1990’lı yılların efsane dizisi Süper Baba’nın isyankâr Elif’i, geçtiğimiz yılların reyting rekortmeni Yaprak Dökümü’nün Fikret’i olarak tanıdığımız,  İstanbul Şehir Tiyatrolarının başarılı oyuncusu Bennu Yıldırımlar bu hafta Ömer Öztürk’ün yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiği ‘‘Vapurda Çay, Simit, Sohbet’’e konuk oluyor.

Kültür ve sanatın konuşulduğu program ‘Vapurda Çay, Simit, Sohbet’ bu hafta  ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisi ile evlerimize konuk olan başarılı oyuncu Bennu Yıldırımlar’ı konuk etti.
 
İstanbul’un simgesi Şehir Hatları vapurlarında, gerçek yolcuların katılımıyla çekimleri yapılan program pazar günü 09:30 ve 18:30’da TRT Türk’te yayınlanacak.
 
İşte Bennu Yıldırımlar ile sohbette öne çıkanlar:

Oyunculuğu bitiren tek kişiydim

“Çocukken aynaların karşısında Ajda Pekkan şarkıları söyleyen bir çocuk olmadım. Ailemin desteği kaçınılmaz derecede etkili oldu bende, çünkü onlar hiçbir şeyi bana engel olarak sunmadılar. Ben çocukken arkeolog olmak istiyordum, hala da ilgim vardır ama arkeolog olamadım. Liseden, matematik bölümü mezunuyum matematiğe de kafam işler yani. Üniversitede, bizim sınıftan oyunculuğu bitiren tek kişi ben oldum.”

İngiltere’de kalmayı düşünmedim

“Almanca biliyordum fakat İngilizce bilmenin daha önemli olduğuna inanıp, üniversiteyi bitirdikten sonra Londra’ya gittim. Tabi İngiltere çok çok farklı bir ortam, hiçbir zaman kalayım da burada oyunculuğa devam edeyim duygusu olamaz, çünkü senin gibi birçok insan zaten orada oyunculuk yapmayı beklerken, ‘buyurun sen de hoş geldin hemen burada oyna’ kimse demez. Ben de zaten dönme isteklisi olarak gitmiştim. Tam zamanında gitmişim, tam zamanında dönmüşüm.”

Hep birbirini seven ekiplerin içine düştüm

Süper Baba’da çok değerli bir ekibin içine düşmüştüm bir de o güne kadar denenmemiş bir karakteri denemek istediler. Seçmeleri de çok uzun sürdü. Ben değil de başka birisi de olabilirdi bende karar kılındı, bu bir şans gerçekten ama çok deneyimli bir ekipti. Özellikle yönetmen Orhan Oğuz, harika bir insandır, her şeyi çok pratik bir şekilde halleder, oyuncu için çalışır. Yani ekip çok iyiydi ben de yeni bir işe girmediğim için çok şanslıydım.”

Şanslı biriyim


“Diziler konusunda size önerilenlerin dışında çok fazla gücünüz olmuyor oturup yazmıyorsanız ki benim yazma yeteneğim yok. Ancak kendime iyi gelebilecek şeyleri algılama yeteneğim var ya da yeni şartlara uyum sağlayabilir miyim, bende bunun içine kendimi atabilir miyim duygusu var. O yüzden televizyonu biraz daha kısıtlayıcı bir alan olarak görüyorum ama bu konuda da şanslı olduğuma inanıyorum. Üst üste iyi işlerin içinde yer alabildim böyle olmayabilirdi ama hayata küsmezdim, böyle denk geldi şuan böyle devam ediyor.”

Sinema Türkiye’de henüz bir endüstri değil


“Sinemanın Türkiye’de tam olarak sektör olduğuna inanmıyorum, televizyon daha sektörleşmiş. Güzel filmler çekiliyor, seyirciyle buluşan popüler filmler de çekiliyor bu çok önemli belki bundan sonrası daha farklı bir yere kayacak, belki de yapıla yapıla daha da gelişecek, öyle umut ediyorum”

Türkiye’yi temsil edebilecek insanlara ihtiyaç var


“Yeni Metin Erksan’lara İhtiyacımız var. O çok çok özel bir insandı keşke küsmeyip daha uzun süre sinema yaparak bugünlere gelebilseydi. Yine onun gibi çok değerli, önemli insanlarımız var ama popülerlik de yapılırken oradan da para kazanılırken, mesela Türkiye’yi sinema sanatında temsil edebilecek filmlerin de olmasını gönül istiyor.”

Birbirine yakın karakterleri teklif ediyorlar, sizi biçimlendiriyorlar


“Eski Yeşilçam geleneğinden kalma bir şey, bir işi iyi yaptıysa kötü kadını oynamaya devam eder duygusu. Oyunculuğa kafa yoran insanların, daha farklı şeyleri yapma arzusu hep içinde kalıyor. Bir Neriman Köksal’ı düşünün ne büyük bir idol ama devamlı bir kötü kadın, kötü kadın çok da iyi oynamıştı ama mutlaka içinde kalmıştır başka bir insanı oynamak çünkü sizi biçimlendiriyorlar.”

Tiyatro olmadan asla


“Tiyatro iyidir çünkü bir, iki aylık prova sürecin var ama sinemada bir, iki hafta önce belirleniyor, yeni bir karakter ya da 5. Bölümde ne yazacaklarını bilmeden başlayıp, başka bir şey gelişebilir. Ona göre aktif bir düşünce yapısı ve değişim içinde olman lazım. Kamera deneyimi, beynin devamlı oyunculukla ilgili çalışmasını sağlıyor ayrıca tiyatroyla bağlantıyı koparmamak, seyirciyle olan alışverişi koparmamak da bizi besliyor. Sinema da işin ‘Crème de la crème’i oluyor olursa iyi olur yani.”

Yönetebilen bir yönetmen olmalı


“Tiyatro, başka bir adrenalin türü kamera karşısında hissedilecek bir şey değil. Belki sizi çok didikleyen, çok irdeleyen bir yönetmenle çalıştığınız zaman bir anlamı oluyor ama monitörün arkasında pek fazla kafasını uzatmayan bir şeylerin o 90 dakikanın yetişmesi temposunda, sizinle çok fazla ilgilenecek zamanı olmayan yönetmenlerle olmuyor bu. Ama hem sizi incelemeye çalışan, hem devamlı isteği olan ve bunu sizden çıkarmaya çalışan yönetmenle, sanki tiyatromsu bir halde oluyor işte o zaman zevkli oluyor.”

Tiyatro mutlu ediyor


“Tiyatro daha oyuncunun elinde olan bir işken, televizyon daha çok yönetmenin ve montajın elinde, sinema daha da yönetmen işi oluyor. O yüzden bütün tiyatro oyuncuları tiyatroda doğal olarak daha mutlu oluyor çünkü kesme yok bir yerde bırakma yok. Bu yüzden tiyatro renklidir, gelmeye devam edin.”

Kendimizi bulmak uzun sürecek


“Senaryo açısından, aslında birçok hikâyenin döndüğü bu coğrafyada daha da iyisi olmalı diye düşünüyorum. Hayat sadece elinize gelen senaryolardan ibaret değil. Hayat çok renkli ve her şey her gün değişiyor. Başka bir fıkırdama olması gerekirken, biraz daha kalıpta kalıyormuşuz gibi ya da eski kalıplarımıza sığınıyormuşuz gibi geliyor bana. İran sineması kadar kendimizi bulduğumuzu göremiyorum. Bir İran sineması ne olduğunu çok belli ediyor ve derdini anlatıyor. Biz de ne kadar çok yazarsak o kadar daha iyisini yapabiliriz.”

Yerli filme bilet kalmıyor


“Türk sinemasından çok çok iyi örnekler var ve yurtdışında bizi çok da güzel temsil ediyorlar. Bu örneklerin daha da çoğalmasını istiyor insan. Eğer devamlı film çevriliyorsa bu ülkede, daha da ileriye gitmeliydi daha da gelişmesini ümit ediyor insan. Bugün Fransa’dan sonra yanlış bilmiyorsam kendi filmlerini izleyen 2. Ülkeyiz değil mi? Bu son 7–8 yılın ürünü ve bunun da böyle devam etmesi müthiş bir şey. Kendi filmlerini destekleyen de bir toplum olduğumuza göre bunun daha da üzerine gidilmesi gerekir.”

Eğitim, istek ve şans önemli


“Cast ajanslarından bir yere gelmek gerçekten zor ama hayat bir denemeyse onun da denemesi bu olacaksa görecek. Eğitimi, olanakları ölçüsünde ne kadar elde ederse, onunla birlikte ısrarlı devam ederse mutlaka bir yere doğru varılır. Ama herkeste gerçekten şanslı olmuyor bunu da göze almak gerekiyor.”

Kara komedi bilinmiyordu


“İntiharın Genel Provasını oynuyorduk, ilk oynadığımız oyundu. İnsanlar oyuna ilk geldiklerinde gülelim mi, ne yapalım, reaksiyon gösterelim mi diye baktılar. İntihar eden bir insan var, bir yandan absürt bir şey de dönerken nasıl reaksiyon vereceklerini bilemeden 20–25 dakika geçiriyorlardı. Şansımıza oyuncu bir arkadaşımız gelmişse ve reaksiyonu onlardan önce başlatmışsa onlarda rahatlayıp reaksiyonu daha erken veriyorlar. Tiyatroda durulur izlenilir ve fazla ses çıkarılmaz doğrudur da ama gülümseten sana zevk veren bir durum varsa senin de reaksiyon göstermen lazım.”

Roman bilinmez, roman uyarlamasıysa izlenir


“Bugün bizim ülkede ortalama altı kişi senede bir kitap bitiriyormuş. Roman, roman uyarlaması derken birden kendini kitapçıda buluyor insanlar. En azından merak ediyor, alıyor romanı okuyor buna vesile olmak mutluluk verici. Bu yoldan da olsa kitap okunmasına teşvik ediliyorsa ne ala ama isteme tarzı biraz değişik Yaprak Dökümü’nün kitabı çıkmış diye istiyorlar, kitap zaten vardı.”

Sanatsız da yaşanır ama bence kuru yaşanır, sanatla birlikte daha iyi yaşanır. Her zaman sanata destek olalım.

www.vapurdacaysimitsohbet.com

Editör: TE Bilişim