Son günlerde Çin'in askeri kapasitesi dünya medyası tarafından en çok tartışılan konuların başında geliyor. 70'lerde yumuşamaya başlayan ABD –Çin ilişkilerinin güvenlik konusunda en sorunlu olduğu konu da askeri kapasite sorunuydu. Çin'in soğuk savaşın son yıllarına doğru uygulamaya koyduğu açılım politikalarında da yine en çok dikkat edilen konular arasında askeri kapasite geliyor. ABD her ne kadar Çin'deki ekonomik ve siyasi modernizasyon hareketlerini destekliyorsa da tarihsel olarak Çin'de askerin yeniden güç kazanmasını kesinlikle istemiyor.

Ancak Çinlilerin tarihsel olarak çelişkili ve anlaşılması zor olan diplomasisi her zaman için Çin'in atacağı bir sonraki adımı tekrar tekrar düşünmeyi gerektiriyor. Sadece son yüzyıla bile baktığımızda Çin'de olmaz denilen birçok şeyin olduğu kolaylıkla görülebilir. İkinci dünya savaşı öncesinde neredeyse ABD'nin ve Avrupalı güçlerin tamamının desteğini alan Milliyetçi lider Chang Kai Şek karşısında köylü desteğine sahip "yalnız" komünistlerin zafer kazanacağı beklenmiyordu. Ama on yıl sonra Mao büyük bir gururla Pekin'de zaferini kutluyordu. Aradan on yıl geçmeden birçok yazar Çin ve Sovyetlerin aynı doğrultuda hareket ettiği ve asla ayrılmayacaklarını iddia ediyordu. Ancak 70'li yıllar Sovyet ve Çin siyasetinin birbirinden ne kadar da farklı olduğunu ortaya koydu. 80'li yıllarda kültür devrimi ve başarısız ekonomi politikaların etkisiyle Çin'in kolay kolay toparlanamayacağı iddia ediliyordu ama 90'lı yılları takip eden yıllarda Çin neredeyse ortalama %10'luk büyüme gerçekleştirdi.

Şimdi ise Çin'in ekonomik olarak toparlandığı ama bu toparlanmanın askeri bir atılıma ve ABD'yi yakalayacak bir donanıma ulaşamayacağı iddia ediliyor. Bundan on yıl sonrasını merak edenler için tarihin izini sürmek yeterli olur sanırım. Çin'in askeri kapasitesini arttırmak istediği aslında Çin'in de saklamadığı bir gerçek. Her sene Ekim ayında kutlanan Cumhuriyet kutlamalarında sergilenen askeri kapasite ve modernizasyon göz kamaştırıcı. Tabi ki şu anda reel olarak Çin'in ne teknolojik kapasite ne de yetişmiş insan gücü olarak ABD ile karşılaştırılabilecek bir ordusu yok. Ancak bu ilerleyen yıllarda olmayacağı anlamına gelmiyor.

VARYAG MESELESİ

2001 yılında Türkiye'nin boğazlarından geçen Varyag tam da bu sebeplerle çok önemli bir konumda duruyor(du). Varyag Sovyetler Birliği'nin 2. uçak gemisi olarak kızağa konduğunda Riga adıyla biliniyordu. 4 Aralık 1988'de denize indirildi. Adı, 1904'de Japon donanmasına bağlı savaş gemilerince sıkıştırılan ve mürettebatı tarafından teslim olmamak için batırılan Rus savaş gemisi Varyag'ı hatırlatması için Varyag olarak değiştirilmişti. (Çinliler için önemli bir sembolik anlam).

Rusya ve Ukrayna arasında yapılan bir anlaşmayla gemi 1993 yılında Ukrayna'ya bırakıldı. Geminin yapım çalışmaları maliyet sorunu sebebiyle 1992'de henüz %67 oranında tamamlanmışken durdurulmuştu. Gemi açık arttırma yoluyla satışa konuldu. Satışa çıkarıldığında motorları ve dümeni yoktu. Aslında bir bakıma uluslararası anlaşmalara uyma gerekliliğinden dolayı da geminin askeri amaçlarla kullanılmaması için bazı parçaları da sökülmüştü.

İlk önce gemiyi İngilizler almak istemişse de daha sonra Macao'da (Çin) bulunan bir şirket geminin eğlence amaçlı kullanılması amacıyla açık arttırmada gemiyi satın aldı. Gemi'nin satın alma işlemleri tamamlanmıştı ve sıra gemiyi Çin'e getirmek kalmıştı. Bu arada Türkiye için de tarihi fırsat doğmuştu. Dünyanın yükselen ekonomisinin Türkiye'nin boğazlarına ihtiyacı vardı. Uzun süren uluslararası hukuki tartışmaların ardından Çinliler devlet kanalıyla müzakereleri sürdürdüler. Bu dönemde Türkiye sadece birkaç "söz" karşılığında Çin'in boğazları kullanmasına izin verdi. Bu süreçte nasıl bir politika izlendiğine dair elde çok fazla bir veri yok. Dönemin gazete haberlerinde konu neredeyse magazinsel bir nitelik taşıyor. Halbuki Çin'in tarihsel yükselişi düşünüldüğünde Türkiye'nin çok önemli bir dış politika aracı olarak kullanacağı bir fırsat doğmuştu. Daha sonra defalarca dile getirildiği gibi Çinli turist vaadleriyle Varyag boğazlardan geçebilmiştir.

Varyag'ın gazino mu yoksa bir savaş gemisi mi olacağı gözlerden çok uzak yerlerde tartışılmaya devam ederken, 2011 yılında Çin açık bir şekilde ilk savaş gemisini gururla uluslararası basına tanıtıyordu. Bir savaş gemisiyle askeri modernizasyon tamamlanmasa da Çinliler yavaş ama sağlam adımlarla ilerlediklerini bir defa daha ortaya koyuyorlardı.

ÇİN'DE ORDU VE SİYASET

Çin'in nüfusuna göre kıyaslandığında çok büyük bir ordusunun olmamasının ekonomik olduğu kadar siyasi sebepleri de var. Bir bakıma devrimler ülkesi olan Çin tarihine bakıldığında her büyük değişimin ve devrimin ardında güçlü askerler olduğu görülecektir. Çin'de siyasi iradenin askeri elitler kanalıyla uygulamaya konulduğu hem 1911 hem de 1949 devrimlerinde görülür. Bunun yanı sıra iç savaşın her iki lideri de başarılı askerlerdi. Ancak askerin etkili olduğu her dönemde çok yoğun bir çatışmanın da ortaya çıktığı bir gerçekti. Belki de dünyanın birçok yerinde olduğu gibi silahların konuştuğu yerde siyaset susuyordu.

Kültür devrimin sonu ve açılım politikalarının başlangıcı Mao'nun en yakın generali olan Lin Biao'nun öldüğü uçak kazası ile ilişkilendirilebilir. Bir bakıma Kültür Devrimi'nin çatışma ortamı güçlü askeri yapının dağılmasıyla yerini açılım politikalarına bırakıyordu. Çin'de otuz yıldır bu politikaları sürdüren lider kadro teknokratlardan oluşuyor. Reform süreci boyunca Çin'de ekonomi ve siyaset belirli bir olgunluğa erişmiş durumdayken yeniden güçlü bir askeri yapının oluşmasının anlamı ne olabilir? Çin'de askeri yapının yeniden güçlenmesi Çin için olumsuz bir gelişme olabilir mi?

Uluslararası gündemi uzun bir süre daha meşgul etmesi muhtemel bu soruların farklı bakış açılarını da hesaba katarak değerlendirilmesi gerekiyor. ABD'nin askeri gücüne karşı bir meydan okuma gibi görünen Çin'in askeri kapasitesini arttırması diğer yandan iç politikayı etkileme gücüne sahiptir. Diğer yandan Çin küresel gündemi takip ederek, ona göre bir gelişim stratejisi izlemeye çalışmaktadır. Varyag benzeri bir dış politika faciasını yeniden yaşamamak için en azından Çin'in küresel ve bölgesel ilişki ağları yakından izlenmelidir.

Editör: TE Bilişim