Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Marmara ve Türk Boğazlarında Çevresel Riskler ve Alınabilecek Tedbirler” konulu konferans, 30 Temmuz 2010 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirildi.

Konferansa Dışişleri Bakanlığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü başta olmak üzere ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ile üniversitelerin Denizcilik Fakülteleri, Deniz Bilimleri ve Su Ürünleri Enstitüleri, Çevre Mühendisliği bölümleri, Hukuk Fakülteleri ve Belediye yetkilileri katılım sağladılar.

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasından sonra konferansın açılış konuşmasını Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya gerçekleştirdi.


Sarıkaya konuşmasında, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'nin 8.333 kilometre uzunluğundaki sahil şeridi ve stratejik konumu sebebiyle karasuları, boğazları, iç suları ve münhasır ekonomik bölgesinde yoğun bir deniz trafiğiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin denizleri, yüksek verimliliği, ekonomik değeri, ekolojik ve biyolojik yapısı ile ''MARPOL Anlaşması'' kapsamında hassas alanlar olarak nitelendirildiğini belirten Sarıkaya, buna karşın, İstanbul Boğazı'ndan 2009 yılında 51.422, Çanakkale Boğazı'ndan ise 49.453 geminin geçiş yaptığını ve bu trafiğin beşte birlik bir bölümünü tehlikeli kargo ve petrol ürünleri taşıyan gemilerin oluşturduğunu ifade etti.

Son yıllarda İstanbul Boğazı'ndan geçen gemi sayısındaki ve boyutlarındaki artışa, özellikle petrol ve tehlikeli yükteki artışlara dikkat çeken Sarıkaya, “Bu durum, boğazdaki kirletilme oranını her geçen gün artırmakta ve çevre açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır'' dedi.

Müsteşar Sarıkaya sözlerine şöyle devam etti: ''Gemilerden kaynaklanan deniz kirliliği kazasal ve operasyonel kirlilik olarak sınıflandırılabilmektedir. Gemilerin seyir sırasındaki normal operasyonları sebebiyle ürettikleri yağlı atıklar, pis sular, çöpler, sera gazı emisyonları ve partikül maddeler, deniz ve hava kirliliği oluşturdukları gibi oluşabilecek bir kaza neticesi, taşınan yükün veya yakıtın denize dağılmasıyla da büyük kirlilikler meydana getirebilmektedir.''

Boğazlarda geçmişte gerçekleşen büyük kazalara değinen Sarıkaya, 1 Mayıs 1979 tarihinde ''Independanta'' tankeri ile Yunan bandıralı tankerin Haydarpaşa önlerinde çarpışması sonucu meydana gelen yangının günlerce sürdüğünü, İstanbul'da büyük korkuya sebep olan kazada 95 bin ton petrolün denize döküldüğünü ve yine 13 Mart 1994'te Kıbrıs Rum kesimi bandıralı ''Nassia'' tankeri ile kuru yük gemisinin çarpıştığını ve çarpışma neticesinde çıkan yangında 30 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Sarıkaya, 12 Aralık 1999'da da ''Volganeft 248'' adlı tankerin lodos etkisiyle Florya'da kırıldığını ve 1000 ton fuel oil’n denize döküldüğünü ekledi.

6 Ekim 2002 tarihinde ''Gotia'' adlı geminin seyir halindeyken rotasından çıkarak Türkiye Denizcilik İşletmeleri iskelesine çarptığını anlatan Sarıkaya, çarpma sonucunda hasar gören yakıt tankından 25 ton yakıtın denize döküldüğünü söyledi.

Deniz ekolojisini bozabilecek bir diğer büyük riskin gemilerin dengesini sağlamak ve zor deniz koşullarına karşı seyir güvenliğini artırmak maksadıyla gemiye alınan balast suları olduğunu ifade eden Sarıkaya,Türk deniz alanlarının, balast sularıyla taşınan zararlı sucul organizmalardan ve patojenlerden en çok etkilenen bölgelerden biri oluğunu vurguladı.

Petrolün deniz yoluyla nakli ve buna bağlı olarak artan deniz taşımacılığının özellikle Karadeniz, Türk Boğazları ve Akdeniz'de gemi trafiğinin yoğunlaşmasına sebep olduğunu belirten Sarıkaya,” Özellikle petrol taşımacılığının Karadeniz'den diğer denizlere doğru gerçekleşmesi, bu taşımacılığı yapan gemilerin Karadeniz'e yüksüz gelmeleri ve balast suyu taşımaları sonucunu doğurmaktadır. Karadeniz petrollerini taşıyan tankerler geçen yıl Marmara Denizi'ne 1,5 milyon ton balast suyu deşarj etmişlerdir. Balast suları ile taşındığı bilinen alg patlamasına sebep olan zararlı kırmızı alg türleri, Marmara Denizi'nde yaşayan deniz ekosistemi ve özellikle de bu bölgede yaşayan 15 milyon habitat için risk oluşturmaktadır.''dedi.

Bir biyolojik koridor olan İstanbul Boğazı'nın deniz canlılarının geçiş yolu olması, farklı bitki-hayvan topluluklarının çeşitliliği, kısa burunlu yunuslar gibi tehdit altında bulunan ve korunması gereken 33 deniz canlısını barındırmasından dolayı ekolojik olduğu kadar değerli tarihi ve kültürel özelliklere de sahip olduğunu söyleyen Sarıkaya, bu sebeplerden dolayı, gerek kıyıdaş ülkeler, gerekse geçiş yapan bayrak devletlerinin oluşması muhtemel deniz kirliliklerine karşı çok daha duyarlı olmalarının önem arz ettiğini vurguladı.

İstanbul yarımadasının UNESCO tarafından 1974 tarihli ''Dünya Kültürel ve Doğa Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme'' kapsamında ''Üç Bin Yıllık Tarihi ile İnsanlığın Ortak Mirası'' olarak nitelendirilmesinin yanı sıra 13 milyon insanın yaşadığı bir kentte ekolojik, coğrafik, kültürel ve tarihi özelliklerin olduğu ve artan gemi trafiğinin Marmara ve boğazlar için çevresel risk oluşturduğunun da unutulmaması gerektiğine dikkati çeken Sarıkaya, “Türkiye'de toplam 197 limanda gemi atıklarının alınması hizmetinin verilmekte, Marmara ve Boğazlardaki 100 limanda bu hizmet etkin olarak sağlanmaktadır.”dedi. Müsteşar Sarıkaya, gerek gemilerin operasyonel faaliyetlerinden kaynaklanan kirliğin önlenmesi, gerekse deniz kazalarına müdahale için hazırlıklı olmak için hukuksal, teknik ve idari çalışmaların sürdürüldüğünü söyledi ve “İzleyemediğimiz bir şeyi yönetmemizde mümkün değildir” diye ekledi.

Açılış konuşması sonrasında söz alan Moderatör, Deniz Hukuk Derneği Başkanı Prof. Dr. Sezer Ilgın’ın “600 senelik denizcilik tarihimizi 6 dakikaya sığdırdım” tabiriyle kısaca tarihsel gelişim içerisinde Türk Boğazları’nın hukuki statüsü hakkında bilgi verdi.

Denizcilik Faaliyetleri, Marmara ve Türk Boğazlarında Çevresel Riskler ve Alınabilecek Tedbirler konferansında alanında uzman kişiler tarafından on dört bildiri sunuldu.

İlk konuşmacı olan İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halil İbrahim Sur, sunumunda boğazların yapısı ve mevcut kirlilik durumunu anlattı. Sur, öncelikli olarak Boğazlardaki yaz ve kış akıntılar ve tuzluluk oranları hakkında bilgi verdi. Boğazlardaki deniz kirliliği ölçümlerinden bahseden Sur, İzmit Körfezi’nin İstanbul Boğazı’na göre oldukça kirli olduğunu belirtti. Derelerle petrol kirliliğinin Marmara Denizi’ne taşındığını söyleyen Sur, bazı istasyon ölçüm değerlerinin yüksek olduğunu, örneğin; Tekirdağ, Gemlik, Tuzla ve İzmit, genel anlamda ise petrol kirliliği açısından çoğu istasyon ölçümlerinin orta derecede yüksek kirlilik değerleri verdiğini belirtti. Deşarj yapılan bölgelerde yine metal kirliliğinin yüksek olduğunu açıklayan sur, İzmit Gemlik bölgesinin hassas bölge olduğunu söyledi.

Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nden Baş Mühendis Hilal Burcu Çalışır, boğazlardaki gemi trafiği ve boğazların emniyeti hakkında bilgi verdi. Şu ana kadar Türk Boğazlarında 500’den fazla gemi kazası olduğunu belirten Çalışır,Türk boğazlarının Panama Kanalı'ndan dört, Süveyş Kanalı'ndan ise 3 kat fazla trafiğe sahip olduğunu söyledi. Çalışır, "Türk Boğazları'nda yılda ortalama 55 bin gemi trafiği var. Milyonlarca ton petrol taşıyan tankerlerin yaş ortalaması ise 12 gibi yüksek bir rakam. Son 5 yılda boğazlarda 978 gemi arızalandı. Bunlar çevre açısından büyük bir risk içeriyor" dedi. Boğazlardan 143.2 ton tehlikeli yük taşındığını söyleyen Çalışır, her 39 saatte bir arıza yaşandığına dikkat çekti. Arıza yapan tanker sayısının çok fazla olduğunu söyleyen Çalışır, “Her kaza sonrasında bir kural geldi. Şu an Horizon sonrasında gelecek kuralı bekliyoruz.” dedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selma Ergin boğazlarda gemi kaynaklı hava kirliliği ve kontrolü hakkında bildiri sundu. Gemilerin egzoz emisyonları ve sera gazları oluşturmasıyla havayı kirlettiğini, bunun da asit yağmurları, ozonda incelme ve sağlık sorunlarına neden olduğunu belirtti. Dünya ticaretinin %90 gemilerle yapıldığını ve harcadıkları yakıtında yakıt tüketiminde %20 olduğunu belirten Ergin, yine de en temiz taşımacılığın gemi taşımacılığı olduğunu söyledi. “Gemi boyutları giderek büyüyor” diyen Ergin, 15 tonluk bir gemiden yayılan emisyonun 760 otomobilden yayılan emisyona eşit olduğunu açıkladı. Amerika’da yapılan bir araştırmaya değinen Ergin, “ Yapılan araştırmada 90 bin kargo gemisinden yayılan emisyonun Amerika’da 60 bin ölüme ve 330 milyon dolarlık bir sağlık harcamasına neden olduğu açıklandı.” dedi. Geçen gemiler kadar lokal gemilerinde kirlilikte etkili olduğunu söyleyen Ergin, “Boğazlar dar ve tehlikelidir. Boğazlardan yılda 50 binin üzerinde, günde 141, dakikada ise10 gemi geçiyor.” dedi ve ekledi: “ Sayısal  çalışmaların deneysel çalışmalarla da desteklenmesi gerekmektedir. Boğazların risk altında olduğunu ve ECA emisyon alanı olması istediğini belirtti.


Tübitak ile ortak çalışma yürüttüklerini belirten Denizcilik Müsteşarlığı'ndan Kimya Yüksek Mühendisi Murat Korçak ise yılda 23 milyon ton balast suyunun Türk sularına boşaltıldığını belirtti. Korçak, istilacı türlerin oluşturduğu zararların artarak çoğaldığını, bunun ise ekonomik kayıp, ekolojik yıkım, bulaşıcı hastalıklar, açlık, görüntü kirliliği, sanayi tesislerinin kullanılamaz hale gelmesi demek olduğunu açıkladı. Korçak, "Sularda 263 değişik deniz türünün taşındığı tespit edildi. Balast suyu ile gelen istilacı türlerin zararı her geçen gün katlanarak artıyor" dedi. Gemilerin özellikle Türk sularında deşarj yaptıklarını, amaçlarının az tuzlu su ile çok tuzlu olanı değiştirmek ve denetimlerde takılmamak olduğuna dikkat çeken Korçak, zararlı, istilacı türleri saptamak ve önlemek için ekim işlemi yapılması gerektiğini, bunun da gemilerin en az bir gün beklemesini gerektirebileceğini, bu konuyla ilgili yürütülen projenin 2011 yılının sonuna kadar sonuçlandırılacağını söyledi.


İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Dr. Nilüfer Oral Boğazların Hukuki durumu hakkında bilgi verdi. UNCLOSS III 1973-1982 toplantısında alınan kararlara değinen Oral, kıyı devletlerinin çevrelerini koruma istekleri karşısında, büyük devletlerin özgür geçiş istekleri olduğundan, Türkiye’nin sahip olduğu haklarla ayrıcalıklı bir kıyı devleti olduğuna vurgu yaparak, “Limite geldik aslında, daha ne kadar zorlayacağız. Teknik olarak daha fazla ne yapılabilir? Belki ECA ama daha fazla ne olabilir?”dedi.

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi gemilerden kaynaklanan kirlilik, yasa dışı deşarjların denetimi ve gemilerden atıkların alınması konusunda yaptıkları çalışmalara değindi. 15 adet lisanslı atık alım gemileri olduğunu, bu konuda mevcut ekipmanlarını çoğaltacaklarını ve İzmit bölgesine de atık alım tesisi yapmayı planladıklarını belirttiler.

Dr. Jale Nur Ece dünya boğazları ve Türk Boğazlarındaki deniz kazaları ve riskler hakkında bilgi verdi. Ece konuşmasında Panama’nın en iyi güvenlik önlemlerinin alındığı boğaz olduğunu, Torres Boğazı’nın ise ilk özel duyarlı deniz alanları kapmasına alındığını söyledi. Ece, “ Türk Boğazlarının özel alan olması için birçok kriteri yerine getirmesi, ticaretin olması ve büyük kazaların olması gerekmemektedir.”dedi.  Fakat bunun Montrö’den dolayı hassasiyet gerektirdiğini vurgulayan Ece, özel duyarlı deniz alanı olmasının önerilmediğini söyledi. Boğazların en dar sulardan biri olduğunu yineleyen Ece, kazaların genellikle Karadeniz’den gelen gemilerde olduğunu açıklayarak, kazalar ve kılavuz kaptan kullanma oranları hakkında bilgi verdi. Ece çalışmasında olası kazalar için, deniz itfaiye teşkilatının kurulmasını, acil müdahale planlarının hazırlanmasını, alternatif yolların devreye girmesini, ek sigorta poliçelerinin oluşturulmasını önerdi.

Tübitak Dilek Edili yürüttükleri Acil Müdahale Planları hakkında bilgi verdi. Deniz kıyısında bulunan, birbirine eşit uzaklıkta bulunan 28 il belirlendiğini, ve bu ayrı iller ve bölgeler için acil müdahale planları hazırladıklarını belirten Edili, plan ve teşkilatlanma hakkında bilgi verdi.

Denizcilik Müsteşarlığı’ndan Yılmaz Taşçı Marmara ve Türk Boğazları için acil müdahale merkezleri oluşturduklarını anlattı. Coğrafi bilgi sistemi ve kıyı tipleri,çevresel hassasiyetleri göz önüne alınarak merkezleri belirlediklerini anlatan Taşçı, ulusal seviyede planlanan 20 tane istasyonun bir merkez noktadan, Tekirdağ’dan yönlendirileceğini planladıklarını belirtti. 2010 yılında merkezlerin kurulması için ihale açacaklarını belirtti. Taşçı: “Riskleri tamamen ortadan kaldırmalıyız ama kazalar olacaktır. Bunun için bu kazalara karşı her şekilde hazırlıklı olmak zorundayız.”

Kemal Battal petrol kirliliğinden doğan zararların tazmini konusunda konuşma yaptı. “Kirleten öder, kusuru olmasa da, zarar ne kadar olursa olsun öder” diyen Battal, 5312 kanun hükmünü dikkate almak zorunda olduğumuzu belirtti. Bir olayda uluslar arası tanzim sözleşmelerinin uygulanmasında bu sözleşme yükümlülüklerinin uygulandığını söyleyen Battal, fonlar hakkında detaylı bilgi verdi. Fon konusunda Battal, “Biz fon yaptık, oldu dememiz gerekir. Fon konusunda diğer taraflarla konuşarak çözüme gitmemiz gerekir” dedi.

Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hüseyin Murat Çekirge boğazlar, petrol yayımları, riskler ve çareleri üzerine sunumunu gerçekleştirdi ve öncelikle deniz trafiğinin öğelerine değindi. Her seviyedeki kaza İstanbul Boğazı için bir felaket diyen Çekirge, “Buna pek çok örnek var. Yönetimler krizlere önceden önlem almalıdır. Ama almazlar ve olay olduktan sonra çözüm üretirler dedi.” Bu konuda kendisinin çözüm için boru kullanmayı önerdiğini söyleyen Çekirge ayrıca herhangi bir olayda Karadeniz ülkelerinin de söz söyleme hakkı olduğunu, ekonomilerinin boğazlara bağlı olduğunu aktardı.

Uluslar arası Kılavuz Kaptanlar Birliği Başkan Yardımcısı Kaptan Cahit İstikbal,  konuşmasında Boğazların özel duyarlı deniz alanları ilan edilip edilemeyeceği ile ilgili bilgi verdi. “Türk Boğazları Marpol gereği zaten “özel alandır” diyen İstikbal, PSSA’ın şu andakinden fazla bir şey getirmeyeceğine dikkat çekti. PSSA’ya girmeye çalışmanın bile AB’ye girmekten daha zor olacağını söyleyen İstikbal,kılavuz kaptan alımı konusunda IMO’nun bir tavsiye kararının zaten mevcut olduğunu, tanker geçişlerinin ise engellenemeyeceğini belirtti. İstikbal, “Tankerler,oluşturdukları kabul edilemez riski kabul edilebilir orana indirmenin bedelini ödeyerek Boğazlardan geçmelidirler.”dedi.

OSPRİ’den Peter Taylor yaptığı konuşmada Petrol kirliliğine müdahalede devlet ve özel sektör arasındaki işbirliğine değindi. OSPRİ’nin 12 şirketin kurduğu bir kuruluş olduğunu ve kendilerinin ancak kaza oluştuktan sonra ki zararın teminini karşıladıklarını anlattı. En son konuşmacı, Karadeniz Komisyonu’ndan Prof. Dr. Ahmet Kıdeys, Karadeniz’de bölgesel çevre yönetimi ve riskler konusunda bilgi verdi.

 

 

Editör: TE Bilişim