(Rahmetli Ergun Arpaçay'ın 26.06.2004 Tarihli Bizim Gazete'de yayınlanmış yazısıdır)

O SOĞUK, yağmurlu, fırtınalı bir gündü... Karadeniz yine "azmıştı..."Dalgalar birbiri ardından kıyılarda, kayalarda patlıyor, rüzgarın "uğultusu" dinmek bilmiyordu...

Büyük bir tanker burnunu Karadeniz'den İstanbul Boğazı'nın girişine çevirdi...
Henüz hava kararmamı ş olmasına karşın, direğin tepesindeki lamba yanıyordu...

Kaptan köşkünün iki yanındaki renkli lambalar da...

Rumelifeneri ile Anadolufeneri geride kalmış, Boğaz'ın iki sahili, şiddetini artıran yağmurun ördüğü gri bir tülün ardında kaybolmaya başlamıştı...

Karadeniz'in "gaddar" dalgalarından kurtulan tanker, pek de sakin olmayan Boğaz sularını yarıp ilerliyordu...

İstanbul Boğazı'nın en dar yeri olan Rumelihisarı ile Anadoluhisarı arasına gelince tanker daha da büyümüş, iki kıyı arasına sıkışmıştı sanki...

Bir yanda Kanlıca, diğer yanda Bebek silinip gitmişti karanlığın İçinde...

İstanbul bir kış gecesine başlarken, Kızkulesi'nin ışıkları Karadeniz'den gelen gemilerden birini daha karşılıyordu...

Harem önlerine ulaşan tanker yavaşladı... Neredeyse duracaktı... Yanına küçük bir motor yanaştı dalgalarla boğuşa boğuşa...

Dalgalar motoru uzaklaştırıyordu geminin bordosundan...

Tankerden bir ip merdiven sarkıtıldı...

Yağmur ve rüzgâr sürüyor, karanlıkta ip merdivene tutunan bir adam kendisini bekleyen motora inmeye çalışırken, adeta "cambazlık" yapıyordu...

Adam hiçbir yere bakmıyordu... Tüm dikkatini gemiden sarkıtılan ip merdivenin daracık tahta basamaklarına ve tutunduğu yerlere vermişti...

Kim bilir kaçıncı kez çıkıyor ve iniyordu bu merdivenleri...

Bu kez de gecenin karanlığında inmişti tankerden kendisini almaya gelen motora...

Tanker, Marmara'ya açıldı...

Kızkulesi'nin ışıkları tankerin ardından bir süre daha karanlığı deldi..,

Sonra ne tankerin ışıklan görüldü, ne de Kızkulesi'nin,..

Ölümle dans..

Yağmurun, rüzgârın altında, karanlığın içinde tankerin bordosundaki ip merdivenden "ölümle dans" edercesine inen adam bir kılavuz kaptandı...

Tankere yaklaşık üç saat önce Tellitabya açıklarında tırmanmıştı yine ip merdivene tutunarak...

Ardından kaptan köşküne çıkmış, gemiyi İstanbul Boğazı’ndan geçirip Marmara Denizi’nin çıkış noktasına getirmişti...

Görev burada bitiyordu bir kılavuz kaptan için...

Yeni bir görev ise buradan başlayıp Tellitabya açıklarında noktalanacaktı...

Harem ve Tellitabya'daki istasyonlar kılavuz kaptanları n görevlerinin başlayıp bittiği yerlerdi. Harem'in yerini günümüzde Kadıköy'deki kılavuzluk istasyonu aldı.

Sorumluluğu ye tehlikesi olan bir işin bireyleridir kılavuz kaptanlar...

Günün 24 saatinde görev yaparlar...

Yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi çeken o ipin üzerindedirler gece ve gündüz, Karadeniz'den Marmara'ya çıkan veya Marmara'dan girip Karadeniz'e geçecek olan yabancı gemiler için bir güvencedir kılavuz kaptan...

Bir kılavuz kaptanın sorumluluğu kaptan köşküne Çıktığı andan itibaren başlar... Yabancı geminin kaptanı, kılavuzun verdiği komutlara uymak zorundadır... O komutların doğrultusunda geminin rotasını çizer.

Boğaz sularını avucunun içi gibi bilir kılavuz kaptanlar...

Su derinliklerini, akıntılarını, rüzgârın nerede etkili olabileceğini, iki kıyının tehlikeli noktalarını ezberlemişlerdir.

Onlar bir güvencedir Boğaz'daki deniz kazalarına karşı.

Aldıkları sorumluluğu en iyi biçimde, hiçbir şeyi rastlantıya bırakmadan yerine getirirler...
Kendi dallarında uzmanlaşmış kişiler olan kılavuz kaptanlar, yabancı gemilerin Boğaz'dan geçişlerinde bir sigorta görevi görürler...

Kılavuz kaptanın gemiye çıktığı andan itibaren yola devam etmek bir risk olmaktan çıkar...
Artık tek amaç vardır kılavuz için o andan itibaren:

Gemiyi sağlıklı biçimde İstanbul Boğazı'nın bir ucundan bir ucuna götürebilmek.

Onlar Karadeniz'e çıkışta veya Marmara'ya açılışta bulundukları yabancı bandıralı gemiyi terk ederken görevlerini yapmış olman in mutluluğu içindedirler kuşkusuz...

;Boğaz'ı n iki kıyısında çakıp duran fenerler bir kış gününün ayazında da, bîr yaz sabahının pırıltılarında da onları selamlar adeta.,.

Boğaz geçişi bitmiş, açık deniz başlamıştır "öten" rüzgarın altında...

Aynı gemi ile bir daha belki karşılaşacaklardır bir gün...

Belki hiç görev yapmayacaklardır o gemide...

Ama meslek yaşantıları boyunca ne gemileri geçireceklerdir İstanbul Boğazından...

Marmara'ya veya Karadeniz'e doğru...

(Haber:05 Ekim 2004 )