2 brothers 3 sisters 

 Elektronik navigasyon cihazlarının bu kadar gelişmediği eski yıllarda dağlardan da kerteriz alınıyordu. Buna en iyi örnek İzmir girişidir. 

             

Güney doğu rotasına inerken rotamız pruvamızdaki 2 dağın (2 brothers) ortasına olur. 

 

Ne zamanki iskele 45 derecede İzmir’in güneyine isabet eden bölgede gördüğümüz 3 tepeden (3 sisters) ortadaki tepe öndeki dağın arkasında kaybolmaya başlar, o zaman 090 rotasına döneriz. Biraz sonra Pelikan şamandırası iskele bordamızda gözükür.  

 

Bu nostaljik halkayı aldık. Bunun yanında hala geçerli başka bir halka daha alalım.  

 

O dönme noktasına gelmeden 3-4 mil önce (1) bölgesinde şafttan çıkıp jeneratöre geçmemiz gerekir. Ama kaptanımız ne yapıyor? Şafttan çıkılma talimatını 090 rotasına döndükten sonra Pelikan şamandırasının yanında (2) bölgesinde veriyor. Derken şafttan jeneratöre geçiş esnasında makine çöküyor, yani stop ediyor, Gemi, üzerindeki ataletle sancağa dönse iyi ama iskeleye, yani sığlığa doğru gidiyor. Kaptanın eli ayağı birbirine karışıyor. Henüz baş posta manevra için yerini almamıştır. Aceleyle baş tarafa adam gönderip 2 demiri de funda ettiriyor ve son anda gemiyi güç bela durduruyor.   

Şimdi müteakip gelişlerde kaptanımız aynı yerde mi şafttan çıkar? En azından sizlerin kaptan olduğunuzda bu uyarılarıma dikkat edeceğinizi biliyorum. Şafttan jeneratöre veya tersinden geçişte muhakkak geminin neta bir yerde olmasına dikkat edin. Peki, niye bu yanlışları yapıyor kaptanlarımız? Limana yaklaşırken şafttan jeneratöre geçişte biraz daha yakıttan tasarruf etmek için. Hâlbuki şirketin öyle bir talebi yok. Şirket sadece kaptanından gemiyi sağ sağlim limana getirmesini istiyor. Limandan açık denize çıkarken aynı işlemin tersi yapılır. Yani? Jeneratörden şafta geçilir. Peki, gemi neta yere çıkmadan kaptanımız niye acele edip de daha erken şafta geçmek istiyor? Bir an önce işini bitirip kamarasına inmek için. Belki de vakti keraat zamanını geciktirmemek için! 

Başka bir gemi limandan çıkıp açık denize çıkacak. Normal süratle 45 dakika sürecek bir kanal seyri var. Kaptanımız kanalın ortasında şafta geçmiyor ama henüz soğuk makineye tam yolu basıyor. Haliyle zaman kısalıyor yarım saat sonra kanal dışına çıkılıyor. Nedir bu telaş sayın kaptanım? Kafa çekme zamanını kaçırmamak için. Afiyetus. Siz anca gidersiniz. 

Son haritada bir de (3) bölgesini işaretledik. Demek orada da bir olayımız var. Orası Yenikale geçididir. Yol oldukça daralır. Zaten radarda karşı taraftan gelen gemiyle aynı anda Yenikale geçidinde buluşmamak için ya yol verilir, ya da yol kesilir. Biz güzel bir yaz günü İzmir’e gündüz vakti gelmekteyiz. 2.kaptanımla kırlangıçta (köprüüstünün yan tarafı) laflıyoruz. Her sene 1 veya 2 geminin oturduğundan söz ederken iyi dümen tuttuğunu bildiğim stajyerime “Dümeni ele al” dedim Yenikale geçitine yaklaşmaktayken. Stajyer emir tekrarı yaptı. Rotamız 2 şamandıranın ortası. Gemi yavaş yavaş 2 şamandırayı sancakta bırakmaya başlayınca hemen dümene müdahale ettim. Evladımızın hard diskinde “Dümeni ele al” komutunda sadece mandalı oto pilottan çıkarıp hand konumuna çevirmek var, sonrası yok. Nasıl yok? Bayağı yok. Hand konumuna alıp dümeni öylece tutacağını biliyor. Evladım, oto pilot hangi rotaya götürüyorsa dümeni ele aldıktan sonra bu sefer sen manuel olarak aynı rotaya götüreceksin tamam mı? “Tamam efendim” 

Bu olayların benzerleri olacaktır. Basit da olsa herkesin her şeyi bilmesi olanaksız. O zaman bu halkayı “dümeni ele al” komutunun ne olduğunu bilmeyen stajyere değil, kaptanımıza takacağız. “Dümen ele alındı” dendikten sonra bir zahmet ağzınızdan “VİYA BÖYLE” komutu çıksın.   

Three sisters bana bir hikâyeyi anımsattı: 

1904 yılında Feli-Körling tarafından bestelenen ve İsveç'te 'tre trallande jantor' yani 'üç hoppa kızın şarkısı' olarak bilinen ; 1909 yılında Selim Sırrı Tarcan tarafından İsveç'te öğrenilip, Türkiye'ye getirilen ve bu melodiye İstanbul'da öğretmen ve şair Ali Ulvi bey tarafından söz yazılan ; 1916'da ilk kez beden eğitimi gösterisinde söylenen, Mustafa Kemal'in çok beğenip, silah arkadaşlarına öğrettiği, Cumhuriyet'in ilanından sonra da “Gençlik Marşımız” dağ başını duman almış , gümüş dere durmaz akar olarak kabul edilen marşın melodisini , İsveç’ten aldığımızı biliyor muydunuz?  
Şarkının orijinali aşağıdaki link’ de. 

http://www.youtube.com/watch?v=S877sNgxkOw 
 

Konu ile ilgili bir de küçük anekdot: 

1955 yılında İsveç'ten bir kız Jimnastik ekibi İstanbul'a gelir. Spor ve Sergi Sarayında yaptıkları gösteriyi, piyano eşliğinde söyledikleri 'tre trallande jantor' şarkısıyla bitirirler. Bunu Türklere yönelik bir jest zanneden seyirciler de ayağa kalkar ve 'Dağ başını duman almış' diye İsveçli sporculara eşlik ederler. 

Daha sonra durumu bilmeyen İsveç medyası da, 
'centilmen Türk seyircisinin İsveçlilere jesti' diye haber yapar.