Haluk Cecan anıldı

Türkiye ve yurt dışında çektiği su altı belgeselleriyle tanınan Haluk Cecan, ölümünün 2. yılında Çanakkale'de anıldı.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Su Altı Topluluğu üyeleri, kordon boyunda bir araya geldi. Topluluk üyeleri, Cecan anısına Çanakkale Boğazı'na çiçek bıraktı.

Topluluk Başkanı Barış Özalp, gazetecilere yaptığı açıklamada, su altı belgeselcisi Haluk Cecan'ın değerli bir insan olduğunu söyledi.

Cecan'ın çektiği belgeselleri izleyerek büyüdüklerini belirten Özalp, “Tüm dalgıç camiası, Cecan'ın su altı dünyasındaki belgesellerini bilir. Onun bu belgeselleri birçok kişiye denizi sevdirmiş ve dalgıç yetişmesine neden olmuştur. Cecan'ın su altı dünyasına çok büyük emekleri vardır” dedi.

Cecan'ın çektiği belgesellerden bazılarının ulusal ve uluslararası platformda ödüller aldığını ifade eden Özalp, “mavi severler” olarak Haluk Cecan'ı saygıyla andıklarını kaydetti. (aa)

Haluk Cecan'ın ölümünün 2.Yılında Virahaber'de çıkan özel haber:

Haluk Cecan'ı saygıyla anıyoruz

Ustamız Haluk Cecan'ı mavilerden ve aramızdan ayrılışının 2. yılında saygıyla anıyoruz.
 
Vira Dergisi kurucularından ve Uluslararası Deniz Kültür Festivali'nin hayata geçmesi için bizim kadar emek veren ustamız Haluk Cecan'ın aramızdan ayrılışının ikinci yılındayız. Haluk ağabeyimizin eksikliğini geçen süre içinde, vatanı maviler kadar biz de derinlerde hissediyoruz. Onun hatırası ve miras bıraktığı misyonuyla yolumuza devam edeceğiz. Aramızından ayrılışın ikinci yılında da saygıyla anıyoruz seni Haluk Ağabey. Rahat uyu...

Unutmadık, unutturmayacağız

Haluk Cecan geçmiş çağlardan günümüze uzamış, nasıl olmuşsa, mutlaka bir boşluktan, bir kompütür hatasından unutularak kalmış, günümüze fişlenmiş bir deniz şövalyesidir. Haluk Cecan'ın 1957 yılında ortaokuldaki sıra arkadaşından aldığı 8 mm bir kamera ile başlayan filmcilik tutkusu, 1964 yılında Bodrum'da sualtıyla birleşince çok uzun bir belgeselcilik öyküsüne dönüştü.

1970 yıllarında basit sualtı kabiniyle çekilen sualtı filmleri ilk meyvesini 1982 de İFSAK film yarışmasında kazandığı jüri ödülüyle verdi. 1980'li yılların başlarında video kameraların gündeme gelmesiyle birlikte, uzun süreli çekimler yapmaya başlayan Haluk Cecan, çalışmalarını plexiden yapılan sualtı kabinleriyle gerçekleştirdi. 1985'den sonra ise profesyonel sualtı kabinleriyle yapılan çalışmalar TRT'nin dikkatini çekti.

1988'de ilk Türk sualtı belgeseli olan 'Seyir Günlüğü' çekildi. Yönetmeninden sualtı ışıkçısına kadar bu ülkenin insanlarından oluşan ekip, Amerikalılar ve Almanlardan sonra yeni belgesellere imza attılar. Bu ekip; Haluk Cecan, Orhan Tuncel, Güngör Muhtaroğlu, Selman Kahraman, Tamer Çetin, Erdoğan Özarık, Mehmet Ergüner, Vahit Özdemir, Erdinç Tunç, Onur Apuhan'dan oluşuyordu. Bu deneyimli çekirdek kadro ile başlayan belgesel çalışmaları 17 sene boyunca devam etti.

Haluk Cecan artık denizlere hısım akraba, deniz canlılarına da komşu olmuştur. Deniz onun için; bir ananın çocuklarının dönüşünü beklemesi gibidir. Deniz bir liseli kızdır, bir uttur, bir tamburdur. Deniz ekmek kavgasıdır, ekmek kaygısıdır, hayatın özüdür, kendisidir. Bir küçük istasyon, denizdir. Giden gemi, sallanan bir mendil, denizdir. Deniz hayalleri, rüyaları, gençliği, yenilgileri, hüsranlarıdır. Deniz gönüllere sığmayandır. Deniz gerçeğin tıpatıp kendisidir. Deniz zaman zaman bulutlar ülkesidir. Deniz bir tokat, bir yakarıştır. Deniz vuslattır, özlemdir. Deniz mavidir, martıdır. Deniz yürektir'

1988'de başlayan çalışmalar 1990'da Marmara Takımadaları, 1992'de Sessiz Dünyada Gezintiler, 1994'de Akdeniz'de Gezintiler, 1997'de Anadolu Mavisi, Mavi Güneyden Yeşilada'ya, Akdeniz Gezgini, Mavi Derinliğin Sırları, Mavi Sessizlik, Derindeki Sırlar, Sonsuz Mavi gibi belgesellerle devam etti. 300'e yakın bölümden oluşan belgesel dizileri, başta TRT olmak üzere Show TV, Cine5, TGRT'de yayınlandı.

1988, 1989, 1990 yıllarında alınan ODTÜ Sualtı Filmleri Yarışmalarındaki ödüllere, 1990'da Fransa'da tertiplenen Dünya Sualtı Filmleri Festivali'ndeki ikincilik ödülü eklenir. Bu ödül Haluk Cecan'ın Kaptan Cousteau ile tanışmasına fırsat yaratır. Bu efsane isim ile Haluk Cecan, Paris'teki Oşinografik Park'ta biraraya gelirler. Cecan, Cousteau ile Türkiye ve dünya çevre problemleri konusunda röportajlar yapar. Daha sonraki yıllarda Cecan, Cousteau tarafından toplantılarına davet edilir. 1991 yılında Antartika projesi ile ilgili toplantıya katılan Cecan, burada da Cousteau ile görüşme fırsatı bulur. Son kez 1994 yılında Dusseldorf'da biraraya gelirler. Tanışmalarından kısa bir süre sonra dost olan ikiliyi, Kaptan Cousteau'nun 1997 yılındaki ölümü ayırır.

Şaiirin dediği gibi 'her ölüm erken ölümdür'. Bu ölüm bir hüzün olur Haluk Cecan'ın yüreğinde. İnsani olan hiçbir şey Haluk Cecan'a yabancı değildir. Sevgi, umut, hasret, öfke, kederlenmek namusluca, dalgaların dilediği limana doğru sürmek yüreği, ne kadar sevinç varsa yaşamak, ille de birer birer ve hep beraber yepyeni denizlere kulaç atmak özlemi... Yıldızlar uçuran bir sevinci özlemekte yürek, geçip giden fırtınaların ardından. Hayat büyük aşkların yaralarıyla kuşatılmış gibi akıp gitmekte bir denizden ötekine. Hayatın gezinti mevsimi usulca akmakta. Ve yaşamak insanın içinde dopdolu bir şiir gibi durmakta.

Haluk Cecan, Cousteau ekibiyle dostluğunu devam ettirir. 1990 yılından itibaren Cousteau ekibinden Calypso'nun kaptanı Albert Falco, mühendis ve ekip şefi Andre Laban, dalış ekip başkanı ve kameraman Bernard Delemotte ile kurulan dostluklar bir çok kez meyvesini verir. 1997 yılında İstanbul'da düzenlenen Dünya Sualtı Filmleri Festivali'ne katılan Laban, 2000 yılında yine Cecan'ın davetlisi olarak ülkemize gelir. Birlikte Ege ve Akdeniz'de dalış ve belgesel çekimleri yaparlar.

Son olarak 2004 yılında Tayf Ajans'ın organize ettiği Uluslararası Deniz Kültürü Festivali'ne bu efsane ekipten Andre Laban ve Bernard Delemotte katılır. Sadece onlar değil festivalin organizasyon komitesinde yer alan Haluk Cecan'ın davet ettiği Rocnac (Fransa) Festival Başkanı Jean Claude Eugene, Sansebatian (İspanya) Festival Başkanı Francisco Pizzaro, Tatras (Slovakya) Festival Başkanı Peter Tokarcik de hem belgesel filmleri ile hem de renkli kişilikleri ile festivale ayrı bir renk katarlar. Önce İstanbul, sonra Fethiye'de devam eden etkinliklerde Haluk Cecan belgesel çalışmalarına devam eder.

Yaşamak dünyaya karışmak, hayatın içine dalmaktır alabildiğine. Sevdin mi sımsıkı sevmek, hayatı tutkuyla kucaklamaktır nefes nefese' Denizin sesini dinlemek, ağacın yeşiline tutulmak ve yaşamı bir sevince dönüştürmek

Ve Haluk Cecan hayata ve doğaya karşı da kusursuz duyarlılığını gösterir. Bol ödüllü, çevre ve doğa problemlerinin işlendiği çalışmalarda sualtında kurulan dekorlar, maketler ve kullanılan kostümlerle ilginç filmler ortaya koyar. 1992 yılında Cecan, fantastik filmlere başlar. Bu yapımlar dünya festivallerinde büyük ilgi görür. 1992'de Tenten ve Denizler Hakimi, 1996'da Dinazor, 1999'da Mahşerin Atlıları, 2004'de Uzaya Kaçış gibi filmler Cecan'a uluslararası festivallerde 35'den fazla ödül kazandırır.

2004 ekim ayında Fransa'da yapılan dünya festivalindeki İnsolid Ödülü ve 2004 aralık ayında Yugoslavya'daki festivalde kazanılan jüri özel ödülü Cecan'a tekrar yeni filmler yapma şevki verir. Denizlerimizin kirlenmesi ve sualtı canlı hayatının kaybolması sebebi ile ülkemizde çok az sayıda sualtı belgeselcisi olduğunu söyleyen Haluk Cecan'ın gelecek için, denizlerimizle ilgili bir korkusu ve dileği var. Cecan; gelecekte Ege ve Akdeniz'in kirlenmesi ile birlikte sualtı dünyamızı tanımaya fırsat bulamadan sualtı belgeselciliğinin de biteceğini söylüyor ve ekliyor: 'İnşallah tahminlerimiz doğru çıkmaz ve gelecek nesillere temiz bir deniz, zengin sualtı canlı hayatını miras olarak bırakırız'.

Bu baharda aynı pencerenin önündeyim yine. Döner gibi günden geceye, girer gibi sabaha, hayat kendince akıp durmakta. Dışarıda yeni bir günün kokusu duyulmakta. Bahardır rüzgarlarla usulca gelen. Sanki toplayıp acıyı kederi çekip gidiverecek de, geceler gündüzlere değiverecek birden.

2004 ekiminde önemli bir sağlık problemi ile karşılaşan Cecan, yeni projelerini durdurur. Cecan'ın elinde henüz belgesele dönüşmemiş yüzlerce saat film vardı. Maldiv adaları, Kızıldeniz, Güney Afrika büyük beyaz köpekbalıkları, foklar, balinalar, henüz izleme fırsatı dahi bulamadığı Türkiye sularında çekilen görüntüler. Ve kitap çalışmaları.

Şairin dediği gibi; 'Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana, Haluk Cecan da öyleydi. Kızıldeniz'in yosunları incindi. Güney Afrika'nın büyük beyaz köpekbalıklarının, fokların, balinaların kalbi kırıldı. Okyanusun dibinde kafasını okşadığın yüreği yaralı yunusun yüreği kanadı. Türkiye sularındaki tarih asla sana verdiği gibi kimseye poz vermeyecek artık. Maldiv adalarının gözü yollarda kalacak. Suların hatırına, korkudan yüreği titreyen serçenin hatırına hep yüreğimizde olacağını bil. Biz yüreğimizde yüreğine hep iyi bakacağız Haluk ağabey...

 

 

Editör: TE Bilişim