Bu ay özel röportajımızı, Danıştay Emekli Üyesi, Deniz Hukukçusu-Araştırmacı Yazar Sayın Ali Kurumahmut ile yaptık. Sayın Kurumahmut, Lozan Barış Andlaşması’ndan 71 yıl sonra, Kasım 1995’te Ege Denizi’nde egemenlik ihtilafını diğer bir ifadeyle egemenliği devredilmemiş adalar sorununu ortaya çıkaran kişi. Ayrıca, Türkiye’yi çevreleyen denizlerdeki sorunlar üzerinde çalışan, T.C. Devleti’nin haklarını, temel ulusal çıkarlarını ve menfaatlerini koruyup kollama gayreti içerisinde olan bir isim olarak biliniyor. Sizi, kendisini “Türkiye’nin geleceğini denizlerde, ufkun ötesinde gören” bir insan olarak tanımlayan Sayın Ali Kurumahmut ile yaptığımız röportajla baş başa bırakıyoruz.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Özel Danışmanı Sn. Ali Kurumahmut ile SeaNews Dergisi Ağustos 2019 sayısında yapılan röportajı sunuyoruz. 

-  Sayın Ali Kurumahmut, Seanews okuyucuları sizi tanıyor ama siz kendinizi tanıtsanız neler söylersiniz? 

-  Ali Kurumahmut:  1959 Yılında Trabzon Of’ta doğdum. 1982 yılında Deniz Harp Okulundan, 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. 1995 yılında Deniz Harp Akademisi’ni bitirdim. İkinci Yüksek Lisans eğitimimi 1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalında, Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimimi ise Şubat 2000’de tamamladım. Deniz hukuku ve Harp Hukuku alanlarında yurt içi ve yurt dışında çok sayıda eğitim, kurs ve seminerlere iştirak ettim. Bir dönem Deniz Ulaştırması Genel Müdürü olarak da görev yaptım. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörde yöneticilik ve danışmanlık görevlerinde bulundum. Yayınlanmış 8 adet kitabım, çeşitli kitap, dergi, bülten, gazete ve broşürlerde Türk Boğazları, Türk Denizciliği, Ege Sorunları, Deniz Hukuku konularında yayınlanmış Türkçe ve İngilizce dillerinde makalelerim ve tebliğlerim bulunmaktadır. 

Ali Kurumahmut, Kardak krizinin patladığı dönemde muvazzaf subay olarak Başbakan Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı Deniz Baykal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya ve diğer yetkililerle Güvenlik Kurulu toplantısında. Tarih 30 Ocak 1996. Alıntı: M. Ali Brand, Son Darbe: 28 Şubat Belgeseli. 

İstanbul Barosu’na kayıtlı Avukat iken 21.02.2013 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından Danıştay üyeliğine seçildim. Haziran 2018 tarihinde emekli olduktan hemen sonra, 20 Temmuz 2018’de Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Sayın M. Cahit Turhan’ın Özel Danışmanlığı görevine başladım. Hukuki, bürokratik, akademik ve askeri tecrübemle devletimize, denizciliğimize ve milletimize fahri ve istişari hizmet etme gayreti ile çalışıyorum. 

- Türk Boğazları’na olan ilginiz nasıl başladı? Ne gibi çalışmalar yaptınız?

-Rus ve Yunan araştırmacılar ve akademisyenlerin Montrö’ye ve bu bağlamda Türk Boğazlarına olan ilgisi dikkatimi çekmişti. Deniz hukuku çalışmalarıma paralel olarak, Türk Boğazları ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili seminer, sempozyum, çalıştay gibi akademik çalışma ve eğitimlere iştirak etmeye başladım. Bu konuda Değerli Hocam Prof. Dr. Sevin TOLUNER’den çok istifade ettim. Yapmış olduğum askeri ve bürokratik görevlerde Türk Boğazları ve Montrö’nün öncelikli çalışma alanlarımdan biri olması bana önemli avantajlar sağladı. Özellikle Deniz Ulaştırması Genel Müdürü olduğum dönemde Türk Boğazları ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi özel önemi haiz görevlerimden biriydi. Genel Müdürlük görevim sonrasında merhum Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ’le yapmış olduğum “Uluslararası Boğazlardan Geçiş ve Türk Boğazları’nın Hukuki Statüsü” konulu yüksek lisans tez çalışmamı geliştirip güncelleştirerek kitaplaştırdım. Uzun yıllar eski isimleriyle Kuvvet Harp Akademileri, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Milli Güvenlik Akademisi’nde “Türk Boğazlarının Hukuki ve Siyasi Statüsü ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi” dersleri verdim. 

- Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye ve Bölge açısından çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu konuda sizin düşünceleriniz nedir?

-20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türk Boğazlarından uğraksız (durmaksızın) gemi geçişleri ile Türk Boğazları ve Karadeniz’in güvenliğini düzenlemektedir. Amacı “Boğazlar’dan geçişi ve gemilerin ulaşımını, Lozan Barış Andlaşması’nın 23’üncü maddesiyle tespit edilen prensibi, Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliği çerçevesinde koruyacak biçimde düzenlemek” olarak belirlenmiş olan Sözleşme; Türk Boğazları Bölgesinde ve Karadeniz’de öncelikle Türkiye’nin güvenliğine hizmet etmektedir. Kıyıdaş devletlerle yapılan andlaşmalarla Karadeniz’in yaklaşık yarısı Türkiye’nin karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesi olarak tescil edilmiştir.

Sözleşme, Boğazlar Bölgesinde Türkiye’nin egemenliğini kısıtlayan ve Türkiye aleyhine ciddi güvenlik zafiyeti meydana getiren Lozan Barış Andlaşması (madde 23) ve Eki Boğazların Tabi Olacağı Usule Dair Mukavelename’nin (Lozan Boğazlar Sözleşmesi) yerine konulmak üzere yapılmıştır. Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin geçişle ilgili olumsuz hükümleri ile Türkiye’nin güvenliği için tertip ve tedbir almasını sınırlandıran hükümleri Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile kaldırılmıştır.

Başlangıç yürürlük süresi 20 yıl olarak belirlenmiş olan ve 9 Kasım 1936’da yürürlüğe giren Sözleşme; 9 Kasım 1956’dan itibaren herhangi bir âkit devletin fesih iradesine açık tutulmuştur (madde 28). Ayrıca 9 Kasım 1936’dan itibaren 5 (beş)’er yıllık periyotlarla, âkit devletlerden her birinin Sözleşmenin bir veya birden fazla hükmünün değiştirilmesini teklif etme hakları vardır (madde 29). Bugüne kadar bu hak kullanılmamıştır.

Sözleşmenin feshinin talep edilmesi durumunda; bu hakkı kullanmak isteyen devletin fesih beyanını, depoziter devlet olan Fransız Hükümeti’ne vermesinden sonra Sözleşmenin sona erdirilmesi mümkündür. II. Dünya Savaşı süresince ve hemen sonrasında, ABD, İngiltere ve dağılan SSCB arasında Sözleşmenin feshi ve değiştirilmesi konusu sıkça gündeme gelmiş olmasına rağmen, yirmi yıllık başlangıç yürürlük süresinin sonunda Sözleşme feshedilmediği gibi bu süreç bugüne kadar da işletilmemiştir. Bugün bu sürecin bir âkit devlet tarafından işletilmesi, yani âkit devletlerden herhangi birinin Sözleşmeyi sona erdirme ön bildirimini Fransız Hükümeti’ne vermesi durumunda; Sözleşme, fesih ön bildiriminin gönderilmesinden başlayarak iki yıl daha yürürlükte kalacak ve bu sürenin tamamlanmasından sonra feshedilmiş olacaktır. Fransız Hükümeti, almış olduğu feshe ilişkin ön bildirimi, âkit devletlere bildirmekle yükümlüdür. Sözleşme, sona erdirilmiş olursa, âkit devletler, yeni bir sözleşmenin hükümlerini belirlemek üzere kendilerini bir konferansta temsil ettirmek hususunda mutabık kalmışlardır. Böyle bir konferans neticesinde, yeni bir sözleşme yapılabileceği gibi herhangi bir sözleşme yapılmadan konferansın sona ermesi de olasıdır. 

Ali Kurumahmut, deniz subayı olarak San Remo/İtalya’da; Ekim 1998 Tarihinde, İnsancıl Hukuk Enstitüsünde “Silahlı Çatışma Hukuku” üzerine Eğiticilerin Eğitimi ekibi ile birlikte. 

Türk Boğazları ve Karadeniz’in güvenliğini düzenleyen Montrö Sözleşmesinin masaya yatırılması, Türkiye ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerle birlikte, Boğazları kullanan devletler için de istikrarsızlık ve belirsizliklere sebebiyet verecektir. İki ulusal boğaz ve bir iç denizden oluşan Türk Boğazlarına egemen devlet Türkiye’nin, zabıta ve yargı yetkisi ile geçişin zararsız olmasını isteme ve geçişi düzenleme yetkileri her zaman devam edecektir. Bununla birlikte; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 1’inci maddesinde teyit ve kabul edilen Boğazlarda denizden geçiş ve ulaşım özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacağı hükmünün (madde 28/2) nasıl uygulanacağı tartışmaları Türkiye’yi uzun süre meşgul edecektir. Ayrıca Türkiye’nin Karadeniz’in açık deniz alanlarına ilişkin bir düzenleme getirmesi de söz konusu olmayacak, Türkiye Karadeniz’deki güvenlik kazanımlarını kaybedecektir.

- Montrö’yü bugün de ayakta tutan nedir? Ticaret mi, askeri ağırlıklı stratejiler mi?

-Montrö Boğazlar Sözleşmesi, deniz ulaştırmasının serbestliği ve sürekliliği prensibi çerçevesinde, Boğazlar’dan geçişi ve gemilerin ulaşımını, Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliğine hizmet edecek şekilde düzenlemektedir. Bir başka ifade ile Montrö, Türk Boğazları ve Karadeniz’in   güvenliğini düzenlemeyi amaç edinen bir sözleşmedir.

Bilindiği gibi Sözleşme barış zamanında Boğazlar’dan geçiş yapacak savaş gemileri için sınıf, tonaj ve sayı sınırlaması getirmiş ve bu gemilerin geçişlerini ön bildirimde bulunma koşuluna bağlamıştır. Yine sınıf, tonaj ve süre sınırlaması olmaksızın yeterli güçte bir deniz kuvvetini Karadeniz’de bulundurmak ve Karadeniz’in açık deniz alanlarındaki serbestilerden deniz hukuku çerçevesinde yararlanmak isteyen kıyıdaş olmayan bir devletin önündeki tek engel Montrö Boğazlar sözleşmesidir. Karadeniz, dünyadaki deniz ve okyanuslar içerisinde özel statüye sahip ve açık deniz serbestileri sınırlandırılmış tek denizdir. 

Toplam 29 maddeden oluşan Sözleşmede ticaret gemileri rejimi 5(beş) maddede (madde 2-6), savaş gemileri rejimi ise 15(onbeş) maddede (madde 8-22) düzenlemiştir.

Yukarıda üçüncü sorunuza karşılık yaptığım açıklamalar ile şimdiki açıklamalarım ışığında şunu söyleyebilirim: Montrö’yü ayakta tutan ağırlıklı olarak güvenlik stratejileridir. Türk Boğazları’nın güvenliği ve Karadeniz’in güvenliği; Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliği.

- Türkiye ne zaman Türk Boğazlarında kendi çıkarına bir iç hukuk düzenlemesi yapsa, “Bu Montrö’yü zaafa uğratır” diye ayağa kalkan bir kesim var. Sizce Montrö, gerçekten Türkiye’nin elini kolunu bağlayan bir sözleşme midir? Ya da dokunsan yıkılacak bir sözleşme midir?

-Montrö’nün Türkiye’nin elini kolunu bağlayan bir Sözleşme olmadığını, daha önceki sorularınıza verdiğim cevaplarda izah etmeye çalıştım. Sözleşme Türk Boğazları Bölgesinde ve Karadeniz’de öncelikli olarak Türkiye’ye hizmet etmeyi amaç edinmiştir. Boğazlar Bölgesine egemen devlet olarak Türkiye’nin;

  • Zabıta/kolluk yetkisinin,
  • Yargı yetkisinin,
  • Yapılan geçişin zararsız olmasını isteme yetkisinin ve en önemlisi
  • Geçişi düzenleme yetkisinin, 

tam olduğu konusunda bir tereddüt yoktur. 

  • Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni; 
  • Tarihi gelişim içerisinde Türk Boğazları’ndan geçişin tabi olduğu kurallar,
  • Uluslararası deniz ulaştırması için kullanılan boğazlardan geçiş rejimleri,
  • Türk Boğazları Bölgesi’nde Türkiye’nin yetki ve yükümlülükleri çerçevesinde, 
  • Sözleşmenin bütünü içerisinde ve amacına uygun olarak,

yorumlayamazsanız, Montrö’den korkarsınız.

Başlangıç yürürlük süresi 9 Kasım 1956’da dolan Sözleşme, değiştirilmesi ve ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli girişimler ile Sözleşmeyi ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündemine getiren önemli gelişmeler ve olaylara rağmen, hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar yürürlükte kalabilmiştir. Lozan Barış Andlaşması’ndan sonra Türkiye’nin en önemli ikinci siyasal belgesi olarak kabul edilen Sözleşme, XX. yüzyılın da önemli siyasal andlaşmalarından biri, bir istikrar ve denge belgesidir. Bu açıklamalar üzerine; Sözleşmenin siyasi ve diplomatik zemininin güçlü olduğunu söyleyebilirim.

 -Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği, Türk Boğazlarında verilmekte olan Kılavuzluk ve Römorkörcülük hizmetlerinin devletin kontrolü ve gözetimi altında özel sektör tarafından verilmesini mümkün kılıyor mu?

 - Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 479’uncu maddesi ile “…..Türk Boğazlarını kullanacak gemilere verilecek kılavuzluk ve römorkaj hizmetlerine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetleri vermek veya verebilecekleri yetkilendirmek ve denetlemek” yetkisi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına verilmiştir.

2010 yılına kadar Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) A.Ş. tarafından Türk Boğazlarını kullanan gemilere verilmekte olan kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, TDİ A.Ş.’nin özelleştirme sürecine dahil edilmesiyle, 2010/29 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği’nin “Kapsam” kenar başlıklı 2’nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre; Türk Boğazları’nı kullanan gemilere Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, Yönetmelik kapsamı dışında tutulmuştur. Yeni adıyla Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği’nin “Kılavuz kaptan alma” kenar başlıklı 28’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre; Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, Bakanlık adına Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından verilir. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü bu yetkisini devredemez. Yasal zemindeki yönetmelik hükümleri açık. Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ayakta. Şimdilik başka söze hacet yok diye düşünüyorum.

- Türk Boğazlarındaki kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin Montrö ile ilişkisi, hizmeti veren kuruluş açısından nedir?

- Türk Boğazlarının hukuki statüsünü düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 2’nci maddesine göre ticaret gemileri, barış zamanında, gündüz ve gece, bayrak ve yükleri ne olursa olsun, hiçbir merasime tâbi olmadan Boğazlar’dan geçiş ve ulaşım tam serbestîsinden istifade edeceklerdir. Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri isteğe bağlıdır. Ticaret gemilerinin acentesi veya kaptanının bu hizmetleri talep etmeleri ve Türk makamlarınca anılan hizmetlerin yerine getirilmesi halinde ücret alınabilecektir. Bahse konu ihtiyari hizmetler için alınacak ücretlerin miktarı belirli periyotlarla Türk Hükümeti’nce yayımlanacaktır. Türkiye’nin kendisini yakın savaş tehlikesi tehdidi ile karşı karşıya sayması durumunda kılavuzluk zorunlu kılınabilecek, ancak ücrete bağlı olmayacaktır. 

Geçiş ve ulaştırma tam serbestîsi ifadesini, Sözleşme’nin bütünü içerisinde ve amacına uygun olarak yorumlamak gerekir. Türkiye’nin geçiş ve ulaşım ile ilgili konularda kıyı devleti olarak egemenliğini kullanması, Sözleşme’de öngörüldüğü biçimde Boğazları kullanan devletler lehine sınırlandırılmış kabul edilebilir.

Türkiye geçişi düzenleme yetkisini, eski adıyla Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü’nün ilk kez yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 1994 tarihinden bu yana kullanmaktadır. Yukarıda bahse konu yetkileri çerçevesinde Türkiye, Türk Boğazlarını kullanan gemilere yönelik olarak Gemi Trafik Hizmetleri ile bu kapsamda kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini kamu eliyle (Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tarafından) vermekte; kılavuz kaptan alınmasını önemle tavsiye etmekte, yedekli/römorkör refakatli geçişleri belirli tip ve sınıf gemiler için zorunlu tutabilmektedir.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre uğraksız geçiş yapan gemiler için kılavuzluk ve römorkörcülük isteğe bağlıdır. Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği’nin “Kılavuz kaptan alma” kenar başlıklı 27’nci maddesine göre; Türk Boğazlarından uğraksız geçiş yapacak gemilere can, mal, seyir ve çevre güvenliği bakımından kılavuz kaptan almaları önemle tavsiye edilir. 

Son 15 yılın (2004-2018 yılları) İstanbul Boğazı gemi geçiş istatistikleri ortalaması esas alındığında; İstanbul Boğazı’ndan geçiş yapan gemilerin %59’unu uğraksız gemi geçişleri oluşturmaktadır. Uğraksız geçiş yapan gemilerin de yaklaşık %41’i kılavuz kaptan almaktadırlar.

Son 5 (beş) yılın (2014-2018 yılları) ortalamasına bakıldığında uğraksız gemi geçişleri %60, kılavuz kaptan alma oranı ise %46 olmaktadır.

Son 3 (üç) yılın (2016-2018 yılları) ortalamasına göre ise uğraksız gemi geçişleri yaklaşık %62 olurken, kılavuz kaptan alma oranı % 47’ye yükselmektedir. Çanakkale Boğazı için bu değerler; son 15 yıl: % 63- % 23, son   5 yıl: % 59- % 28, son   3 yıl: % 59- % 28, düzeyindedir.

İstanbul Boğazı’ndan geçiş yapacak gemiler için Gemi Trafik Hizmetleri kapsamında verilmekte olan kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin esas amacı seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre güvenliğidir. Bu amaç doğrultusunda kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri yüksek kamu yararı ve kamu hizmeti niteliği önceliğinden dolayı kamu eliyle verilmektedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre isteğe bağlı olmakla birlikte Türkiye tarafından önemle tavsiye edilen ve kısmen zorunlu tutulan bu hizmetler için ticari kazanç önceliklerden biri olmamalıdır. Bu hizmetler verilirken;

  • Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin hukuki ve siyasi rejimini korumak, Sözleşmenin lafzına ve ruhuna aykırı hareket etmemek,
  • Deniz ve çevre güvenliğine maksimum katkı sağlamak, 

hedef alınmalıdır. 

Ticari kazanç kaygısı ve görüntüsü olmaksızın yapılacak bu uygulamalar Türkiye’yi Montrö tartışmalarından da uzak tutacaktır.

Türk Boğazlarının genel coğrafi konumu, fiziki yapısı, hidrografik ve oşinografik özellikleri ile sui generis özellikleri, tarihsel gelişim içerisinde Boğazlardan geçişin tâbi olduğu kurallar ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi rejimi, Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin kamu eliyle verilmesini gerektirmektedir.

Bu noktadan hareketle; Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin Gemi Trafik Hizmetleri bütünlüğü içerisinde ve onun ayrılmaz bir parçası olarak Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nce verilmesi uygulamasına devam edilmelidir.

-Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü geçtiğimiz günlerde Yönetmelik olarak yayınlandı. Bunun sebebi neydi? Düzenleme Yönetmelik seviyesine düşürülerek zafiyete uğratılıyor mu? 

-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişin yasal bir gereği olarak Anayasanın “Tüzükler” kenar başlıklı 115’inci maddesi yürürlükten kaldırılmış olup “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” ibaresi Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulan “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği” şeklinde değiştirilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bir gereği olarak yapılan bahse konu değişiklik neticesinde herhangi bir zafiyetin olması söz konusu değildir. Kısaca, normlar hiyerarşisi sistemimizden Tüzükler kaldırılmıştır.

 -Türk Boğazlarından uğraksız geçişi bozmayan 48 saatlik bekleme süresini 168 saate çıkaran 2 yıl önceki değişiklik, Montrö Sözleşmesi’ni Türkiye’nin hakları açısından zafiyete uğratır mı? 

-Eski adıyla Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü’nün,  yeni adıyla Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği’nin 11’inci maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan serbest pratika almaksızın 48 saatlik bekleme süresinin 168 saate (7 güne) çıkarılması Türkiye’nin geçişi düzenleme yetkisi çerçevesindeki bir uygulaması olup bu değişikliğin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin lafzına ve ruhuna aykırılık oluşturmayacağı hukuki bir vakıadır.

Sözleşme’nin sağlık denetimine ilişkin 3’üncü maddesinin oluşumu aşamasında, Türk delegasyonunca verilen bir örnek üzerinden, Karadeniz’den gelerek Boğazlardan geçiş yapacak bir geminin hiçbir sağlık işlemi ve harcı olmaksızın, 48 saat kadar İstanbul’da kalabileceği, polis ve gümrük denetiminden muaf tutulacağı, kömür ve su alabileceği ve denizcilik acentesi ile irtibat kurabileceği şeklindeki beyanı, Türkiye’nin egemen devlet olarak bir iyi niyet beyanı ve jesti niteliğindedir. Sözleşme’nin 3’üncü maddesindeki sağlık denetiminin gündüz ve gece, mümkün olan azami süratle yapılması, uğraksız geçiş yapan gemilerin bundan başka durmak zorunda bırakılmaması, kuralın oluşumu aşamasından itibaren var olan ve Sözleşme’de düzenlenen Türkiye’nin bir taahhüdüdür. Bu noktadan hareketle belki de şu söylenebilir. Türkiye, 48 saatlik uygulamayı kısaltmamalı ve kaldırmamalıdır. Deniz ticaretindeki uluslararası rekabetin acımasız olduğu günümüzde, Türkiye koyacağı kriterler çerçevesinde bu süreyi her zaman artırabilir.

Geçiş yapan gemiler ve bayrak devletleri için esas olan; bir temiz sağlık belgesi veya gemide bulaşıcı ve salgın bir hastalık olmadığını doğrulayan bir sağlık bildirisini gösterip geçişin gündüz ve gece, mümkün olan azami süratle yapılmasıdır. Türk Hükümeti, bu yükümlülüklerini yerine getiren gemileri geçişleri esnasında bundan başka durmak zorunda bırakmamayı taahhüt etmiştir. Bununla birlikte geçiş yapacak ve talepte bulunacak gemiler lehine olmak üzere, İstanbul limanında 48 saat süreyle kalmalarına müsaade edileceğini kıyı ve liman devleti olarak beyan etmiştir. Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği çerçevesinde; İstanbul ve Çanakkale Boğazları günlerce deniz trafiğine kapatılabilmekte, gemiler demir yerlerinde 48 saati fazlasıyla aşan sürelerle beklemekte olup bu durumun uğraksız geçişi bozduğunu ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin lafzına ve ruhuna aykırı olduğunu hiçbir devlet veya uluslararası organizasyon iddia etmemiştir. 

Türkiye, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tam olduğu egemenlik alanında, uğraksız geçiş ilkelerinin ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin lafzına ve ruhuna zarar vermeden, kıyı ve liman devleti olarak, uğraksız geçiş yapan gemiler lehine olmak üzere kendisi fedakârlıkta bulunarak düzenleme yapmaktadır. Bu düzenlemeden yararlanmanın hiçbir zorlayıcılığı ve tavsiye edici niteliği yoktur. Sonuç olarak yapılan değişikliğin;

  • Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin lafzına ve ruhuna aykırılık oluşturmadığı,
  • Türkiye’nin egemenlik haklarına herhangi bir sınırlama getirmediği, aksine Türkiye’nin egemen devlet olarak yetkisini kullandığı,
  • Yılda yaklaşık 1 milyar dolarlık katma değer sağladığı,

değerlendirilmektedir.

-Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin yakın ve orta vadede önündeki en büyük zorlukları nasıl değerlendirirsiniz?

- 9 Kasım 1956’dan itibaren Montrö’nün fesih sürecine açık bir sözleşme olduğunu ifade etmiştim. Ama bugüne kadar noktasına virgülüne dahi dokunulmadı. Sözleşme orijinal haliyle ayakta. Türkiye’nin gözetiminde 83 yıldır titizlikle uygulanmakta olan Sözleşmenin önüne çıkabilecek zorlukların Türkiye kaynaklı olabileceğini düşünüyorum. Şöyle ki;

  • Öncelikle Ruslar ve Yunanlılar kadar Montrö’yü bilmeliyiz. Montrö ve kazanımları ile Türkiye’nin yetki ve yükümlülüklerini iyi bilmemekten kaynaklanan zorluklarımız var.
  • Toplam 29 madde, 4 Lahika ve 1 protokolden oluşan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni bir bütün olarak değerlendirmeyip, mesela sadece 2’nci maddenin lafzına bakarak Montrö ve Türk Boğazları hakkında konuşmaktan imtina etmeliyiz, konuşanlara itibar etmemeliyiz.
  • Kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin özelleştirilmesi gibi çıkışlar yapmamalıyız.
  • Kanal İstanbul Projesine de zarar verecek şekilde Kanal İstanbul Projesinin maksat ve hedeflerini yanlış ve eksik takdim etmemeliyiz. 

Bu ve benzeri yanlışların sebep olabileceği zorluklar yaşayabilir, Sözleşmeye yaşatabiliriz. 

Bir başka önemli zorluğu Türkiye’nin AB üyelik sürecinde yaşayabiliriz: AB müktesebatı haline gelmiş olan 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni ve Sözleşme ile getirilen Transit Geçiş Rejimini bilmeli ve Türkiye’nin üyelik sürecini bu noktada ayrıca değerlendirmeliyiz. Yani orta ve uzun vadede Türkiye AB üyesi olur, Montrö feshedilir ve yeni Sözleşme yapılmazsa; AB müktesebatı olan Transit Geçiş Rejiminin Türk Boğazlarında uygulanması tehlikesi ve zorluğunu yaşamak zorunda bırakılabiliriz. 

-Özelleştirme çıkışı yapmamalıyız dediniz. Halbuki, Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri özelleştirilecek diye söylentiler hep taze tutulmaya çalışılıyor. Boğazlardaki kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri özelleştirilecek mi? 

-Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin özelleştirilmesi düşüncesi bile Türkiye’ye zarar verir. Bölgesel istikrarsızlık ve belirsizliklerin yaşanmasına sebep olabilir. 

Türk Boğazlarından uğraksız gemi geçişlerini düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde kılavuzluk ve römorkörcülük isteğe bağlıdır. Türkiye, seyir emniyeti ile can, mal, deniz ve çevre güvenliği gerekçesiyle ve geçişi düzenleme yetkisini kullanarak kılavuz kaptan alınmasını önemle tavsiye etmekte, belirli tip ve sınıf gemiler için römorkör alınmasını zorunlu tutmaktadır. Ticari kaygılardan uzak olarak yapılmakta olan Türkiye’nin bahse konu uygulamalarının uluslararası toplum nezdinde kabul edilebilirliği artarak devam etmektedir.

İstanbul Boğazından uğraksız geçiş yapan gemilerin yaklaşık yarısı kılavuz kaptan almakta; 2019’da yedekli geçiş ve römorkör refakati alan gemilerin sayısının 3000 olabileceği hesaplanmaktadır. Türkiye’nin kararlı duruşu ve istikrarlı uygulamaları neticesinde kılavuz kaptan alma oranı ve yedekli geçiş sayısının her geçen yıl artarak devam edeceği değerlendirilmektedir.

Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin özelleştirilmesi bir yana, özelleştirme çalışmalarının başlatılması ve/veya resmiyet kazanması durumunda bile Türkiye son 25 yılda büyük zorluklarla elde ettiği yukarıdaki kazanımlarını büyük ölçüde kaybederek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin feshinin tartışıldığı veya fesih sürecinin başlatıldığı bir sürecin içinde kendisini bulma ihtimali kuvvetle muhtemel olabilecektir. 

Bu nedenlerle Türk Boğazlarında kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin özelleştirilmesinden uzak durulması önem arz etmektedir.

-Sayın Kurumahmut, bu açıklayıcı ve aydınlatıcı cevaplarınızdan ötürü okuyucularımız adına da teşekkür etmek isteriz. Son olarak okuyucularımıza aktarmak istedikleriniz var mı?

-Bana bu imkânı sağladığınız için asıl ben teşekkür ederim. Devletimize, ülkemize ve milletimize hayırlı ve kalıcı bir hizmete vesile olduğumuza inanıyorum. Anlamlı, düşündürücü ve zaman zaman beni zorlayıcı güzel sorular sordunuz. Son sözlerim olarak çocukluğumdan küçük bir kesiti, yaşanmış bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Böylece Montrö ve Boğazların da dışına çıkmış oluruz. Hikâyemin başlığı “Eski muhtarın küçük köpeği”. Köyümüzün eski muhtarının evi okul yolu üzerindeydi. Uzun yıllar köyümüzde muhtarlık yapmış olan İslam Amca, Allah rahmet eylesin, küçük bir köpeği sahiplenip kapısına bağlamıştı. Küçük kapı köpeği evin önündeki patika okul yolundan her geçişimizde bize havlar, yediği kemik parçalarının ve ekmek kırıntılarının karşılığını vermek istercesine iki ağabeyimi ve beni yıldırmaya ve korkutmaya çalışırdı. Çocukluğumda olduğu gibi hayatım boyunca havlayan köpeklerden hiç korkmadım. Yaratılanı yaratandan ötürü sevdim. Allah’ın emrettiği gibi, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olma gayreti ve arzusu ile yaşadım. Bilerek ve isteyerek doğru yoldan, ilim yolundan ayrılmadım. Bürokratik görev yapanlara ve gençlere tavsiyem; kendilerinden ve yapacakları iş ve işlemlerden emin olsunlar, doğru yoldan ayrılmasınlar, dik dursunlar...