ABD güç merkezi olarak kaçınılmaz bir şekilde geriliyor. Seçim yılı olan 2020 içinde yakın tarihinin en zor günlerini yaşıyor. ABD ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde COVID 19 ve diğer faktörlere bağlı olarak %34 küçüldü. Bu bir rekor. 25 Mayıs 2020 günü George Floyd isimli bir siyahinin Minneapolis’te polis şiddeti ile öldürülmesinin başlattığı isyan dalgası ise ABD’de kutuplaşmayı ve devletin kriz yönetimindeki çaresizliğini tüm çıplaklığı ile ortaya serdi.

ABD KENDİNİ YÖNETEMİYOR AMA DIŞARIYI YIKIYOR

ABD kısacası ne COVİD 19 sürecini, ne de Floyd sürecini yönetemedi. Seçim döneminde güç mücadelesi içinde kutuplaşma ve rekabet o denli acımasızca devam ediyor ki taraflar ABD’nin zayıflamasını göze alabilmektedirler. İstihbarata senede 82 milyar dolar ayıran bir devlet için inanılması zor bir durum. Artık kaçınılmaz son ABD için yaklaşıyor. Küresel hegemonya el değiştirmeye hazırlanıyor. Çok kutuplu dünya düzeni çoktan ortaya çıktı. ABD bu döneme son derece zayıf bir durumda yakalandı. Ancak sahip olduğu okyanus coğrafyası; İngiltere’den devralıp üzerine ekledikleriyle oluşturduğu küresel çaptaki askeri üs kapasitesi; üstün askeri endüstrisi ile desteklenen nükleer ve konvansiyonel askeri yeteneği ve son 74 yılda oluşturduğu ve pek çok ülkede hala geçerli olan Amerikan hayranlığı (Ya da Atlantik eroinmanlığı) söz konusu el değiştirme döneminin ve sonrasının ortamını şekillendirmek için kullanılmaya devam ediyor. ABD geri çekilirken yıkıyor.

KENAR KUŞAK ÇÖKÜYOR

Burada korunması gereken temel unsur şüphesiz Kenar Kuşak. Yani Rusya’yı (sonradan Çin’i) Avrasya coğrafyası içinde bulunduğu kalpgâha hapsederek okyanuslara açılmasını engelleyen yapılanma. Bu kuşakta 1970’ler sonrası ABD’nin yanında yer alan Çin de artık bu kuşağın temel hedeflerinden birisi. Son tahlilde Rusya ve Çin’in beraberliğinde güçlenen Avrasya kutbunun etki alanını genişleterek AB’nin bazı ülkeleri ile Türkiye’yi içine alması ABD için kâbus bir senaryo. Mücadele kıran kırana devam ediyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiki olduğu halde Sovyetlerin Avrupa’da kendine rakip olmasını engellemek için -Moskova’nın nükleer silahları yokken dahi- onu atom bombaları ile vurmayı düşünen ABD, bugün Avrupa’da Çin ve Rusya’nın etkisini zayıflatmak ve kırmak için her yolu deniyor.

TEMEL HEDEFLER: RUSYA VE ÇİN

Bu süreçte askeri ve enerji alanlarında en büyük hedefi Rusya. Zira Rus silahlarına ve teknolojisine meydan okuyamıyorlar. Siyasi ve ekonomik alanda ise Çin. Askeri alanda nükleer denizaltıları ve nükleer silahlarıyla Rusya kadar büyük bir tehdit olmasa da Çin, Batı Pasifik’e ABD’nin hareket serbestisini önleyecek yeteneğe sahip. ABD, Rusya’nın askeri etkinliğini kırmak için öncelikle NATO’yu kullanıyor. Rusya ile yakınlaşan Avrupa ülkelerine başta Türkiye olmak üzere eşi benzeri görülmeyen orantısız baskı uyguluyor.

ABD TÜRKİYE'DE ETKİSİNİ KORUYOR

Her ne kadar Türkiye’de yapılan her ankette ABD Hükümetleri, halkın %70’i tarafından düşman olarak algılansa da ABD, Türkiye’de etkisini sürdürüyor. Dolar operasyonları; uluslararası yargı ve ağır yaptırım/ambargo tehditleri; kriptolar üzerinden halen etkili olan FETÖ; Atlantik bağımlısı kamu/özel kişi, kurum ve kuruluşlar üzerinden yürütülen psikolojik harekât ile etkili olmaya devam eden Amerikan baskısı en azından Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin zaman zaman zig-zag çizmesine neden olabiliyor. Türkiye bu tehdidi net bir şekilde kabul edip tutum belirleyemiyor. ABD, Yunanistan ve GKRY ile neredeyse ittifak seviyesinde Türkiye karşıtı askeri ve siyasi bir yapılanma içine girdiği halde bazı üst seviye bürokratlar hala ABD ile müttefiklik bağından ve iş birliğinden bahsedebiliyor.

ABD YÖNETİMİ VE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI

Ne denli büyük bir Türkiye düşmanlığı söz konusu ise, 6 Ağustos Yunanistan- Mısır MEB sınır anlaşması imzalandığı sıralarda ABD Dışişleri Bakanı Mısırlı mevkidaşını anında arayıp tebrik edebiliyor. Diğer bir deyişle bu anlaşmanın mimarı olduğunu saklamaya lüzum görmüyor. ABD’nin amacı Akdeniz jeopolitiğinde tuzaklar kuararak, Türkiye’nin burnunu sürtmek ve bu şekilde Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya ve Suriye’de Türk jeopolitiği aleyhine fiili durum yaratmaktır. Benzer şekilde PKK yan kolu SDG ile Suriye kuzeyinde petrol anlaşması imzalayabiliyor. Dedeağaç’ta uluslararsı anlaşmalar hilafına askeri yığınak yapabiliyor. Maalesef Türkiye’de bütün bu gelişmelere rağmen Amerikan muhipliği devam edebiliyor.

ALMANYA'YI TEHDİT EDEN ABD

Avrupa’da son zamanlarda en büyük baskının arttırıldığı ülkelerden birisi de Almanya. AB’nin siyasi ve ekonomik lideri olmasına rağmen İkinci Dünya Savaşı günahlarını bugün bile ödemeye devam ettirilen bir Almanya var kaşımızda. Sanki ABD’nin bir eyaletiymiş gibi davranılan ve dayatılan bir Almanya. Düşünebiliyor musunuz? Geçen hafta üç ABD senatörü, Rusya’dan Baltık Denizi altından Almanya’ya doğal gaz getirecek Kuzey Akım-2 Baltık Denizi boru hattının yapımına katılmaya devam etmeleri halinde Mecklenburg-Batı Pomeranya'daki Sassnitz feribot limanının işletmecilerini "yıkıcı" yaptırımlarla tehdit etti. 5 Ağustos 2020’de yazdıkları mektupta şunu yazdılar: "Kuzey Akım- 2 projesi için mal, hizmet ve destek sağlamaya devam ederseniz, şirketinizin gelecekteki finansal varlığını yok edersiniz." Bu liman ayrıca Çin’in ‘BRI (Kuşak ve Yol) girişiminin Kuzey Avrupa aksını tamamlayıcı görev de üstlenmekte, Kuzey Avrupa’nın enerji ve ürün tedarik güvenliğini sağlamaktadır. Rusya ile ulaştırma entegrasyonu içinde çalışabilen tek liman olduğuna da vurgu yapalım. Limanın sahibi aslında Alman Devleti. Diğer bir deyişle, hisselerin %90’ı Sassnitz şehrinin; %10’u da Mecklenburg-Vorpommern eyaletinin. Kısacası Amerikan senatörleri vahşi batıda bara giren kovboylar gibi, Almanya’nın bir devlet şirketini tehdit edebiliyorlar. Tabi bu durum Almanya’da özellikle sol partilerde artan Anti Amerikan duruşu güçlendiriyor. Ancak devlet çapında kararlı ve sert anti-Amerikan tutumu tetiklemiyor. Bu durum bana 100 yıl önce yaşananları hatırlattı. Birinci Dünya Savaşının sonunda 11 Kasım 1918’de Almanya İngiltere ve müttefiklerine teslim olmuştu. Halbuki Donanması iki hafta önce 22 Ekim 1918 sabahı gayet diri bir şekilde Kuzey Denizine çıkmayı ve İngiliz donanmasına taarruzu planlıyordu. Ancak donanmada ve kuzeyde komünist isyan çıkınca, değil yeni bir saldırı yapmak, Kayzer ülke dışına kaçmak zorunda kalmıştı. İsyan bastırılınca ateşkes imzalandı ve 33 parçalık 90 bin personele sahip sapasağlam Alman Donanması İngiltere’nin Flirt of Forth limanında teslim oldu. Bugün de Almanya, AB’nin dağılmasını önlemek için zig-zag çizmeye devam ediyor ve son derece kuvvetli milli güç unsurlarına rağmen ABD baskılarına boyun eğiyor. Boyun eğmeyenler cezalandırıyor. ABD Almanya karşısında kendini 21. Yüzyılın Roma’sı; Tanrı’nın yer yüzündeki gölgesi gibi görüyor.

ÇİN-RUSYA YAKINLAŞMASI VE İSTİKRAR

Çin ve Rusya, ABD saldırganlığına direnişin bedelini ticaret savaşları, ambargolar, kısıtlamalar ve yaptırımlar ile ödüyorlar. Bu satırlar yazılırken Hong Kong’un Çinli yöneticileri hakkında demokrasiye engel olduklarından ABD yaptırım kararı aldı. Haziran ayı sonunda Güney Çin Denizine tarihte örneği olmayan şekilde aynı anda üç uçak gemisi darbe grubu gönderen ABD, Pasifikte müşterek ve birleşik tatbikatları artırırken, Çin ile savaşa yönelik olarak RAND tipi düşünce kuruluşlarına senaryo yazdırıyor. Yumuşak güç alanında da geri kalmıyorlar. Haziran’da Çin’e Karşı Parlamentolar arası İttifak (IPAC) ilan edildi. Japonya, Kanada, Avustralya, İngiltere, Almanya, Norveç ve İsveç’in yer aldığı ittifak ABD güdümünde Çin’i ve rejimini hedef alan faaliyetlere rehberlik edecek. Amerikan McCarthy dönemini aratamayacak şekilde demokrasi, insan hakları ve neoliberalizm, üçlemesi altında Çin Komünist Partisini batı değerlerine tehdit gören yapılanma, aslında büyük bir jeopolitik mücadelenin yeni enstrümanı oluyor. Böylece, Avrasya’da birleşmenin ve karşılıklı dayanışmanın ve bu dayanışmada Rusya’nın askeri gücüyle, Çin’in ekonomik gücünün buluşmasının önlenmesi hedef alınıyor. Ancak geç kaldılar. Rusya, Kırım ilhakı sonrası artan Batı düşmanlığını Çin’in Avrasya’da kendisine rakip olmaması ile aştı. Bu dayanışma insanlığı kurtardı. Rus stratejist Karaganov’a göre aslında aralarında kültürel olarak büyük farklar olsa da her iki kültür de Türklerden etkilenmiş. Her ikisinin 15. yüzyıla kadar Cengiz (Moğol) İmparatorluğunun etkisi altında kalması, ortak Asya değerlerine sahip olmaları soncunu çıkarmış. Bugün için, 2014 sonrası deniz alanlarında da güçlenen Rus-Çin ittifakı Amerikan saldırganlığına karşı dünyanın yegâne sigortası durumundadır. Bu çerçevede gerek Çin’in BRI (Kuşak ve Yol) gerekse Rusya’nın Asya’daki müttefiklerinin Çin ile ilişkilerinde sağlanan statü, Avrasya’nın merkezi bölgesinde Çin’in liderliğinin veya en azından eşitler arasında birinci (Primus inter-pares) statüsünün kabul edildiği bir durumu ortaya çıkarıyor. Tabi burada Hindistan’a dikkat çekmeliyiz. Halen küresel dengeler için en kritik konumda olan Hindistan üzerinde Rusya’nın etkisinin Amerikan etkisinin önünde olduğunu da eklemeliyiz. Bugün Hindistan suların altında nükleer bir güç ise sebebi Rusya’dır.

AVRUPA AVRASYA YAKINLAŞMASI

Avrupa’da da Alman Rus yakınlaşması gibi, Çin ile yakınlaşmanın son derece büyük ilerlemeler kaydettiği ülkeler var. NATO ve AB üyesi olmalarına rağmen, İtalya ve Merkezi/Doğu Avrupa ülkeleri ile Çin’in 16+1 formatında gerçekleştirdiği ekonomik ilişkiler dikkat çekiyor. Bunların kaçı ABD baskısı ile vaz geçer bilemeyiz. Ancak genelde ABD zayıfladıkça en azından bu ülkelerin bazılarının Avrasya kutbuna çekileceğini söyleyebiliriz. ABD bugün için küresel istikrarı koruyacak durumda değildir. Zira Çin’in ekonomik büyümesini ve başardıklarını geri itebilecek bir mekanizma söz konusu değildir. O zaman ABD hegemonyasını korumak için karıştırmaya devam edecektir. Rusya’nın Avrupa ile Çin arasında dengeleyici bir rol oynaması; Türkiye dahil bazı güney Avrupa ülkelerinin Avrasya’ya yaklaşmaları dünyada yeni dengelerin oturması için kaçınılmaz olacaktır. Bu durum kenar kuşağı en hassas yerinden yıkacaktır. Zira Rusya’nın dış ticaretinin % 60’ı Akdeniz’den geçiyor.

DURUM ÇOK CİDDİDİR

Türkiye Doğu Akdeniz’de kuşatılmıştır. Ekonomik ambargolar ve yaptırım tehditleri, dolar operasyonları ile bu kuşatma ayyuka çıkmıştır. S-400 alımı, Türk Akımı ve Doğu Akdeniz politikamız karşısında ABD ve AB’nin Türkiye’ye açık düşmanlığı karşısında artık yalpalama döneminin sona erdirilmesi gerekir. İçinde bulunduğumuz koşullar olağanüstüdür. ABD’nin yaratıcı kaos adı altında doktrine ettiği bu durumda Türkiye coğrafyası ve çevresinde Türkiye’yi Amerikan eksenine ve soğuk savaş fabrika ayarlarına çekmek için her türlü yıkıcı ve kışkırtıcı senaryo denenecektir. Kenar Kuşağın çökme aşamasına gelmesine rağmen ABD, bu senaryolarda Yunanistan, Mısır ve GKRY’ye figüran rol vermeye devam edecektir. Maalesef, bugün için Doğu Akdeniz’de bir çatışmanın yaratılması için şartlar oluşmaktadır. Azerbaycan ve Ermenistan çatışması için Soros’çu Ermenistan Hükümeti zaten kışkırtmasını yapmıştır. Libya’da Hafter güçleri Temmuz başından bu yana yığınaklanmayı sürdürmektedir. Suriye’de PKK kolu YPG/SDG’ye; Irak’ta kukla yapı Barzanistan’a her türlü Amerikan desteği devam etmektedir. Emperyalizm, iç cepheyi dolar operasyonları; iktidar partisinin ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı politikaları, muhalefetin Atatürk karşıtı uygulamalara sessizliği ve hatta yıkıcı/bölücü tutumu sayesinde parçalamayı başarmıştır. Bu durumda yaşananların 100 yıl önce yaşananlardan farkı yoktur. O zaman Kafkas Seddi ve mandacılar vardı. Bugün de Akdeniz seddi ve yine mandacılar var. Mustafa Kemal, Lenin ile giriştiği Türk Sovyet ittifakı ve karşılıklı tavizler sayesinde o seti paramparça etti ve bin yıllık anavatanımızı kurtardı. Bugün de Türkiye, Azerbaycan, KKTC ve Rusya iş birliği ile ABD/AB Akdeniz seddini yıkabilir. Rusya’nın da bugün jeopolitik çıkarları Türkiye ile örtüşmektedir. 100 yıl öncesi gibi Rusya da emperyalizmin ambargo, yaptırım ve kuşatması altındadır. Emperyalizm Türkiye ve Rusya’yı birbirine düşman kılmak için her yolu denemektedir. Deneyecektir. İki ülkenin içlerindeki güçlü Atlantikçi damarların tuzağına düşmeden akılcı iş birliği yapmaları gerekir. Zig-zaglar sadece zaman kaybettirir. Emperyalizm ise vazgeçmez. Ancak çöken kenar kuşakta Türkiye öncülüğünde yeni dünya düzeninin tesisi hızlanabilir. Bu kapsamda Türkiye, din temelli, ihvan odaklı dış politikayı terk ederek Mustafa Kemal realizmi içinde savunmacı ve Mavi Vatan merkezli, Rusya ve Çin ile iş birliğini hedefleyen dış politikaya geçmelidir. Atlantik’in azgın ve yıkıcı jeopolitik ihtiraslarının kurbanı olmadan; Huntington isimli kışkırtıcı stratejistin Medeniyetler Çatışması tuzağına düşmeden, ancak bu şekilde 21. Yüzyılda gemimizi dar ve tehlikeli sulardan açık denizlere çıkarabiliriz. Zaman tarihten, jeopolitik ve strateji biliminden ders çıkarma zamanıdır. Zaman Atatürk’ün ipine sarılma zamanıdır. Zaman Türklüğün yüce değerlerini hatırlamak zamanıdır. Zaman geldikleri gibi giderler deme zamanıdır. Zaman birlik olma zamanıdır.