AKILLILAR DÖVÜŞMEDEN KAZANIR, CAHİLLER KAZANMAK İÇİN DÖVÜŞÜRLER.

Savaş, türü ne olursa olsun milli müdafaa ve esaretten kurtuluş maksatlı olmadıkça onaylamadığımız bir felakettir. Kimseye mutluluk getirmez, kazananı da olmaz. Kazandığını zannedenler olur, ancak kaybettikleri ve doğal olarak kaybettirdikleri bunun çok ötesindedir. Kısaca savaş yukarıda belirttiğimiz sınırlar dahilinde akıllıların değil, aptalların baş vuracağı bir yöntemdir.

Bakın, M.Ö 500 de Wu Devletinde (Çin’de)yaşayan ünlü Çinli askeri bilge, filozof, komutan Sun Tzu bu konuda ‘’Savaş Sanatı ‘’kitabında ne diyor;

‘’Mükemmellik her savaşta çarpışarak kazanmak değildir, en iyi strateji savaşmadan kazanmaktır.’’

‘’Dövüş ustası olanlar öfkelenmezler, kazanma ustası olanlar korkmazlar, akıllılar dövüşmeden kazanır, cahiller kazanmak için dövüşürler.’’

Tarih bize bunu göstermiş ve bizi bu konuda eğitmiştir. İnsanoğlu bilir, öğrenir ancak her zaman bildiğini yapamaz. Bu nedenle kıymetli olan bilmekten daha önemli olmak üzere yapmaktır. Bildiğini yapmak…

Peki insan neden bildiğini yapamaz? Bunun nedeni; ön yargı, ego, korku, aklın rasyonellikten uzaklaşması, bazen de uygun olmayan zaman ve mekân vs. dir.

Batının İki Yüzlü, Çıkar Odaklı ve Çoklu Stratejik Planlaması

Tarihe söyle bir baktığımızda bu konuda en iyi örnek Iran-Irak savaşıdır. Bir ara, RCD yerine kurulan Iran, Pakistan ve Türkiye arasındaki İktisadi İş birliği Teşkilatının (ECO) denizcilik sektörü ile ilgili faaliyetlerini Türkiye tarafında DB Deniz Nakliyat bünyesinde Ulaştırma Bakanlığı adına takip eden grup üyesi olarak İran’da yapılan bir toplantıda İranlı genç bir bürokrat bana aşağıdaki açıklamayı yapmıştı;(Tarafımdan zenginleştirilmiştir)

‘’ ABD İran’da solun ve Şah karşıtı solcu hareketlerin yükselmesinden rahatsızdı, bunun önlenmesini istemekteydi, çünkü İran’da sol görüşlü bir rejimin kurulmasından endişeliydi. Savak (İran Gizli İstihbarat Örgütü) sol görüşlü gençlik hareketlerini ve solcu eylemleri yakından takip etmekte ve bunları çok da adil olmayan yöntemler ile bastırmaya çalışmaktaydı. Bu ise Şah karşıtlığını daha da artırmaktaydı. Humeyni’nin öncülüğündeki muhalifler ise Şahı ABD ye yakın olmakla suçlamaktaydılar. İlk etapta Şah Muhammed Rıza Pehlevi Samed Behrengi(Çocuk Kitapları Türkiye’de Tercüme edilerek basılmış ve oyunlaştırılmıştır. Küçük Kara Balık, Bir Şeftali Bin şeftali vb.) vb. gibi sanatçı ve şairlerin içinde bulunduğu grubun üzerine gitmiş, onları susturmaya çalışmış, daha sonra ise ikinci dalga olarak Humeyni taraftarlarına (Ulema ve teoloji öğrencilerine)karşı hareket başlatmıştır. Ancak bunlarda pek de başarılı olunamamıştır. Aksine şiddetli baskı ters tepki yaratmıştır.

Diğer taraftan Irak’ta Saddam Hüseyin Sünni azınlık olarak nüfusun büyük bir bölümü Şii ve diğer mezheplerden olan halkı yönetmekte olup, baskıcı rejimi, aşırı silahlanması, ABD karşıtı eylemleri ve terör örgütlerini desteklemesi ABD tarafından hoş karşılanmamaktaydı. Bunların İsrail için bir tehdit oluşturması karşısında ABD 1979 yılında Irak’ı terör örgütlerini ve terörü destekleyen ülke olarak ilan etmiş, bunun meyanında İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’ye İran’ın Irakla arasındaki sınır ihtilafını (Irak’ın kendi iddiasına göre Şattularap su yolu üzerindeki haklarının Iran tarafından tanınması ve İran’ın Huzistan bölgesindeki Araplara özerklik verilmesi talebi) çözmesi için askeri bir harekat başlatmasını, içerde ise giderek yükselen solcu hareketleri daha sert bir şekilde bastırmasını istemiştir. Buna karşın Rıza Pehlevi solcu hareketleri kırmanın diğer bir yolunun şiddetli baskıcı tedbirler yerine alt gelir gruplarının gelir dağılımından aldıkları payın artırılması, iktisadi refahlarının yükseltilmesi olduğunu, Irak’a karşı bir savaş başlatmanın ise bulundukları coğrafyada çok akılcı olmadığını, bunu müzakere ve barışçıl bir sınır anlaşması ile çözmenin daha uygun olduğunu söylemiştir.

Bundan hoşlanmayan ABD önce İran’a verdiği bazı askeri uçakların bazı parçalarının periyodik bakım ve tutum vs için ABD ye gönderilmesini istemiş, ancak daha sonra bunları geri göndermeyerek hava gücünü zayıflatmış ve Şah Rıza Pehlevi’ye desteğini çekerek, muhalifleri desteklemiş sonuç olarak 1979 yılında solcu, İslamcı ve diğer muhalifler bir araya gelerek Şaha karşı sivil devrim başlatarak, monarşiye son verilmiş ve Şah ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Paris’ten gelen Ruhullat Humeyni önderliğinde bir İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu sefer Şaha yapılan teklif Humeyni’ye yapılmış. Humeyni de bunu kabul etmemiştir. Daha sonra ise ABD de hayal kırıklığı yaratarak, Amerikancı değil, özünde olduğu gibi Amerikan karşıtı bir politika izlemiştir. BUNUN ÜZERİNE ABD TERÖRÜ DESTEKLEYEN ÜLKE İLAN ETTİĞİ IRAK’A DAHA DOĞRUSU CUMHUR BAŞKANI SADDAM’A YANAŞARAK (aslında bu mevkie ABD desteği ile geldiği iddia edilir) IRAN’A SAVAŞ AÇMASINI İSTEMİŞ VE BUNU DESTEKLEMİŞTİR. SADDAM 1975 YILINDA IRANLA İMZALADIĞI CEZAYİR ANLAŞMASINI YIRTARAK 22 EYLÜL 1980 DE IRAN’A GİREREK PETROL KAYNAKLARININ BULUNDUĞU ALANLARI İŞGAL ETMİŞTİR. ABD’NİN BURADAKİ HEDEFİ HEM SADDAMI ZAYIFLATMA VE TERBİYE ETME, HEMDE HÜMEYNİ’YE DERS VERME OLMUŞTUR. BÖYLECE İKİ ÜLKE 8 YIL SÜREN BİR SAVAŞA GİRMİŞLER, BUNDAN TÜM KÖRFEZ ÜLKELERİ ZARAR GÖRMÜŞTÜR. ABD BU SAVAŞTA IRAK ÜSTÜNLÜĞÜ SAĞLADIĞINDA PAKISTAN VASITASI İLE IRANA DESTEK OLMUŞ, SILAH SATMIŞ, IRAN ÜSTÜNLÜĞÜ ELE GEÇİRDİĞİNDE İSE TÜRKİYE VASITASI İLE IRAK DESTEKLENMİŞTİR. BÖYLECE GALİBİ OLMAYAN VE YIPRATILAN İKİ KÖRFEZ ÜLKESİ YARATILMIŞ VE DİĞER KÖRFEZ ÜLKELERİ DE TERBİYE EDİLMİŞTİR. ÖNCE IRAN’IN REJİM İHRACI TEHDİDİ SONRA İSE SADDAMIN YAYILMACI VE ARAP LİDERİ OLMA TEHDİDİ İLE KÖRFEZ ÜLKELERİNE SILAH SATMIŞTIR’’

Benim de bazı ilaveler yaptığım bu yorum ne kadar doğrudur bilmiyorum, ancak ö dönemleri yaşayan biri olarak, önemli bölümünün doğru olduğu malumunuzdur. Ancak bu savaşa rağmen ABD’nin istediği sonuç da tam anlamı ile elde edilememiştir. Saddam finansal olarak büyük bir borç ve insan kaybı ile bu savaştan çıkmış, fakat İran’ın aman aman bir dış borcu oluşmamıştır. Savaştan sonra hızla Japonya başta olmak üzere yabancı yatırımcıları İran’a davet ederek, petro kimya sanayi başta olmak üzere bir yatırım hamlesine girmiştir. Irak’ta savaş nedeni ile kıtlıklar olurken, İran pirinç vb gibi temel gıda maddelerini halka devlet desteği ile ucuza vermiş, halkta bir sıkıntı yaratmamaya çalışmıştır.

Saddam ise savaş tecrübesi elde etmiş bir ordu ile hem körfez ülkeleri hem de İsrail için tehdit oluşturmaya devam etmiştir. Daha da ötesinde ABD ye karşı bir hamle yaparak petrol satışlarını Euro üzerinden yapmaya yeltenmiştir.

Bilindiği üzere Tüm körfez ülkeleri İran’a karşı kendilerini koruyan ve onlar adına savaşan Irak’a finansal destek sağlamışlardır.

Galibi olmadan biten savaş sonunda Irak’ın başta körfez ülkeleri olmak üzere büyük bir borcu ve iktisadi sorunları ortaya çıkmış, savaşta beşerî sermayesi kırılmış, halk içinde ve askerlerde bir mutsuzluk ve huzursuzluk baş göstermiştir.

Bu sıkıntıların bölge istikrarı ve İsrail’in güvenliği için yaratacağı tehdit göz önüne alınarak ABD’nin kışkırtması ile körfez ülkeleri Irak’a savaş süresince yaptıkları yardım ve verdikleri borçları geri istemişlerdir. Onları korumak için savaşan, masraf yapan ve halkı ölen Saddam bu duruma çok kızarak körfez ülkelerine karşı tavır takınmış ve ABD Kuveyt’i borcunu isteme konusunda ısrarcı olarak Irak’ın üstüne salmıştır. Böylece Saddam bir kez daha oyuna gelerek Kuveyt’e saldırmış ve sonuçta ABD ve müttefikleri Körfez Savaşına müdahil olmuştur.

Bu savaşta Saddam’ı devirmek mümkün iken Baba Bush (ABD) Irandaki Şii rejimini ve Irak’taki Şii nüfusunun fazlalığını dikkate alarak, Iranın rejim ihracı politikasını hatırda tutarak, Saddam’ı ehvenişer olarak yerinde tutmayı uygun görmüş ve Iraktaki rejimi değiştirmemişlerdir. Bunu IRAN sorununu halledilinceye kadar ertelemişlerdir. Bu işlemi daha sonra oğul Bush gerçekleştirmiştir.

Tüm bunları uzun uzun niye anlattım? Batı bazen seni yok etmek için destekleyerek, ya da kışkırtarak savaşa sokar sonra da balkona çıkar. Bezen savaşan iki ülkeyi yıpratmaktır amacı. Kısaca savaşın nedeni olarak gördüğün gerçek neden değildir. Bana göre; Libya’da Kaddafi’nin çökertilmesi de zaten yola sokulmuş, ehlileştirilmiş bir rejimin sona erdirilmesi değildi. Çünkü Kaddafi’nin oğlu Şeyfülislam başta İngiltere olmak üzere Batı’nın desteklediği biri olarak yumuşak bir geçiş ile zaten Libya’da iktidara geçecekti. Seyfullah İslam’ın İngiliz Kraliyet ailesi, siyasi liderleri ile seyahate çıkacak kadar samimiyeti Batı ülkeleri liderleri de dahil olmak üzere tüm Batı ile çok iyi siyası ilişkileri bulunmaktaydı.

Buradaki hızlanma ve Kaddafi’nin linç edilmesi muhtemelen Çin’in Kuzey Afrika’ya nüfuz etmesi ve Libya’da yeni petrol arama ve çıkarma faaliyetleri için Kaddafi ile yaptığı iş birlikteliğidir. Belki de Fransa’nın bu ülkeyi Şeyhülislam üzerinden İngiltere’ye yedirmemek istemesidir. Kaddafi’nin tüm erkek çocuklarının öldürülmesine rağmen tek sağ kalanının Seyfülislam olması ve geçtiğimiz günlerde seçimlere katılma arzusunun şimdilik önlenmesi sizce sürprizimdir. (Bu konuda detay için bu site de yıllarca önce yayınladığım ‘’Kaddafi’nin İdealleri ve Çelişkileri’’ makaleme bakılabilir. Bu makalemde dediklerimin hepsi çıktı.)

Neden Fransa’nın böyle bir eğiliminin olduğunu söylüyorum; çok uzun süre önce Paris’te Ulaştırma Bakanlığı adına katıldığım ikili denizcilik anlaşması müzakereleri vesilesi ile Fransız yetkilileri ile toplantı aralarında yaptığım özel görüşmelerde Fransa’nın Uluslararası Ticaret de eski etkinliğini kaybetmesi üzerine yeni politika olarak eski müstemlekeleri yada Ticari nüfuz alanı olan ülkeler ile daha sıkı ilişkiler kurmak ,onlara finansal ve teknik yardımlar ile o bölge ve ülkeleri yeniden hakimiyetleri altına almanın yeni bir Fransa politikası olduğunu ,uluslararası siyasi politikalarının da onların yanında buna göre şekillendiğini belirtmiştir. Nitekim katıldığım Uluslararası Konvansiyon ya da konferanslarda bunu bizzat müşahede etmekte olup, Fransa bu toplantılarda sanki Gelişme Yolundaki ülkelerin hamisi gibi bir politika izlemiştir

Şimdi bu gerçekler ışığında Rusya-Ukrayna Savaşını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini değerlendirdiğimizde bunun nedenleri hususunda çok farklı düşünceler aklımıza gelebilir.

Ancak neden ne olursa olsun buradan bir kazanan çıkmayacaktır. Eğer illa bir kazanan olacak ise bu büyük bir olasılıkla Rusya olmayacaktır. Ancak Rusya kazandığını sanacaktır. Ukrayna’nın bereketli topraklarına ektiği Rus nefreti zamanla o topraklarda yeşerecek ve büyüyecektir. Bu savaş Rusya halkının da tasvip ettiği bir savaş değildir. Rusya’nın yaşlıları Ukrayna şehirlerine gittiklerinde gençlik hatıralarının oluştuğu o şehirlerin yerle bir olduğunu görünce acaba ne hissedeceklerdir.

Son olarak ABD’nin ve İngiltere’nin Rusya’nın Doğal gaz ve Ham Petrol ihracına ya da ticaretine yasak getirdiği buna karşılık olarak da Rusya’nın bazı stratejik malların bu ülkelere satımına yasak getirdiği haberlerde yer almıştır. Bunu takiben petrol fiyatlarındaki aşırı yükselme üzerine ABD Irana karşı uyguladığı yaptırımları kaldırdığını belirtmiştir. Benze uygulamayı Venezuela için de yapacağı söylenmektedir. Bu uygulama bize ABD’nin değişken, faydacı, çoklu plan ve stratejisini ortaya koymuyor mu?

Rusya’nın Handikapları

Doğal kaynak zengini içindeki bin çeşit etnik ve dini farklılığı olan, ancak buna karşın pek çok bakımdan çağa ayak uyduramasa da her kademede çok iyi eğitimli bir nüfusa sahip olan Rusya bir geçiş ekonomisi ülkesi olarak hala neden tam bir liberal Pazar ekonomisi olamıyor? Hala ülkenin topraktan çıkan doğal kaynaklarını pazarlayarak (Petrol, Doğal gaz, Kömür, Demir Cevheri ve diğer bazı madenler, Tahıl, Hububat) gelir elde etmektedir. Pazarda niye talep edilen bir Rus bilgisayarı, cep telefonu, binek arabası, uçağı, tekstil ya da inşaat ürünü yoktur. Neden hizmet sektöründe ileri değiller. Neden Rusya böyle bir potansiyeli olduğu halde turizmden yeterli geliri elde edememektedir?

Olmuyor, ne hikmetse yaklaşık 30 yıldır bunu gerçekleştiremediler. Gerçekleştirdikleri ileri düzeyde savaş malzemeleri, bunları pazarladıkları ülkeler ise çoklukla ,2-3 ülke hariç ABD ile iyi ilişkiler tesis etmemiş ülkelerdir. Rusya bu savaş malzemelerinin de birçok girdisini Batıdan ya da diğer ülkelerden temin etmek zorundadır. Sanırım özgür olmayan ve her şeyin komünist rejim ilkeleri ve politikası hatta iktisat politikası doğrultusunda geliştirildiği ülkelerde bilim, sanayi, tüketim alışkanlıkları ve tercihleri olarak çıktılar da bu politikalara uygun olmaktadır. İleri düzeyde bir teknoloji olsa da yaratıcılık olmamaktadır. Liner bir düşünce ile her şeye rejimin at gözlüğü ile bakması, hatta edebiyatın bile bu şekilde oluşturulması, Nazım Hikmet’i bile isyana sürükleyerek bu konuyu yazığı bir tiyatro oyununda ortaya koymuş ve Rus halkı tarafından ayakta alkışlanan bu tiyatro oyunun gösterimi sonradan yasaklanarak, Nazım takibe alınmıştır. ÖZGÜRLÜĞÜN OLMADIĞI, DEVLETİN BEN BİLİRİMCİ OLDUĞU BASKICI REJİMLERDE SAĞLIKLI BİR SOSYOLOJİK VE İKTİSADİ GELİŞME OLMAMAKTADIR.

1917 TARİHİNDEN 1991’E KADAR BÖYLE YETİŞTİRİLEN VE SONRASINDA DA BU KÜLTÜRÜ DEĞİŞTİREMEYEN TOPLUM NE YAZIK Kİ ÖNCE KOMÜNİZM SONRA DEVLET KAPİTALİZ Mİ İLE ANCAK BUGÜN GELDİĞİ NOKTAYA ULAŞABİLMİŞTİR. BUNUN YETERSİZLİĞİ İSE İZAHTAN VARESTEDİR.

Eğer bu savımız doğruysa Çin niye böyle olmamıştır; Çünkü Çin’in kültürü, felsefesi ,tarihsel teknolojik birikimi, tamamı ile farklı olup, uyguladığı kültür devriminin dayandığı alanda farklı olmuş ve kalkınmayı köyden başlatmış, daha sonra ise zamanında devlet kapitalizmine geçen reformları yapmış ve en önemlisi bu kalkınma hamlesinde Japonya kendilerine iyi bir model olmuştur. Tabi en önemlisi ilginç bir şekilde Amerikan sermayesi ve teknoloji desteği olmuştur. Çin ABD tarafından Rusya’ya karşı bir güç olarak büyütülmüştür.

Ancak Çin artık ABD karşısında yeni bir tehdit olarak durmaktadır. ABD’nin en önemli önceliklerinden biri ise Doğu Asya’da potansiyel Çin tehdidini kontrol altına almak ve ABD dostu, Japonya, Kore, Tayvan, Filipinler, Tayland vb yi Çin’in yayılmacı politikasına karşı korumaktır. Çünkü Çin Bir kuşak bir yol projesine Kuzey kutbunu yani Arktik’i de katmış ve Avrasya bölgesini Kuzeyden ve Güneyden deniz yolu ile kontrol altına almaya başlamıştır. Askeri literatürdeki en önemli tezlerden biri AVRASYA’YA HAKİM OLAN DÜNYAYA HAKİM OLUR İDDİASIDIR. ABD bunu görmektedir. Dolayısı ile Rusya-Çin ittifakı kabullenemeyeceği bir husustur. Hele hele buna Hindistan, İran, Türkiye hatta Almanya’nın dahil olduğu bir paktı kabullenmesi ABD ve NATO ittifakının asla tasvip etmeyeceği bir husustur.

Çin’in Avrasya’yı Kuzeyden ve Güneyden Çevirme harekatını şimdi Rusya acaba Ukrayna’ya karşımı yapıyor. Ukrayna’yı bir landlock ülke durumuna mı sokmak istiyor. Doğu sınırında Ukrayna’nın bilim ve sanayi bölgesini kontrol altına alırken Güneyde Ukrayna’nın önemli limanlarını ve liman şehirlerini ele geçirerek ticari bölgeleri hakimiyeti altına almaktadır. Geriye ise tarım alanları kalmaktadır. Rusya UKRAYNA halkının aleyhine buradan kendince bir zenginlik mi üretmeye çalışmaktadır?

İklim Değişikliği Kuzeyde Buz Denizinde Rusya İçin Fırsatlar Yaratırken Aynı Zamanda Tehditler Oluşturmaktadır.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeni ile en geç 2050 ya kadar fosil enerjilerinin kullanımı yani Rusya’nın en önemli gelir kaynağını oluşturan emtia grubu artık kullanılmayacaktır. (Önce bu malların fiyatları artacak Rusya bundan iyi kazanç sağlayacak, daha sonra ise kömür, ham petrol ve müştakları en sonra ise doğal gaz tüketimi ortadan kalkacaktır). Kısaca devlet tarafından kontrol edilen Oligark’lar tarafından yönetilen Rus ekonomisi bu sistem değişmez ise çok zayıflayacaktır. Hem de bu çok fazla etnik ve mezhepsel farklılıkların olduğu bir ülkede gerçekleşecektir. Bu durum eğer birtakım tedbirler alınmaz ise Rusya’yı uzun dönemde parçalanmaya götürebilecektir. Çünkü artık küresel ölçekte birçok ülke kendi kendine yeter olmakta, eskiden ithal ettiğini satar hale gelmektedir. Eskiden ham madde olarak sattığını şimdi katma değer katarak işlenmiş olarak satmaktadır. Hatta teknoloji transferi yaptığı ülkelere göre daha kalitelisini ucuza üretmektedir. Böyle bir dünyada otokratik yönetimler ve tabana yayılmamış, tepede temerküz etmiş sermaye ve sınırlı sayıda oligark ile bu işin altından kalkamaz. Bunun için bir şey yapması gerekmektedir. Acaba savunmaya daha az mı kaynak ayırmalıdır? Bunun için kendini güvenceye almalı ve çevresinde bir güvenlik ağımı oluşturmalıdır? Çevresinde kendi kontrolünde yeni iktisadi kaynaklar mı elde etmelidir? Yeni ekonomik sistemde ve sözü edilen yıllarda çok değerli olacak olan tarımsal ürünlere daha fazlamı sahip olmalıdır? Tarımsal ürünler Çin ile dostluğunda önemli bir stratejik emtia mı olacaktır?

Bu saldırının nedenleri bunlardır demiyoruz, sadece düşünüyoruz, çünkü bazen doğru, hiç düşünmediğimiz olabilir.

Neden Rusya Ukrayna gibi çok cılız bir askeri gücü olan ülkeyi dünyanın en önemli askeri güçlerinden biri olarak hala tam olarak ele geçiremedi ve çok zayiat verdi. Hem de ciddi bir dirençle karşılaşmamasına rağmen. Nedeni yukarıdaki paragraftaki açıklamalarımda gizli olmakla beraber aşağıda konuya daha özel olarak değinilmiştir.

Rusya’nın Askeri Gücü Ne Düzeydedir?

Bir televizyon kanalında bir akademisyenimizin bir ülkenin parasının değerini o ülkenin askeri gücü belirler şeklinde bir iddiası üzerine moderatörün Rusya’nın askeri gücü çok iyi ama Ruble’nin değeri düşük demesi üzerine anılan hoca bilindiğinin tersine Rusya’nın askeri gücü, donanması çok güçlü değildir şeklinde bu soruyu cevaplamıştır. Konu bir ekonomist olarak ilgimi çekmiş ve beni Rusya’nın askeri gücünü ve donanmasını incelemeye teşvik etmiştir. Yaptığım araştırma sonucu Rusya’nın güçlü bir ordu ve donanması olduğunu görünce (Bkz. Bir Ülkenin Ulusal Para Değeri ile Ulusal Askeri Donanma Gücü Arasındaki İlinti -9.Kasım 2016 Harun Şişmanyazıcı Denizhaber.com.)bir özel üniversitenin denizcilik forumunda birlikte çalıştığımız bir üst düzey amiralimize bu konuyu sorduğumda Rusya’nın güçlü bir donanması olduğunu özellikle nükleer güç ile çalışan denizaltılarının NATO için büyük bir tehdit oluşturduğunu ,ancak bu donanmanın ve diğer kuvvet silah ve mühimmatlarının çoğunun eski teknoloji ile üretildiklerini, dağılma sonrası bakım ve tutumlarının doğru düzgün yapılmadığını, bir hareket halinde kısa süre sonra arıza yaptıklarını ve bunları gidermenin zaman aldığını ,dolayısı ile barış zamanındaki Rus savaş gücü envanterinin savaş durumunda daha düşük olarak hesaplanması gerektiğini ileri sürmüştür. Ayrıca son yıllarda Rus askeri gücünün revize edildiğini, yazılım, elektronik konusunda geliştiklerini beyan etmiştir. Başka bir toplantıda ise başka bir askeri yetkili tarafından, detaylı olarak Rus ordusundaki ve donanmasındaki yenilikler, modifikasyonlar, özellikle modern nükleer enerjiye sahip Arktik (Kuzey Buz Denizi) ticari ve askeri gemileri hususunda bilgi verilmiş ve yeni üretilen uzun menzilli Rus füzelerinin geliştirildiğini ancak hedef tutturma sıkıntıları olduğu belirtilmiştir. Bu konuda tarafımdan daha derinlemesine çalışarak Rusya’nın bu kuzey filosunun oluşumunda Finlandiya ve Güney Kore’nin etkin olduğu görülmüştür. ÖZETLE Rusya bazı zaaflarına rağmen dünyanın en önemli askeri gücüne ve donanmasına sahiptir. Bir ülkenin ulusal parasının gücünü ise askeri gücü değil diğer hususlar meyanında o ülkenin GSYIH büyüklüğü ve buna bağlı olarak kişi başına milli gelir, Uluslararası Ticaretten Aldığı pay, ham madde kaynaklarına ulaşabilme kabiliyeti, teknolojik gelişim, beşerî sermayesi, finansal gücü vb. gibi bir çok hususun bileşimi oluşturmaktadır. Askeri güç söz konusu ekonominin, uluslararası ticaretin ve ham madde, ürün sevkiyatının aksamaması, korunması bakımından önem taşımaktadır. Böyle bir ticaret ve zenginlik yoksa, paranın değeri bakımından ordu ancak savaş ekonomisi ile gelir elde eden ülkeler için önem taşımakta, hatta bunda bile bazen etkili olamamaktadır (Bu durum Merkantilist dönemde, kolonyalist sistemde görülmüş, güçlü filo ile monark adına ülkeye getirilen aşırı altın, gümüş ve kıymetli madenler, adeta para arzının artması etkisi ile enflasyon yaratmıştır. Feodal yapıda toprak sahiplerinden borç alan tüccar sınıfı bu enflasyonist ortamda zengin olmuşlardır. H.Şişmanyazıcı)

Yukarıdan da anlaşılacağı üzere Rusya güçlü bir orduya ve silahlara sahip olsa da, hatta bazı savaş araçları BATI ya göre daha iyi olsa da genelinde Batı teknolojisine göre geride olup, sahada kullanılması sırasında ise sıkıntıları büyüktür. Kaldı ki Rus ordusu 1979 da Sıcak denizlere inme amacı ile Afganistan’ı işgal ederek 10 yıl işgali altında tutuğu bu ülkede de başarılı olmamıştır. Rusya’nın Afganistan politikası muhalif radikal grupların ve Taliban’ın kendi kontrol alanı içerisinde olan Orta Asya ülkelerine nüfus etmesi daha sonra ise kendisi için tehdit oluşturmasıdır. Dolayısı ile Rusya etrafını kuşatan ülke ve coğrafya bakımından çok yönlü güvenlikçi bir politika izlemekte ve adeta etrafında tampon bölgeler oluşturarak tehdidi kaynağında yok etmeye ve kendine çok yaklaştırmamaya çalışmaktadır. Suriye’deki varlığını da böyle izah etmektedir. (Tabi diğer önemli amacı Doğu Akdeniz’in kontrolüdür. Jeopolitik açısından Doğu Akdeniz de çok büyük önem arz etmektedir. Tıpkı Afganistan gibi. Yıllar önce genç biriyken Cenevre’de bir toplantının çay molasında bir grup yabancı katılımcı ile yaptığım sohbette ben Türkiye’nin jeopolitik öneminden söz ettiğimde bir İngiliz diplomat en önemli ve stratejik ülkenin Afganistan olduğunu söylemişti. O zaman ne demek istediğini anlamamıştım, yıllar sonra Afganistan da olan olayları ve okuduğum kitap ve romanlarda* Afganistan üzerindeki İngiliz siyasetini gördüğüm zaman bu diplomatın ne demek istediğini anladım.)

*Tarzi Ailesinin hayat hikayesi, Halid Hüseyni’nin Bin Muhteşem Güneş ve Uçurtma Avcısı romanları.

Rusya’nın Ukrayna işgali belki de görünürde olduğu gibi kendisini çok güçlü hissetmesi ve bunun sonucu olarak topraklarını genişletmesi değil tam tersi Batıdaki ve dünyanın bir çok ülkesindeki gelişmeler karşısında kendisini gelecek 30 yıl içerisinde konumlandırdığı duruma göre güçsüz hissederek koruma içgüdüsü ile güvenceye altına alma düşüncesi ile yapılmaktadır. Bunu da açıkça dile getirmektedir.

Endüstri 4.0 , 5.0, artırılmış sanal gerçekliğin, metaversin, 3D,4D ile yerinde üretimin konuşulduğu ve artık hayal gibi olan şeylerin gerçek olduğu bir dünyada, Covid 19 ‘un ortaya çıkardığı yeni yaşama ve çalışma koşulları altında ,daha da ötesinde eskiden 10 yılda bir olan teknolojik yenilik ve değişimlerin bir yıla hatta 6 aya indiği bir ortamda köklü radikal değişiklikler yapamayan Rusya’nın bu katı güvenlikçi politikalarının esas teşkil ettiği dış siyaset anlayışı ile bu değişime ayak uydurması pek mümkün olmayacak buda onu daha korumacı ve içine kapanık hale getirecektir. Bu Batı için de iyi bir durum değildir. Rusya hızla yeni küresel ekonominin koşullarına ayak uyduracak hale gelmelidir.

Küresel Isınma ve İklim Değişikliğinin Rusya İçin Yarattığı Tehdit ve İmkanlar;

Küresel ısınmanın ve buna bağlı iklim değişikliğinin dünyayı zorladığı yeni ekonomi anlayışı yanı doğrusal ekonomiden döngüsel ekonomiye geçiş süreci (Bkz. Doğrusal Ekonomiden Döngüsel Ekonomiye Geçişte Deniz Taşımacılığı HARUN ŞİŞMANYAZICI)Doğal kaynakların kullanımını azaltacak, ürünlerin kullanım sürelerini uzatacak ve fayda odaklı üretimi öne çıkaracak olsa da ve bunlar Rusya’nın eski üretim modeline ve iktisat politikasına uygun olsa da ,bu yeni ekonomi modeli yenilik, değişim ve yaratımı ortadan kaldırmayacak, bu konudaki teknolojik gelişim ihmal edilmeyecek tam tersi üretim ve yaratım çevre dostu ve doğanın korunmasına yönelik olacaktır. Üretmek kadar bu ürünlerin uzun süreli kullanımlarında hizmet de önemli olacaktır. Az doğal kaynak kullanımı taktir edeceğiniz üzere doğal kaynak zengini Rusya’nın lehine olmayacaktır.

Rusya’nın belki avantajı Putin gibi otokrat yöneticilerin ortaya çıktığı, milliyetçi akımların ve devletçi ekonomi politikalarının hakim olduğu küreselleşmenin biçim değiştirdiği, Kovid -19 unda bunu hızlandırdığı bir döneme girilmesidir. (Biçim Değiştiren Küreselleşme ve Deniz Ticaret Sektörü-Harun Şişmanyazıcı 13.Nisan 2016-Denizhaber net)

Bu yukarıda zikredilen makalemde tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya geçileceğini, hatta o tarihte isim zikrederek Trump gibi liderlerin iktidara geleceğini ve küreselleşmeden bölgeselciliğe geçileceğini ileri sürmüştüm. Beklediğim gibi Trump başkan seçildi, fakat daha sonra yazdığım iki makalede Trump’ın kısa sürede gideceği ve en kötü ihtimalle ikinci kez seçilemeyeceğini belirttim. (Bkz Trump Politikalarının Küresel Küresel Ekonomi İçin Taşıdığı Potansiyel Riskler Ocak 2017 Denizhaber.Com. Harun Şişmanyazıcı, Trump’ın 100 Günü ve Ekonomideki Polyanna İyimserliği Mayıs 2017 Denizhaber.com.Harun Şişmanyazıcı)

Rusya Nükleer Silah Tehdidini Gerçekleştirebilir mi?

Yukarda açıklamaya çalıştığımız hususlar önümüzde duran sorunun çok katmanlı ve vektörlü olduğunu ortaya koymaktadır. Bazen de mesele düşündüğümüzün aksine çok basittir. Büyük İskender’in GORDİON DÜĞÜMÜ gibidir.

Putin’in zorlandığı anda nükleer dahil her türlü silahı kullanırım tehdidi bir blöf değil, Gordion Düğümü metaforuna uygun bir ifadedir.

Aslında atom bombası ve kimyasal silahlar savunma maksatlı olarak sınır savaşlarında kullanılmaz, atılan bomba yıllarca atanı da etkiler. Fakat her ülkenin kendine özgü davranış karakteristikleri vardır. Mandalina Bahçesi filmimin bir sahnesinde Estonyalı marangoz bir Çeçen söz vermiş ise bunun yerine getirir dediğinde, oda Estonyalının da sözünde durduğunu söylemişti. Bunlar iltifat cümleleri değildir. Yıllara sâri olan tecrübelerin kanıtladığı kabullerdir. Bir Rus otokratı yaparım dedi mi bedeli ne olursa olsun yapar, bu bir meziyet değildir. Önemli olan meseleyi sabırla ve akıl ile çözmektir. İskender gibi düğümü kılıç darbesi ile çözmek değildir, sabırla ipe zarar vermeden çözmektir.

Bu yüzden Batı hasmının davranışını iyi bildiği için, ince bir düşünce ile bedeli ve maliyeti büyük bir zaferi tercih etmez ve geri durur. Putin de bunu bilir. Bu nedenle belki de gerçekleştirmeyeceği bir tehdit ile istediğini elde eder.

Batı gördüğümüz kadarı ile bu sorunu zaman yayarak çözecek ve Rusya’yı kendi içinden çökertecektir Ya da Rusya’yı beşeri sermayesinin gücünü de kullanarak yeni küresel ekonominin şartlarına uygun bir ekonomi modeli ile sisteme entegre olmasını sağlayacaktır.

Kaos teorisi ve kelebek etkisi

Buraya kadar savaşın kötü ve yıkıcı yüzünü ortaya çıkarmaya çalıştık, ancak savaşlar ve kaoslar fırsat ve bazı sınırlı bir zümre için fırsat ve zenginlikte yaratır. Bundan kastım spekülatif kazanç peşinde koşan karaborsacı, stokçu savaş zenginleri değildir. Ancak dünyada her şey zıttı ile kaimdir. Savaşta böyledir. Savaş barışa gebedir, savaşın kayıpları ise bazıları için kazanca gebedir. Bu konuyu daha detaylı anlamak için kaos teorisi ve kelebek etkisine bakmak gerekmektedir.

Bu konuda Kovid-19 un etkisi bakımından Seanews dergisinde yazdığım ‘’Her İktisadi Kriz Denizcilik Krizi Yaratmaz’’ başlıklı makalemden bir bölüm aşağıda verilmiştir.

‘’….Bunların dışında bazı savaş dönemlerinden de deniz taşımacılığı olumlu etkilenmiştir. Avusturya Veraset Savaşı (1740-1748), Amerika Bağımsızlık Savaşı (1775-1783), Kırım Savaşı (1853-1856), Amerika İç Savaşı (1861-1865), Prusya Savaşı (1870) Birinci Dünya Savaşı (1741=100 olan Index 1918 de 751’e yükselmiştir.) Sürekli batırılan gemiler nedeni ile gemi arzı azaltmış ve navlunlar yükselmiştir. Ha keza ikinci dünya savaşı; yine Alman gemilerin batırdığı ticari ve askeri gemiler, itilaf devletlerine taşınan askeri ve sivil taşımalar, savaş sonrası ABD’nin elinde kalan Liberty type gemileri uygun fiyattan itilaf devletlerine satması ya da hibe etmesi ile Yunanistan başta olmak üzere bunların filolarının gelişmesini sağlamış ve çoğu armatörün filosunu büyütmesine sebep olmuştur. 1967’de başlayan ve 8 yıl süren Arap –İsrail savaşı sırasında Suez Kanalının kapanması da bir çok denizci ülke meyanında Norveç’ e de yaramış, 1973 yılında bu ülkenin filosunun %17’sine tekabül eden Combine taşıyıcılar (OBO)uzun balast ayağını da yük ile değerlendirerek büyük kar sağlamışlardır. Kaos Teorisi ve Kelebek etkisi, bu sektörün menfaatine işlemiştir.’’

Bu savaş da tıpkı İran-Irak arasındaki körfez savaşı gibi Türkiye için fırsatlar yaratacaktır. Bu fırsatlar aşağıda belirtilmiştir.

1-Beşerî sermaye transferi;

Malumları olduğu üzere İkinci Dünya savaşı sırasında Almanya’dan kaçan çok önemli bilim adamları, akademisyenler Türkiye’de hocaların ve öğrencilerin eğitilmesinde büyük katkı sağlamışlardır. Doğu Bloku çözüldüğünde de elimizde böyle bir fırsat varken bu tarafımızdan değerlendirilememiş ve SSCB ‘nin çok önemli ve değerli bilim adamları, akademisyenleri, mühendisleri ABD’ye ve Avrupa Ülkelerine gitmiştir.

Türkiye’ye Almanya’dan gelen bilim adamlarından feyz alan hocalarımdan biri olan rahmetli Prf. Dr. Sabri Ülgener’in anlattığı bir olay bu konuya daha fazla anlam katacaktır;

Ünlü İngiliz ekonomist Keynes bir gün sınıfta öğrencilerine aşağıdaki soruyu sorar

‘’Bir savaşta Londra ve İngiltere’nin diğer önemli şehirleri yerle bir olsa, İngiltere ne kadar sürede tekrar eski haline gelir?

Öğrenciler Sanayi devrimini, İngiltere’nin sanayileşme sürecini vb. dikkate alarak farklı süreler belirterek bu soruyu cevaplarlar. Kimi 30 yıl, kimi 50 yıl kimi daha fazla süre söyler.

Keynes talebelerine hitaben yaptığı konuşmada;

‘’bir karınca yuvasını elinizle tahrip ettiğinizde, bozduğunuzda onun tekrar eski haline getirilmesi çok kısa sürer, çünkü o yuvayı nasıl yapacağı, bozulan yuvanın nasıl tamir edileceği o karıncanın genetiğinde var olan bilgi ya da teknolojidir. Bu Allah tarafından karıncaya yaratılıştan verilen bir yeti ve bilgidir. Ancak hayvan insandan farklı olarak bunu inkişaf ettiremez. İnsan ise bilim sayesinde bilgiyi, tekniği oluşturur ve geliştirir. Sizlerin verdiği süreler bu teknik, bilgi ve tecrübenin oluşturulma süreleridir. Bu birikim insan beyninde oluştuktan sonra o teknolojik gelişimin ve düzeyin sağladığı bilgi ile yapılan eserlerin yeniden fiziki olarak inşası sadece yapım süresi ve kaynaklar ile ilgili bir husus olup o kaynaklar var ise kısa sürede tekrar yerine konulur ‘’ şeklinde bir açıklama yapar.

Bu gerçekten hareketle ikinci dünya savaş sonrasında Batı Almanya savaş nedeni ile harap edilmiş, sanayi tesisleri, şehirlerde evler yerle bir edilmiştir. Ancak Almanya kısa süre içinde o yıkım üzerinde brandalar altında hızla üretime geçmiştir. O yıllarda Almanya’nın İhtiyaç duyduğu beşeri sermaye ve finansman olup, ülkede yokluk hakimdi, birinci dünya savaşı sonrasında 1923 yılında olduğu gibi bir hiper enflasyon olmasa da Almanya yüksek enflasyon yaşamaktaydı. Üretim şarttı, bu nedenle Almanya kısa sürede uygulamaya koyduğu reformlar ile bir kalkınma hamlesi başlatmış ve bunda başarılı olmuştur. Çünkü Almanya’da bunu sağlayacak teknolojik gelişme mevcuttu, beşeri sermaye ise henüz Utanç Duvarı inşa edilmediği için Doğu Almanya’dan Batıya geçenler ile sağlanmıştır.

Buradan konumuza dönersek, takip ettiğimiz Rus işgalinde Rusya Ukrayna’nın doğusunda özellikle Harkov ve diğer şehirlerdeki sanayi tesislerini bombalamıştır. Bilindiği üzere eski SSCB’nin uçak sanayi, tank, motor, nükleer, ARGE merkezi Ukrayna olup, Ukrayna’da da Doğu bölgesi ve özellikle Harkov şehridir. Uzay üssü ise dağılma sonrası Kazakistan’a intikal etmiştir. Ukrayna’da yıkılan tesislerdir. Bilim adamları, teknisyenler, mühendisler ise sağdır. Diğer taraftan Türkiye’nin Ukrayna ile savaş endüstrisi ve diğer alanlarda, tank motorundan, uçak ve uçak motoru yapımına kadar 60 yakın iş birliği anlaşması bulunmaktadır. Bunların aksamaması, tam tersine krizi fırsata çevirmek üzere Ukrayna’daki söz konusu bilim adamları, mühendis ve teknisyenlerin acilen çok iyi imkanlar ile Türkiye’ye transfer edilmesi hayati önem taşımaktadır.

2-Yeni Yatırımcı ve Doğrudan Yatırım Çekme İmkanları

Rusya’daki Amerikalı yatırımcılar yatırımlarını Türkiye’ye çekmek istemektedirler. Bazı Rus Oligark’ları ise varlıklarını Türkiye’ye getirmek ve faaliyetlerini buradan yönetmek istemektedirler. Bu girişimler gerçekleşme oranlarına ve gerçekleştirilenlerin boyutu ölçüsünde Türkiye’ye fayda sağlayacaktır.

3-Rusya’ya Ham Petrol ve Doğal Gazını İhraç Konusunda ABD ve İngiltere Tarafından Konan Ambargonun Türkiye’ye olumlu ve olumsuz etkisi.

Ham petrolünü bazı ülkelere satamayan Rusya bunu rafinerilerinde ürüne dönüştürerek, limanlarına gelen gemilere bu artan fiyatlar karşısında Türkiye ve diğer limanlardaki ikmal ücretlerine göre çok daha uygun fiyatlar ile akaryakıt satım kampanyası başlatabilir. Bundan da Türk armatörler istifade edebilirler. Bunun bize karşı negatif yönü, akaryakıt kaçakçılığının hortlaması ve gemiler için önemli bir akaryakıt merkezi olan Türkiye’nin Rusya’nın bu rekabetinden bundan ters yönde etkilenmesi olacaktır

Rusya’ya swift konusunda konulan yasaklar karşısında Türkiye barter anlaşması ile ham petrol alarak karşılığında Rusya’nın ihtiyacı olan malları ihraç edebilir ve aldığı ihtiyaç fazlası ham petrolü ise işleyerek ürün olarak satabilir.

İran –Irak savaşında Iraktan kara tankerleri ile Güney Doğu limanlarımıza getirilen petrol ürünü (gasoil)burada açıktaki bir eski tankere depolanarak buradan deniz yolu ile reexport yapılmaktaydı. Aynı şekilde İzmir’den de Israil’e sevkiyat yapılmaktaydı. Benzerinin imkanlar tahtında Karadeniz de yapılabilme imkanları araştırılabilir.

4-Doğal Gaz Sevkiyatları Bakımından Türkiye’nin Öneminin Ortaya Çıkması

Doğu Akdeniz doğal gazının Yunanistan yerine Türkiye üzerinden ,ha keza Iran doğal gazının yine Türkiye üzerinden Avrupa’ya intikali, hiç olmaz ise İsrail doğal gazının boru hattı ile Türkiye’ye getirilerek kendi ihtiyacımız için kullanılması (değişen koşullar tahtında boru hattı maliyetinin stratejik mülahazalar ile ikmal kaynaklarının çeşitlendirilmesi noktayı nazarından göz ardı edilmesi ile) Doğu Akdeniz doğal gazının Avrupa’ya intikalinin boru hattı ile yapılması pahalı bir proje olmakla beraber, bunun Yunanistan yerine Türkiye üzerinden bunun yapılması çok daha ucuz olacaktır.

5-Harap Olan Ukrayna’nın Yeniden İnşası

Türkiye’nin alt yapı ve üst yapı inşaatı konusundaki elde ettiği tecrübe ve gelişme herkesin malumudur. Iran Irak savaşı, Kaddafi zamanında Libya’da üstlenilen projeler, daha sonra bunun eski SSCB ülkelerine doğru genişletilmesi Türkiye’ye haklı bir itibar kazandırmıştır. Bu nedenle her ne kadar bu coğrafyada inşaat konusunda Finlandiya ve İsveç etkin olsa ve dağılma sürecinden sonra Çin ve Almanya Türkiye ‘ye karşı rakip olsa da Türk İnşaat şirketleri Ukrayna’nın imarını ve yeniden inşasını, oluşturulacak yeni rejime göre farklı senaryolar tahtında gerçekleştirebilir. Bu sadece yapmak anlamında olmayıp inşaat malzemesi satmak anlamını da taşımaktadır.

6-Ukraynadan Göçen İyi Eğitimli Meslek Erbabının Türkiye’deki Kalifiye Elaman Açığını Kapatması

Hükümetin bu konuyu da şimdiden planlaması gerekmektedir.

7-Ortak Tarım ve Balıkçılık Şirketleri Kurma İmkânı

Sermaye Zafiyeti ve Sıkıntısı İçine Girecek Ukraynalı Çiftçi ve Balıkçılar ile Aynı Meslek Gurubundan Türk Girişimcilerin Ukrayna’da tesis edecekleri ortak şirketler ile Ukrayna’da bu faaliyetleri gerçekleştirmeleri ele alınabilir

8-Ukraynalı Denizcilik Şirketlerinin Faaliyetlerine Türkiye’de Devam Etmelerine Kolaylıkların Sağlanması

9-Türkiye’deki Özel Yüksek Eğitim Kurum ve Vakıflarının Ukrayna’da Ukrayna Üniversiteleri ile Ortak Yeni Yüksek Öğrenim Kurumlarının tesisi.

10- Rusya’ya karşı konan yaptırımlar, hukuki zemin ve müsaadeler tahtında Türkiye’ye bazı imkanlar ve Rusya ile iş birliği imkanları ortaya çıkarabilir.

Yazan Harun Şişmanyazıcı Ekonomist, Öğretim Görevlisi

9.03.2021 İstanbul,