Tarihten bir maharet: Olta 

Balık tarihine katkı yapalım; bu hafta gezegenin en eski 'aleti', mekanizması yani oltadan dem vuralım 

Esefle başlıyoruz: Pek sayın hareketli, aktif şehr-i İstanbul sakini, her daim ayak bileğinde, yağmurlu havalarda da paçanda hissetmişsindir, sinsi sinsi ayağının dibine sokulup duran o ‘oynak’ taşları; bildin, bildin, İstiklal Caddesi kaldırımlarından bahsediyoruz...

Uzun metrajlı yerel yönetim şakası gibi. Biz gülmüyoruz, onlarsa yapmaya/bozmaya (Yap-boz-devret yöntemi) devam ediyor. Kaç kere değiştirildiler, hâlâ ne haldeler? Hangi şirket yaptı, kim denetledi, kim izin verdi? Bilelim de, her daim uzak duralım. Neyse, konumuz balık, rotamız keyif, şimdilik bu beton sıkıntısını Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Kaldırımlar’ıyla kafamızdan atıyor ve önümüzdeki maçlara (kaldırımlara) bakıyoruz.

Bu hafta gezegenin en eski ‘alet’inden, mekanizmasından, yani ‘olta’dan dem vuracağız. Üstat Ali Pasiner’in ‘Balık ve Olta’ (Remzi Kitabevi) rehberimiz olacak. İşin ehli hadiseye kânidir, tekneyle olsun, kıyıda sabit olsun denizle-dereyle-gölle kurulan ‘avlanma’ teçhizatı oldukça basittir; makine, kamış ve olta (misina, iğne, kurşun, yem, vs.).

İşin fiziğinin dışında bir de tarihi vardır: Balık avlamaya ve teçhizata dair ilk buluntular MÖ 2 bin yıllarına kadar gidiyor. Mısırlıları balık avlarken, kamış, iğne ve ağ kullanırken gösteren resimler mevcut. Oltanın atasına dair malumat da şöyle: Oltaya raptedilmiş bir tahta, kemik veya taş parçası. Bu ilkel iğne bir yemle kaplanır, balık yuttuğunda iğnenin gırtlağa saplanmasıyla, balık yakalanırmış.

Lakin bu bilgiyle yetinmiyoruz; Umudumuz Yenikapı (Tüpgeçit) kazıları ve orada bulunan ve bulunacak arkeolojik ‘şey’ler; hadisenin tarihine dair mühim katkılar bekliyoruz. Madem balık şehrinde yaşıyoruz, o vakit balık tarihine de katkı vereceğiz.

1650’de tasarlanan iğneler

İnsanlık âlemi birbirinden habersiz, denizdeki lezzete ulaşım taktikleri konusunda da benzer yöntemler geliştirmiş. MÖ 4. yüzyıla ait bir Çin belgesinde ise karşımıza teçhizat olarak; ipek olta, dikiş iğnesinden yapılmış bir iğne, bambu kamış, yem olarak pişirilmiş pirinç çıkıyor. Avlanmaya dair ‘yerli malı, yurdun malı’ perspektifi ibret verici.

İnsanlık madenle biraz hemhal olmaya başlayınca da geliştirdiği ilk malzemelerden biri iğne oluyor. İşin bu kısmına dair en mühim mahareti Charles Kirby gösteriyor. Kirby’nin kendi ismiyle anılan, 1650 yılında tasarladığı iğneler bugün dahi tüm gezegende kullanılıyor.

Oltada kullanılan malzemenin evrimi de pek bir enteresan: Önceleri ipek, bağırsak, at kılı ve ince tel kullanılırken daha sonraları 1880‘lerde at kılının yerini oksitlenmiş bezir yağı ile kaplı ipek alıyor. Ve 20.yy’da malum hayatın her alanına sızan petrol türevi ürünler bu alanda da hâkim oluyor ve naylon temel malzeme oluyor. Deniz dibine çöken olta ve ağ eskilerinin yarattığı kirlilik ise başka bir konu, detay verip keyif kaçırmayalım.

İlk amatör kitabı

El oltasının kamışa evrilmesi de önemli bir gelişme. Kıyıdan, su kenarındaki taş veya bitkilerin üstünden atlatma biçiminde kullanılan bu teknik, hâlâ aynı ehemmiyette berdevam... Binlerce yıl, bir metreyi geçmeyen kamışlar kullanılırken, daha uzun birbirine geçme kamışa, MÖ 4. yüzyılda Roma’da rastlanılıyor.

Aelian (MS 170-230) ‘doğal tarih’ adlı eserinde ise Makedonyalıların, nehirde sinekli yemle 1.8 metre uzunluğunda kamış kullanarak avlandıklarından bahseder. 17. yy civarlarında meçhul bir olta balıkçısının, kamışının ucuna telden bir ilmek takıp, oltayı buradan geçirerek bulduğu avlanma yöntemi ise (Olta daha uzağa atılabiliyor, ilmek içine geçen oltayla balığa yol verilebiliyor, sonra da oltayı çekmek suretiyle balık yorulabiliyor) bugünlere kadar gelen tekniğin temelidir.

Amatör balıkçılıkla ilgili ilk mühim kaynak olarak 17. yy. ortalarında Izaak Walton ve Charles Cotton’un yazdıkları ‘The Compleat Angler’ (Kâmil Balıkçı) kitabı gösteriliyor ki o meseleye daha sonra değineceğiz.

Ehlikeyfin seyir defteri

St. Etienne Latin Katolik Kilisesi’nin karşısına kurulmuş, dekorasyonuyla pek güzel pozlar veren Eleos, Yunancada ‘merhamet’ demek. İşletmecisi Aleks Karaköse Samatyalı ve yolunu her daim Yunan adalarına düşüren bir ehlikeyf. Namı diğer “beyaz meyhane”nin mutfağı ise pek bir şenlikli: Ermeni yorumu ile midye dolma, ıstakoz kavurma, köri soslu ahtapot, bol baharatlı tulumaki, saganaki ve daha neler neler. Bölgeye, kara-deniz ve ray yoluyla ulaşmak mümkün.

Eleos: Yeşilbahçe Sok. No:7 Yeşilköy Tel: 0212 663 39 11

 

Editör: TE Bilişim