TMMOB GEMİMO Genel Kurulu'nda denizde yaşadıklarımızı anlatırken, konu benim yazdığım hikayelere geldi.

1984 YDO Müh. Mahmut Hikmet kardeşim, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’ya 1914 yılında yapılan suikast ile ilgili bizim okulu da ilgilendiren hikayeden bahsedince, hemen bana gönder, konuşalım dedim. Tabii ortaya çok az kimsenin bildiği çok güzel bir tarihi olay çıktı. Ancak suikasta geçmeden önce, Abbas Hilmi Paşa kimdir, Mısır Hıdivi ne demektir, kısaca bunlara değinerek esas konuya gelmek istiyorum.

Wikipedia’ya göre;

Hıdiv, Kavalalılara mensup Mısır valilerine babadan oğula geçmek üzere 1867’de verilen resmi unvan .Arapça’ da büyük vezir, baş vezir, hakim demektir. Önceleri yazışmalarda sadrazamlar için büyük vezir anlamında kullanılan hidiv unvanı, 8 Haziran 1866’da, bir irade-i seniyeyle (padişah izni) Mısır valisi İsmail Paşa’ya sadaret payesiyle birlikte verildi. Mısır valileri, sadaret pâyesini haiz oldukları için, bu unvan verilmişti. Sadrazamlar hakkında hidiv-i efham kullanıldığı gibi, Mısır valilerine Hidiv-i Mısır da denilirdi.

Peki bu ünvanın verildiği Kavalılar hanedanı kimdir?

Kavalalılar Hanedanı, 1805-1953 yılları arasında Mısır ‘ı yöneten Türk veya Arnavut ailesidir. Bu hanedan; 1805’ten 1914’e kadar olan zamanda Mısır Hıdivliği, 1914’ten 1922’ye kadar olan zamanda Mısır Sultanlığı ve 1922’den 1953’e kadarki zamanda da Mısır Krallığı adıyla birbirinin devamı olan üç ayrı devletin yönetimini elinde tutmuştur.
Ailenin atası İbrahim Ağa, aslen Konyalı olup, Osmanlılar devrinde Edirne’ye gelmiş ve Makedonya’da Kavala şehri kalesine bekçi başı tayin edilmişti. Kavala’ya yerleşen İbrahim Ağa’nın kardeşi Tosun Ağa, şehrin mütesellimi(vergi toplama görevlisi), onun oğlu Ali Tosun Paşa da, Osmanlı Devleti’nde beylerbeyi vazifesindeydi. Kavalalıların en meşhur şahsiyeti, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır. Kendisini, Osmanlı Sultanı III. Selim (1789-1807) vezirlik rütbesiyle Mısır valisi tayin etmiş, o da bilâhare Kavalalılar Hanedanı’nı kurmuştur.

Abbas Hilmi Paşa’ya gelince ;Öncelikle çoğumuzun bildiği Dalaman’a av köşkü, Mısır’a Tren istasyonu projelerini tekrar hatırlatmak istedim. 19.yüzyılın başlarında Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısır’ı ele geçirir ve Mısır Valisi olur. İleriki yıllarda da Osmanlı ordularını yenerek Kütahya’ya kadar ilerler. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın işgal ettiği yerlerin içinde, zamanın Osmanlı İmparatoru III.Selim’in annesi Mihrişah Hatun’a hediye ettiği Tepearası, Eskiköy, Dalyan, Ortaca, Akıncı, Güzelyurt ve Dalaman’ın tamamını kapsayan 360 bin dekarlık çiftlik alanı da bulunuyordu.

Kavalalı’nın Osmanlı ile yaptığı anlaşma gereği Mısır’ın idaresi babadan oğula geçecekti. Bu anlaşma sayesinde Mehmet Ali Paşa’nın ölümü ile arazilerin idaresi aileye kaldı ve 1874’de doğan II.Abbas Hilmi Paşa ileriki yıllarda Mısır’a Hıdiv olunca Mısır ve Dalaman’daki toprakların da mülkiyetini ele geçirdi.

Abbas Hilmi Paşa, 1905 yılında gemi ile Sarsala koyuna geldi. Bugünkü Dalaman’ın henüz olmadığı o günlerde, 30 evin bulunduğu Söğüt isimli bir köyün bulunduğu bölge oldukça verimli toprakları ve uçsuz bucaksız ovaları ile av meraklısı olan Abbas Hilmi Paşa’nın büyük beğenisini kazandı.

Bölgeye yerleşen Mısır Hıdivi, kısa sürede iskele ve depo inşa ettirdi. Etraftaki bataklıkları da kurutan Hıdiv, son iş olarak Dalaman’a bir av köşkü yaptırmak için harekete geçti. Aynı günlerde Hıdiv’in Mısır’a da bir tren istasyonu projesi vardı. Her iki projeyi de Fransız mimarlara verdi.

İki binanın da projesi hazırlandı ve Fransa’dan biri Dalaman’a diğeri de Mısır’a olmak üzere 2 ayrı gemi proje ve malzemelerle birlikte yola çıktı. Kimi rivayete göre gemilerin rotaları yanlış verildi, kimilerine göreyse malzeme ve projeler yanlış gemilere yüklendi ama sonuçta Mısır’a gitmesi gereken Tren İstasyonu projesi Dalaman’a, Av köşkü projesi ise Mısır’a gitti.

Sarsala koyuna gelen gemilerdeki malzemelerin bir kısmı Abbas Paşa’nın sıcağa dayanıklı diye Mısır ve Sudan’dan getirdiği işçilerin sırtında, daha ağır malzemeler ise kağnı, deve ve eşeklerle yaklaşık 12 kilometrelik mesafeye götürüldü. İddialara göre Hidiv Abbas Paşa bu kağnıların geçmesi için bu alana özel yol yaptırmıştı. Vakit kaybedilmeden binanın inşasına başlandı ve kısa sürede bitirildi. İnşaat bitince de Dalaman’a bir tren istasyonu, Mısır’a da o yıllar için oldukça modern ve mükemmel bir av köşkü ortaya çıktı. Hatta plana göre yapılan binanın hatalı olduğunu fark etmeyen işçiler bina önüne bilet gişesi yapmış ve ray döşemişti.

Dalaman’daki tren istasyonu

Dalaman’a geldiğinde yapılan yanlışlığı anlayan Hidiv, bitmiş binayı yıktırmadı ancak gişe bölümü ve rayları kaldırttı. İleriki yıllarda da istasyonun yanında bir de camii inşaa ettirdi ve 1928 yılına kadar çiftlik Hidiv Abbas Hilmi Paşa’nın mülkiyetinde kaldı.

Evet, sıra geldi hikayemizin en önemli noktasına;

Eşref Sencer Kuşçubaşı’nın “Tarihe Benden Haberler” kitabından alıntı yaparak anlatmaya devam edelim.

Abbas Hilmi Paşa’ya suikast girişimi

Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa (yukarıda), yazı İstanbul’da geçirmektedir. Protokol gereği, Osmanlı sadrazamı Said Halim Paşa’yı (yukarıda sağda)25 Temmuz 1914 günü ziyaret eder.

Mısır Hıdivi, Osmanlı sadrazamının amca torunudur. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın ölümünden sonra oğulları İbrahim ve Halim Paşalar arasında saltanat kavgası baş göstermiş ve “İbrahim kolu” ile “Halim kolu” olarak ikiye ayrılmışlar, birbirlerine düşmanlık beslemeye başlamışlardır. Abbas Hilmi Paşa, “Halim kolu” nun temsilcisidir.. Said Halim Paşa ise, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın dördüncü oğlu olan Abdülhalim Paşa’nın oğludur..

Ziyaret, protokol kuralları çerçevesinde gerçekleşir. Protokolde Sadrazam ve Şeyhülislamdan sonra, nazırlardan önce yer alan Hıdiv, Babıali’ye gelişinde askeri törenle karşılanır, giderken yine askeri törenle uğurlanır. Görüşmede Dahiliye Nazırı Talat (Paşa) Bey de hazır bulunmuştur. Abbas Hilmi Paşa şimdi de Şeyhülislamı ziyarete gitmektedir..

Arabası Babıali’den çıkarken, kendisini görmek üzere toplanmış olan kalabalık arasından birisi fırlayıp arabaya beş el ateş eder. Tabanca sesini duyunca ayağa fırlayan Abbas Hilmi Paşa iki kurşunla sağ yanağından ve sağ bileğinden yaralanır. Üçüncü ve beşinci kurşunlar, yanındaki damadı (eski sadrazamlardan Avlonyalı Ferid Paşa’nın oğlu) Celaleddin Paşa’nın (Vlora) baldırına ve kasığına saplanır.

Soğukkanlılığı elden bırakmayan Abbas Hilmi Paşa, kılıcını çekerek tören için orada bulunan süvari, jandarma ve polis birliklerine saldırganın yakalanmasını emreder. Arabacısı da atları kamçılayarak son hızla yukarıya, Cağaloğlu’na doğru ilerler.

Bir sivil polisin yaralandığı kısa çatışma sırasında saldırgan, sol memesi üzerinden ve yanağından iki kurşun yarası alarak yere düşer ; birkaç dakika sonra ölür..

Suikasti yapan Mahmud mazhar, Ticaret-i Bahriye Mektebi’nde ( Deniz Ticaret Okulu) öğrencidir.

Resmi açıklamaya göre olay, siyasal amaçlı değildir. Öldürülen saldırganMahmud Mazhar Ticaret-i Bahriye Mektebi (Deniz Ticaret Okulu) öğrencilerindendir ; dört yıl önce ölen Mısırlı yargıçlardan Mazhar Efendi’nin oğludur. Sık sık sinir bunalımı geçirdiği, birkaç kez intihar girişiminde bulunduğu saptanmıştır. Tutuklanan kimi “şüpheli” Mısırlılar da, olayla ilişkileri bulunmadığı anlaşıldığından, salıverilmişlerdir.

Said Halim Paşa, aralarındaki düşmanlığı unutup, yaralı Hıdiv’e yakın ve sıcak ilgi gösterir. Enver Paşa da, Kolordu başhekimiyle birlikte Hıdiv’ in evine giderek geçmiş olsun dileğinde bulunur. Ancak Hıdiv ailesi suikastı Said Halim Paşa’nın yaptırdığına inanmaktadır..

Mahmud Mazhar öldürüldükten sonra.

Soruşturma sonunda suikastçının Mısırlı ve hukukçu olduğu ortaya çıkar. Mısırlı hakim Mehmet Mazhar’ın avukat oğludur .İstanbul’da deniz ticaret hukuku tahsili yapmaktadır. Hadise basında Mısır hükümetinin arazilerine el koyduğu ailenin garezi izahıyla ve tetikçinin bir süredir ruhi bunalım geçirdiği ifadeleri yansır. İttihad Terakki kadrosu derinleştirdiği soruşturma neticesinde suikastın arkasında İngiltere’nin parmağı olduğu sonucuna vardıysa bunu açıklamaz.

Hikayenin devamı da çok enteresandır,

Midhat Cemal Kuntay tarafından yayımlanan yazıda şunlar açıklanıyor :

“Abbas Hilmi Paşa halife olmak arzusunda idi .Teşkilat-ı Mahsusa’ mız, Hıdiv’in maksadını öğrenmiş, kendisini adım adım takibe başlamıştı. O günlerde Hıdiv, Asir’de ordumuzu isyanıyla meşgul eden Seyyit İdris’e, meşhur Arap ayrılıkçısı Doktor İzzet el-Cündı eliyle Arap hilafet sancağı, kılıçlar, para ve propaganda kitapçıkları göndermek üzeredir. Bu ‘hediyeler’, Doktor İzzet’in kardeşi eczacı Cevdet el-Cündı’nın kalmakta olduğu Kahire’deki Otel Royal’ deki dairesinden Teşkilat-ı Mahsusa ‘nın Mısır şubesi tarafından kaçırılıyor. Ele geçen belgelerden birinde, geleceğe ait hazırlıkları da ortaya koyan geniş bir plan vardır. Bu ikiyüzlü ve tehlikeli siyaset, Teşkilat-ı Mahsusa ‘nın zorunlu makam sahiplerine, Abbas Hilmi Paşa’yı zararlı eylemlerinden alıkoyacak bir çare bulmalarını zorunlu kılıyor.

Ne yapmak lazım ?

Teşkilat-ı Mahsusamız’ın Mısır şubesinde görevli olan ünlü bilgin ve Mısır Birliği hareketinin müstesna kişisi olan Abdülaziz Çaviş ile Doktor Ahmed Fuad, Hıdiv’in şahsen siyaset sahnesinden çektirilmesinde ısrar etmektedirler. Sonunda şöyle bir tedbir düşünülüyor : Hıdiv’e bir suikast düzenlenecektir. Hıdiv öldürülmeyecek, yaralı olarak bir süre eylemden alıkoydurulacaktır. Bunu da, o tarihte İstanbul’da sayıları çok olan Mısırlı yüksek öğrenim öğrencilerinden Mahmud Mazhar üzerine aldı.

Kara ve hazırlıktan ne Said Halim Paşa’nın, ne de Teşkilat-ı Mahsusa’nın doğrudan doğruya kendisine şeklen bağlı olan Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, ne de İttihat ve Terakki’nin nüfuzlu lideri Talat Paşa’nın bilgisi vardı. Böyle bir haber verme sonucunda işe engel olunacağını bilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın özellikle Mısır kolu, bunu kendisine ait bir olay saymış, hazırlığını tam bir gizlilik içine tamamlamıştı..”

Bu, yalanlaması da doğrulanması da olanaksız bilgi, cevaplanması mümkün olmayan birçok soruyu da birlikte getirmektedir..

Kuşçubaşı Eşref Sencer, 1931’de Atina’da kendisini ziyaret eden, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın en yakın adamı ve mutemedi olan, Nafi Bey’e, suikast olayından, ne Said Halim Paşa’nın, ne Enver ve Talat Paşaların, ne de hükumetin haberi olmadığını güvence vererek açıklamıştır.. Bunun üzerine üzüntüye kapılan Nafi Bey, sayıklar gibi, “Vah vah.. Bir masumun kanına girildi.. Yazık oldu.. Hata ettik..” diyor. Bu itirafın içyüzünü de Eşref Bey, yıllar sonra Mısır’ın tanınmış gazetecisi ve siyaset adamı Mehmet el-Sabah’tan öğreniyor.

Said Halim Paşa, 6 Aralık 1921 günü, Roma’da, Nafi Bey’in bulduğu bir kiralık katil tarafından öldürülmüştür. Katil İtalyan uyruğuna geçmiş bir Bulgar’dır ve uluslararası bir örgüt olan İtalyan Carbonieri tarafından yetiştirilmiştir. Onunla değil, “menajeriyle” bağlantı kurulmuş, paranın bir bölümü Bulgaristan’da verilmiştir.

Abbas Hilmi Paşa’ya gelince;

Abbas Hilmi Paşa ise, Birinci Dünya savaşında İngilizler’in Mısır’ı işgal etmesi ile Osmanlı’nın buradaki himayesi sona erince hıdivlikten uzaklaştırıldı. 1923 senesinden sonra hayatını İstanbul ve Viyana’da geçiren Paşa, Mısır’ın bağımsızlığa kavuşması ve Hüseyin Kamil’in yerine Fuad’ın kral olarak getirilmesiyle 1922’de hıdivlik haklarını tamamen kaybetti ve malları devlet yönetimine geçti.

Abbas Hilmi Paşa 20 Aralık 1944 tarihinde Cenevre’de vefat etti.

Dalaman’ daki İstasyon binası da gelince;

Hıdiv Türk Sanayi Bankasından aldığı krediyi ödeyemeyince binanın satışı gündeme geldi ve 1935 yılında Atatürk’ün talimatı ve imzası ile binayı devlet satın aldı.

Bu tarihten itibaren jandarma karakolu olarak kullanılan bina, 1958 yılında Devlet Üretme Çiftliği’ne devredildi. Bina bugün orijinal haliyle Dalaman ilçe merkezinde, Tigem (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) Müdürlüğü binası olarak kullanılıyor.