Bahçeşehir Universitesince düzenlenen 80. Yılında Montrö Sözleşmesi ve Türk Boğazları sempozyumunda konuşan Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudutlar Genel Müdürü Büyükelçi Burak Özügergin; Montrö’ye giden yolu çizenin Atatürk’ün bizzat kendisi olduğunu söyledi.

"Montrö'ye giden yolu Atatürk çizdi"

Sempozyum programında, Montrö Sözleşmesinin kendisini tarif eder gibi tarih, siyaset, askeri konularla birlikte Türkler ve yabancıların da olmasından ötürü memnuniyetini belirtirken; Dışişleri Bakanlığı olarak her yıl Montrö Boğazlar sözleşmesinin uygulanmasına  yönelik  bir kitapçık çıkardıklarını ve her yıl bu kitapçığı incelediğinde yeni bir şeyler gördüğünü anlatan Özügergin; Montrö’ye giden yolu çizenin Atatürk’ün bizzat kendisi olduğunu ifade etti.
 
İki gün süren sempozyumun açılışında konuşan Büyükelçi Burak Özügergin; Atatük’ün “Tarihte bir çok kez tartışma ve tutku nedeni olan Boğazlar, artık tam anlamıyla Türk egemenliği altında, yalnız ticaret ve dostluk ilişkilerinin ulaşım yolu haline gelmiştir. Bundan böyle savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi yasaktır” şeklindeki sözlerini hatırlatarak; “İşte Montrö budur” dedi.
 
Böyle bir toplantının birçok uygarlığa tanıklık etmiş iki kadim bölge olan Akdeniz ve Karadeniz’in buluştuğu İstanbul’da düzenlenmesinin çok yerinde olduğuna değinen Özügergin, İstanbul şehrinin bin yıllar boyunca farklı dil, din ve kültürlere sahip uygarlıklara ev sahipliği yaptığını vurguladı.  

"İstanbul, medeniyetlerin her yöne açılan penceresi, Montrö bu pencerenin menteşeleridir"
 
İstanbul’u “Medeniyetlerin her yöne açılan penceresi” olarak niteleyen  Özügergin, bu durumun bugün de geçerli olduğunu; Montrö’nün de bu pencerenin menteşeleri olduğunu aktardı.
 
Günümüzde Akdeniz ve Karadeniz havzaları arasında dil, din,kültür, sosyal doku,  ekonomik gelişme, siyasi yapılanma gibi alanlarda farklılıklar vardır diyen Özügergin, şöyle devam etti:
 
“Eğer Türk Boğazları olmasa idi, bu iki havzanın gerek kendi aralarında gerekse dış dünya arasındaki iletişim ve etkileşim bu düzeyde olmayabilirdi. Türk Boğazlarından geçişin 80 yıldır uluslararası hukuk temelinde belirli bir intizam içerisinde yapılıyor olması bölgemizin gerçek potansiyeline ulaşmasına destek vermekte, uluslararası ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır”

"Montrö basit bir geçiş rejimi değil bir felsefedir"
 
Montrö’nün basit bir geçiş rejimi olmadığını; Sözleşmenin bir felsefeyi yansıttığına dikkat çeken Özügergin, şöyle dedi:
 
“Kuzey ile Güney, Doğu ile Batı arasındaki bileşik kapların dengelenmesi vazifesini üstlenmiştir Montrö. Gerçekten de Montrö’yü en iyi tanımlayan olgu belki de denge kavramıdır. Kıyı Devleti Türkiye ile kullanıcılar arasında, Karadeniz sahildarı olanlarla olmayanlar arasında, güvenlik ile ekonomi arasında, geçiş serbestisi ile geçiş sorumlulukları arasında denge. Yani aslında Beykoz ile Burgaz, Yeniköy ile Novorossiysk, Üsküdar ile İşkodra arasında denge. Bu noktada Türkçe ile diğer diller arasında bir referans farkına dikkatinizi çekmek isterim. Biz Türkçede bu muhteşem suyoluna Boğaz diyoruz. Yani yaşayan bir organizmaya verdiğimiz isim. Diğer dilleri bilmem ama İngilizcede ve Fransızcada  Strait ve Détroit kelimeleri sıkışan, daralan bir şeyleri ifade ediyor. Burası bizim yaşama alanımız. Sıkıştığımız değil nefes aldığımız bir yer. Onun için gözümüz gibi bakarız"
 
"Montrö, Türk Boğazlarının el kitabıdır"
 
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında oluşan Türk Boğazları bölgesinin el kitabı olarak nitelediği Montrö Boğazlar Smözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin temel belgelerinden birisi olduğunun altını çizen Burak Özügergin; “Montrö’ye titizlikle uyuyoruz, bu titzliğimiz ve özen konusunda ilk günden bu yana hiç bir şey değişmedi” şeklinde konuştu.
 
Montrö Sözleşmesinin Türkiye’nin yanısıra Karadeniz’e kıyıdaş ve 3. Ülkelerin tümü makul ve uygulanabilir bir çıkar dengesi oluşturduğuna değinen Özügergin, Montrö’nün bu yüzden bunca yıldır ayakta kalabilen nadir çok taraflı sözleşmelerden birisi olduğunu  söyledi.

"Titizlikle uyuyoruz"
 
“Türkiye, sözleşmenin hükümlerine 2. Dünya savaşı, soğuk savaş döneminde ve daha yakın dönemlerde Gürcistan, Ukrayna ve Suriye krizlerinde tarafsızlıkla ve saydamlıkla bağlı kaldığına vurgu yapan Özügergin, şöyle devam etti:
 
“Şimdi yeni bin yılla birlikte küresel boyutta bazı yeni tehdit ve sınamaların ortaya çıktığını görüyoruz. Terörizm ve aşırı bazı akımlarla gelen bazı hareketler, insan kaçakçılığı, iklim değişiklikleri, sınırı aşan suç örgütleri gibi, akla geliyor. Bu sorunların her biri hem Akdeniz hemKaradeniz havzalarında ciddi etkiler yaratıyor. Bu da Montrö üzerinde baskı yaratıyor. Örneğin Çevre kirliliği. 1930’lu yıllarda uluslararası toplumun pek dikkatini çeken bir olgu değildi. O yüzden sözleşmede böyle bir şey yok. O yılların trafiğini düşünürsek o kadar büyük bir mesele değildi. Ama bugün gerek olağan geçişlerle bağlantılı gerekse kazaların oluşturduğu çevre kirliliği ortak gündemimizi tehdit eder hale geldi. IMO’ya gidenler bilir, çevre kirliliği petrol kirliliğinden korunma gibi olgularla ilgili pek çok yeni hukuk alanları oluşmuştur”.

"En büyük başarımız uluslararası toplumun ikna edilmesi"
 
Boğazlar konusunda emek vermiş olan herkesin uluslararası topluma kabul ettirmeyi başardığı en önemli hususun, karşı karşıya bulunulan bu yeni risklerin sadece Türkiye’nin sorunu olmadığına uluslararası toplumun ikna edilmesi olduğunu söyleyen Özügergin, Boğazlar konusunda çalışanların son dönemde en büyük başarısının bu olduğunu söyledi.
 
Özügergin, açık ve dürüst davrandıklarını ve nizam içinde geçiş serbestisini kabul ettiklerini söylerken, “hiç bir hürriyetin başkalarının meşru haklarına halel getiremeyeceğini” vurguladı ve şöyle devam etti:
 
“Geçiş serbestisi, hele emniyete hiç  zarar veremez. Bu da yerleşik bir hukuk kuralıdır. Biz bunu söylüyoruz ve bunu kabul ettirdik. Bunu söylemeye de devam edeceğiz. Dış politikamızın ana direklerinden birisi budur”.

"Montrö'yü uygulamada sağduyu esastır"
 
Nükleer gemiler Boğazlardan nasıl geçer diye 50’li 60’lı yıllarda epey tartışıldığını söyleyen Özügergin, bugün de yeni ve benzeri gelişmeler ortaya çıktıkça Montrö’yü anlamaya çalışmaya devam ettiklerini söyleyerek şunları ifade etti:
 
“Tabii ki bu yorumlama çok tehlikeli bir iş. Yorumlama sürecinde akılcı davranılması esastır. Sözleşmenin ruhuyla çelişmeden hareket etmeye çalışıyoruz. Bu anlamda Montrö bir nevi yaşayan bir belgedir, o yüzden Dışişleri Bakanlığında hepimizin çekmecesinde durur” dedi.