Kybele'nin Fırtınada Dümeni Kırılmış...
Foça'dan Marsilya'ya giden Kybele, Yunanistan'ın Kea adası açıklarında fırtınaya yakalanınca, iki Yunan hücum botu ve bir çekici ile kıyıya çekildi Foça'dan Marsilya'ya uzanan deniz yolculuğunun ayrıntılarını öğrenmek için kazı evinden (Sualtı Arkeoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi) Prof. Dr. Hayat Erkanal'la birlikte proje koordinatörü ve Kybele isimli teknenin kaptanı arkeolog Osman Erkurt'un cenneti andıran evine gittik. Yeşillikler içindeki bahçeden uçsuz bucaksız denizi izlediğimiz Erkurt'un evinde sohbetimizi 3 kişi sürdürdük.
Böyle bir yolculuğun kolay olması beklenemezdi. Mutlaka bir çok zorlukla karşılaşmışsınızdır. Bize bir kaçını anlatabilir misiniz?
Prof. Dr. Hayat Erkanal: Yunanistan'da Kea adası var. Bu adanın açıklarında çok fazla akıntı vardır. Burada hava şartları çok uygun değildir. Denizciler açısından son derece tehlikelidir. Burada bir fırtınaya yakalandık. Dalga boyu çok fazlaydı, beş metreyi aşıyordu. Teknenin iki dümeninden biri kırıldı. Diğer ikinci dümen de yerinden çıktı. Refakatçi tekne de arıza yaptı. Çaresiz bir şekilde dalgaların arasında kaldık. Yardım istedik. İki Yunan hücum botu ve bir çekici geldi. Beş saatlik bir mücadeleden sonra bizi uygun bir limana götürdüler. Gereken onarım gerçekleştirildi. Bir de Kolent Körfezi'nin içinde dalgaya yakalandık. Orada kendi imkanlarımızla bir köyün limanına sığındık ve uygun hava şartlarını bekledik. Aslında seyahatin Nisan ayında gerçekleşmesi gerekiyordu. Haziran ve Temmuz'da deniz çok hareketli oluyor. Bu nedenle uygun olmayan hava şartlarıyla karşı karşıya kalındı.
Siz aynı zamanda teknenin kaptanlığını da yaptınız. Bize yolculukla ilgili bir anınızı anlatır mısınız?
Osman Erkurt: Yolculuk sırasında çok fazla deniz tutması oldu. Doktorların söylediğine göre arkadaşların üçte ikisi rahatsız olmuş. Kimi zaman ayakta üç dört kişiyi görüyordum. Normaldir ama, deniz tutabilir. İki ay boyunca denizde kaldık. Bir ay kara görmeyen ve denizde kalan insanların çoğu melankolik olurlar, sıkılırlar. Biz iki ay hem denizde kaldık hem şartlarımız çok zordu.

HER ÖĞÜN MAKARNA
Yolculuğunuzda size maddi destek sağlandı mı?

Osman Erkurt: Tabi birçok sponsorumuz vardı. Ana sponsorumuz Arkas'tı. Ancak yine de bilimsel projelerde bazen mali şartlar zor olur. Bir defasında kötü hava şartlarından kurtulmak için römorkör istedik. Özel bir çekim olduğu için bize 4 bin 500 euroya patladı. Pire'den eksper geldi. O ekspere dünya kadar para verdik. Sonuçta paramız bitti. Ama işimizi devam ettirmemiz gerekiyordu. Böylece makarna birinci yemek haline geldi. Sabah, öğlen, akşam makarna yedik. Konserveler bile tek tipti. Bu arada teknenin tuvaleti yoktu. 20-25 kişi kovayla idare ediyordu. Ayrıca, fırtına da fotoğraf çektik geminin sadece direği görünüyordu. Direğimiz on metre, demek ki sekiz metre dalga varmış. Bunun dışında çok güzel anılarınmız oldu. Çok güzel karşılamalar oldu.
Denizcilikle ilgili geçmişiniz nedir?
Osman Erkurt: Çocukluğumdan beri denizdeyim. Hep teknelerimiz oldu. Teknelerin yapımı sevk ve idaresi benim çocukluktan beri içinde bulunduğum birşey. Bu proje benim için ideal bir durumdu, çünkü hem tarihi bir tekneyi bilimsel anlamda inşa ediyorsunuz hem de üstüne biniyorsunuz. Bir sürü değerli insanla beraber çalışıyorsunuz. Ve o teknenin kaptanlığını yapıyorsunuz. Bu büyük bir zevk ve onur. Onun dışında deniz... Deniz hergün birşey öğretir insana. Öğrendim dersiniz, bir daha öğretir.
Türkiye'nin tanıtımı anlamında da büyük bir proje oldu değil mi?
Prof. Dr. Hayat Erkanal: Tabii. Limana geliyorsunuz, bir sürü tekne sizi karşılayıp size refakat ediyor. Liman ana baba günü, herkes alkışlıyor. Şampanyalar patlatılıyor. Yüzbinlerce liraya yapamayacağınız tanıtımı orada yapıyorsunuz.
Osman Erkurt: Biz tanıtım projesi yapmıyoruz, turizm elçisi değiliz ama çok ciddi bir getirisi var bu projelerin. Bu yüzden bundan sonra yapacağımız projelerde bunu daha çok dikkate almamız gerekiyor. Bu ülkenin tanınmaya ve tanıtılmaya çok ihtiyacı var. Gün geçtikçe de yanlış anlaşılmaya çok müsait bir yere gidiyor. Onun yanısıra bu tip çalışmalar yapılabilse çok güzel tanıtılacak. Ülkemiz ve ülkemizin insanı uzun yıllar içe dönük yaşadı, dışarının ne olduğunu bilmiyoruz. Onlar da bizi bilmiyorlar. Avrupa'ya gidiyorsunuz, 'siz Türk müsünüz' diye soruyorlar. Hala bizi deve üstünde gezer biliyorlar ama bunun nedeni bizleriz. Gitmiyoruz, yazmıyoruz. Herkes biliyor ki Türkiye denizcilkte geri kalmış. Bizi böyle görünce herkes birden bire şaşırıyor, insanlar nasıl böyle birşey yapabiliyor diye. Hem zoruna gidiyor insanın hem de övünüyorsunuz. O yüzden hiç bir şey yapmayın, kıyılarda gezin durun inanılmaz Türkiye'yi tanıtırsınız. Hiçbir iddianız da olmasın.
Prof. Dr. Hayat Erkanal: Şaşırıyorlar. 'Bunların arasında kadın da varmış, nasıl olur' diyorlar. Türk bayrağı taşıyorduk biz. Limanlara falan baktığımızda yatlara hiç biri Türk bayrağı taşımıyor. Türk bayrağı taşımak, Türkiye'ye bağlı olmak pahalı diye Amerikan ve İngiliz bayrağı taşıyorlar. Bizim Türk bayrağıyla girmemize bile şaşırıyorlar; ne işi var Türklerin burada diye.

ÜZÜCÜ BİR OLAY OLMADI
Basının ilgisi nasıldı?

Prof. Dr. Hayat Erkanal: İtalya'da olsun, Fransa'da olsun basın çok önem verdi. Sırf İtalya'da beş televizon kanalına beyanat verdim. Bütün gazeteler seyahatimden bahsetti. Bunların içinde devlet televizyonu da var.
Yolculuğunuzu kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz?
Prof. Dr. Hayat Erkanal: Kitaplaştırmayı düşünüyoruz. Bunların tarihi boyutlarını da kaleme almayı istiyoruz. Ama bu zaman alacak tabii. Bilimsel çalışma olduğu için bir anda çıkarmak mümkün olmuyor.
Karşılanmanızda ermenilerin protestosu oldu...
Prof. Dr. Hayat Erkanal: Marsilya'da 90 bin Ermeni kökenli vatandaş yaşıyor. Biz Marsilya'ya gelmeden önce bazı Fransız gazetelerine baktık. Bazı Ermeni gruplarının bundan pek hoşnut olmadığı belirtiliyor, bizi soykırımcı olarak görüyordu. Soykırımcıların Marsilya'ya gelme haklarının olmadığına dair beyanatlar vermişlerdi. Böyle bir hareket bekleniyordu ancak tahmin edildiği gibi olmadı. Bir iki münferit olay oldu. Onların ben bile farkına varmadım. Bireysel olayları hemen etkisiz hale getirdiler. Onun dışında polisin aldığı sıkı emniyet nedeniyle üzücü bir olay olmadı. Zannediyorum Türkiye'de bu biraz abartılmış. Hiçbir şekilde ben bir protesto olayıyla karşılaşmadım.
Osman Erkurt: Bu seyahatte bizi mutlu eden taraf insanlar arasında çok sıkı ilişkiler kurmamız, Türkiye'yi farklı yönüyle tanıtmamız, yaptığımız hareketi binlerce insanın taktirle karşılaması ve gemiyi ziyaret etmesiydi. İş yapıyorsunuz ve iş yapan herkes gibi dünyada taktir ediliyorsunuz. Hani bizim bir paranoyamız var ya 'Herkes bize düşman' diye. Kimse bize düşman falan değil. Herkesin işi gücü var. Çünkü siz hiçbir şey yapmazsanız sıfatınız size takılır kalır. Mesela İtalya limanlarında Türkiye'de karşılanmadığımız gibi karşılandık. Bundan sonra da o ilişkiler devam edecek. Yabana atılacak bir ülke de değiliz. Bizden başka herkes Türkiye'yi ciddiye alıyor.
Marsilya'ya İzmir kayığı da hediye etmişsiniz
Osman Erkurt: İzmir kayıkları 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği olarak bizim projemizdir. Marsilya projesi ortaya çıkınca Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak bir tane İzmir kayığı hediye etmemizi önerdi. İzmir kayığını 1885 yılında bir Fransız amirali çizmiş. Biz de Fransızlara jest olsun diye bir tekne yaptık ve Fransa'ya götürdük. Cevat Bey kendisi bizzat geldi ve tekneyi Fransızlara hediye etti.

KÜREKLE YUNAN ADALARINA
Sırada başka yolculuk var mı?

Pro. Dr. Hayat Erkanal: Çok arzu ettiğim bir olay var. Elimizde çizilmiş 4 bin 500 yıllık tekneler var. Bunların yelkeni de yok, kürekli. Bunların örnekleri Ege adalarında bulundu, daha doğrusu çizimleri bulundu. İnşallah bunlardan birini yapıp sadece kürek çekerek Yunan adalarına gideceğiz.

Denize yeterli ilgiyi göstermiyoruz...

Osman Erkurt: Osmanlı'nın yüzyıllar boyu karada ve denizde hükümranlığı olmuş ama bir Osmanlı teknemiz yok. Geçin tekneyi Türk deniz kuvvetlerinin bir okul gemisi yok. Eğitim yapacak bir teknemiz yok paramız da var deniz geçmişimiz de var. Akdeniz'de yıllar yılı bulunmuşsunuz. Haçlı donanmalarına karşı varolmuşsunuz. Adaları almışsınız. Osmanlı'nın denizciliği bilmediği tabii ki söylenemez ama elimizde bize ait olan hiçbirşey yok. Bizim kazı yaptığımız yerde 18. yüzyıla ait bir Osmanlı gemisi var. Topları falan da duruyor. İnşallah Osmanlı batığını çıkardığımız zaman bu Türkiye'de bir ilk olacak. Bunun bir kopyasını yapsak Avrupa limanlarını dolaşsak müthiş ses getirir. Hiçbirşey yapmanıza gerek yok.
Editör: TE Bilişim