Kuzey Kutup Dairesi kışın ortasında o kadar karanlık ki etrafı görmek güç. Dünya’nın tepesinin güneşten uzağa doğru eğilme şeklinden ötürü, yıldız asla ufuk çizgisinin üzerine çıkmıyor ve karanlık gökyüzü, Kuzey Kutbu’nu kutup gecesi olarak bilinen şeyle kuşatıyor. 

“Sanki sürekli gece vardiyasında çalışıyormuşsunuz gibi,” diyor İskoç Deniz Bilimi Birliği’nden okyanusbilimci Finlo Cottier.

İki yıl önce, Cottier’in de aralarında bulunduğu bir grup biliminsanı ışığın kuzey sularında yaşayan deniz canlılarını nasıl etkilediğini incelemek üzere kışın ortasında Kuzey Kutbu’na yolculuk etti. Deniz canlıları da aynı bizler gibi günlük işlevlerini yerine getirmek için ışıktan yararlanıyor. Işık, ne zaman yiyecek bulmak üzere göç edeceklerini, ne zaman çiftleşeceklerini ve nerede avlanacaklarına işaret ediyor. 

“Haziran ve Temmuz aylarında bir büyüme ve faaliyet patlaması yaşanıyor,” diyor Cottier. “Bu noktaya nasıl geliyoruz? Kutup gecesinde, bu baharı tetikleyen neler oluyor? Döngünün tamamını anlamaya çalışıyoruz.”

Bu döngüyü anlamak, iklim değişikliğiyle mücadele eden Kuzey Kutbu için kritik önem taşıyor. İncelen buzlar karanlık okyanus sularına daha fazla ışık sızması anlamına geliyor. Bu, aynı zamanda, bölgeden daha fazla gemi geçecek ve beraberinde daha fazla ışık getirecek demek. Dünyanın her yerinde ısınan sular yiyecek ağını bozarak belirli balık türlerini daha yüksek enlemlere itiyor. 

Tüm bunların deniz yaşamı için ne anlama geldiği henüz belirsiz, fakat 5 Mart 2020’de Nature Communications Biology dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma ışık kirliliğinin, biliminsanlarının yaşam döngülerini hâlâ anlamaya çalıştıkları deniz canlılarının nasıl yaşadığını önemli ölçüde etkileyebileceğini belirtiyor. 

Kutup gecesinde ışığı ölçmek

Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden biyolog Geir Johnsen “Doğruca kuzeye yöneldiğimizde günışığı saatleri hızla azalıyor,” diyor. “Kuzeye doğru her enlemde hava daha da kararıyor. Ardından, 80 derece [kuzey] dolaylarında, öğle vakti ve gece yarısı arasında hiçbir fark kalmıyor.”

Araştırmacılar, artan gemi trafiğinin deniz canlılarını nasıl etkilediğini öğrenmek için Norveç’in kuzeyinde, 70 derece Kuzey’den 77 derece Kuzey’in hemen aşağısı ve yukarısına kadar yayılan bir bölgede bulunan üç farklı istasyonda deneyler gerçekleştirdi.

A, B ve C olarak işaretlenen her bir istasyondaki deneyler deniz canlılarının başka türlü hiçbir ışık kaynağına maruz kalmayacakları tam karanlık içinde gerçekleştirildi. Gemilerin ışıklarını açıp kapatan ekip, sonrasında sudaki canlıların varlığını ses dalgalarıyla belirlemek için yankı iskandilleri kullandı. 

C istasyonu sudaki organizmaların sayısında yalnızca hafif bir azalma gösterirken, diğer iki istasyonda deniz canlısı varlığında çarpıcı değişimler görüldü. En kuzeydeki A istasyonunda gemi ışıkları açıldığında, belirlenen organizma sayısı yarı yarıya azaldı. B istasyonunda tam tersiyle karşılaşıldı; gemi ışıkları açıldığında organizmaların sayısı yarı yarıya artış gösterdi.

Işık, hayvan davranışlarını yalnızca kayda değer ölçüde değiştirmekle kalmadı; akustik görüntüleme sonuçları 200 metre kadar derinlerde dahi davranış değişiklikleri olduğunu gösterdi.

Araştırmanın başyazarı Norveç Arktik Üniversitesi’nden biyolog Jørgen Berge, “Bunun anlamı, bunun anlamını söylemenin olanaksız olduğu,” diyor “Öncelikle bilimsel değerlendirmeler organizmaları inceledikleri ışığı hesaba katmadıkları sürece doğru sonuçlar vermeyebilir.”

Suda tam olarak kaç tane balık olduğunu bilmenin ticari bir yönü de var.

“Kuzey Kutbu ısındıkça, türlerin kuzeye doğru ilerlediklerini biliyoruz. Balık yataklarını sürdürülebilir şekilde yönetebilmek için kaç tür olduğunu bilmemiz gerekiyor,” diye ekliyor Berge.

Araştırmalar yükselen sıcaklıkların 2050 yılına gelindiğinde trans-Arktik nakliyatı mümkün kılacağını öngörüyor. Araştırmacılar bölgedeki taşıt trafiğini, zaman içinde nasıl artacağını görebilmek için henüz gözlemlemeye başlıyorlar. Geçtiğimiz Eylül ayında yayımlanan bir araştırmada bilimciler kargo gemilerinden yolcu gemilerine kadar her şeyi takip etti ve geçtiğimiz iki yıl içinde 5000 taşıtın toplamda 132 bin 828 yolculuk yaptığını buldu.

Bazıları için daha aydınlık bir dünya

“Canlıların su kolonunun neresinde bulunacağı, ne zaman çiftleşeceği, ne zaman gelişeceği. Bunların tümü ışık tarafından düzenleniyor,” diyor Johnsen. “Işık yaşamın en eski işaretlerinden biri, ancak insanlık olarak geçtiğimiz 100 yıldır yapay ışık kullanıyoruz ve hayvanlara farkında olmadığımız zararlar veriyoruz.”

Dünyanın tahmini olarak yüzde 80’i, her yıl yaklaşık yüzde 6 oranında artan yapay ışıklarla kirletilmiş bir göğün altında yaşıyor.

Araştırmada yer almamış olan, Monterey Körfezi Akvaryum Araştırmaları Enstitüsü’nden Steven Haddock, araştırmanın ilgi çekici olduğunu, ancak farklı yöntemlerle farklı koşullar altında tekrarlanması gerektiğini söylüyor.

Işığın etrafında toplanan ve ışıktan kaçan türler arasındaki davranış farklarını kendi araştırmalarında da görmüş.

“Aynı şeyi gece vakti yapılan ve ziyarete gelen hayvan sürülerini dağıtmak için bir süreliğine ışıklarınızı söndürdüğünüz tüplü dalışlarda da gördük,” diyor. “Işığın, özellikle de günlerin çoğunlukla parlak günışığı olmadan geçtiği yerlerde, canlılar üzerinde derin bir etki bırakacağı yönünde aldıkları sonuçlara kesinlikle inanıyorum.”

Işık kirliliği ekvator yakınlarındaki deniz canlılarını daha fazla etkilediğini belirtiyor. Örneğin, Porto Riko adanın bazı körfezlerinde yaşayan biyolüminesan deniz planktonları etrafına dönen bir ekoturizm endüstrisi oluşturmuş durumda, fakat ışık kirliliği bu organizmaları olumsuz etkiliyor. Işık kirliliğinin ayrıca yavru deniz kaplumbağaların denizi bulmalarını, kuşların göçlerini ve ateşböceklerinin çiftleşmesini de olumsuz yönde etkilediği belirlendi.

Sarah Gibbens

Editör: TE Bilişim