Zaman, nedensiz bir sessizliğin yalnızlığı içinde yeşil gölgelerin altında sonsuzluğa uzanan mitolojik suların mavi seraplarında serilmiş kaygısızca bekliyor. Biz de bunu fırsat bilerek gecenin tarihi sırlarla kaplı gizemli karanlığının dinginliğinde, Ege

Zaman, nedensiz bir sessizliğin yalnızlığı içinde yeşil gölgelerin altında sonsuzluğa uzanan mitolojik suların mavi seraplarında serilmiş kaygısızca bekliyor. Biz de bunu fırsat bilerek gecenin tarihi sırlarla kaplı gizemli karanlığının dinginliğinde, Ege denizinin coşkulu ve maceralarla dolu masmavi sularına yelkenler fora diyoruz. Henüz doğmamış ufkun puslu derinliklerine doğru yakamozlarla sevişe sevişe seyir yapmanın keyfi içindeyiz. Ay, kör karanlığın en uç noktasına ulaştığında, bütün mitolojik tanrıların gücüyle  binlerce gök taşı gecenin en parlak yıldızlarıyla birlikte yağmur gibi puruvamızdan  boşanırcasına yağmaya başlıyor. Ardından esen huzurun rüzgarı meltemin buram buram deniz kokan esintileriyle de çok yoğun bir duygu selinin anaforlarında kaybolup, bu bezgin Dünya'nın çirkinliklerinden uzaklaşıyoruz.

Poseidon’un  bir işareti ile kuduran denizlerin kainata yükselen dalgalarında oluşan geometrik şekillerin armonisi ile baş başayız. Bu harika duyguların sarhoşluğundan daha kurtulmadan, yol boyunca birbirleriyle oynaşarak bize eşlik eden gecelerin ateş böceklerinin o pırıl pırıl ışıltıları eşliğinde Kekova’nın masal koylarına doğru seyir yapmanın heyecanı içindeyiz. Her yanımızı müthiş bir duygu seli sarmış durumda. Mutluluktan sanki uçuyoruz. Yüreğimiz sevgi ve huzur dolu, beynimizde hiç bir kuruntu ve olumsuz bir düşünce yok. Doğa ile, denizin bütün güzellikleriyle birlikte olmanın ayrıcalığını yaşıyoruz. Zaman azıya almış dört nala gidiyor. Adeta onunla kavga ediyoruz durması için. Gündüz olunca Güneş batmasın, gece olunca da Güneş doğmasın istiyoruz. Nasıl bir duygudur biz de buna şaşırdık kaldık. Ama gerçek şudur ki, insan huzurlu ve mutlu olunca zamanın ve hayatın ne kadar kıymetli olduğunu çok daha iyi anlıyor.

Ağır ağır ufka gömülen yorgun gecenin karanlığı mavi derinliklere doğru kayboluyor. Ardından gümüş rengi bir ışıltı kaplıyor denizin üstünü. Gün ağarmaya başladığında ise koyların gerçek sahipleri bizleri karşılıyor. Güneşin ışıklarını paylaşamayan yalı çapkını ile yavru bir karabatağın sudaki didişmelerine tanıklık ediyoruz.

Denizin tarihsel perspektifindeki kültür birikiminin en mükemmel yansımalarını Kekova koylarında görebiliriz. Tarihi doku ve doğa bozulmadan kendini koruyabilmiş. Her yer geçmişin izleriyle kaplı. Koylar o kadar çekici ve etkileyici ki, defalarca gitseniz bile kesinlikle sıkılmıyor ve her defasında aynı zevkleri hissediyor, aynı heyecanı yaşıyorsunuz.

Çok sevdiği mavi renkli yaşama zamansız veda ederek ayrılan kar beyazı yavru bir martının denizin üstünde cansız süzülen bedeninde açık kalmış kanatları arasından hüzün dolu bir yolculuğa çıkıyoruz. Ne mutlu ki vakitsiz gelen ölüm bile onu çok sevdiği sulardan ayıramamış. Yavru martının buruk acısını henüz yüreğimizde yaşarken, önümüzde birden küçük bir yunus sürüsü beliriyor. Teknenin bordosuna kadar sokularak bizimle yarış edercesine hiç ayrılmadan, gülümseyerek yollarına devam ediyorlar. Çok keyif verici bir görüntü.

Yunuslarla vedalaştıktan sonra yakıt ve kumanya ikmali için çok sevimli ve tarihi özellikleri olan Demre'nin tekne barınağında demirledik.

Buradan yeni koylara ve bilinmeyen denizlere doğru rota çizeceğiz. Çünkü denizle birlikte yaşamak inanın ki çok mükemmel bir duygu.