Çoğunluğu mason olan, ikisi Ermeni, biri Arnavut, diğerinin de hangi milletten olduğu açıkça bilinmeyen dört kişi tarafından tahttan indirilen, aldığı tedbirlerle devletin varlığı ve geleceği için önemli çalışmaları bulunan, bu nedenle de düşmanları olduk

Çoğunluğu mason olan, ikisi Ermeni, biri Arnavut, diğerinin de hangi milletten olduğu açıkça bilinmeyen dört kişi tarafından tahttan indirilen, aldığı tedbirlerle devletin varlığı ve geleceği için önemli çalışmaları bulunan, bu nedenle de düşmanları oldukça çoğalan, Ermeni çetelerinin isyanlarını bastırdığı için Fransız tarihçi Albert Vandal tarafından kan dökücü manasında, "Le Sultan Reugo" olarak isimlendirilen, bizdeki kitaplara da bu manada "Kızıl Sultan" olarak geçen Osmanlı padişahlarından 2. Abdülhamid hakkında, Alman birliğini kurmuş olan Prens Bismark, "Dünyâda yüz gram akıl varsa, bunun doksan gramı Abdülhamîd Han´da, kalanı da diğer dünyâ sıyâsîlerındedir..." diyor.

Almanya´da bulunduğum süre içerisinde, bizde "Kızıl Sultan" denilen, ancak Alman tarih sayfalarında hakkında övgü ile tarif edilen 2. Albülhamit´ten, İsrail Devleti´nin kurucusu Teodor Herzl, Yahudilerin başlarını sokacakları bir arazi verilmesi karsılığında sıkısık durumda bulunan devlet bütçesine katkı yapabileceklerini söylediğinde, 2. Abdülhamit´in ona, "Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Böyle bir toprak parçası bizden kopartılmak istense bile, o toprağı kanlarımızla kaplarız ve yine bizim toprağımız olur. Türk imparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem" dediğini ben ne hazindir ki, buradaki kütüphanelerden faydalandığım kitaplardan okuyarak öğrendim.

Devlet düzeninin iyice bozulduğu, hatta  İngilizlerin hesabına çalışarak hem İngilizlerden, hem de hazineden para alan idarecilerin çoğunlukta olduğu zor bir dönemde idareyi eline alan, kurduğu kuvvetli istisbarat servisi ile devleti bu unsurlardan temizleyerek 30 yıl hiç toprak kaybetmeden devleti yöneten bu zatı neden öğrencilerimize "kötü" ve "hasta adam" diye tanımladığımıza anlam vermenin zorluğunu yaşıyorum.

Kendisi de bir Osmanlı subayı olarak yetişen büyük Atatürk´ün, devletin bekası için ömür harcayan böyle bir idareci için bu gün aleyhte karalama yapılmasına müsade verebileceğine kanaat getirmek mümkün değildir.

Tabii ki, demokratik olmayan yönetim biçimine sahip olmayan padişahlık sistemi kaldırılıp yerine halkın iradesi ile yönetilen Cumhuriyet rejimine geçilmeliydi.

Nitekim büyük Türk milleti, önderi Mustafa Kemal Atatürk ile bunu gerçekleştirmiştir.

Ancak yeni devletin modern düzen içerisinde gitmesinin teminini, modern olmayan padişahlık sistemi içerisinde yönetirken devlete ve millete faydası geçmiş yöneticilerin övgüyle anılması engellemez.

Demokrasisi ileri gitmiş devletlerin meydanlarında, demokratik olmayan dönemlerde önemli başarılar ortaya koymus olan idarecilerin heykellerine, sokak ve cadde isimlerine sıkça rastlamak mümkün bulunmaktadır.

Tarihimizi eğrisi ile doğrusu ile milletimize doğru öğretmeliyiz.

Biz doğru öğretmezsek, tabii ki birileri; milletin arasına karışıp eğrisini öğretmeye ve bu yolla da yasadısı organizasyonlar meydana getirip devlet ve rejim karşıtı büyük sıkıntılara sebebiyet veren, tamiri oldukça zor sosyal ve siyasal sıkıntılara yol açacak.

Tarihten de dersler çıkarmalıyız.

Sözlerimi 2. Abdülhamit´i sağlığında şiddetle eleştiren, ancak onun kıymetini sonradan fark edebilen Rıza Tevfik´in aşağıdaki mısraları ile bağlıyorum:

Nerdesin şevketli Abdülhamîd Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?..
Târihler adını andığı zaman;
Sana hak verecek ey koca Sultan!
Bizdik utanmadan iftirâ atan;
Asrın en siyâsî Pâdişâhına!..


Pâdişâh hem zâlim, hem deli dedik;
İhtilâle kıyâm etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse biz "belî" dedik;
Çalıştık fitnenin intibâhına...


Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz;
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz;
Sâde deli değil, edebsizmişiz;
Tükürdük atalar kıblegâhına...