Geçtiğimiz ay “The World” adlı yolcu transatlantiğini İstanbul Salıpazarı rıhtımından kaldırıp Karadeniz’e çıkartırken Boğaz geçişi süresinde gemi kaptanı ile sohbet etme olanağımız olmuştu. İngiliz asıllı olan kaptan; bizim Avrupa Birliği’ne girmek istey

Geçtiğimiz ay “The World” adlı yolcu transatlantiğini İstanbul Salıpazarı rıhtımından kaldırıp Karadeniz’e çıkartırken Boğaz geçişi süresinde gemi kaptanı ile sohbet etme olanağımız olmuştu. İngiliz asıllı olan kaptan; bizim Avrupa Birliği’ne girmek isteyişimizi esprili bir dille değerlendirirken;

Neden bu kadar Avrupa Birliği’ne girmek istiyorsunuz? Ben olsam hayır derdim.” Dedi.

Kendisine “Neden?” diye sorduğumda ise şöyle devam etti:

“AB üyesi bir ülkede yaşamak çok sıkıcı. Giderek de sıkıcılığı artıyor. Çünkü sizin yiyeceğiniz salatalığın, domatesin eni boyu kırmızılığı yeşilliği bile neredeyse Brüksel’de belirleniyor. Her şey standart ve her şeyin bir standardı var. Böyle bir yerde yaşamak beni bunaltıyor. Elimde olsa gelir İstanbul’da yaşardım. Sahi burada kılavuz kaptan olamaz mıyım?”

Biz ülkemizdeki düzensizlikten ve kuralsızlıktan şikayetçi olurken; AB üyesi bir ülkenin vatandaşı da anlaşılan aşırı düzenden ve kurallardan bunalmıştı.

Kaptanın mutsuzluğunu dinlerken, aklıma Louis Aragon’un dizeleri geldi:

“İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman

Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini

Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi

Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi

Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an

Mutlu aşk yoktur …”

Bir ekonomi kitabının girişinde okuduğum; sahibinin kim olduğunu maalesef unuttuğum şu sözleri de anımsadım:

“Yeryüzünde bütün insanları mutlu edebilecek bir sistem yoktur. Çünkü insanlar için sürekli mutluluk olmadığı gibi; sürekli mutluluğun da neticede insanları mutsuz ettiği bir gerçektir. Buna neden aramak yersizdir; çünkü insanoğlunun yaratılışı böyledir.”

İnsanoğlunun bu bitmez tükenmez  yolculuğu dahilinde biz de kendi ülkemizin ve insanımızın mutluluğu ve refahının arayışı içerisindeyiz. Bu arayışın bizi sürüklediği yerde; Avrupa Birliği’nin kapılarındayız.

Avrupa Birliği denizcilikte pek çok konuda temel politikalarını tam oturtabilmiş değil.

Almaya çalıştıkları kararlar AB’nin hantal bürokrasisi içerisinde gecikiyor.

Ancak her şeye rağmen yaşlı kıta edindiği demokrasi kültürü ve deneyimiyle; ve hepsinden önemlisi büyük bilgi birikimi ve know-how desteğiyle ağır ama emin adımlarla denizcilikte yoluna devam ediyor.

AB Denizcilik Politikaları

AB Komisyonu Ekim 2004 Verilerine göre Avrupa Ekonomik Bölgesi (EEA)  yani AB ülkeleri ile Norveç ve İzlanda; 500 GT üzerinde 10034 adet gemi ile ve 244.3 Milyon DWT ile toplam dünya filosunun %28’ine sahip durumda. Bu miktar 2002 yılına göre %50’den fazla bir artışa işaret ediyor. Bunun nedeni de Malta ve GKRY gibi birliğe son dahil edilen ülkelerin geniş filo tonajına sahip olmaları...

Avrupa Birliği’nin temel denizcilik politikaları şu başlıklar altında toplanabilir:

1-     Denizciliğe devlet yardımı için ana hatlar.

2-     Liman hizmetlerinin özelleştirilmesi.

3-     Kısa mesafe taşımacılığı ve deniz otoyolları.

4-     Marco Polo programı.

5-     Deniz taşımacılığında rekabet kuralları.

6-     Deniz güvenliği ve deniz çevresinin korunması için önlemler.

Bizim yazımızın ana konusu ise AB deniz güvenliği politikaları olduğu için yukarıdaki başlıkların ayrıntısına girmeyerek doğrudan konumuza geçiyoruz.

AB ve Deniz Güvenliği

Deniz taşımacılığının güvenliğini arttırmak; kaza riskini en aza indirmek ve özellikle de tehlikeli ve kirletici madde taşıyan gemilerin kaza yapmasını önlemek AB ‘nin 2010 yılı deniz taşımacılık politikalarını içeren “Beyaz Kitap”ının temel öncelikleridir.

Avrupa Birliği sularında meydana gelmiş olan Erika ve Prestige gibi büyük deniz felaketlerine yol açan kazalar esasında AB’nin tankercilik  sektörünü mercek altına almasına neden olmuştur.

Tek cidarlı bir petrol tankeri olan Prestige’in Kasım 2002’de Biskay’da batmasının hemen ardından AB, yüksek ağır yakıt taşıyan tek cidarlı gemilerin AB limanlarına girmesini yasaklayan ve bu AB limanlarına gelen bu gibi gemilerin bir an önce devre dışı bırakılmasını amaçlayan kararlar aldı.

Avrupa Birliği üyesi 25 ülke limanları arasında petrol taşıyabilecek tek cidarlı tankerlerin yaş sınırları da 23 ile 28 yaş sınırlarına çekildi. Tek cidarlı tankerlerin 2015 yılından sonra AB üyesi ülke limanlarına girişlerinin olmayacağı karara bağlandı ve bu kararlar 21 Ekim 2003 Tarihinden bu yana uygulamada bulunuyor.

Avrupa Deniz Güvenliği Ajansı (EMSA)

Avrupa Deniz Güvenliği Ajansı; 27 Haziran 2002 tarihinde EC 1406/2002 no.lu Karar ile kuruldu.

Ajansın amacı, AB Komisyonuna ve üye ülkelere deniz güvenliği ve gemilerden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi için yapılacak hukuksal düzenlemelere teknik ve bilimsel destek sağlanmasıdır. Genel anlamda Ajans; deniz güvenliği ve deniz çevresinin korunması ile ilgili kesintisiz görev yaparak yeni düzenlemeler yapan; uygulanmasını gözlemleyen ve getirilen önlemlerin etkinliğini denetleyen  AB Komisyonu’na teknik ve bilimsel danışmanlık yapacaktır.

Ajansın elemanları üye ülkelerin denizcilik personeli ile yakın işbirliği içerisinde olacaklardır. Ajansın etkin olacağı önemli sahalar arasında PSC rejiminin güçlendirilmesi; AB tarafından tanınmış klas kuruluşlarının değerlendirilmesi; deniz kazalarının araştırılmasında ortak bir yöntemin oluşturulması ve AB gemi trafik izleme ve bilgi sisteminin oluşturulması sayılabilir.

EMSA’nın bunları başarabilmesi için gerçekleştirmesi gereken önemli çalışmalardan birisi de üye ülkeler arasında bütün önemli sahalarda işbirliğini güçlendirmektir. Bu çalışmalar tanker, dökme yük, konteynır gemileri, yolcu gemileri ve balıkçı gemilerinin güvenliğinin arttırılması ve geliştirilmesi için gerekenlerin yapılmasını da içermektedir. Başlangıçta üzerine aldığı güvenlik ve kirliliğin önlenmesi ile ilgili çalışmalarının yanı sıra; Aralık 2003 Tarihinda AB Konseyi EMSA’ya petrol kirliliğine müdahale; gemi emniyeti ve gemiadamlarının eğitimi gibi ilave görevler de vermiştir.

AB’nin bir güvenlik ajansı kurması ve kendi sularında IMO Konvansiyonlarından daha ileri güvenlik uygulamaları yapması eğilimi; IMO’yu da harekete geçirmiş ve IMO; deniz güvenliği ile ilgili kararları hızlandırmıştır.

Tek cidarlı tankerlerin devre dışı bırakılması konusunda IMO’nun aldığı AB benzeri karar buna örnektir. Ancak tek cidarlı dökme yük gemilerinin devre dışı bırakılması konusunda AB ülkeleri ve İngiltere tarafından IMO’ya getirilen teklif geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan Deniz Güvenliği Komitesi 78. Dönem Toplantılarında kabul görmemiştir.

Asıl sorun; zenginler kulübü olarak nitelendirilebilecek AB ülkelerinin rahatlıkla alacağı önlemlerin dünyanın geri kalan ülkelerinde mali sorunlar yaratabileceği ve bu önlemlerin IMO içerisinde kabul görmeyebileceğidir.

AB ülkelerinin sırça köşkte yaşamayı seçmeleri yerine IMO içerisinde güvenlik konularının çözümlenmesine katkıda bulunmalarını beklemek en doğrusudur.

Denizde Asayiş ve  AB

IMO tarafından hazırlanan ISPS Kodunun uygulanmasını düzenleyen AB Yönergesi 24 Mart 2004 tarihinde Konsey’de kabul edildi.

Buna ilave olarak; Şubat 2004 de Komisyon limanda asayişin  arttırılmasını öngören bir taslak yönergeyi kabul etti. Bu yönerge; IMO-ISPS kodunun liman emniyet değerlendirmesi, liman emniyet planı, birçok kurallarını bütün liman sahasına uygulanmasını liman emniyet zabiti, liman emniyet komiteleri eğitim ve kontrol gibi bir çok kuralının liman sahasının tamamında uygulanmasını öngörüyor. 

Sonuç

Dünya denizcilik piyasasının arz ve talep dengelerinin olumlu olduğu ve bunun sonucunda navlun ücretlerinin yüksek olduğu bir zirve yaşadığını biliyoruz.

AB Denizcilik Endüstrisinin dünya genelindeki etkin ve belirleyici rolü; AB’nin karar verici organlarını; denizcilik endüstrisini ve Avrupa sularını etkileyebilecek her konuda proaktif bir politika izlemek zorunda bırakmaktadır.

AB Komisyonu; dünya denizcilik sektörünü olumlu etkileyecek ve rekabet politikalarından deniz güvenliğine, insan unsurundan deniz kirliliğinin önlenmesine kadar değişen her konuda yapılacak çalışmaları desteklemektedir.

Dolayısıyla ülkemizin; “uzun ince bir yol” diyerek bindiği AB treninin Brüksel durağına varmasını beklerken yapacağı çok iş vardır.

Denizcilik uluslar arası bir sektördür. AB Ülkelerinin şansı da dünyanın zengin bir bölgesinde yaşamalarıdır.

Bizim ülkemiz dünyanın daha fakir ve problemli bir bölgesinde bulunmaktadır.

AB Kurallarını uygulamak bize çok daha pahalıya mal olacaktır.

Avrupa Birliği'nin yukarıda değindiğimiz desteğini ve denizciliğin uluslararası olma niteliğini dikkate alarak gerçekçi ve samimi projeler hazırlamalıyız.

Avrupa Birliği'ni denizcilik sektörümüzün AB ile uyumu çalışmalarında bize hak ettiğimiz desteği vermesi için zorlamalıyız.

(DENİZCİLİK DERGİSİ'nin ARALIK 2004  Sayısında Yayınlanmıştır)