), Kabak Burması, Pirinçli Mantı, Halışka ve İncir Dondurması başta geliyor.
Bartın’ın 59 kilometrelik sahil şeridinde birçok bakir koy bulunuyor. Bartınlılar yakınlığı nedeniyle daha çok İnkumu, Güzelcehisar, Mugada ve Kızılkum plajlarını tercih ediyor. Güzelcehisar’dan Mugada’ya kadar kıyı boyunca uzanan lav sütunları ise 80 milyon yılda oluştuğu bilinen eşi bulunmaz bir doğa harikası.

EN ROMANTİK YOL

Bartın’a bir sonbahar günü Safranbolu üzerinden gitmiştim, yol boyu ormanlar arasından giderken Ovacuma’ya gelmeden bir vadiye girdim. Ovacuma’dan Bartın yakınlarına kadar güz sarısına bürünmüş ormanlar, vadiler, yaylalar, yolu sarmış ağaçlardan düşen yapraklar arasından ilerledim. İtiraf etmeyelim ki bu rota benim Türkiye’de gördüğüm belki de en romantik yoldu. Sonra birden rüyadan uyandım, karşıma iş makinaları çıktı, vadinin en dar yeri tıraşlanmış, doğanın içine edilmişti. Acaba maden mi arıyorlar diye düşünürken biraz ilerideki bir tabeladan bu çalışmaların Kirazlıköprü HES inşaatı için yapıldığı anladım. Tamam enerjiye ihtiyacımız var anladık ama böylesine doğa parçalarını yok ederek mi elde edeceğiz bunu? Bunu ciddi şekilde sorgulamanın zamanı geldi de geçiyor bile.

Bartın’ın dört bir tarafı yeşilin her tonunun hâskim olduğu bir coğrafyaya sahip. Özellikle Küre Dağları Milli Parkı’nın da bulunduğu Ulus ilçesi ormanları ve yaylalarıyla ciddi bir turizm potansiyeli oluşturuyor. Buradaki Zoni, Uluyayla, Ardıç ve Gezen yaylalarında onlarca yürüyüş parkuru bulunuyor.

KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI

Bartın ve Kastamonu arasında geniş bir alanı kapsayan Küre Dağları Milli Parkı kanyonları, şelaleleri, düdenleri, ormanları ve mağaralarıyla çok önemli bir doğa alanı. Aynı zamanda Dünyadaki 100, Türkiye’deki 9 sıcak noktadan biri olarak kabul ediliyor. 129 kuş ve 40 memeli türüne ev sahipliği yapan milli parkın sınırları içinde biri dünya çapında endemik olmak üzere (akyıldız) 27 endemik bitki de varlığını sürdürüyor.

Hem doğal güzelliği, hem de geleneksel yaşamın sürdüğü köyleriyle dikkat çeken milli parkın arazisinin üçte birini el değmemiş bakir alanlar oluşturuyor. Ulukaya Şelalesi ve kanyonu başta olmak üzere yörede görülmeye değer birçok doğa harikası da var.

Nasıl Gidilir?
Bartın; İstanbul’a 420  km, Ankara’ya 283 km ve  İzmir’e
720 km uzaklıkta. Bartın’a Türkiye’nin her yerinden otobüslerle ulaşılabiliyor.

Editör: TE Bilişim