Yunanlılar 'yavru balık' için pusuda bekliyor!

Türkiye'de çevre kirliliği, denizlerimizi harap etmeye devam ediyor. Muazzam Akdeniz çanağı belki 50 yıl sonra o muhteşem mavi rengini kaybedecek. Tıpkı Marmara'nın son 30 yılda gri renkli bir atık denizi haline geldiği gibi!

Bugün temiz bilinen Karadeniz'e bile Tuna Nehri'nden her yıl 170 milyon kişinin kalıntısı dökülüyor. Üstelik sanayi tesislerinin cüruf ve döküntüleri yanında her yıl 400 bin ton petrol türevi de hariç!
Koca deniz bir süre sonra oksijensiz kalacak! Şimdiden yaşayan canlı türleri neredeyse yüzde 70 azalmış durumda. Bu kirli sulara adapte olan başka canlılar deniz eko sistemini ele geçiriyor. Çoğalma hızları ise dehşet verici! Güney Amerika kıyılarından 1980'lerde gemilerle gelen "M. Leidyi" isimli bir denizanası cinsi, balık larvalarını yok etmeye başladı bile!

Karadeniz'in ekolojisi her gün değişiyor. Anlaşılan, toplam balık üretiminin üçte ikisini oluşturan milli balığımız "hamsi" de 30 yıl sonra sofralardan yok olup gidecek!
 
Ağız tadını kültür balıkçılığına borçluyuz

Neyse ki kopan gürültülere rağmen kültür balıkçılığı Türkiye'nin kaliteli protein ihtiyacına ciddi katkıda bulunuyor. Bugün kilosunu 100 liradan aşağı yiyemeyeceğimiz en lezzetli "çipura" ve "levrekleri" üreterek.
Daha 1985 yılında Yunanistan kültür balıkçılığının ne olduğunu bilmezken Yaşar Topluluğu'nun duayen patronu Selçuk Yaşar'ın himmetiyle Çeşme Ildırı'da kurulan ilk modern balık çiftliği sayesinde bugün çok sayıda yetiştirici var Ege ve Akdeniz'de. Yeni nesil sanayiciler buradan kazanç sağlıyor, istihdam yaratıyor!

Kültür balıkçılığı kiminin göz zevkini kiminin de rant hesabını bozduğu için bugüne kadar hep öcü olarak gösterildi kamuoyuna. Kavgalar, gürültüler çıktı. Şimdi Çevre Bakanlığı'nın kararıyla havuzlar açık denizlere taşınıyor.

Yerinde bir karar olduğu besbelli! Modern çiftliklerin yanında pıtrak gibi çoğalan ruhsatsız kaçakların hevesleri kırıldı en azından.

Ama bu kavga gürültüyü fırsat bilen Yunanlılar büyük çiftliklerin önemli bir bölümüne ortak oldular ya da satın alıp ele geçirdiler. Hatta duyarlı stratejik noktalarda bulunan çiftliklerde şimdi "Yunan yetiştirmesi yavru balıklarla" bir güzel üretim yapılıyor. (Bu arada şunu da soralım: Mayınlı arazi hikâyesinde kıyamet koparanlar o zamanlar neredeydi acaba?)
 
Yavru balık tesisleri kıyıda kalmalı!

Şu yavru balık konusunu gündeme taşımamın nedeni şu: Tıpkı Yunanistan'da olduğu gibi "yavru balık ön-besi tesislerinin" kıyıda çalışmasına ilgili bakanlıklarımızın izin vermesi gerekiyor!

Bugün 250 milyon adet yavru balık üretiliyor Türkiye'de. Bunların bir kısmı ihraç ediliyor; bir kısmı da "çipura" "levrek" üretimi için balık çiftliklerine aktarılıyor.

Yavru balık üretmek tam bir ihtisas işi! Karada bulunan tesislerin özel havuzları balıkların yumurtlama periyoduna uygun olarak ışıklandırılıyor ya da karartılıyor. Su sıcaklıkları ise türe ve balığın gelişme şartlarına göre olağanüstü hassas tekniklerle ayarlanıyor. Karada 2 gr ağırlığa ulaştırılan balıklar büyük bir dikkat ve özenle bu kez kıyıdaki 'küçük kafeslere' aktarılıyor. 'Bu kafesler' kıyıda ve oldukça korunaklı bölgelerde.

Burada özel hazırlanmış, yemlerle beslenip 5 gr ağırlığa ulaşınca açık denizdeki yetiştirme havuzlarına taşınıyor minik balıklar. Beş gramdan ibaret ağırlık aynı zamanda ihracat için de önemli bir standart. Devlet, -bildiğim kadarıyla- yavru balık ihracını teşvik ediyor, ihracat yapanları da anında ödüllendiriyor. Ancak tam bu noktada bir başka sorun başlıyor!

Üniversitelerin raporları ve bilim insanlarının tespitlerine göre bu yavru balık tesislerinin korunaklı kıyılarda olması lazım! Yavruların 5 gr ağırlığa kadar açık denizde büyütülmesi mümkün değil. Zaten karasal alandaki "kuluçkahane" adı verilen havuzlarda zorlukla 2 gr ağırlığa getirilen minik balıklar açık deniz ortamına taşınırsa toptan telef olacak!

Deneylerle belli ki şiddetli dalga, akıntı ve rüzgâr gibi açık deniz şartlarına, su sıcaklığı değişimlerine adapte olmaları, bu küçük canlılar için mümkün değil. Ne var ki mevzuat "kültür balıkçılığı"nı toptancı bir anlayışla açık denize götürüp bırakmış. Porsiyonluk koca balıklar ile 2 gramlık yavrular ayrı havuzlarda olsa da açık denizin vahşi şartlarında yan yana!

İşte sıkıntı buradan çıkıyor. Üstelik "yavru balık üreten" tesislerin sayısı çok az. Eğer yavru balık tesisleri açığa taşınırsa üretim anında düşecek yavru balık için ithalat yolu açılmış olacak!

Neyse ki yetkililerle görüşmemde (özellikle Çevre Bakanlığı'nda) bu iş için çok duyarlı davranıldığını öğreniyorum. Bakanlığın çevre hassasiyeti yanında ekonomiyi ayakta tutan böylesine ince ayarları dikkate alması oldukça ümit verici…

Anlaşılan yavru balık üretimi sonuçta Yunanlılarda olduğu gibi kıyıdaki mevcut tesislerde yapılacak ama Yunanlıların Türkiye'ye yavru balık ihracatı için aportta bekleme açıkgözlüğüne de prim verilmeyecek!
 

Editör: TE Bilişim