Reşadiye ve Sultan Osman-ı Evvel dretnotlarına el konulması

Çocukken rahmetli babamla yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenim, onun nesli üzerinde, Büyük Britanya'nın, I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, 1914'te, Sultan Osman-ı Evvel (Birinci Sultan Osman) ve Reşadiye dretnotlarına (Dreadnought; tek tip çaplı toplarla donatılmış savaş gemisi) el koymasının çok büyük bir etki yarattığı, Büyük Britanya'nın kimliğinde, yabancı devletlere güvenilemeyeceği biçiminde güçlü bir yargının oluşmasına yol açtığı olmuştu.

Üstelik bu yargı, sadece askerler ve onların çevreleri ile sınırlı kalmamış, topluma yayılmıştı. Oysa böyle bir olay Osmanlı devletinin başına ilk kez gelmiyordu. Birkaç yıl önce, 1911'de, İtalya hükümeti Osmanlı devletinin Ansaldo tezgâhlarına sipariş ettiği Drama kruvazörüne el koymuştu. Ancak bu, bilebildiğim kadarıyla, bir toplumsal tepkiye yol açmadığı gibi belleğimizde de pek yer etmemiştir. Büyük Britanya'nın el koyduğu iki dretnot olayındaki farklılık bu gemilerin satın alınabilmesi için bir kampanya açılarak halkın gönüllü yardımlarına başvurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kampanya da büyük ilgi görmüştü. Yani insanlar bu gemiler için yapılan fedakârlığın farkındaydı. Gemilere el konulması da bu nedenle toplumda geniş yankı uyandırmış, büyük bir düş kırıklığı doğurmuştu.
 
Dretnotlarının öyküsü

Sayın Serhat Güvenç bu ay yayımlanan kitabında [Serhat Güvenç: Birinci Dünya Savaşına Giden Yolda Osmanlıların Dretnot Düşleri, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, I. Baskı, Ocak 2009.] bu olayı etraflı bir biçimde ve sistematik bir bütünlük içinde ele alıyor ve bence, büyük bir boşluğu dolduruyor.

Kitapta, öncelikle o dönemde dretnot sahibi olma tutkusunun Osmanlı devleti ile sınırlı olmadığına dikkat çekiliyor. Açık denizlere hâkim olma heveslisi Avrupa ülkeleri, ABD, Rusya ve Japonya arasında bu alanda, açık ya da örtük, bir yarış var. Ama böyle bir iddiası olamayacak ülkeler de dretnot edinme çabası içine girmişler. Arjantin, Brezilya ve Şili arasındaki rekabet bunun ilginç bir örneği.

Osmanlı devleti açısından ise Balkan Savaşı'nda Ege Denizi'nde üstünlüğü Yunanistan'a kaptırmış olmanın verdiği eziklik bu arayışın en önemli nedeni. Yunanistan da üstünlüğünü kaybetmemek için bu yarışta yer alıyor. Kitaptan, Büyük Britanya'nın bu tür gemileri yapıp satma tekelini elinde tutarak iyi bir kazanç sağlama niyetinde olduğu da anlaşılıyor. Ortalıkta bu tür satılık gemilerin olmasının nedeni ise mali. Güney Amerika ülkeleri, sipariş ettikleri dretnotların mali yükünün altından kalkamayacaklarını fark edip, kurtulmanın yollarını aramışlar. Bu yolla satılığa çıkan gemilerden birisi de Brezilya'nın sipariş ettiği Rio de Janeiro dretnotu. Osmanlı devleti buna talip olmuş ve adı Sultan Osman-ı Evvel olarak değiştirilmiş. Buna karşılık Reşadiye ise Osmanlı devleti tarafından sipariş edilmiş.

Olayın ikinci boyutu, Büyük Britanya'nın bu gemilere hiçbir yasal temele dayanmaksızın el koyması. Sir Winston Churchill'in bu kararı ülkesinde bile eleştiri konusu olmuş. Churchill, büyük bir olasılıkla Osmanlı devletinin Almanya safında yer alacağına inandığı için bu kadar pervasız davranmıştı. Ancak, kitabın onuncu bölümünde anlatıldığı gibi, bu kararın kendisi, İstanbul'da ibrenin Almanya yanında savaşa girme yanlılarının lehine dönmesine yol açmıştı. Kitabın 69'uncu sayfasında Churchill'in de bu değerlendirmede doğruluk payı olduğunu kabul ettiği belirtiliyor.
 
Milli yabancı banka

Olayın üçüncü boyutu ise bu işin finansmanına ilişkin. Osmanlı devleti Sultan Osman-ı Evvel dretnotunu satın alabilmek için "Perrier" adlı Fransız bankasından, Reşadiye için ise "Türkiye Milli Bankası"ndan kredi almıştı. Adında "Türkiye" ve "Milli" kelimeleri olan ikinci banka aslında bir İngiliz bankası idi. Kitabın 5. sayfasında belirtildiği üzere İngilizce adı National Turkish Bank olan bu banka İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nın isteğiyle kurulmuştu ve neredeyse onun bir ajanı gibi çalışıyordu. [Söz konusu bankanın faaliyetlerine ilişkin olarak daha etraflı bilgi için: Marian Kent: Moguls and Mandarins-Oil Imperialism and the Middle East in British Foreign Policy, Londra: Frank Cass, 1997, s. 68-97]. Kitabın "Mali Karmaşa" başlıklı on birinci bölümü bu konuya ayrılmış. Bu bölümde Lozan Antlaşması üzerinden Tayyare Cemiyeti'ne uzanan sonraki gelişmelerin çok ilginç öyküsü de yer alıyor.

Bu güzel kitap, bu dretnotlara el konulması olayını siyasi, iktisadi ve askeri boyutlarıyla ele alıyor. Buna rağmen uzun değil. Dizin dahil sadece 128 büyük boy ve resimli sayfadan oluşuyor. Kitap pek çok karmaşık, teknik ya da siyasal konuyu kapsamasına rağmen genel okurun rahatlıkla okuyup anlayabileceği akıcı bir dille yazılmış. Kendi hesabıma çok şey öğrendim. Ama takıldığım iki küçük noktaya değinmeden edemeyeceğim.

Bunlardan ilki kitapta Sultan Osman-ı Evvel ya da bazı yabancı kaynaklarda yer aldığı üzere Sultan Osman I isminin kullanılmayıp, gemiden Sultan Osman olarak söz edilmesi. İkinci nokta ise Donanma Cemiyeti'nin tam adıyla Donanma-yı Osmanî Muavenet-i Millîye Cemiyeti [19 Temmuz 1909-2 Nisan 1919] bu iki gemi için ne kadar para topladığına ilişkin bilgi olmaması. Bunu hep merak etmiştim. Herhalde bu konuda pek belge yok.

Sayın Serhat Güvenç'i hem bu değerli araştırması hem de bunları bizlere ulaştırmaktaki başarısı için kutluyorum.

Editör: TE Bilişim