"BOĞAZ'IN BALIĞINI BİLE ÖZLEDİM"

Geçtiğimiz eylül ayında Nazenin IV adlı tekneyle engin denizlere açılan Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, İstanbul'a uğradığında yolculuklarını, denizde yaşadıklarını, denizle paylaştığı duygularını anlattı. Koç, denizde İstanbul'da yaşadığı yoğun günlerin stresinden arındığını belirtti

Nazenin IV adlı teknesiyle 18 Eylül 2004 günü, tam iki yıl sürecek olan dünya turuna çıkan ve bir aydır İstanbul'da bulunan Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç , dün yeniden engin denizlere doğru yola çıktı. Atlantik Okyanusu'ndan Karayipler'e geçen, Atlas Okyanusu'nu 12 gün gibi bir sürede tamamlayan Koç, Tahiti'de kendisini bekleyen Nazenin VI ekibiyle buluşmak üzere İstanbul'dan uçakla Tahiti'ye gitti. Koç, yolculuğuna çıkmadan önce AKŞAM'ın sorularını yanıtladı. Yedi aylık yolculuğu ünlü işadamının iç dünyasında büyük değişimler yaratmış. Yıllardır içinde biriktirdiği özlemini sonunda gerçekleştiren Koç, denizin iç dünyasında yarattığı değişimleri şu sözlerle anlattı: 'Öncelikle, İstanbul'un ve iş aleminin hayhuyundan insan kendini sıyırabiliyor ve bambaşka bir gözle geriye bakabiliyor. İnsanın öncelikleri değişiyor. Değer ölçülerini bir defa daha gözden geçirme fırsatı buluyor, lüzumsuz şeylere neden üzüldüğünü, bnları neden dert edindiğini soruyor. Dolayısıyla neresinden bakarsanız bakın, iç ve dış dünyanız tamamıyla değişiyor.'

İnsan, devamlı sallanmayan yatağını arıyor

Okyanusta seyrederken en çok Boğaz'da balık yemeyi özlediğini anlatan Koç, 'Denizdeyken çok balık tuttuk ama hepsinin eti saman gibi. İlk özlemimiz Boğaz'da balık yemek oldu. Boğaz'ın güzelliği, havası, eş, dost, eviniz, barkınız ve de tabii işiniz. İnsan, en çok ailesini özlüyor, sevdiklerini göreceği geliyor, devamlı sallanmayan yatağını arıyor. Velhasıl, Allah beni memleketimden, sevdiklerimden, evimden, barkımdan ayırmasın diyorsunuz.'

Denizde her zaman tehlike olduğunu belirten Koç, 'Bunun önemlisi veya önemsizi yok. En çok dikkat edilmesi gereken husus, dalgalı havada ve karanlıkta denize düşmemek. Mürettebatımız tecrübeli olduğu için bu konuda çok dikkat ettiler. Bir defa direğe çıkmak icap etti, sallanan teknede 45 mt.'lik direğe çıkmak ne kadar tehlike arz eder bunu size bırakıyorum. Denizde alacağınız emniyet tertibatının sonu yok' diye konuştu.

Mavi sularda geçen günlerinde iş dünyasını özleyip özlemediğini ise ünlü işadamı şu yanıtı verdi: 'Teknede geçen hayatımızla iş dünyası, neredeyse iç içeydi. Koç Holding ile devamlı temas halindeydik. Onlar lüzumlu gördükleri raporları bana ulaştırıyor, ben de bazı suallerimi onlara soruyordum. Denizde insan daha da faal oluyor, daha sağlıklı düşünebiliyor ve lüzumundan fazla bilgiye de ihtiyaç görmüyor. Bazı ölçüler dairesinde gelişmelerden haberimiz oluyordu.'

Koç, 'Siz yolculuktayken şirketin yönetimiyle ilgili eleştirdiğiniz yönler oluyor mu? Bu eleştirilerinizi Mustafa Koç ile paylaşıyor musunuz?' sorusuna ise, 'Şirketimizi Mustafa Koç ve arkadaşları idare ediyorlar. Senelik ve beş senelik programlarımız var. Buralarda verilen hedefler tuttuğu sürece seviniyoruz, sesimizi çıkarmıyoruz ama program dışı yahut hesapta olmayan bir yatırım, satın alma veya şirket satma gibi durumlar olduğunda tabiatıyla gerek Mustafa Koç gerek arkadaşlarla oturup durum değerlendirmesi yapıyoruz. Günlük işlerden bilhassa uzak duruyorum' yanıtını verdi.

Yerliler balık satıp, ilaç istediler

Seyri sırasında kendisini en çok Panama Kanalı'na gelmeden önce San Blass adalarının şaşırttığını belirten Koç, anılarını şu sözlerle dile getirdi:

'San Blass adaları birbirine yakın, sahilleri sığ ve keskin mercan kayalıklarından oluşan, denizden belki 1.5 metre yükseklikte, palmiye, hindistancevizi ve diğer oraya has nebatla örtülmüş. Adaların bütün sahilleri ince kumdan oluşmuş. Burada yaşayan yerliler Güney Amerika'dan gelmiş, arasıra bir de albino görüyorsunuz. Yani saçı, kaşı ve kirpikleri beyaz. Onların ten rengi de beyaz ve insan bu kadar yamyam gibi yerlilerin arasında beyazlar nasıl olmuş diye hayret ediyor. Gıdaları, balık, muz, hindistancevizi sütü ve ağaçlarda yetişen meyveler. Oraya bir tekneyle gittiğinizde, ağaç kütüğünden oyulmuş kanolarla geliyorlar fakat hayretimize mucip olan, arkalarında oldukça yeni Yamaha motorları var. Size balık satıyorlar, kendi el sanatları işlemelerini sunuyorlar Perabet ve sizden de paralarını aldıktan sonra Coca-Cola, su, ilaç istiyorlar. Vahşi görünüşlerinin yanında fevkalade nazik ve cana yakınlar.'

Yolculuktaki gözlemlerini bir kitapta toplamayı düşünen Koç, 'Günde en az iki saat, bir evvelki günün ayrıntılı hikayesini yazıyoruz. Yalnız teknede olan biten değil, ayrıca memleketten de havadisleri ve radyodan dinlediğimiz dünya haberlerini yazımıza dahil ediyoruz. Bazen de ilginç bir konu bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Buna rağmen her dakika denizde bir şeyler oluyor. Dalgalar büyüyor, sağanak başlıyor, rüzgar esiyor, diniyor, bulutlar geliyor, mehtap çıkıyor, balıklar uçuşuyor, bazen bir yat, bazen büyük bir gemi görüyorsunuz' dedi.

Denizcilik eksiğimizin sorumlusu hükümetlerdir

  • Gelmiş geçmiş hükümetlerin denizlere yönelik politikalarını eleştiren Koç, Türk insanının üç tarafımız denizlerle çevrili olmasına rağmen denizci olmamasını da bu politikalara bağladı. 'Memleketimizin üç tarafı denizle çevrili olduğu halde Türk insanı maalesef denizci değil. Bunun bir numaralı sorumlusu olarak gelmiş geçmiş hükümetlerimizi buluyorum. Denizcilik teşvik ister, yatırım ister, eğitim ister. Bu önemli bir sorun' diyen Koç şöyle devam etti:

    'Bunun sebebi II. Dünya Savaşı sonrasına dayanıyor. O zaman Amerika, elindeki Victory ve Liberty tipi 8-10 bin tonluk gemileri yirmi sene vadeyle neredeyse sıfır faizle satıyormuş. Yunan hükümeti kendi armatörlerini bunları almaya teşvik etmiş. Bizde ise o zamanki hükümet, bu güzel fırsatı ya değerlendirememiş yahut da değerlendirmek istememiş. Uzun zaman deniz araçları ve deniz malzemeleri ithalatı men edildi. Bunlar hep özel izinlerle veya kaçak olarak geldi. Vaktiyle spor malzemelerinin ithalatını serbestleştirmek için Ankara'da yapılan toplantıya Yelken Federasyonu temsilcisi uçağı kaçırıp gidemediği için senelerce her türlü spor malzemesi ithal edilmiş, teşvik edilmiş fakat yelkenle ilgili gerek malzemeler, gerek tekneler bu serbestlikten faydalanamamış. Yunanistan'da Denizcilik Bakanlığı vardır. Biz pek kıymetli bir müsteşar tarafından temsil ediliyoruz fakat bir devlet bakanımıza denizcilik ve denizlerle ilgili sorunlar bağlı. Marinaların tarihi bizde 20-25 seneden başlar. Oysa başka ülkelerde devlet veya belediye marinalar inşa eder, bunlar altyapı niteliğindedir ama artık ilgililer, işin ehemmiyetini anlamışlardır, gerekli kısa ve uzun vadeli tedbirleri alıyorlar. Burada bilhassa, İstanbul Deniz Ticaret Odası büyük rol oynamakta.'

    Seyir defterinden yarı yol partisi

  • Yelkenle 30 saat süre ve ortalama 10.5 knot süratle sessiz sadece iskeleye doğru 30 derece yatarak, deniz ve yelkeni seven için ideal bir yolculuktan sonra şimdi boğucu ve nemli, gri bulutlar basmış halde rüzgarsız. Rüzgarsız kalmamızın nedeni Karayipler'e yaklaştıkça iki hava sistemi arasında bulunmamız. Bu durumu fırsat bilerek Rahmi Koç'un önerisiyle tek tek denize atladık. Okyanusun ortasında, 4800 metre derinlikte ve deniz suyu 24 derece tuzluydu. Dün sabah saat 10'da yarı yolu geçtiğimizden akşam denizcilik geleneklerine göre biz de kostümlü parti yaptık. Bu deniz şartlarında aşçı Wendy, akşama kadar uğraşarak bize ziyafet sofrası hazırlamış. Açılan şampanya şişelerinden birine koymak üzere bir mesaj yazıldı, herkes imzaladı ve şişe denize fırlatıldı. Bunu bulacak kişi hediye alacak. Bu ziyafeti gören ve bir gün önce bizden ayrılmış olan üç beyaz balıkçıl tekrar yuvaya döndü, hala bizimle seyahat ediyorlar. Gece, Rahmi Bey'in söylediği 'Benim gönlüm sarhoştu, yıldızların altında, yaşamak ne hoştur yıldızların altında' nakaratıyla sona erdi.

    Kaynak:Hülya Ünlü -  [email protected]

    DenizHaber.Com

  • Editör: TE Bilişim