BİLMEYE GİDEN YOL...

Bilmek kelime anlamı olarak bir şeyin ne olduğunun bilincine varmak. Bir insan ( Homo Sapiens) doğduğu ilk an, aldığı ilk nefes ile onun için bir ömür diye nitelendirdiğimiz göreceli bir zaman kesitinin içerisine girmiş olur.

İlk algıları, içgüdülerinin dürtüleri ile yaşama uyum sağlamasıdır.  Çevresi hakkında hiçbirşey bilmememesine rağmen onu yaşama bağlayacak en önemli ihtiyaçlarını karşılayacak tüm içgüdüsel davranışlara sahiptir ve doğumunda sahip olduğu bu yetileri sayesinde hayatının ilk evresine tutunmayı başarabilir. 

Bu yetilerin içsel bilinç gelişimi öncesi içgüdüsel bilince nasıl kodlandığı konusunda halen kesin bilimsel ispatlanmış bir tez bulunamamıştır.  Bu gerçek ile de aslında Homo Sapiens'in yakın gelecekte Homo Deus'a geçiş evrim beklentisini öngören son teoriye halen Homo Sapiens 'in yeni yaratıcılık temasında zihinsel bilgi özümsemesinin daha çok geliştirmesi gerekliliğinin ispatı olarak nitelendirebiliriz.

Göreceli bu zaman kesiti içerisinde ilk gelişimini gösteren Bebek Homo Sapiens, ilk öğrenimlerine çevresini gözlemleyerek başlamaktadır. İşte tam bu zaman diliminde, Dünyanın herhangi bir yerinde doğmuş olan tamamen aynı içgüdüsel yetiler ile kodlanmış zihinsel anlamda eşit olarak sınıflandırabileceğimiz aynı zaman dilimindeki bütün diğer bebekler arasında farklılaşmanın başlayacağı evrenin geldiği andır.

Çünkü bu zaman dilimi evresinin başlaması ile artık sahip olduğu yetileri, yapabildiği gözlemleri veya ona gösterilen gözlemler ile birleşerek ilk algılarını ortaya çıkaracak ve bu da içerisinde bulunduğu ortama göre şekillenecek içsel bilincinin ilk yapıtaşlarını oluşturacaktır.

Zaman kesitinin içerisinde gözlemledikçe öğrenen ve öğrendikçe özümseyen bir beyin yapısına sahip olan bebek Homo Sapiens'in ilk gelişimini etkileyen en önemli faktör gözlemlerini ilk kaynağı ise bulunduğu '' ÇEVRE '' nin bizzat kendisidir.

Bu evrede öğrenilen ilk doğrular veya yanlışlar ve gerçekler veya yalanlar çevresinde gözlemleyebildikleri ve/veya sadece çevresindeki insanlar tarafından gösterilenler ile sınırlanır.

  Bu bağlamda oluşan ilk bilincimize ileride doğrulanması gereken bilinç veya sınırları dar ön bilinç olarak nitelendirmemiz doğru olacaktır. Gözlemden çok gösterilen/öğretilen ile öğrenmesini sürdürerek büyüyen çocuk insan bulunduğu çevre ile daha iyi iletişime girmesine olanak verecek ve teknolojisinin sunduğu son hizmetler ile yaşadığımız Dünya'nın ve hatta evrenin sınırlarını kaldıracak gücü ona getirecek anahtarı ise okumayı öğrenmesi ile kazanabilecektir ve bu dönemde artık sınırlarını aşabilme şansına sahip olabilecektir.

Artık kendisi de kendisine gösterilen çevre dışına çıkabilme ve bilgiyi daha geniş bir çevrede gözlem yaparak arama özgürlüğüne sahip olmuştur. Buradaki kilit önemli nokta insanın bu özgürlüğe gerçekten sahip olduğunun farkına varıp varmama bilincine ulaşıp ulaşmadığında yatar. 

Bu bilince sahip insan şüphecidir, sorgular. 

Sorgulayan insan merak eder , merakını gidermek için araştırma yapar , araştırma yapmak için okur, okudukça daha çok okumak ister, okudukça öğrenir , 

öğrendikçe içselleştirir ve içsel bilinci arttıkça zihin mutluluğu ve huzuru da artarak özgüveni yükselir.

Ayrıca Okumak iyidir keyif verir,

Kendimizi ve içerisinde bulunduğumuz yaşamı daha fazla tanımamız ve anlamamız için,

Kendimizi ve çevremizi gerçekten önemsemek için;

Daha çok,
Merak etmeliyiz...
Daha çok,
Araştırmalıyız...
Daha çok,
Okumalıyız...

Buna toplum olarak gerçekten çok ihtiyacımız var,

Sevgi ile kalın,
Saygılarımla,
Kapt Ali Burçin Eke